9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 3.Ünite Şiirin Biçim Özellikleri Hakkında Tek Dosya

Şiirin Biçim Özellikleri

1)Nazım Birimi

2)Nazım Biçimi (Şekli )
3)Ölçü

4)Uyak (Kafiye) Çeşitleri

5) Redif
6)Kafiye Örgüsü

7) Armoni

8) Ritim

ŞİİRİN BİÇİMSEL ÖZELLİKLERİ (ŞİİRİN UNSURLARI)
NAZIM BİRİMİ
1. Dize (Mısra)
Mısra sözcüğü Arapça kökenlidir. Sözlük anlamı ola­rak “kapı kanadı, çadır kapısının iki yan parçası” an­lamlarına gelir. Edebiyat terimi olarak ise mısra, şirin her satırına verilen isimdir.

“Gülelim oynayalım kâm alalım dünyadan”
(Nedim)
‘Ağır  ağır çıkacaksın bu merdivenlerden”
Ahmet Haşim
“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı’
Orhan Veli Kanık
Bu sözler birer mısradır.

Mısra-ı âzâde: Divan şiirinde tek mısra olarak bir anlam ifade eden, anlamı tamamlayıcı başka mısraya ihliyaç olmayan mısralara “mısra-ı âzâde” denir. Aslın­da mısra-ı âzâde tek dizelik şiirdir.
Hatırından çıkmasın dünyâya üryan geldiğin
Baki
Türkçe ağzımda annemin ak sütüdür.
Yahya Kemal Beyatlı
Devlet ol kimsededir olmaya devlet ona yâr
La Edri
Elimizden ne gelir tâliimiz yâr değil
Bağdatlı Ruhi
“Müdhikât-ı dehre ben ölsem de tasvirim güler”
Muallim Naci
“Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar”
Kırımlı Rahmi

Divan şiirinde bir beyitin anlam bakımından birbirine bağlı olmayan ya da çok uzak bir anlam ilişkisi bulu­nan iki mısrânın her birine de âzâde denmiştir.
“Fikret-i hatt-ı yâr var serde”
“Arzu-yı bahar var serde””
Nazim

Şiir içinde göze çarpan güzelliği ve anlam olgunluğu ile dilden dile dolaşan ve bir atasözü gibi kullanılmaya başlanan dizelere “mısra-ı berceste (sıçramış, fırçalan­mış mısra)” adı verilir.

Âvâzeyı şu âleme Davud gibi sal
“Baki kalan bu kubbede bir hoş sâda imiş.”
Baki

Miyân-ı güft-gûda bed-meniş îhâm eder kubhun
“Şecâ’at arzederken merd-i kıptı sirkatin söyler”
Koca Ragıb Paşa

Çeşm-i insaf kadar kâmile mîzân olmaz
“Kışı noksanını bilmek gibi irfan olmaz”
Bursalı Talip

Bu beyitlerde tırnak içinde gösterilen dizeler, mısra-ı bercestedir. Bu dizeler, bir atasözü gibi yaygınlaşmış, halkın belleğinde yer etmiştir.

2. Beyit
Aynı ölçüyle yazılmış, aralannda anlamsal bağ bulu­nan iki dizelik birime “beyit” denir. Beyit sözcüğü Arapça “çadır, ev, oda” anlamına gelen “beyitten ge­lir. Beyit, divan şiirinde sık olarak kullanılmış bir nazım birimidir. Beyitin ilk mısrasına “sadr”, İkinci mısrasına da “acûz” denir. İki mısrası birbiriyle uyaklı olan beyitle­re “mukaffa”, “musarrâ” veya “matla“; mısraları uyaklı olmayan beyitlere de “müfred” veya “ferd” denir.

“Sinede evvel ne muhrik arzular vâr İdi
Lebde ser-keş ahlar ateşli hûlar vâr İdi”
Nedim

“Benî candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı ânımdan muradım şem’i yanmaz mı”
Fuzulî

“Meyhane mukassi görünür taşradan amma
Bir başka ferah, başka letafet var içinde.”
Nedim

Yukarıdaki beyitlerden ilk İkisi “malla”; üçüncüsü ise mısraları uyaklı olmadığı için “müfred”dir.

3.  Dörtlük
Dört dizeden oluşan nazım birimine “dörtlük” denir. HaIk şiirinde, nazım birimi olarak genelde dörtlük tercih edil­miştir. Dörtlük Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden önceki şiirlerinde de kullandıkları bir nazım birimidir.

RUBAİ
Bilmem kime yahut neye uyduk gittik
Gâhi meye gâhı neye uyduk gittik
Erbâb-ı zekâ riyayı meznep bildi B
izler dili divâneye uyduk gittik
Yahya Kemal Beyatlı

KARA TOPRAK
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara lopraktır
Aşık Veysel Şatıroğlu

4.  Bent
Bent, “bağ, bağlanan şey, kuşak, su bendi” gibi an­lamlara gelir Bir şiir terimi olarak ise bent, birbirine öl­çü ve uyakla bağlanmış ikiden fazla dizeden oluşan mısralar topluluğudur. Bir şiirde bentler 3-30 mısra ola­bilir. Bentlere parça anlamında “kıta” da denir.

SİVAS YOLLARINDA
Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider
Tekerleri meşeden.
Ağız dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler?
Ağır ağır kağnılar gider
Sivas yollarında geceleri.
Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,
Ne, sevdayla dolar taşar gönüller.
Bir rüzgâr eser ki bıçak gibi
El ayak şişer.
Sivas yollarında gecelen
Ağır ağır kağnılar gider.
Cahit KÜLEBİ
Cahit Küleöi’nin bu şiiri dize sayılan farklı olan iki bent­ten meydana gelmiştir.

NAZIM BİÇİMİ (NAZIM ŞEKLİ)
Şiirlerin uyak örgüsü, nazım birimi ve ölçülerine göre kazandığı dış yapıya genel olarak “nazım biçimi” veya “nazım şekli* denir. Her edebiyatın kendine özgü na­zım biçimleri vardır.
Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden önceki edebi­yatlarında sagu, koşuk, destan gibi nazım biçimleri vardı. İslamiyet’in kabulünden sonra divan edebiyatı ve halk edebiyatı olarak iki ana kolda gelişen Türk edebiyatında farklı nazım biçimleri kullanılmıştır. Halk edebiyatında destan, koşma, semai, mani, türkü; di­van edebiyatında gazel, kaside, mesnevi, rubai, tuyuğ gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
Halk edebiyatı nazım şekilleri, bütünüyle bize özgüdür, yerlidir. Divan edebiyatında ‘tuyuğ ve şarkı’ gibi bize öz­gü nazım biçimleri kullanılsa da daha çok, Arap ve İran edebiyatlarına dayanan nazım şekilleri kullanılmıştır. Tanzimat sonrası Türk edebiyatında ise Batı edebiyatı kaynaklı sone, terzarima gibi nazım şekilleriyle de şiir yazıldığı görülür.

ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTİM)
Ahenk, uyum demektir. Şiirde ahenk, birbiriyle uyumlu seslerin belli bir ritimle bir arada kullanılmasıyla sağla­nır. Şiirde ahengi sağlayan ses ve ritim unsurları, ölçü, uyak, redif, aliterasyon ve asonanstır.
1. Ölçü (Vezin)
Bir şiirdeki dizelerin hece sayısı ya da hecelerin uzun­luk kısalık bakımından denk oluşuna “ölçü” denir. Şiiri düz yazıdan ayıran özelliklerden biri de gene olarak şiirin belli ölçüyle yazılmasıdır. Türk şiirinde hece ölçü­sü ve aruz ölçüsü olmak üzere iki ölçü birimi kullanıl­mıştır. Cumhuriyet Döneminde her iki ölçü birimine bağlı kalınmadan, ölçüsüz şiirler de yazılmıştır. Bu tür şiirlere serbest şiir denir.

a. Aruz ölçüsü (vezni): Aruz, “çadınn ortasında bulunan ve onu ayakta tutan direk” anlamına gelir. Bir edebiyat terimi olarak ise aruz, dizelerdeki hecelerin uzunluk (kapalılık) – kısalık (açıklık) bakımından denk oluşuna dayanan ölçü birimidir. Arap edebiyatı kay­naklı bir ölçü çeşidi olan aruz ölçüsü. Araplardan İran­lılara onlardan da bize geçmiştir.
Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte tanıştıkla­rı aruz ölçüsü, divan edebiyatında uzun yıllar kullanıl­mıştır. Bu ölçü türü, edebiyatımızda Tanzimat ve Servet-i Fünun Dönemlerinde de etkinliğini sürdürmüştür. Yeni Lisancılarla birlikle hece ölçüsüne yöneliş bir akım olarak benimsenmiş, bu tarihten sonra aruz ölçü­sü etkinliğini yitirmiştir.

MURABBA
Perişan-hâlin oldum sormadın hâl-i perişanım
Gamından derde düştüm kılmadın tedbîri dermanım
Ne dersin rûzganm böyle mi geçsin güzel hânım
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultânım
.   –     –     -/.  –    –     -/.   –     -./.—
mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün

Fuzuli’ye ait bu murabba, aruz ölçüsüyle yazılmıştır.

Aruz ölçüsundeki hece türleri:
Açık (kısa) hece: Ünlü ile biten heceye “açık (kısa okunan) hece” denir. Dizeyi kalıplarına ayırırken genel­de nokla (.) ile gösterilir. Yanm ses değerindedir. İki türlü açık hece bulunur:

Yalnızca bir ünlü olan heceler:
E-lek, u-zun, ü-züm, ö-lüm, İ-zin…

Bir ünsüz ve bir ünlüyle kurulmuş heceler;
De-niz, ka-ra. su-lu, ya-ya, ça-mur, de-mir, ke-mik…

Kapalı (uzun) hece: Ünsüz ile ya da uzun ünlü ile biten heceye “kapalı (uzun okunan) hece” denir. Dize­yi kalıplarına ayınrken genelde (-) işareti ile gösterilir. Tam ses değerindedir. Kapalı heceler değişik şekiller­de oluşur:

Bir ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler:
Es-mer. ak-mak, iz-ci. or-man. aç-lık. ür-kek, er-ken…

Bir ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler:
Tok, gez-mek. bul-mak. ger-gin, seç-kin, vur-gu…

Bir ünlü ve yan yana iki ünsüzle kurulmuş heceler:
Art, üst, ört-mek, ast, alt-mıg…
Yalnız bir uzun ünlüden oluşan heceler:
Â-(et, â-şık, â-lâ, î-câb
Bir ünsüz ve bir uzun ünlüyle kurulmuş heceler:
Bâ-de, di-dâr, sû-ret sâ-de…

Birleşik hece: Arapça ve Farsçadan gelme uzun ün­lülerle kurulan “âb”, “ûl, ûd” gibi iki sesli, “bûy, hâl, aşk, yâr, rûz, şîr, bâb” gibi üç sesli ya da”, renk, çeşm” gibi dört sesli hecelere “birleşik hece” denir. Birleşik heceler bir buçuk hece kabul edilir ve dize aruz kalıp­larına aynlırken (-.) işareti ile gösterilir.
Dize sonlarındaki hecelet açık da olsa kapalı sayılır.
Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne Urma zahm-ı sîneme peykân peykân üslüne
‘Fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’İlâtün fâ’İlün” kalıbıyla yazılan bu beyitte dize sonlarında yer alan “üstüne” sözcüklerinin son hecelen açık hece olmasına rağmen kapalı hece sayılır.

Aruz ölçüsüyle ile ilgili bazı terimler:

Ulama (Vasl): Divan şiirinde vezin gereği art arda ge­len kelimelerden birincisinin sonundaki ünsüzün, İkinci­sinin başındaki ünlüye ses bakımından bir hece oluştu­racak biçimde bağlanmasına “ulama” denir. “Ulama” di­van şiirinde vasıl sözcüğüyle karşılanmıştır. Vasl, “baş­lama, bağlayış, ulama” demektir. Ulama, ölçüde yan yana İki açık hece gerektiğinde yapılır. Ulama yapılan sözcükler aralanna yay (   ͜   ) işareti konularak belirtilir.

Ey şûh Nedîmâ ile bir seyrin işittik
Tenhâca varıp Göksu’ya işret var içinde

Bu beyitin ölçüsü “mefûlü, mefâîlü, mefâ’îlü, fa’lün’dür. Beyitteki “seyrin işittik” ve “var içinde” sözcükleri arasın­da iki açık heceye gereksinim vardır. Bu sözcükler ula­ma yapılmadan okunursa ölçü bozuk olur. Ölçüyü dü­zeltmek için bu sözcükleri “sey-ri-ni-şit-ök”, “va-ri-cin-de” biçiminde birbirine bağlayarak okumak gerekir.

İmale (Uzatma): “Çekme” demektir. Kısa bir hece­nin ölçü gereği uzun okunmasına “İmale” denir, imale aruzda bir kusur sayılır.

Kamu bimânna. cânân devâ-yı derd eder ihsan
Niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı
Fuzuli

Aruz ölçüsünün “ mefâ’îlun, mefâ’îlun, mefâ’îlün, mefâ’îlun ” kalıbıyla yazılan bu beyine ölçünün doğru ola­bilmesi için altı çizilen hecelerin uzun okunması gerekir.

Zihaf (Kısaltma): “Kısma” demektir. Uzun bir hece­nin ölçü gereği kısa okunmasına “zihaf” denir. Zihaf, güzel kullanılmadığı zaman bir aruz kusuru sayılır.

Canan gide rindan dağıla mey ola rîzân
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
Ziya Paşa

Aruz ölçüsünün “mef’ûlü, mefâ’îlü, mefâ’îlü, fa’ûlün” kalıbıyla yazılan bu beyitte “cânân” ve “rindan” söz­cüklerinin ikinci heceleri aslında uzun hecedir Ancak ölçü, bu hecelerin kısa okunmasını gerektirir. Uzun okunduğunda hem ölçü bozulur hem de cümle vurgu­su kaybolur.

Med: “Uzatma” demektir. İki uzun hece arasında bir açık hece bulunması gerektiğinde, sonu bir uzun ünlü ve bir ünsüzle biten birinci heceyi imaleden biraz da­ha uzun okumaya “med” denir. Med aslında bir ses sanatıdır ve şiirde iç ahengi oluşturan en önemli öğe­lerden biridir.

Ya bir nigâha dahi tâo yok mu çeşminde
O nâz hasıası tâ böyle bî-meçjl midir
Nedim

Aruzun “mefâ’ilün fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün” kalıbıyla ya­zılan bu beyitte altı çizili heceler uzun okunduğunda hem ölçü sağlanmakta hem de bir iç ahenk oluşmaktadır.

Med, son iki harfi ünsüz olan sözcüklerde de yapılabilir.
Dost bî-perva, lelek bi-rahm devran bî-sükûn
Dert çok hem dert yok düşman kavî tâli’ zebûn
Fuzuli

“Fâ’ilâtlin fâ’ılâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” ölçüsüyle yazılan bu beyitte altı çizili sözcüklerde med yapılmıştır.

Kasr: Kasr sözcüğü “kısa kesme, kısaltma” anlamları­na gelir. Edebiyatta İse kasr, uzun okunan bir sözcüğü “hafifleştirerek” okumaktır. “Şâh” yerine “şeh“, “nigâh” yerine “nigeh“, “mân” yerine “meh“, denmesi gibi.

Hakka ki zîb ü zînet-i İkbâl ü câh idi
Şâh-ı Skender-sefer ü Dâra-sipâh idi
Bakî

“Mef’ûlü fa’ilâtü mefâ’îlü fâ’ilün” kalıbıyla yazılan bu beyitin ikinci dizesinde geçen “Skender” sözcüğü as­lında “İskender’dir. Bu sözcük, kısaltılarak “Skender” biçiminde okunmalıdır.

Ol şeh-suvâr-ı mülk-i saadet ki rahşına
Cevlan deminde arsa-i âlem gelirdi teng
Baki

“Mefûlü fa’ilâtü mefâ’îlü fâ’ilün” ölçüsüyle yazılan bu beyitin ilk dizesinde geçen “şeh-suvâr” sözcüğünün aslı “şâh-suvâr” biçiminde uzundur. Bu sözcük, incel­tilerek “şeh-suvâr” biçiminde okunur.

Aruz kalıplarının oluşumu:
Aruz kalıpları Arapça “feale” fiilinin farklı çekimlerinin belli sıralarla bir arada kullanılmasıyla oluşur. “Fa’lün, fe’ûlün, fa’ilâtü, fâ’ilâtün, mefâ’ilün, mefûlün, mefâ’îlün, mefâ’îlün,”gibi sözcüklerin belli bir düzen için bir araya getirilir. Örneğin,
Nedim’in bir gazelinden alınan
Tahammül mülkünü yıktın Hulâgû Han mısın kâfir
Aman dünyâyı yaktın âteş-i sûzan mısın kâfir

dizeleri aruzun,
Mefâ’ilün mefâllün mefâ’îlün mefâ’ilün kalıbıyla yazılmıştır.

Takti: Aruz ölçüsüyle yazılmış şiirleri kalıplarına ayır­maya “takti” denir. Takti, dizelerdeki sözcüklere göre değil, hecelere göre yapılır. Kalıbın bir parçasına bir­den fazla sözcük rastlayabileceği gibi, kalıba göre sözcükler baştan, ortadan, sonlarından bölünebilir.

Haddeden geç / miş nezâket / yâl ü bâl ol / muş sana
Mey süzülmüş / şîşeden rûh/ sâr-ı âl ol / muş sana
Fâ’ilâtün          / fâ’İlâtün      / fâ’ilâtün / fâ’ilün

Nedim’in bir gazelinden alınan bu dizeler, aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazıldığı için parçalarına bu şekilde ayrılır.

b. Hece ölçüsü: Dizerlerdeki hece sayısının eşit ol­masına dayanan bir ölçü birimidir. Hece ölçüsüne par­mak hesabı da denmiştir. Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden önce de kullandıkları bir ölçü biçimidir. Hece ölçüsü bizim ulusal ölçü birimimızdir.

Hece ölçüsünde dizenin kendi içinde anlamlı bölümle­re ayrılmasına “durak” denir. Durak şiirde uyumu, ahengi sağlar. Hece ölçüsünde şiir, duraklarına ayrılır­ken sözcükler bölünmez. Şiirde sözcüğün bu duraklar­da bitmesi gerekir. Duraklar sözcük ortasında bitmez.

Dizedeki hece sayısı çift ise durak genellikle hece­leri eşit böler: 8 = 4+4.

Dizedeki hece sayısı tek ise genellikle hece sayısı çok o:an durak ya da duraklar önde, hece sayısı az olan durak sonda bulunur: 7 = 4+3,11 =6+5, 11 =4+4+3.
Beşli, altılı, yedili kimi zaman da sekizli kalıplarda durak olmadığı da olur.

Bahçelerde saz olur                      7 hece
Gül açılır yaz olur                          7 hece
Ben yârime gül demem                 7 hece
Gülün ömrü az olur                       7 hece

Bu dizeler hece ölçüsünün 4+3=7’li kalıbıyla söy­lenmiştir.

Ela gözlüm ben bu ilden gidersem        (11 hece)
Zülfü perişanım kal melil melil                (11 hece)
Kerem et aklından çıkarma beni            (11 hece)
Ağla gözyaşını sil melil melil                  (11 hece)

Bu dörtlüğü oluşturan dizelerde hece sayısı eşittir. Her dize 6+5=11 heceden oluşmakladır.

c. Serbest ölçü: Şiirde hiçbir ölçüye bağlı kalma­maktır. serbest ölçü aslında şiirde ölçüsüzlüktür. Ede­biyatımızda Cumhuriyet Döneminde Orhan Veli ve ar­kadaşları serbest tarzda şiirler yazmışlar, bunun öncü­lüğünü yapmışlardır.

ARACI

 

Denize inerdik

(6 hece)

Ben yüzerdim o girmez

(7 hece)

Rıhtımdan suya bakardı

(8 hece)

Denizden çıkardım

(6 hece)

Yok

(1 hece)

Oktay Rıfat Horozcu

 

AĞACIM

 

Mahallemizde

(5 hece)

Senden başka ağaç olsaydı

(9 hece)

Seni bu kadar sevmezdim

(8 hece)

Fakat eğer sen

(5 hece)

Bizimle beraber

(8 hece)

Seni daha çok severdim

(8 hece)

Orhan Veli Kanık

 

Bu dizelerin, hece sayısı ya da uzunluk kısalık bakı­mından denkliğinden söz edilemez.

2. Uyak (Kafiye)
En az iki dizenin sonunda tekrarlanan yazılışları aynı, anlamlan ve görevleri farklı ses ya da sözcüklere “uyak (kafiye)” denir. Kafiye aranırken, sözcüklerin so­nuna gelen ortak ekler dikkate alınmaz.

a.   Yarım uyak (kafiye): Dize sonlarındaki tek ses benzerliğine “yarım uyak (kafiye)” denir.

Bin bir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi
Aşık Veysel Şatıroğlu

Bu dörtlüğün ilk üç dizesinin sonunda yer alan “tut”, “at”, “git” sözcüklerinin sonunda yer alan “t” sesleri yan m uyaktır.

Dağdan yürü. kırdan git
Altın Köşke çabuk yet
Ziya Gökalp

Bu dizelerin sonunda yer alan “git” ve “yet” sözcükle­rinde sadece u-t” sesi benzeştiği için burada yarım uyak vardır.

b.  Tam uyak (kafiye): Dize sonlarındaki İki ses benzerliğine “tam uyak (kafiye)” denir.

Arlık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Faruk Nafiz Çamlıbel

Bu beyiti oluşturan dizelerin sonundaki “arkadaş” ve “savaş” sözcüklerinde “-aş” sesleri tam uyaktır.

c.  Zengin uyak (kafiye): Dize sonlarında ikiden fazla sos benzerliğine dayanan uyak çeşidine “zengin uyak” denir.

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri

Bu dizelerin sonundaki “-eri” sesleri zengin uyaktır.

Bu sazların duyulur her telinde sâde vatan
Sihirli rüzgâr eser dâima bu topraktan
Bu dizelerin sonundaki “-tan” sesleri zengin uyaktır.

Uyaklanan sözcüklerden birinin, diğer sözcük için­de yer almasıyla oluşan uyak biçimine ‘tunç uyak (kafiye)* denir. Tunç uyak, iki veya daha fazla ses benzerliğinden oluşabilir.

Bursa’da eski bir cami avlusu
Küçük şadırvanda sakırdayan su
Ahmet Hamdİ Tanpınar

İkinci dizenin sonunda yer alan “su” sözcüğü, birinci dizenin sonundaki “avlusu” sözcüğünün içinde yer al­maktadır. Bu nedenle burada tunç uyak vardır.

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık
Faruk Nafiz Çamlbel

İkinci dizenin sonunda yer alan “ılık” sözcüğü, ilk dize­nin sonundaki ayrılık kelimesinin içinde geçmektedir, Dolayısıyla dizelerin sonunda yer alan “ılık* sesleri tunç uyak oluşturmuştur. İkiden çok ses benzerliği ol­duğu için bu aynı zamanda zengin uyaktır.

Her suçlunun başında hayalı cezâsıyız
Her aşık aldatan kadının kalp ezâsıyız
Yahya Kemal Beyatlı

Bu dizelerin sonunda yer alan “ezâ” sözcüğü “ceza” sözcüğünün içinde yer almaktadır. O hâlde dizelerin sonlannda yer alan “ezâ” sesleri tunç uyak oluştur­muştur. Su, aynı zamanda zengin uyaktır.

Seni ben bekliyorum göğsüm açık, bağrım açık
Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık.
Faruk Nafiz Çamlıbel

Bu dizelerin sonunda yer alan “çık” sesleri de tunç uyak oluşlu rmuştur.

d. Cinaslı uyak (kafiye): Yazılışları veya söyleniş­leri aynı. anlamları farklı sözcüklerin dize sonlarında uyaklanmasına “cinaslı uyak” denir.

Yarmadan
Pilav yapsa yarmadan
Tokum diye kaçarım
Yâr başımı varmadan

Bu manide “yarmadan” sözleri cinaslı uyak oluştur­muştur. Çünkü bu sö2lerin yazılışları ve söylenişleri ay­nı, ancak anlamları farklıdır.

Baş kadere
Boyun eğ baş kadere
Sevdası ılgın olur
Bu dere başka dere

Bu manide “baş kadere” ve “başka dere” sözlerinde cinaslı uyak vardır. Bu sözlerin söylenişleri aynı, ancak anlamları farklıdır.

Gül ermiş de gülermiş
Gül dalında gülermiş
Dünyada tek murada
Bülbül ile gül ermiş

Bu manide “gülermiş” ve “gül ermiş” sözleri cinaslı uyak oluşturmuştur Çünkü bu sözlerin söylenişleri ay­nı, ancak anlamları farklıdır.

Dostu etme latifeyle feda
Hakkın nân-ı nemeki etme heba

Bu dizelerin sonunda yer alan “-â” sesleri tam uyak sayılır.

3. Redif
Sözlük anlamı “yedek, arkadan gelen”dir. Şiirde, dize sonlannda tekrarlanan, aynı anlam ve görevdeki ek. sözcük ya da sözcük gruplarına “redif” denir. Redif, di­zelerin en sonunda yer alır. Kafiyeden sonra gelir. Kimi şiirlerde kafiye yoktur, ahenk sadece redifle sağlanır.

Bağından her güzel bir gül seçerdi
Bundan mı sarardın soldun, ey gönül
Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdi
Bir zaman aşk için yoldun, ey gönül

Bu dörtlüğün 1, ve 3. dizelerinin sonundaki sözcükler­de geçen “-erdi” sesleri geniş zaman eki ve hikaye eki olduğu için rediftir. Aynı sözcüklerdeki “-eç” sesleri ise sadece ses benzerliği olduğu İçin tam uyaktır. 2. ve 4. dizelerin sonunda yer alan “-dun, ey gönül” rediftir. Çünkü burada eklerin ve sözcüklerin görevi ve anlamı aynıdır, “yol” ve “sol-” sözcüklerin deki “-ol” sesleri ise sadece ses benzerliği olduğu için  tam uyaktır.

Redif, çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilir.
Ek hâlinde redif: Aynı görevdeki eklerin dize so­nunda bulunmasıyla oluşur.
Kimisi dağlarda gezer
Kimisi İncisin dizer
Al giyen bağrımı ezer
İlle mavili mavili
Köroğlu

Bu dörtlükte “gez-“, “diz-” ve “ez-” sözcüklerine gelen “er” eki geniş zaman ekidir. Bu ekler her üç dizenin sonunda da aynı anlam ve görevde kulla­nılmıştır. O hâlde burada ek hâlinde bir redif vardır.

Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ilen doldu
Harekete kimse mani olamaz
Aşık Veysel Şatıroğlu

Bu dörtlükte “ol-“, “sol-” ve “dol-” sözcüklerine gelen “-du” eki görülen geçmiş zaman ekidir Bu ekler her üç dizenin sonunda da aynı anlam ve görevde kullanılmıştır. O hâlde burada ek hâlinde bir redif vardır.

Sözcük hâlinde redif: Aynı anlam ve görevdeki sözcüklerin dize sonlarında bulunmasıyla oluşur.
Yâr kolunda burma olsam
Yedikleri hurma olsam
Alçım alçım sürme olsam
Yâr kaşına sürse beni
Karacaoğlan

Bu dörtlüğün İlk üç dizesinin sonunda yer alan “ol­sam” sözcükleri aynı anlam ve görevdedir. Bir baş­ka deyişle aynı sözcük üç dizenin de sonunda tek­rar etmiştir. Burada sözcük hâlinde redif vardır.

Ek ve sözcüğün birlikte oluşturduğu redif: Dize sonlannda aynı görevdeki bir ekin ardından gelen aynı anlam ve görevdeki bir sözcükten oluşur.
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye
Yollarını bekledim görüneceksin diye
Faruk Nalız Çamlıbel

Bu dizelerin sonundaki “diye’ sözcükleri aynı söz­cük olduğu için rediftir. “Meleksin” ve “görünecek­sin” sözcüklerinin sonundaki “-sin”‘ eki de II. tekil şahıs eki olduğu için aynı anlam ve görevdedir. O hâlde burada redif, “-sin diye” biçiminde bir ek ve bir sözcükten oluşmuştur.

Söz öbeğinden oluşan redif: Dize sonlannda bu­lunan aynı anlam ve görevdeki söz öbeklerinden oluşur.
Çektiğim cefalar yar senden çeldi
Bana bu sitemler kar senden geldi
Basımdaki duman kar senden çeldi
Ben kara bağlayım ala kendine
ık Veysel Şatıroğlu

Bu dörtlüğün ilk üç dizesinin sonunda yer alan “senden geldi” sözü bir söz öbeğidir ve redif ola­rak kullanılmıştır.

Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar
Faruk Nalız Çamlıbel

Bu dizelerin sonunda yer alan “yaslı yollar” rediftir. “Bağlayan” ve “ağlayan” sözcüklerindeki “-an’ eki sıfat tül eki “-y-” de kaynaştırma ünsüzüdür. Dola­yısıyla burada redif, “yan yaslı yollar” biçimimde bir ek ve söz öbeğinden oluşmuştur.

4. Uyak (Kafiye) Örgüsü
Bir nazım biriminde dizelerin belli bir düzen içerisinde uyaklanmasma “uyak örgüsü” denir.
a.   Düz uyak (kafiye): Bütün dizelerin kendi arala­rında uyaklanmasıyfa oluşan uyak örgüsüne “düz uyak” denir. Düz uyak “aa”, “aabb”, “aaaa” ya da “aa-ab” biçiminde görülebilir.
Sanma bir gün geçer bu karanlıklar    a
Gecenin ardında yine gece var           a
Çocuklar hıçkınr, anneler ağlar            a
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim             b
Necip Fazıl Kısakürek

Bu dizelerde 1. dizedeki “karanlıklar”, 2. dizedeki “var” sözcüğü ve 3. dizedeki ‘ağlar” sözcüğü kendi arasın­da uyaklı olduğu İçin bu dörtlük düz uyak düzeniyle yazılmıştır.

b.  Sarma uyak (kafiye): 1. dize ile 4. dizenin, 2. dize ile 3. dizenin kendi aralarında uyaklanmasıyla oluşan uyak örgüsüne “sarma uyak” denir. Sarma uyak “abba” biçiminde görülür.
Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber          a
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun       b
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun     b
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler          a

Bu dizelerde 1. dizedeki “beraber” sözcüğü ile 4. dize­deki “güvercinler” sözcüğü; 2. dizedeki “yosun” söz­cüğü ile de 3 dizedeki “susun” sözcükleri kendi ara­sında uyaklı olduğu için bu dörtlüğün uyak örgüsü sarma uyaktır.

c. Çapraz uyak (kafiye): 1. dize ile 3. dizenin 2. dize ile 4. dizenin kendi aralarında uyaklanmasıyla oluşan uyak örgüsüne “çapraz uyak” denir. Çapraz uyak “abab” biçiminde görülür.
Güzeller güzeli çarşıya çıkma              a
Çok sağlar mezara sokar gözlerin     b
Allah’ın seversen hışm ile bakma      a
Korkarım cihanı yakar gözlerin            b
Aşık Ali İzzet Özkan

Bu dizelerde 1. dizedeki “çıkma” sözcüğü ile 3. dize­deki “bakma” sözcüğü; 2. dizedeki “sokar” sözcüğü ile de 4. dizedeki “yakar” sözcükleri kendi arasında uyaklı olduğu için bu dörtlüğün uyak örgüsü çapraz uyaktır.

5. Armoni
Türlü seslerin uyumuna armoni denir. İki veya daha çok sesin aynı anda kulağa hoş gelecek bir biçimde uyumlu olarak söylenmesi şiirde ahenk sağlayıcı bir yöntemdir.

a.   Aliterasyon: Aynı ünsüzlerin bir veya birkaç di­zede tekrarlanmasıyla sağlanan uyumdur.
Eylül melûl oldu gönül soldu da lâle
Bir kakule meyletti gönül geldi bu hâle
Gelmez bu elem neyleyelim fazla suâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bir kale…
Edip Ayel

Edip Ayel, bu dizelerde “I” sesinin tekrarıyla aliteras­yon oluşturmuştur. Bu dizeler oluşturulurken özellikle içerisinde “I” sesinin bulunduğu sözcüklerin seçildiği­ni görüyoruz. Şairin bunu yapmaktaki amacı şiirde bir ahenk oluşturmaktır.

Tak, tak  ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zaler takı. gölgeden taş kemerler.
Necip Fazıl Kısakürek

Bu dizelerde “k” ve “t” sesleri yinelenerek bir aliteras­yon oluşturulmuştur.

b.  Asonans: Aynı aksanı veren ünlüyü ondan sonra veya önce gelen ünsüzü dikkate almadan her dizenin sonunda tekrarlama biçiminde yapılan uyağa asonans denir. Bir başka ifadeyle asonans, şiirdeki ünlülerin benzer seslerden seçilmesiyle sağlanan uyumdur.

İpekler tel tel bir araya geldiler dokunmak üzere
Lâle nerdeyse menekşeye, gül suya dokunmak üzere
Turgut Uyar

Bu dizelerde “e” sesiyle asonas sağlanmıştır.

6. Ritim
Hecelerdeki vurgu, uzunluk, yükseklik gibi ses özellik­lerinin, durakların düzenli bir şekilde tekrarlanmasından doğan ses uyumudur.