Warning: Use of undefined constant ‘WP_MEMORY_LIMIT’ - assumed '‘WP_MEMORY_LIMIT’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Use of undefined constant ’64m’ - assumed '’64m’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/dersimi3/public_html/wp-config.php:100) in /home/dersimi3/public_html/wp-includes/feed-rss2.php on line 8
11.Sınıf Türk Edebiyatı Konuları – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org Türk Dili ve Edebiyatı Dersi Kaynak Sitesi. Online Sınavlar Çıkmış Sorular Sınıf Konuları Fri, 30 Apr 2021 17:55:12 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.7.4 https://dersimizedebiyat.org/wp-content/uploads/2018/11/cropped-icon-32x32.png 11.Sınıf Türk Edebiyatı Konuları – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org 32 32 11.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı-2.Ünite 1923-1940/1940-1960 Arası Hikaye-Konu Kavrama Testi https://dersimizedebiyat.org/11-sinif-turk-dili-ve-edebiyati-2-unite-1923-1940-1940-1960-arasi-hikaye-konu-kavrama-testi.html Fri, 26 Feb 2021 15:28:51 +0000 https://dersimizedebiyat.org/?p=126515 11.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı-2.Ünite 1923-1940 Arası Hikayenin Özellikleri  / 1940-1960 Arası Hikayenin Özellikleri ile ilgili Konu Kavrama Testi olarak sizlere 25 adet soru hazırladık. Başarılar Dileriz.

1.  
I. Yazar okuyucuyu kendi görüşleri doğrultusun­da yönlendirmek istemiştir.
II.   Realizm ve natüralizm akımlarının etkisinde kalınmıştır.
III. Hikâyelerde sanatsal bir anlatım kullanılmış ve biçim kusursuzluğu önemsenmiştir.
IV Yapıtlarda yöresel söyleyişlere yer verilmemiş, daha çok İstanbul Türkçesi esas alınmıştır.
V. Hikâyelerde Anadolu coğrafyası ve insanı, top­lumdaki düzensizlikler, çatışmalar, köy gibi kü­çük yerleşim yerlerinin sorunları ele alınmıştır.
Toplumcu gerçekçi hikâyeyle ilgili olarak yu­karıda verilenlerden hangileri söylenemez?
A) I. Ve II.
B) II. ve III.
C) II. ve IV.
D) III. ve IV
E) IV. ve V.

2.   (I) 1923’ten itibaren dili sadeleştirme düşüncesin­den dolayı konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark ortadan kalkmaya başlamıştır. (II) Eğitim ve öğre­timin yaygınlaşmasıyla okuryazar oranı artmıştır. (III) Millî Edebiyat Dönemi’nde başlayan Anado­lu’ya yöneliş hız kazanmıştır. (IV) Bu dönemin ilk hikâyecileri, ölgün tabiat manzaraları, insan yaşa­mının çıkmazları, bilinçaltı gibi konuları işlemişler­dir. (V) Bu dönem hikâyelerinde realizm akımının etkisi hissedilmiştir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangi­sinde bir bilgi yanlışı vardır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3.   Aşağıdakilerden hangisi toplumcu gerçekçi hikâye ya­zan sanatçılardan biri değildir?
A)Fakir Baykurt
B)Kemal Tahir
C)Tarık Buğra
D)Sabahattin Ali
E)Orhan Kemal

4.   Yazar ilk öykülerinde Çukurova’ya inen tarım ve fabrika işçilerine, bunların kentlerin kenar mahallelerindeki yaşa­yışlarına eğilmiştir. Öykülerinde Ekmek Kavgası içindeki küçük memurlar, çöpçüler, dilenciler, kâhyalık yapan ya da fabrikalarda güç koşullarda çalışan erkek çocuklar, sokağa düşen kadınlar, kendilerini satan küçük kızlar, köyden ek­mek parası için kente gelen köylüler, tutukevlerinde, ceza­evlerinde başkalarına hizmet edenler daha çok yoksulluğa düşmemek için çalışırlar. Bu insanların yaşamlarını sürdür­dükleri ortam olarak da gecekondu bölgeleri, İstanbul’un yoksul semtleri, fabrikalar, tutukevleri, cezaevleri öyküle­rindeki olayların geçtiği çevrelerdir, ilk öykü kitabı Ekmek Kavgası ile ilk romanı Baba Evi aynı yıl yayımlanır.
Bu parçada tanıtılan yazar aşağıdakilerden hangisidir?
A)Orhan Kemal
B)Ahmet Hamdi Tanpınar
C)Kemal Bilbaşar
D)Sadri Ertem
E)Samim Kocagöz

5.   Sizler servetlerinizi helâl yollardan kazandığınıza inanıyor musunuz? Önemli olan, kendi vicdanınız­la baş başa kaldığınız zaman, temize çıkabilme­nizde. Helalle haramın çizgisi kılıçtan keskin, kıl­dan incedir. Tıpkı Sırat Köprüsü gibi… Biz, sîzle­rin servetine helal desek bile işin doğrusunu Cenâb-ı Hak bilir. İslâm’ın bu konudaki ölçüsü ne­dir? Haram servet, üç göbek öteye intikal etmez. Yani azami ömrü kırk yıldır. Ne demiş Koca Yu­nus: “Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sa­hibi”. Evet, servetin gerçek sahibi bizi yaratan Yü­ce Allah’tır.
Bir hikâyeden alınan bu metinle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A)Sade bir dille yazılmıştır.
B)1940-1960 yılları arasında dinî ve millî duyar­lığı yansıtan hikâyelere örnektir.
C)Anlatma zamanı geniş zamandır.
D)Diyalog tekniğinden yararlanılmıştır.
E)Belli konulara dikkat çekme ve okuru yönlen­dirme amaçlanmıştır.

6. İki kitapta toplamıştır. Öykülerinde de romanlarında olduğu gibi kişiler ön planda tutulmuştur. Yazar öykülerinin kahra­manında kendi iç dünyasını yansıtmıştır. İnsanların madde dünyası ile ilişkilerinden ve bundan doğacak çatışmalardan kaçınan yazar romanlarında olduğu gibi öykülerinde de kişinin ruhsal çöküntüsünü, yaşamın gerçeklerinden çok, kendi iç benliğine sığınışını sergilemiştir.
Bu parçada tanıtılan yazar aşağıdakilerden hangisidir?
A)Ahmet Hamdi Tanpınar
B)Peyami Safa
C)Tarık Buğra
D)Orhan Kemal
E)Cevdet Kudret

7.  
I. Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz; anla­tılanlar belli bir sonuca bağlanmaz.
II.Merak ve heyecandan çok duygu ve hayalle­re yer verilir.
III.Anlatılanlar mutlaka yaşananlara dayanmalı, kurgusal konulara yer verilmemelidir.
IV.İlk örnekleri Tanzimat Dönemi’nde verilmiştir.
V.Bu türün edebiyatımızdaki en önemli temsil­cisi Ömer Seyfettin’dir.
Durum hikâyesiyle ilgili olarak yukarıda veri­lenlerden hangileri doğrudur?
A) I. ve II.
B) II. ve III.
C) II. ve V.
D) III. ve IV.                  
E) IV. ve V.

8.   Aşağıdaki yazarlardan hangisi karşısında ve­rilenlerle uyuşmamaktadır?
A)  Vüs’at Orhan Be- Modernizmi esas alma ner
B)   Aziz Nesin Mizaha ve ironiye başvurma
C)   Refik Halit Karay Anadolu’yu gerçekçi bir bi­çimde anlatma
D)  Mustafa Kutlu Toplumcu gerçekçi bir anlayış benimseme
E)   Oktay Akbal Psikolojik tahlillere yer ver­me

9.  
I. Hikâyelerinde “konu” ve “olay”dan çok “zaman”dan ve “insan yaşamandan kesitler öne çıkar.
II.   İstanbul, deniz, balık, yoksulluk, avare insan­lar, doğa yaşama bağlılığın göstergesi olarak öykülerinde sıkça yer bulur.
III.  Kimi hikâyelerini Semaver, Sarnıç, Mahalle Kahvesi, Tüneldeki Çocuk, Şahmerdan adlı yapıtlarında toplamıştır.
Yukarıda bazı özellikleri verilen yazar aşağıda- kilerden hangisidir?
A)Sait Faik Abasıyanık
B)Memduh Şevket Esendal
C)Selim İleri
D)Demirtaş Ceyhun
E)Ziya Osman Saba

10.  
I. Toplumcu gerçekçi anlayışa bağlı olma
II.Dinî ve millî konuları ele alma
III. Olay hikâyesi kaleme alma
IV. Modernizmi esas alma
Aşağıdaki sanatçılardan hangisi yukarıda ve­rilenlerden biriyle ilişkilendirilemez?
A)Vüs’at Orhan Bener
B)Sadri Ertem
C)Şevket Bulut
D)Memduh Şevket Esendal
E)Reşat Nuri Güntekin

11. Aşağıdakilerden hangisi bireyin iç dünyasını esas alan yazarlardan biri değildir?
A)Tarık Buğra
B)Sabahattin Ali
C)Ahmet Hamdi Tanpınar
D)Oktay Akbal
E)Ziya Osman Saba

12.  
I.Dede Korkut Hikayeleri
II.Mesneviler
III.Seyahatnameler
IV.Sefaretnameler
V.Halk hikâyeleri
Yukarıda verilenlerden hangileri Türk edebiya­tında hikâye türünün yerini tutan geleneksel türler arasında değildir?
A) I. ve II.
B) II. ve III.
C) II. ve V.
D) III. ve IV.
E) IV. ve V.

13.  
I. İç monolog ve bilinçakışı tekniğine başvurma
II.Neden-sonuç ilişkisini önemsememe
III.Kurgusal bütünlüğe yer vermeme
Yukarıda verilen özellikler aşağıdaki hikâye yö­nelişlerinin hangisiyle ilgilidir?
A)Bireyin iç dünyasını ele alan
B)Toplumcu gerçekçi
C)Modernizmi benimseyen
D)Dini ve millî anlayışları benimseyen
E)Realist hikâye anlayışını benimseyen

14- 1940-1960 Dönemi hikâyeciliğiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A)Hikâye bağımsız bir tür olarak görülmüş, yal­nızca hikâye yazan sanatçılar ortaya çıkmıştır.
B)Toplumcu gerçekçi bir yaklaşım benimseme, bireyin iç dünyasını ele alma, modernizme bağlılık ve dinî duyarlıkları dile getirme bu dö­nem hikâyelerde görülen yönelişlerdir.
C)Hikâye dili sadeleşmiştir.
D)Yapıtlarda özellikle 1950’den sonra köy ger­çekliğini dile getirme önem kazanmıştır.
E)Yazarlar, hikâyelerinde kişiliklerini gizlememiş, dünya görüşleri doğrultusunda çıkarımlar yap­mışlardır.

15- Edebiyatımızda durum hikâyesinin önemli tem­silcileri aşağıdakilerin hangisinde bir arada ve­rilmiştir?
A)Ömer Seyfettin – Sabahattin Ali
B)Sait Faik Abasıyanık – Memduh Şevket Esendal
C)Reşat Nuri Güntekin – Halide Edip Adıvar
D)Orhan Kemal – Ahmet Hamdi Tanpınar
E)Sait Faik Abasıyanık – Yakup Kadri Karaosmanoğlu

16- Öykülerinin önemli bir bölümünde işlediği konulara uygun olarak ağaların, jandarmanın ve zaman zaman yöneticilerin baskısı altında ezilen yoksul köylüler ön plandadır. Köylü­lerle birlikte ezilen kişiler olarak işçiler ve düşkün kadınlar, halktan kopuk, öğretmen, mühendis, doktor, kaymakam… gibi aydınlar ve değişik suçlardan cezaevine düşmüş suç­lular öykülerinin kişilerini oluşturur.
Bu parçada sözü edilen yazar aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A)Tarık Buğra
B) Necip Fazıl Kısakürek
C)Sait Faik
D)Sabahattin Ali
E)Selim İleri

17- Batılı anlamda ilk gerçekçi hikâye ve yazarı aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?
A)Kıssadan Hisse – Ahmet Mithat Efendi
B)Küçük Şeyler – Samipaşazade Sezai
C)Hasba – Nabizade Nazım
D)Muhsin Bey – Recaizade Mahmut Ekrem
E)Müsâmeretnâme – Emin Nihat Bey

18- Aşağıdakilerden hangisi 1940 -1960 yılları ara­sında yapıt veren toplumcu gerçekçi hikâye yazarları arasında gösterilemez?
A)Muzaffer İzgü
B)Mahmut Makal
C)Talip Apaydın
D)Samim Kocagöz
E)Ahmet Hamdi Tanpınar

19. — Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Leyla ile Mec­nun, Olağan İşler adlarını taşıyan hikâyelerinin dördü Cumhuriyet Dönemi’nde yayımlanmıştır. Romanlarında Anadolu ile ilgili sorunlara genişçe yer veren yazar, hikâyelerinde daha çok evlilikle ilgili konuları ele almış, bunun yanı sıra, meslek sahibi kadınların durumu, modern yaşayışın yan­lış anlaşılması, dinin kötüye kullanılması, çocuk­ların ve gençlerin eğitimi, geçim sıkıntısı… gibi ko­nulara değinmiştir. Hikâyelerin dikkat çeken bir yanı, genellikle karşılıklı konuşmalarla düzenlen­miş olmasıdır. Çoğunlukla İstanbul’da geçen öy­külerinde, duygusallık ağır bastığı gibi yer yer de gülmece de yer alır.
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A)Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun
B)Halide Edip Adıvar’ın
C)Reşat Nuri Güntekin’in
D)Ercüment Ekrem Talu’nun
E)Selahattin Enis’in

20.
I. Birey kavramından yola çıkarak bireysel çö­zümlemeler yapmışlardır.
II.   Bireyin bunalım, sıkıntı, yabancılaşma ve yal­nızlıklarını ele almışlardır.
III.  Bireydeki psikolojik unsurların birey üzerinde­ki etkilerini anlatmışlardır.
IV.  Psikoloji ve psikiyatriden faydalanmışlar; çağ­rışımlara açık, sanatlı bir dille ruh tahlillerine çözümlemelerine yer vermişlerdir.
Aşağıdaki sanatçılardan hangisi yukarıda ve­rilen hikâye anlayışına bağlı yapıtlar vermiştir?
A)Ahmet Hamdi Tanpınar
B)Refik Halit Karay
C)Orhan Hançerlioğlu
D)Halikarnas Balıkçısı
E)Fakir Baykurt

21. Aşağıdakilerden hangisi 1923-1940 arası hikâ­ye yazarlarından biri değildir?
A)Sadri Ertem
B)Ahmet Hamdi Tanpınar
C)Adalet Ağaoğlu
D)Reşat Nuri Güntekin
E)Halide Edip Adıvar

22. Aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı var­dır?
A)Hikâye türü edebiyatımıza Tanzimat Dönemi’n­de girmiştir.
B)İlk hikâyeler teknik açıdan başarılı değildir, amaç halkı eğitmek olduğundan yazarlar olay akışını durdurarak akışa müdahale etmiştir.
C)Edebiyatımızda ilk hikâyeleri Şinasi yazmış ve kendi çıkardığı Tercüman-ı Ahval gazetesinde tefrika biçiminde yayımlamıştır.
D)İlk yazılan hikâyelerde romantizm akımının et­kisinde kalınmıştır.
E)İlk hikâyelerde geleneksel anlatı türlerinin hem bi­çim hem de içerik olarak büyük bir etkisi vardır.

23. Aşağıdakilerden hangisi 1940-1960 yılları ara­sında dinî ve millî duyarlığı benimseyen hikâ- yecilerin özelliklerinden biri değildir?
A)Modernizmin etkilerine karşı çıkmış, yerli ve millî bir sanatı savunmuşlardır.
B)Yeni anlatım tekniklerini kullanmışlar, yapıtla­rındaki kurgusal bütünlüğü yok saymışlardır.
C)Hikâyelerinde geleneksel kaynaklara, yerli mi­tolojik unsurlara, masal ve efsane motiflerine göndermeler yapılmışlardır.
D)Dinin ve geleneksel ahlakın düsturlarını yücel­ten bir anlayış benimsemişlerdir.
E)Duygu ve sezgi gibi kavramlara önem vermiş­lerdir.

24. Olay hikâyeciliğiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A)Bir olayı ele alarak, neden-sonuç plânıyla an­latıp bir sonuca bağlayan hikâyelerdir.
B)Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir.
C)Bir fikir verilmeye çalışılır, okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır.
D)Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant ta­rafından yaygınlaştırıldığı için “Maupassant Tar­zı hikâye” de denir
E)Olay akışı okuyucunun hayal gücüne bırakıl­mıştır.

25. Aşağıdakilerden hangisi modernizmi esas alan hikâyelerin özelliklerinden biri değildir?
A)Varoluşçuluğun etkisiyle eserlerde özellikle aydınların ruhsal bunalımları işlenir.
B)Karakterlerin anılarını ve bilgilerini okuyucuya aktarabilmek için bilinç akışı, iç konuşma ve iç diyalog gibi teknikler kullanılır.
C)Tema olarak bireyin bunalımları ve toplumla çatışmaları anlatılır.
D)Serüvene dayalı hareketli bir olay, nedensel­lik bağlarına dikkat edilerek anlatılır.
E)Kişilerin iç dünyalarını romanlara katma ve “dün-bugün-yarın”dan oluşan zaman zinciri­ni kırma hedeflenir.

CEVAPLAR

1-B

14-E

2-D

15-B

3-C

16-D

4-A

17-B

5-D

18-E

6-A

19-C

7-A

20-A

8-D

21-C

9-A

22-C

10-D

23-B

11-B

24-E

12-D

25-D

13-C

14-E

]]>
1950 -1980 Yılları Arası Türk Tiyatrosu https://dersimizedebiyat.org/1950-1980-yillari-arasi-turk-tiyatrosu.html Tue, 18 Feb 2020 19:11:44 +0000 https://dersimizedebiyat.org/?p=122446 1950 -1980 Yılları Arası Türk Tiyatrosu

  • 1950’li yıllardan başlayarak Türk tiyatrosu büyük bir değişim ve gelişim sürecine girmiştir. Bu yıllarda İstanbul Şehir Tiyat­roları toparlanmaya başlamış, Devlet Tiyatroları kurulmuş, özel tiyatrolar İstanbul dışında da yaygınlaşmış, üniversite düzeyinde tiyatro eğitimi gündeme gelmiş, tiyatro yazarlığı ve eleştirisi köklü ve kurumsal bir nitelik kazanmıştır. Tüm bunlar da tiyatromuzun gelişmesinde önemli rol oynamış, ti­yatromuza büyük bir yenilik ve dinamizm getirmiştir. Yazar sayısı artmış, konular çeşitlenmiştir.
  • 1950’li yıllarda tiyatronun ele aldığı konuların başında köy sorunları Köylerdeki geri kalmış ve yoksul bir yaşama mahkum edilmiş insanların dramı ele alınırken ağa-köylü ilişkisi ve ağaların yanlış tutumları ortaya konmuştur. Cahit Atay Pusula adlı oyununda, Necati Cumalı Susuz Vaz’da, Nazım Kurşunlu Toprağın Kurbanları’nda, Zeki Özturanlı Batak Gölü’nde ağalar ve köylüler arasındaki sorunlar ve çatışmaları ele almış, köylünün yoksulluğunu gözler önüne sermişlerdir.
  • Tiyatromuzda sıkça ele alınan bir başka konu da evlilikler, aile sorunları ve toplumsal dengenin bozulmasıdır. Orhan Asena‘nın Yalan, Ahmet Muhip‘in O Böyle İstemezdi, Saba­hattin Kudret Aksal’ın Bir Odada Üç Ayna, Tersine Dönen Şemsiye ve Kahvede Şenlik Var adlı oyunlarında aile için­deki sorunlar, evliliklerdeki çıkar çatışmaları, anne-babalar ile çocukları arasındaki iletişim kopuklukları irdelenmiştir. Geleneksel aile yapısından modern aile yaşamına geçişin yarattığı sancılar ele alınmıştır.
  • Eğitimin önemi ve yanlış eğitimin kuşaklar üzerindeki olum­suz etkilerini ele alan, yol gösterici nitelikler taşıyan oyunlar yazılmıştır. Rıfat Ilgaz Hababam Sınıfı’ndan hareket ederek eğitimdeki düzensizlikleri sergilemiştir.
  • Batılılaşma ve modernleşmenin yarattığı sıkıntılar, genç kuşak ve yaşlı kuşak arasındaki karşıtlıklar, Batılılaşmayla birlikte ailede ve toplumsal yaşamda ortaya çıkan sorun­lar, geleneksel yaşamla modern yaşam biçimleri arasındaki çatışmalar bu dönemde tiyatroda ele alınan başlıca konular olmuştur. Kimi yazarlar modern yaşam biçimine karşı ge­lenekseli savunmuş, kimisi Batılı olmayı yüzeysel algılayan kişileri eleştirmiş, kimisi de modern yaşam biçimini savun­muştur. Cevat Fehmi Başkut Küçük Şehir, Harput’ta Bir Amerikalı oyunlarında, Turgut Özakman Pembe Evin Kaderi ve Kaneviçe’de, Refik Erduran Cengiz Han’ın Bisikleti’nde, Haldun Taner Dışardakiler ve Fazilet Eczanesi’nde Batılılaş­ma ve modernleşme konularını ele almışlardır.
  • Bu dönemin oyun yazarlarının üzerinde durduğu önemli konulardan biri de ekonomik sorunlar olmuştur. Dünya Savaşı’nın yarattığı buhranın ardından gelen ekonomik du­rum, savaş vurguncuları, karaborsacılar, ticaretin yeni bir yöne evrilmesi, köyden kente yapılan göç artışı ve yarat­tığı maddi zorluklar oyunlarda sık sık ele alınmıştır. Nazım Kurşunlu‘nun Branda Bezi, Reşat Nuri‘nin Balıkesir Muha­sebecisi, Nazım Hikmet‘in Enayi ve Yusuf ile Menofis adlı oyunları bu konuyu ele alan başlıca eserleridir.
  • Tarih, efsane ve masal ekseninden hareketle bireysel ve toplumsal sorunlara evrensel bir bakış açısıyla yaklaşmaya yönelik oyunlar da kaleme alınmıştır. Nazım Hikmet’in Ferhat ile Şirin, Nazım Kurşunlu’nun Fatih, Orhan Asena‘nın Tanrılar ve İnsanlar, Hürrem Sultan, Güngör Dilmen‘in Midas’ın Ku­lakları adlı oyunları böyle bir içeriğe sahiptir.
  • 1960’lı yılların en önemli toplumsal değişimlerinden biri de köyden kente yapılan göç olgusudur. Kentlerdeki sanayileş­me, işçi ve insan gücüne ihtiyaç duymakta, bu durum da kentlere bir göç yaratmaktadır. Daha iyi bir yaşam sürme isteği yüz binlerce insanı kentlere taşımıştır. Göç, sadece köyden kente olmamış, başta Almanya olmak üzere Avru­pa ülkelerine de yönelmiştir. “Gurbetçi” kavramı da böyle ortaya çıkmıştır. Parçalanan aileler, değişen değer yargıları ve yaşam biçimleri, kültürel yapıdaki yozlaşma, gecekon­du olgusu, tiyatronun da ele aldığı konular olmuştur.
  • Vasıf Öngören’in Almanya Defteri, Mehmet Akan’ın Ham Hum Şarolop, Haldun Taner‘in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Ya­parım, Cevat Fehmi Başkut‘un Buzlar Çözülmeden, Recep Bilginer‘in İsyancılar, Haldun Taner‘in Keşanlı Ali Destanı, Oktay Rıfat’ın Çil Horoz adlı oyunları; gecekondu yaşamı, bireylerin çıkmazları ve özlemleri, yozlaşan değerler, kültürel yapıdaki bozulma, çarpık kentleşme, kente gelen köylünün yalnızlığı ve geçim sıkıntısı, gurbet olgusu üzerinde duran başlıca oyunlardır.
  • Altmışlı yılların oyun yazarları, toplumun genelinin sesine ku­lak veren, şikayetlerini dile getiren eserler yazmışlardır. Top­lumsal düzenin bozukluğu, insanların bu düzenin dışında kalan ve düzene baş kaldıran kahramanlara umut bağlaması biçiminde tiyatro yapıtlarına yansımıştır. Bu kahramanlardan bazıları Şeyh Bedrettin, Keşanlı Ali, Atçalı Kel Mehmet, Ker­piç Memet, Pir Sultan Abdaldır. Bunlar bozulan düzeni ye­niden kurmak, adaletsizliklere son vermek üzere yaratılmış kahramanlardır.
  • 1960-1970 yılları arasında Devlet Tiyatroları’nda 84 yerli, 118 yabancı, 10 çocuk oyunu sergilenerek Türk tiyatrosu büyük bir canlılık kazanmış, önemli atılımlar gerçekleşmiş­tir. Bu yıllar özel tiyatrolar açısından da bir atılım dönemi olmuştur. Bunlardan akla ilk gelenler Kenter Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu adlı topluluklardır.
  • 1960’lı yılların önemli bir özelliği de “kabare tiyatrosu” örneklerinin verilmesidir. Geleneksel Türk tiyatrosuyla epik ti­yatro anlayışının harmanlanmasıyla oluşan kabare örnekleri bu dönemde verilmiştir. Devekuşu Kabare Tiyatrosu bu dö­nemde açılmıştır.
  • 1960’lı yıllarda Türk tiyatrosunda Oktay Rifat, Haldun Ta­ner, Güngör Dilmen, Turan Oflazoğlu, Sermet Çağan, Tur­gut Özakman, Vasıf Öngören, Melih Cevdet Anday, Adalet Ağaoğlu, Orhan Asena, Refik Erduran göze çarpan önemli isimler olmuştur.
  • 1970’li yıllarda Brecht’in yarattığı epik tiyatronun etkisi sürmüş, dönemin yazarları geleneksel tiyatroyu epik öğe­lerle biçimlendiren oyunlar yazmışlardır. Oktay Arayıcı‘nın Rumuz Goncagül, Bir Ölünün Toplumsal Anatomisi, Başar Sabuncu‘nun Çark ve Zemberek oyunları epik tiyatronun et­kisiyle yazılan örneklerdendir.
  • Haldun Taner‘in öncülüğünde kurulan Devekuşu Kabare Ti­yatrosu için Vatan Kurtaran Şaban, Astronot Niyazi, Ha Bu Diyar, Yalan Dünya gibi oyunlar bu yıllarda yazılmış ve sah­nelenmiştir.
  • 1970’li yıllarda yazarlar güncel, toplumsal ve politik olaylar üzerinde durmuş, yaşadıkları dönemi bir belgesel gibi oyun­larına yansıtmışlardır. Bu dönemde bireysel konulardan çok toplumsal konulara yönelme ağırlık kazanmış, yazarlar top­lumsal duyarlılığa önem vermişlerdir. Döneme egemen olan toplumcu bakış açısı, tiyatroda ortaklaşa oyun yazma, grup-yazarlığı düşüncesini de doğurmuştur.
  • Türk toplumunun hızlı sanayileşme sürecini yaşaması, bu süreç içinde yaşayan işçi sınıfı, emek-sermaye çatışması, işçi örgütlenmeleri, sömüren-sömürülen karşıtlığı bu dönemin tiyatro eserlerinde ele alınan başlıca konular olmuştur. Ahmet Oktay‘ın Kurt Dişi, Vasıf Öngören‘in Zengin Mutfağı, Ömer Polat‘ın 804 İşçi, İsmet Küntay‘ın Kilometre adlı tiyatroları bu konuları ele alan örneklerden bazılarıdır.
  • 1970’li yıllarda köyler, modern hayatın nimetlerinden yoksun, çok kötü şartların hüküm sürdüğü yerler olarak tiyatro eserle­rine yansımıştır. Köydeki toplumsal değişikliği ve köy sorun­larını ele alan başlıca tiyatro oyunları: Turan Oflazoğlu‘nun Elif Ana, Recep Bilginer‘in Sarı Naciye, Orhan Asena‘nın Toroslardan Öteye, Necati Cumalı‘nın Yaralı Geyik, Ömer Polat’ın Aladağlı Mıho, Fazıl Hayati Çorbacıoğlu‘nun Erkek Satı, Nezihe Araz’ın Bozkır Güzellemesi.
  • 1970-1980 dönemi içinde tarihsel ve mitolojik konulu oyun­lar da yazılmış, tarihe başvurma 70’li yılların ikinci yarısında iyice ağırlık kazanmaya başlamıştır. Güncel olanların yıpratı­cı etkisinden yorgun düşen birçok yazarımız tarihsel oyunlar kaleme almıştır. Turan Oflazoğlunun Kösem Sultan, Genç Osman, Turgut Özakmanın Fehim Paşa Konağı, Haldun Taner‘in Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Orhan Asena‘nın Şili’de Av, Ölü Kentin Nabzı, Güngör Dilmen‘in Midas’ın Kör­düğümü, Deli Dumrul, Recep Bilginerin Yunus Emre, Tarık Buğranın İbiş’in Rüyası adlı eserleri bu konuda akla gelen örneklerden bazılarıdır.
]]>
Milli Edebiyat – Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/milli-edebiyat-cikmis-sorular.html Fri, 14 Mar 2014 20:17:04 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=1712 MİLLİ EDEBİYAT – ÇIKMIŞ SORULAR

1.     “1911 yılında o zaman bizim olan Selanik’te Ömer Seyfettin ve Ali Canip’in çıkardıkları Genç Kalemler dergisinin edebiyat tarihimizde büyük bir önemi vardır.”

Bu derginin edebiyat tarihimizdeki önemi nereden kaynaklanmaktadır? (1982/ÖSYS)

A)    Yazarlarının, sanatta “toplumculuk” fikrini savunmasından

B)    “Sade Türkçe”nin bir dava olarak ilk kez bu dergide ele alınmış olmasından

C)    Milli edebiyat döneminin ilk yayın organı olmasından

D)    Ömer Seyfettin’in sade Türkçe ile yazdığı hika­yelerinin yayımlandığı bir dergi olmasından

E)    Bugünkü ulusal sınırlarımız dışında ya­yımlanan Türkçe, edebi ve bilimsel bir dergi olmasından

 

2.     Kurtuluş Savaşı döneminin havasını yansı­tan romanlarımızdan üçü, aşağıdakilerden hangisinde bir araya getirilmiştir?

(1978/ÖSYS)

A)    Vurup Kahpeye, Sinekli Bakkal, Kiralık Konak

B)    Ateşten Gömlek, Ankara, Sinekli Bakkal

C)    Yaban, Sodom ve Gomore, Akşam Güneşi

D)    Vurun Kahpeye, Yaban, Ateşten Gömlek

E)    Yaban, Çalıkuşu, Ankara

 

3.     Arapça, Farsça terkiplerinin hiç lüzumu yoktur. Bunlar ancak süs içindir. Kimin gösterecek, teşhir edecek fikri yoksa onları çok kullanmıştı. Eğer terkipler terk olunursa tasfiyede büyük bir adım atmış olmaz mı?… Tabii insan, konuşulan lisandır.

Bu parça, savunulan düşünce, dil ve an­latım özellikleri yönünden aşağıdaki zaman dilimlerinden hangisinde yazılmış olabilir?

(1978/ÖSYS)

A) 1908 – 1923

B) 1861 – 1895

C) 1896 – 1901

D) 1839 – 1860

E) 1940 – 1960

 

4.     “Tarihi ve sosyal olaylardan her birini bir roma­nına konu edinerek, Tanzimat dönemiyle Ata­türk Türkiyesi arasındaki dönem ve kuşakların geçirdikleri sosyal değişiklik ve bunalımları, yaşayış ve görüş ayrımlarını işledi; düşünce ve teze dayanan özlü yapıtlar verdi.”

Yukarıda sözü edilen yazarımız, aşağıdaki­lerden hangisidir? (1979/ÖSYS)

A)    Yakup Kadri Karaosmanoğlu

B)    Halit Ziya Uşaklıgil

C)    Mehmet Rauf

D)    Hüseyin Rahmi Gürpınar

E)    Hüseyin Cahit Yalçın

 

5.     “Yıkılmış değerleri düzeltmek, eski görüşe dönmek değildir. Eski görüşün kurduğu biçimler, yeni görüşün malı olur. … anlayışına dönmemiştir; Avrupa’da Rönesans’ın, antik anlayışa dönmediği gibi.”

Bu parçada, düşüncenin akışına göre, boş bırakılan yere hangi adlar dizisi gelmelidir?

(1981/ÖSYS)

A)    Namık Kemal, Divan edebiyatı

B)    Cenap Şehabettin, Tanzimat edebiyatı

C)    Yahya Kemal, Divan edebiyatı

D)    Tevfik Fikret, Namık Kemal

E)    Ahmet Haşim, Cenap Şehabettin

6.     Aşağıdakilerden hangisi, “Milli Edebiyat akımı”nı belirleye özelliklerden biri değildir?

(1975/ÖSYS)

A)    Anlatımda gerçekçilikten kaçınma

B)    Hece veznini kullanma

C)    Halk edebiyatından yararlanma

D)    Memleket hayatını yansıtma

E)    Dilde sadeleşmeye gitme

 

7.     Şiirlerinde sonsuzluğa ulaşma duygusu, ölüm kaygısı, aşk ve lirizm başlıca temalar olarak görülür. Eski şiiri günümüzde de yaşatmış bir şairdir. İstanbul’un doğa güzelliklerini yansıtan bir şair olarak tanınmıştır. Divan şiirini çağdaş bir yorumla veren şiirleri de vardır.

Yukarıda sözü edilen şair kimdir?(1988/ÖSYS)

A)    Yahya Kemal Beyatlı

B)    Ahmet Haşim

C)    Faruk Nafiz Çamlıbel

D)    Ahmet Hamdi Tanpınar

E)    Cahit Sıtkı Tarancı

 

8.     Tanzimat’tan Cumhuriyet sonrasına uzanan bir zaman diliminin romanına konu edinmiştir. Büyük değişimlerin ve bunalımların yer aldığı bu zaman dilimi içinde, kuşaklar arasındaki görüş farklılıklarını ve çatışmaları, halk–aydın çelişkisini işlemiştir. Öyle ki tarihsel ve sosyal olayları yansıttığı romanları birbirini bütünleyen bir zincirleniş içinde, çağdaş, siyasal ve sosyal tarihimizin panoramasını vermektedir.

Bu yargılarla değerlendirilen yazar, aşağıdakilerden hangisidir? (1989/ÖSYS)

A)    Refik Halit Karay

B)    Hüseyin Rahmi Gürpınar

C)    Reşat Nuri Güntekin

D)    Yakup Kadri Karaosmanoğlu

E)    Halide Edip Adıvar

 

9.     Dilde sadeleşme hareketi, “Yeni Lisan” adıyla aşağıdaki edebiyat dönemlerinin hangisinde yer almıştır? (1990/ÖSYS)

A)    Tanzimat

B)    Servet-i Fünûn

C)    Fecr-i Âti

D)    Milli Edebiyat

E)    Cumhuriyet

 

10.   Aşağıdakilerden hangisi, M. Emin Yurdakul, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin’in ortak      özelliğidir? (1991/ÖSYS)

A)    Fecr-i Âti topluluğuna dahil olmaları

B)    Genç Kalemler hareketinin başında bulun­maları

C)    Hem nesir hem de nazım alanında eser vermeleri

D)    Fikir adamı kişiliklerinin, sanatçı kişilikle­rinden güçlü olması

E)    Türkçülük akımının öncüleri sayılmaları

 

11.   Yazar, eserde Karagöz ve Ortaoyunu hakkında oldukça ayrıntılı bilgi verirken çocukluğunda gittiği bu oyunlardan edindiği izlenimlerden yararlandığını şöyle anlatıyor: “Ramazan gecelerinde Ahmet Ağa, beni Karagöz ve Ortaoyunu izlemeye götürüyordu. Kız, erkek alay alay çocuk, hatta büyükler kahvenin bahçesine dolardı. İlkin “Soytarının Kızı’ adıyla ve İngilizce olarak basılan eserimdeki Kız Tevfik tipi, bu akşamların bende bıraktığı izlenimlerden çok şey almıştır.”

Bu paragrafta sözü edilen yazar ve eseri aşağıdakilerden hangisinde bir arada verilmiştir? (1993/ÖSYS)

A)    Peyami Safa – Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

B)    Reşat Nuri – Yaprak Dökümü

C)    Halide Edip – Sinekli Bakkal

D)    Reşat Nuri – Çalıkuşu

E)    Halide Edip – Tatarcık

12.   Çağdaş Batı şiirleriyle eski Türk şiirinin bileşi­mini gerçekleştirerek aruz ölçüsünü, yaşayan Türkçeye uygulamış, geçmiş değerlere bağlı, kendine özgü bir şiir geliştirmiştir. Hece–aruz tartışmalarının en güzlü dönemlerinde, hece ölçüsünü küçümseyip, şiir için ölçünün esas değil, sadece bir araç olduğuna inanarak biri dışında bütün şiirlerini aruzla yazmıştır.

Bu şair aşağıdakilerden hangisidir?(1993/ÖSYS)

A) Muallim Naci                                            B) Yahya Kemal

C) Ahmet Haşim                                            D) Mehmet Akif

E) Tevfik Fikret

 

13.   Yazarın ilk romanıdır. Gerçekçi bir eserdi. Üç ayrı kuşak arasındaki görüş, duygu ve yaşayış ayrılıkları üzerinde durulur. Bu ayrılıklar yüzünden ailenin çözülüşü gösterilir. Hikaye ve roman edebiyatımızın geleneksel temaların­dan biri olan aşırı Batı hayranı züppe tipi, başarılı bir biçimde çizilir.

Bu parçada sözü edilen eser ve yazar aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?(1995/ÖSYS)

A)    Felatun Bey ile Rakım Efendi – Ahmet Mit­hat Efendi

B)    Kiralık Konak – Y. Kadri Karaosmanoğlu

C)    Fahim Bey ve Biz – A. Şinasi Hisar

D)    Şıpsevdi – H. Rahmi Gürpınar

E)    Ayaşlı ve Kiracıları – Memduh Şevket Esendal

 

14.   Yakup Kadri Karaosmanoğlu, toplumumuzun Tanzimat’tan günümüze değin geçirdiği aşa­maları, çalkantıları romanlarında göstermeye çalışmıştır. Örneğin Hep O Şarkı’da Abdülaziz dönemini, Bir Sürgün’de II. Abdülhamit döne­mini ve Jön Türkler’i … adlı romanında Mütare­ke dönemi İstanbul’unun bozukluk ve çöküntü­lerini, … adlı romanında Kurtuluş Savaşı yılarında aydın–halk ilişkilerini işlemiştir.

Bu parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?(1996/ÖSYS)

A)    Panorama, Yaban

B)    Nur Baba, Ankara

C)    Hüküm Gecesi, Kiralık Konak

D)    Sodom ve Gomore, Yaban

E)    Panorama – Ankara

 

15.   Temel düşünceleri, yazı dilini konuşma diline yaklaştırmaktı. Bu amaçla İstanbul ağzı örnek alındı. Tamlamalar sadeleştirildi; Türkçeleşmiş yabancı sözcüklere pek dokunulmadı. Bu yolla yepyeni, pırıl pırıl bir Türkçe doğdu. Böylece Osmanlıcadan ulusal dile bir geçiş sağlandı.

Türk dilinde yukarıda sözü edilen yeniliği gerçekleştirenlere ne ad verilir?

(1996/ÖSYS)

A)    Tanzimatçılar

B)    Edebiyat-ı Cedideciler

C)    Genç Kalemler

D)    Garipçiler

E)    İkinci Yeniciler

 

CEVAPLAR

1 B

2 D

3 A

4 A

5 C

6 A

7 A

8 D

9 D

10 E

11 C

12 B

13 B

14 D

15 C

 

]]>
Edebi Akımların Özellikleri ve Temsilcileri – 3 https://dersimizedebiyat.org/edebi-akimlarin-ozellikleri-ve-temsilcileri-3.html Wed, 26 Feb 2014 01:10:26 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=5253 BATI EDEBİYATI VE AKIMLAR

Batı edebiyatından etkilenen aydınların oluşturduğu yeni edebiyata geçmeden önce, aydınlarımızı derinden etkileyen Batı edebiyatını genel yönleriyle bilmeliyiz. Özellikle Batı şair ve yazarlarının savunduğu ve bizim aydınlarımızın da değişik yönlerden temsil ettiği edebiyat akımlarını bilmeden Tanzimat, Servet-i Fünün ve diğer dönemlerin düşünce dünyalarını anlayamayız. Bu nedenle Batı etkisindeki Türk Edebiyatına geçmeden Batı edebiyatı ve akımları inceleyeceğiz. 

BATI EDEBİYATI

Batı’ya açılan Türk aydınları Batı’nın 19. yüzyıldaki edebiyatıyla tanışmışlardır. Bu da Romantizm, Realizm dönemlerine denk gelir. Ancak Batı’daki bu edebiyat anlayışları da kendinden önceki anlayışlardan bir etkilenme sonucunda meydana gelmiştir. Bu nedenle 19. yüzyıla gelinceye kadarki önemli Batı ürünlerinden söz etmeliyiz.

Batı edebiyatlarının temelini Yunan ve Latin edebiyatları oluşturur.

Yunan edebiyatında İlyada ve Odise destanlarıyla Homeros, trajedileriyle Aiskhilos, Sophokles ve Euripides, komedileriyle Aristophanes, tarih eserleriyle Heredot, Felsefe eserleriyle Eflatun, Aristoteles, fablleriyle Aisopos kendinden sonrakileri etkilemiştir. Yunan edebiyatı M.Ö II. yüzyılda biter.

Latin edebiyatı ise Yunan edebiyatının bitiminde başlar. Söylev dalında Cicero, pastoral, epik ve lirik şiirde Virgillius yetişmiştir.

Bu şairin ayrıca ünlü Aeneis (ene) adlı destanı vardır. Satirik ve didaktik şiirde Horatius tanınır. Felsefe ve trajedide ise Seneca kalıcı eserler bırakmıştır.

Bu dönemlerden sonra Avrupa’da yaklaşık 1000 yıllık bir karanlık devir başlar. Bu dönem içinde kayda değer pek bir edebiyat çalışması görülmez. Bu sessizlik Rönesans devrine kadar sürer. Rönesans’ın beşiği İtalya’da 13. yüzyılda Dante ortaya çıkar ve İtalyan dilini bir edebiyat dili haline getirir.

Dante’nin en önemli eseri “İlahi Komedi” dir. Eser öbür dünyada Dante’nin yaptığı 7 günlük seyahati anlatır. Cennet, Cehennem ve Araf’tan bahseder. Dante ayrıca Beatrice adlı sevgilisi için yazdığı şiirlerle tanınır. O, bu ismi bir sembol haline getirmiştir.

Rönesans döneminde ayrıca lirik şiirleriyle tanınan Petrarca ve küçük hikaye türünün kurucusu sayılan Boccacio Avrupa edebiyatının temelini oluşturur. Rönesans döneminin destan türündeki en büyük yazarı ise Kurtarılmış Kudüs adlı destanın yazarı Tasso’dur.

İtalyan edebiyatındaki bu parlak dönemden sonra Fransız edebiyatı etkisini göstermeye başlar ve 20. yüzyıla kadar süren edebiyat hareketlerinin merkezi Fransa olur.

Fransız edebiyatı, Klasisizm döneminden önce, Hümanizm adı da verilen bir hür düşünce ortamı yaşamıştır. Özellikle Montaigne denemeleriyle, Ronsard şiirleriyle, Rabelais ilk roman denemeleriyle yeni bir anlayışın müjdelerini vermiştir. Bundan sonra birbirini izleyen edebiyat toplulukları, edebiyat akımlarını oluşturmuştur.

 

EDEBİYAT AKIMLARI

Edebiyat akımı, aynı görüşte olan sanatçıların bir araya gelerek, belirledikleri ilkeler doğrultusunda eser vermeleri demektir.

 

KLASİSİZM

XVI. yüzyılın ikinci yarısında dili yabancı etkilerden kurtarıp şiir kurallarını saptamaya çalışan Malharbe ile başlayan Klasisizim özellikle XVII. yüzyılda gelişmiştir.

 

Akımın Oluştuğu Ortam

Fransa’da 17. yüzyılın ikinci yarısında, iç kargaşalıklar sona ermiş, derebeylik ve kilise direnişleri kırılmış, soylular sarayın buyruğuna girmiş ve monarşi güçlenmişti. Siyasal alanda görülen bu düzen ve kurala uygunluk etkisini edebiyatta da göstermeye başlamış, hatta dilin ve edebiyatın kurallarını saptamak üzere Fransız Akademisi kurulmuştu. Ayrıca filozof Descartes’ın Rasyonalizm felsefesi sanatçılarda müsbet düşüncenin temellerini atmıştı.

 

Akımın Felsefesi

Klasisizm’in temelini akıl ve sağduyu oluşturur. “Düşünüyorum, öyleyse varım.” diyen Descartes’a göre insan aklının kabul etmediği hiçbir şey doğru değildir. Aşk, kin, nefret, acıma gibi duygular aklın kontrolünde olduğu sürece insancıldır. İnsan aşırılıklardan sakınmak, tutkularına iradesi ile yön vermek zorundadır. Dolayısıyla böyle bir insan erdemlidir ve anlatılmaya değer. Akımın kurallarını belirleyen Boileau “Aklı seviniz, eserleriniz görkem ve değerini akıldan alsın.” diyerek klasik eserin felsefesini açıklamıştır.

 

Akımın Konusu

Klasik edebiyatta konu çoğu kez tarihten hatta mitolojiden alınır. Özellikle Yunan ve Latin edebiyatlarında görülen konular tekrar tekrar işlenmiştir.

Çünkü klasik sanatçıya göre gelmiş geçmiş en mükemmel sanat, eskiye ait olandır. Dolayısıyla, eski Yunan’da görülen insan tipi tekrar ele alınmıştır. Ancak bu insan, fiziğiyle, çevresiyle değil ruhsal özellikleriyle anlatılmıştır. Yani hırslılığı, cimriliği, kindarlığı yönüyle ele alınmıştır.

Klasisizm’de görülen insan, sıradan bir insan değildir. Eğitim görmüş soylu bir insandır. Bu insan belli bir toprağın malı değil evrenseldir. Yani eserde insanların tümünde görülebilen, zamanla değişmeyecek özellikler anlatılmıştır. Soylu insanın “bozuk çıkmış nüshaları” saydıkları sıradan kişilere eserlerde yer verilmemiştir.

 

Akımın Dili ve Üslubu

Klasisizm’de yazar olayları anlatırken kendini gizler. Kendi duygularını, zaaflarını, tutkularını, sırlarını söylemekten kaçınır. Ona göre eser yazarın iç dökme yeri değildir. Okuyucunun ya da seyircinin dikkati sadece konu içindeki tipler üzerinde toplanmalıdır.

Eserde biçim mükemmelliği aranır. Anlatılmak istenen, açık ve net bir biçimde ortaya konmalı, gereksiz sözlerden arınmalıdır. Üslup yapmacıktan uzak, sade ve ağırbaşlıdır. Okurun dikkati söyleyişteki süse değil söylenene çekilir.

Konu gerçek hayata uygun olmalıdır. Okura ya da seyirciye inanılmayacak şey sunmaktan kaçınılır. Konuya değil konunun ele alış biçimine değer verildiğinden aynı olay birçok kez anlatılmıştır. Bu yönüyle Divan edebiyatına benzer.

 

Kullanılan Türler ve Temsilcileri

Klasisizim’de tiyatroya büyük değer verilir. Özellikle trajedi ve komedi sıkı kurallarla ortaya konur.

Lirik şiir duygusal olduğundan ihmal edilmiştir.

Aşağıda yazarların kullandığı türler ve eserleri verilmiştir.

Trajedi

Corneille : Le Cid, Horace

Racine : Andromaque, İphigenie

Komedi Moliere : Gülünç Kibarlar, Tartuffe Zoraki Tabip,   Cimri, Kibarlık Budalası, Scapin’in Dolapları, Hastalık Hastası

Manzum mektup ve yergi  Bouileu

Fabl La Fontaine : Fabller
Felsefe Descartes : Yöntem Üzerine Nutuk.
  Pascal : Düşünceler
Porte La Bruyere : Karakterler
Roman Fenelon: Telemak
  Mme de la Fayette : Prenses de Clives

ROMANTİZM

XVIII. yüzyıl, sonlarına doğru ortaya çıkmış XIX. yüzyıl başlarında bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Klasik sanatın sıkı kurallarına bir tepki olarak doğmuştur.

 

Akımın Oluştuğu Ortam

18. yüzyıl, aydınlanma çağı olarak görülür. Klasisizmin ortaya koyduğu akıl ve sağduyu, bilimin gelişmesini hızlandırmış, toplum yapısı, gelenekler, siyaset yeniden bilimsel açıdan ele alınmıştır.

Bunun sonucu olarak Jean Jacques Rousseau, Montesquieu, Diderot gibi felsefeciler, ilerlemeye engel oluşturan tüm önyargı ve zorbalığa karşı düşünce yoluyla çetin bir savaş açmış, dinsel hoşgörü, toplumsal ve siyasal eşitlik, birey haklarına ve düşünce özgürlüğüne saygı gibi konuları halka yaymaya çalışmışlardır.

Bu fikirler halk tarafından benimsenmiş ve sonuçta Fransız İhtilali patlak vermiş, monarşi yıkılmış, soylulara karşı burjuva sınıfı oluşmuştur. İşte Romantizm, böyle bir ortamda doğmuştur.

 

Akımın Felsefesi

Romantizmin ana felsefesi Klasisizme karşı olmaktır. Onun sanatçıyı sıkan bütün prensiplerine savaş açan Romantikler önce, onun akla ve sağduyuya verdiği önemi reddedip duygu ve hayale değer verdiler. “Deha akıldadır.” diyen Klasiklere, “Deha yürektedir.” karşılığını verdiler. Sınırsız bir hayal gücüne kavuşan sanatçı kendini daha özgür, daha yaratıcı gördü. Bu duyguyla oluşan sanat eserinde de alabildiğine serbestlik hakim oldu.

 

Akımın Konusu

Klasik akımı benimseyen sanatçıların eski Yunan ve Latin edebiyatlarına değer vermesine karşılık, Romantikler onları çağdışı bulmuş, sanatçılar kendi tarihlerini ve günlük yaşantılarını ön plana çıkarmışlardır. Klasisizm’de ihmal edilen Hristiyanlık, tekrar, mucizeleriyle ele alınmıştır.

Ulusallık, yerli renk, aranan bir nitelik haline gelmiş, evrensellik ikinci plana itilmiştir.

Romantizm’de görülen insan tipi, Klasisizm’deki gibi soyut değildir. Aksine çevresiyle, fiziğiyle belli biridir.

Ancak kişiler tek yönlüdür. Yani ya hep iyi ya hep kötüdür. Eser sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Bu yönüyle insan yine tam olarak ele alınmamıştır diyebiliriz. Eserlerde her tür kişiye rastlanır. Sıradan insanlar, soylular tıpkı hayattaki gibi iç içedir.

 

Akımın Dili ve Üslubu

Romantik yazar, Klasik yazarın tersine, kendini gizlemeyip, olaylar ve durumlar karşısında kendi duygu ve düşüncelerini anlatır. Romantiklere göre “İnsan başkasına yükleyerek, ancak kendi kalbini tasvir eder; deha anılardan oluşur.” Elbette böyle düşünen sanatçı, işe kendini anlatarak başlar.

Eserlerde kullanılan dil, duygu ve hayallerin coşkunluğu ölçüsünde dağınık ve başıboştur. Sözcük seçimine pek önem vermemişlerdir. Temelde halkın kullandığı dil esas alınmıştır.

Süse ve sanata değer verdiklerinden, benzetmeler, mecazlar eserde büyük yer tutar. Özellikle doğa manzaralarının betimlenmesine büyük değer verilir.

 

Kullanılan Türler ve Temsilcileri

Romantikler, Klasiklerin değer verdiği tiyatroyu ihmal etmişler, özellikle trajedi ve komediyi kuralcılığından dolayı bir kenara itip sanatçıyı serbest bırakan dramı tercih etmişlerdir.

Şiirde özellikle lirik şiir büyük rağbet görmüştür. Roman ise en önemli edebi türlerden olmuştur.

Temsilcilerini ve eserlerini şu şekilde gösterebiliriz.

Montesquie: Felsefe Kitabı : Kanunların Ruhu

Jean Jacques Rousseau : Felsefe Kitabı: Toplum Sözleşmesi,

Özeleştiri kitabı : İtiraflar

Lamartine : Şiir kitapları: Bir Meleğin Düşmesi, Şairane Düşünceler

Romanları: Graziella, Raphael

Victor Hugo: Şiir kitapları: Akşam Şarkıları, Işıklar ve Gölgeler, Sonbahar Yaprakları

Romanları : Sefiller, Notre- Dame’ın Kamburu

Dramları : Hernani, Kral Eğleniyor, Ruy Blas

Voltaire : Şiirde Henriade adlı destanı ünlüdür.

Romanları: Candide, Zadig

Romantizm aslında önce Almanya’da başlamış, İngiltere’de rağbet görmüş, ama Fransa’da kuralları belirlenip oradan tüm Avrupa’ya yayılmıştır.

Almanya’daki Temsilcileri

Goethe : Şiir kitapları : Divan

Dramları : Faust, Egmont

Romanları: Genç Werther’in Istırapları

Schiller : Dramları : Haydutlar, Wilhelm Tell

İngiltere’deki temsilcileri

Bu ülkede Romantizmi “Gölcüler” adı verilen grup başlatmıştır. Bunların en ünlüleri “Sheakespeare”, Coleridge ve Wordsworth’tır.

Diğer romantik sanatçılar ise şunlardır.

Lord Byron : Şiir Kitabı: Childe Harold’un Gezisi

Dramları: Kaabil, Sardanapal

Puşkin : Şiir kitapları : Kafkas Esir, Çingeneler

Romanları: Yüzbaşının Kızı

REALİZM

XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve Romantizm’e tepki olarak doğan edebiyat akımıdır. Realizm roman ve hikayede etkili olmuştur.

 

Akımın Oluştuğu Ortam

19. yüzyılda deneysel bilimler son derece gelişmişti. İnsanın hayatını değiştiren birçok teknolojik yenilik ortaya çıkmış, bilim kendini ispatlamıştı. Auguste Comte’un ortaya attığı Pozitivizm felsefesi de bu dönemde, insanın sadece gördüğüne inanması şeklinde özetlenebilecek bir görüşü savunmuştur. Bunun bilim sahasında geçerliliği ispatlanmış ve sosyal bilimlerde de geçerli olacağı savunulmuştur. İşte Pozitivizm’in edebiyata uygulanması Realizm’i doğurmuştur.

 

Akımın Felsefesi

Realizm Pozitivizm’in bir koşulu olarak gözleme büyük değer vermiştir. İnsanın duygularının onu aldatacağı savunulmuş, görülenin olduğu gibi verilmesinin gerekliliği üzerinde durulmuştur.

“Roman dediğin, bir uzun yol üzerinde gezdirilen aynadır.” görüşüyle gerçeğe verilen değer anlatılır.

“Tarih, yazılı belgelerle meydana getirildiği gibi, bugünkü roman da, romancının kendisinin dinlediği ya da doğrudan derlediği belgelerle meydana getirilir; tarihçiler geçmiş zamanın , romancılar ise şimdiki zamanın hikayecisidir.” sözleri Realistlerin tüm felsefesini ortaya koyar.

 

Akımın Konusu

Realizm’de konu gerçek hayattır. Olağanüstü görülen istisnai olaylara yer verilmez. Okura yaşanmış bir olay ya da yaşanabileceğinden şüphe edilmeyecek bir olay sunulur.

Realizm’de anlatılan kişi, tam anlamıyla insandır. Çevresiyle davranışlarıyla, tutkularıyla en ince ayrıntısına kadar tanıtılan bir insan görülür eserde. Elbette bu insan çevresinin bir ürünü olan, çevresindeki şartlara göre karakter kazanmış biridir.

 

Akımın Dili ve Üslubu

Realizm’de, sanatçı eserle okuru başbaşa bırakmak için kendini gizler. Bu yönüyle Klasisizm’e benzer. Olayları yan tutmayan, nesnel bir bakışla inceler sanatçı.

Eserde biçim kusursuzluğu çok önemlidir. Kılı kırk yararcasına yapılan gözlemin aynı titizlikle anlatılmasına, üslubun açık, sağlam, yapmacıksız, söz oyunlarından uzak olmasına önem verilir.

“Söylenmek istenen şey ne olursa olsun, elbette onu anlatacak tek bir sözcük, canlandıracak tek bir fiil, nitelendirecek tek bir sıfat vardır. İşte yazar bunu buluncaya kadar uğraşacak, yaklaşık olanla yetinmeyecektir.” sözleri Realistlerin anlayışını ortaya koyar.

Kullanılan Türler ve Temsilcileri

Realizm, bir roman ve hikaye akımıdır. Tiyatro, Romantizm’den sonra artık pek görülmez. Şiir ise Realist anlayışla yazılır; ancak adına “Parnas” denir.

Realizm birçok ülkede yaygın bir kullanım bulmuştur. İlk ürünlerini Romantiklerle çağdaş olan Stendhal, Balzac, Merime vermiştir.

Stendhal : Kırmızı ve Siyah, Parma Manastırı

Balzac : Vadideki Zambak, Eugenie Grandet, Goriot Baba

Gustave Flaubert : Madam Bovary, Salambo, Duygusal Eğitim

Charles Dickens : Oliver Twist, David Copperfield,

Gogol : Ölü Canlar

Turgenyev : Rudin, Babalar ve Oğullar, Taşralı Kadın.

Dostoyevski : Suç ve Ceza, Karamazof Kardeşler, Budala

Tolstoy : Savaş ve Barış, Anna Karanina, İvan İlyiç’in Ölümü

Gorki : Ana, Üç Kişi

Mark Twain : Tom Sawyer’in Maceraları

NATURALİZM

Realizmi yeterince gerçekçi bulmayan bu akım Realizmle aynı dönemde gelişmiştir.

 

Akımın Felsefesi

Akım Taine’in Determinizm görüşünü edebiyata uygulamak istemiş, edebiyatın da deneysel bilimlerde olduğu gibi bir deneme sahası olabileceğine inanmıştır. Bunlara göre gözlem bir eser için yeterli bir yol değildir.

Akımın kurucusu Zola Realistlerle aralarındaki farkları şöyle açıklar: “Gözlemci demek, doğadaki olayları hiçbir değişikliğe uğratmadan, olduğu gibi inceleyen kişi demektir. Deneyci ise olayları doğanın ortaya çıkardığı bi

çimlere göre değil de herhangi bir amaçla kendisinin onlara şu ya da bu koşullar altında verdiği biçimlere göre inceleyen kişidir.”

Bu sözlerden anlaşılacağı gibi gözlemci sadece gözler, deneyci ise olaylara müdahale ederek onları değiştirir.

 

Akımın Konusu

Naturalizm’de gerçeğin daha çok çirkin yönü ele alınır. Realistler gerçekler arasında seçme yaptığı halde bunlar yapmaz. Bu yönlerinin eleştirilmesine Zola şöyle cevap verir.

Bizler toplumsal yaraların sabeplerini araştırıyoruz. Bundan dolayı çoğu zaman kokuşmuşlukları ele almak, insanın sefaletinin, çılgınlıklarının bulunduğu yerin dibine kadar inmek zorundayız.” Bu akımda insanın duyguları, tutkuları, düşünceleri, eylemleri, soyunun ve içinde yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisiyle oluşur.

Yani insan davranışlarının temelinde soya çekim vardır. Kalıtsal özellikler çevre koşullarıyla birleşip kişinin karakterini oluşturur. Elbette böyle bir insanın davranışlarını içgüdüleri yönlendirir.

 

Akımın Dili ve Üslubu

Naturalizm’de yazar, kendi kişiliğini gizler, sadece olanları yazar; bir tutanak yazmanı gibi davranır. Zola’nın deyimiyle “Nasıl ki kimya bilgini kendi hazırladığı koşullar altında oluşan doğal olayları gözleyip saptamakla yetinir, azota kızmadığı gibi, oksijene de aşırı sevgi göstermezse sanatçı da suç karşısında yargıç kesilmez, erdem karşısında ise alkış tutmaz.”

Dilde pek seçici değildir. Kahramanları hangi çevreden seçerse o çevrenin diliyle konuşturur. Bu nedenle argolar, küfürler eserde değiştirilmeden verilir.

 

Temsilcileri

Naturalizm de bir roman ve hikaye akımıdır. Kurucusu Emile Zola’dır. Zola, ileri sürdüğü görüşleri ispatlamak için 20 cilt tutarındaki “Deneysel Roman”ını yazmıştır. Bu cilt içindeki önemli romanlar Germinal ve Meyhane’dir.

Diğer Naturalist sanatçılar şunlardır:

Alphonse Daudet: Hikayeleri: Değirmenimden Mektuplar, Pazartesi Hikayeleri

Romanları: Trasconlu Tartarin, Jack

Guy de Maupassant : Hikayeleri: Tombalak, Ay Işığı,

Romanları: Bir Hayat, Güzel Dost, Kalbimiz

Hauptmant: Tiyatroları: Güneş Doğarken, Dokumacılar, Güneş Batarken

 

PARNASİZM

Realist görüşleri benimseyen şiir akımıdır. Romantizm’e tepki olarak doğmuştur. Romantizm’in aşırı duygusallığına, öznelliğine, abartılı söyleyişlerine karşı çıkan şairler, içe dönük şiir yerine dışa dönük, dış dünyayı nesnel biçimde gözleyip anlatan şiiri tercih etmişlerdi.

 

Akımın Felsefesi

“Sanat, sanat içindir.” ilkesini benimseyen Parnasyen (Parnasizmi benimseyen) şairler, şiirde güzelliğin peşine düştüler. Bunlara göre güzellik ancak güzel biçimlerle elde edilebilir. O bakımdan biçim olgunluğuna her şeyin üstünde önem verilmesi, şiirin ahlaksal, siyasal ve toplumsal sorunları anlatan bir araç olmaktan çıkarılıp bir amaç haline getirilmesi sanatın ilk şartıdır. Şiirin güzelliği yararlılığa tercih edilmelidir. Şiirin güzel olması, şiir olmak için yeterlidir.

 

Akımın Konusu

Şair şiirde kişisel duygularının ve tutkularının yerine, dış dünyadaki gözlemlerini anlatmalıdır. Bu da doğanın nesnel bir tutumla betimlenmesi demektir. Bunun dışında felsefi düşünceler, hatta bilim ve fenle ilgili görüşler de şiire alınmıştır. Bazen ise geçmiş zaman kişileri, olayları özellikle bilinmeyen egzotik alemler, Çin, Hint, Mısır gibi uzak ülkeler ve onların kültürleri şiire girmiştir. Romantizm’de bir yana bırakılan Yunan ve Latin mitolojisine yeniden dönülmüş, o kültürlerin yok olması karşısındaki üzüntüler anlatılmıştır.

 

Akımın Dil ve Üslubu

Sanat sanat içindir, görüşüne uygun olarak, Parnasyen şairler şiirin şekli üzerinde çok durmuşlardır.

Nazım şekli, kafiye, ölçü vazgeçilmez öğeler olarak görülmüştür. Sözcük seçimine büyük önem verilmiş, gereksiz sözcük kullanmaktan, hatta verilmek istenen anlamı tam olarak karşılayamayan bir sözcüğün bulunmasından kaçınmışlardır. Betimlemelerde, sözcüklerin betimlenen manzaraya uygun olması, onu çağrıştırması şiir için son derece gerekli görülmüştür.

Akımın Temsilcileri

Sadece şiirde geçerli olan bu akımı, Teophile Gautier, Theodor de Banville, Leconte de Lisle benimsemiş ve ilk ürünlerini vermişlerdir.

SEMBOLİZM

Parnasizm’e tepki olarak doğan şiir akımıdır. Önce Fransa’da başlamış, oradan tüm Avrupa’ya yayılmıştır.

Akımın Oluştuğu Ortam

Gözlem ve deney metotlarını benimseyen Realist ve Naturalist edebiyatın egemen olduğu dönemde, Fransa’da bir yandan da idealist felsefe yayılmaya başlamıştı. Zaten aşırı gerçekçi bir yaklaşım, insanlara aradığı mutluluğu verememişti. Üstelik Fransa’da 1870 askeri bozgunundan sonra, halkta karamsarlık, bezginlik, siyasal ve toplumsal alanda bazı değişiklikler yapılmasını gerekli kılıyordu. Ruhsal bunalım içindeki genç kuşak, eskiyi yıkmak, geleneğin dışında bir yol tutmak eğiliminde idi. Bu sırada Alman filozof Schopenhauer’in ileriye sürdüğü “Dünya bir tasavvurdan ibarettir.” görüşü gençler tarafından benimseniyordu. Artık görünene değil, bilinç altına, öznelliğe yönelindi. Böylece Sembolizm oluşmaya başladı.

 

Akımın Felsefesi

Dünyayı bir tasavvurdan ibaret gören, gerçeğe sırt çeviren Sembolist şair imgesel bir dünyada yaşar. Onlara göre gerçeği olduğu gibi anlatmanın imkanı yoktur. Duyularımız, dış dünyayı olduğu gibi değil, onun asıl halini değiştirerek bize ulaştırır. Nasıl düz bir çubuk, suda kırık görünürse, dış dünyadaki maddeler de gerçek durumlarıyla görünmezler. Öyleyse biz dış dünyayı hiçbir zaman gerçek halleriyle anlatamayız. Ancak ondan aldığımız izlenimleri anlatmış oluruz. Bu da kişiden kişiye değişir.

 

Akımın Konusu

Sembolizm’de şair sadece kendinden, kendi duygu ve izlenimlerinden söz eder. Anlamda kapalılık esastır.

Bu nedenle Sembolist şair aydınlıktan kaçar. Güneş batmaları, kısık lambalar, perdelere vuran gölgeler, ay ışığı, durgun sular, sararmış yapraklar, sessizlik, bilinmedik uzak ülkeler özlemi konularında şiir yazmıştır. Toplumsallıktan kaçmak, insanlardan uzak yaşamak, bu şairlerin tercihidir.

 

Akımın Dil ve Üslubu

Sembolist şair bir anlamı açıklamak için değil, bir duyumu sezdirmek için şiir yazar. Bu nedenle şiirde telkin yolunu kullanır. Ona göre nesneler birer semboldür. Verilmek istenen anlam mutlaka bir sembolün arkasında gizlidir. Bazen kelimeler imgeleri karşılayamayabilir. Bu durumda şair, sözcüklere yeni anlamlar yükler, alışılmamış eski sözcükleri yeniden kullanır ya da birtakım yeni sözcükler uydurup, dilin geleneksel söz dizimini bozar.

Şiirde kullanılan sözcüklerin ses özelliği çok önemlidir. Çünkü Sembolizm’de “şiirin sözden ziyade musikiye yakın” olması aranır. Sembolist şair Verlaine “Musiki, her şeyden önce musiki” derken şiirde neyin önemli olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle şair, sesleri ahenkli olduktan sonra her sözcüğü kullanabilir.

Sembolizm’de evren bir bütün olarak görülmüş ve bu nedenle duyular arasında fark görülmemiştir. Sonuçta bir duyuyla ilgili olan sözcük, diğer duyular için de kullanılabilir. Sembolist şiirlerde acı yeşil, siyah korku, beyaz titreyiş ifadeleri böyle bir anlam ilgisini karşılar.

Dildeki bu özellikler, sembolist şiiri zor anlaşılan, hatta anlaşılmayan bir şiir haline getirmiş, bu, onun okur sayısını son derece azaltmış, bir salon edebiyatı haline gelmesine neden olmuştur.

Biçim olarak klasik nazım biçimleri yerine, şairin isteğine göre bir biçimi benimsemesi uygun görülmüştür. Çoğu şiirde biçim serbestliği vardır. Elbette bir musiki oluşturmak isteyen şair ölçü, kafiye gibi ahenk oluşturan unsurları da ihmal etmemiştir.

 

Akımın Temsilcileri

Bir şiir akımı olan Sembolizm’in ilk örneklerini Baudlaire vermiştir. Bundan başka, Rimbaud, Verlaine, Paul Valery, Mallerme, Regnier diğer ünlü Sembolistlerdir.

 

FÜTÜRİZM

İtalya’da başlayıp oradan Avrupa’ya yayılan edebiyat akımıdır. Kurucusu Marinetti’dir. Hayatta her şeyin sürekli değiştiğini, sanatın da buna uyum sağlaması gerektiğini savunur. Geçmişe ait ne varsa hepsinin unutulması, yok edilmesi gerektiğine inanır.

Her şiirde hızın güzelliği vurgulanmış, uçaklara, trenlere övgüler düzülmüştür. Şiirde geleneğe bağlı bütün kurallar yıkılmış, ölçü, uyak, nazım biçimi terk edilmiş özgür nazım tercih edilmiştir. Geleneksel dilbilgisi kuralları, sözdizimi kuralları kırılmış, hıza ve hareketlere uygun olan mastar halindeki fiillere, isimlere önem verilmiştir.

Avrupa’ya dağılırken, özellikle Rus edebiyatında birçok değişikliğe uğramış, savaş tutkusu barışa, milliyetçilik, evrenselliğe dönüşmüştür. Rus şair Mayakovsky en önemli temsilcisidir.

 

DADAİZM

Kişiyi aklın tutsaklığından kurtarmayı amaçlayan ancak pek taraftar bulmayan edebiyat akımıdır. Bunlara göre geçmişin bir değeri yoktur. Daha doğrusu hiçbir şeyin anlamı yoktur. İsmini bile bir sözlükten rastgele seçtikleri “dada” sözü ifade eder.

Sanatı dil, ölçü, uyak, biçim, anlam kaygılarından kurtarmak, bilinen anlamlar ve alışılmış kurallar dışında bir düzen oluşturmak gerektiğini savunan Tristan Tzara tarafından kurulmuştur.

 

SÜRREALİZM

İnsanın bilinçaltını açıklamaya çalışan edebiyat akımıdır. İnsanların gerçek eğilimleri, istekleri, toplum yasalarının, geleneğin, ahlakın, dinin baskıları yüzünden, bilançaltında kapalı durmaktadır. Rüyalar, sayıklamalar, sarhoşluk halleri, delilikler, aklın denetimi dışındaki hareketler olduğundan insanın gerçek kişiliğini açıklar. Öyleyse gerçek insanı anlatmak durumunda olan sanat, insanın bu halleri üzerinde durmalıdır. İnsan bir aysberg gibidir. Bilinmeyen yönü, bilinenden daha fazladır.

Sürrealizm Freud’un psikanaliz verilerinden oldukça yararlanmıştır. Onun elde ettiği sonuçları bilimsel gerçek gibi kabul etmişlerdir.

Sürrealizm’de otomatik yazı denen bir sistem uygulanır. Bu yazı, önceden hiçbir konu düşünmeden, kalemin ucuna gelenleri hiç ara vermeden hızlı hızlı yazarak elde edilir. Ya da bir kişi hipnoz edilir. Ona değişik sorular sorulur ve cevaplar hiçbir değiştirme yapmadan yazıya geçirilir.

Elbette böyle bir yöntemle elde edilen yazıda anlamsız sözler, birbiriyle ilgisiz saçma ifadeler olabilir. Sürrealizm’e göre bu, gerçek bir sanat eseridir.

Akımın akıl dışılığa verdiği bu değer zamanla azalmış, akla seslenen ancak bilinçaltını ihmal etmeyen bir anlayışa dönüşmüştür.

Sürrealizm’i; Dadaizm’den ayrılan Breton, Aragon, Eluard kurmuştur. Edebiyatımızda özellikle Garipçiler bu akımdan etkilenmiştir.

 

EGZİSTANSİYALİZM

Aslında bir felsefe akımıdır. Sartre’ın onu edebiyata uygulamasıyla edebiyat akımı haline gelmiştir.

Bu akıma göre insan var olmadan önce hiçbir özelliği olmaz. Yani bir bebek, beyaz bir kağıt gibi doğar. Olaylar karşısında gösterdiği tepkiler onun kişiliğini oluşturur. Bu nedenle Egzistansiyalist eserlerde karakter yok, durumlarla karşı karşıya kalmış insanlar vardır. Bu insanlar karşılaştıkları durumlarda yaptıkları davranışlarla karakterini oluşturur.

Bu akımın çıkış yeri Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım.” düşüncesidir. Davranışlarını kendisi seçmek zorunda olan insan en doğruyu, en iyiyi seçmek zorunda olduğunun bilinciyle büyük bir bunaltı, iç sıkıntısı çeker. Ancak bu bunalma onun hareketlerine engel olmaz, tersine onların sorumluluk bilincini geliştirir.

Bu özellikleri taşıyan kahramanların bulunduğu Egzistansiyalist romanda, kahramanların ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Biz onu ancak eser sonunda tam olarak kavrayabiliriz. Böylece eser sürükleyiciliğini hiç kaybetmez ve okurun ilgisini canlı tutar.

Akımın kurucusu Jean Paul Sartre’dır. Diğer ünlü yazarı ise Albert Camus sayılır.

 

 

]]>
Batı Edebiyatı ve Fikir Akımları – 7 https://dersimizedebiyat.org/bati-edebiyati-ve-fikir-akimlari-7.html Sat, 22 Feb 2014 16:50:05 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=1412 BATI EDEBİYATI VE FİKİR AKIMLARI – 7

 1.     Kişinin ruh halinin soyut olarak izlenmesi bırakılmış, kişiler çevreleri içinde ele alınmış ve insanın düzeltilmesi yerine toplumun düzeltilmesi amacı güdülmüştür.

Yukarıda özelliği verilen akım aşağıdakilerden hangisidir?

A)    Natüralizm

B)    Romantizm

C)    Dadaizm

D)    Realizm

E)    Klasisizm

BU TESTİ ONLİNE ÇÖZMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

2.     Lirizmden yoksun olan, aklın ilkelerine bağlı kalan Şinasi, hangi edebiyat akımının etkisinde kalmıştır?

A)    Romantizm

B)    Realizm

C)    Klasisizm

D)    Natüralizm

E)    Sembolizm

 

3.     Aşağıdakilerden hangisi daha çok şiirde görülen edebi akımlardır?

A)    Realizm – Parnasizm

B)    Romantizm – Realizm

C)    Klasisizm – Romantizm

D)    Natüralizm – Sembolizm

E)    Parnasizm – Sembolizm

 

4.     “… ressam ve heykeltıraşlar gibi varlığın dış yönünü anlattıkları halde … iç yönü, konu içinde erimiş varlığı anlatmak ve bir müzisyen gibi ha­reket etmek istediler. Yapıtlarında zeka yerine hayal gücünden ve duyarlıktan yararlandılar.”

Bu parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A)    Sembolistler – Parnaslar

B)    Parnaslar – Natüralistler

C)    Romantikler – Parnaslar

D)    Parnaslar – Sembolistler

E)    Sürrealistler – Dadaistler

 

5.     Dr. R. Freud’un “psikanaliz” yöntemini temel alan, bilinçaltına itilen özlem ve isteklerini özgür çağrışım yöntemi ile ortaya çıkar­maya çalışan, şiiri iç dünyanın derinlikle­rinde saklı olarak gören sanatçılar, hangi edebi akımın temsilcileri olabilirler?

A)    Natüralizm

B)    Realizm

C)    Sürrealizm

D)    Empresyonizm

E)    Klasisizm

 

6.     Aşağıdakilerden hangisi klasisizmin özelliklerinden biri değildir?

A)    Klasik akım ahlaka büyük değer verir.

B)    Klasisizm, akla önem verir.

C)    Klasisizmde din duygusu güçlüdür.

D)    Klasik akım, doğaya saygı ve sevgiyi temel alır.

E)    Sanatsal mükemmellik klasisizmde önemlidir.

 

7.     Toplumu büyük bir laboratuar, insanı deneme ve inceleme konusu, sanatçıyı da bilgin sayar­lar. İnsanın tüm özelliklerini bilim çıplaklığıyla ortaya çıkarıp göstermeyi amaçlarlar.

Yukarıda ana hatlarıyla belirtilen bu akımın temsilcileri aşağıdakilerden hangisidir?

A)    Byron – La Bruyere

B)    Racine – Schiller

C)    Bualo – Corneille

D)    Sophakles – Aristophanes

E)    Emile Zola – Maupassant

 

8.    “Freud olmasaydı bilinç olmazdı, şiir olmazdı.” sözünü hangi akımın sanatçısı söyleyebilir?

A)    Parnasizm

B)    Sembolizm

C)    Sürrealizm

D)    Romantizm

E)    Dadaizm

 

9.     Bizler yaşamın acı dilini öğretir, gerçeğin yüksek dersini veririz, “İşte olan bu!” deriz. Bir kere daha söylüyoruz: Bizler bilimle uğraşan, çözümleme yapan her şeyin içini dışını didik didik eden kişileriz; yapıtlarımızda da, bilim kitaplarındaki kesinliği, sağlamlığı ve uygulamaları bulursunuz.

Yazarın “bizler” diye söz ettiği grup aşağıdaki edebi akımlardan hangisinden olabilir?

A)    Romantizm

B)    Natüralizm

C)    Klasisizm

D)    Sembolizm

E)    Realizm

 

10.   Değişen toplum, ruhu da değiştiriyor. Yaşayan her şey gibi, insan da, kendini besleyen havay­la birlikte değişiyor. Her yüzyıl, kendine özgü koşullarıyla, kendine özgü duygular, güzellikler yaratıyor.

Yukarıda açıklanan edebi terim aşağıdaki­lerden hangisi olabilir?

A) Tür                                             B) Üslup

C) Kavram                                      D) Akım

E) Biçim

 

11.   Eskiden ne varsa artık yok; ilerde ne olacaksa daha olmadı. Dertlerimizin nedenini başka yerde aramayın. İşte bizim karamsarlığımızın, şaşkınlığımızın, aşırı duyarlılığımızın nedeni…

Bu yanıt aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı olabilir?

A)    Klasik sanatçının trajediyi önde tutmasının nedeni nedir?

B)    Natüralizm, kişilik oluşumunda hangi olguları öne sürer?

C)    Siz realistler neden çirkinliği ve bayalığı yazıyorsunuz?

D)    Sürrealist şairler olarak niçin anlamı yok ettiniz?

E)    Romantik bir sanatçı olarak niçin böyle duygusalsınız?

 

12.   “Abartmadan denilebilir ki herkesin anlayabileceği şiir, yalnız aşağı ozanların işidir. Büyük şiirlerin girişleri tunç kanatlı şehir kapıları gibi sımsıkı kapalıdır, her el o kanatları itemez ve o kapılar kimi zaman yüzyıllarca insanlara kapalı durur.” diyen bir şair hangi şiir akımını savunuyor olabilir?

A)    Klasisizm

B)    Romantizm

C)    Sürrealizm

D)    Sembolizm

E)    Parnasizm

 CEVAPLAR

1 A

2 C

3 E

4 A

5 C

6 C

7 E

8 C

9 B

10 D

11 E

12 D

 

]]>
Batı Edebiyatı ve Fikir Akımları – 6 https://dersimizedebiyat.org/bati-edebiyati-ve-fikir-akimlari-6.html Sat, 22 Feb 2014 16:46:15 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=1404 BATI EDEBİYATI VE FİKİR AKIMLARI – 6

1.     Aşağıdakilerden hangisi “Ekspresyonizm” akımının özelliklerinden biri değildir?

A)    20. yüzyılın başında Almanya’da Dadaizm’e tepki olarak ortaya çıkmıştır.

B)    Tabiat ve eşya ikinci plana atılmış, sanat­çının ruhi durumu ön plana çıkarılmıştır.

C)    Sözün yaratıcı gücüne ve dünyayı değiştirme yeteneğine inanılmıştır.

D)    Alışılmış, yerleşmiş değerlere karşı acıma­sız tavır alınmıştır.

E)    T. S. Elliot, Franz Kafka dünya edebiyatın­daki başlıca temsilcileridir.
BU TESTİ ONLİNE ÇÖZMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

2.       I.    Geçmişe sırt dönülmüş, geleneklere karşı  çıkılmıştır.

II.    Makine ve hız sanata sokulmuştur.

III.    Geleceğe yönelme amaçlanmıştır.

IV.    Mayakovski dünyada, Türk edebiyatında  ise Nazım Hikmet öncüsü olmuştur.

Yukarıda özellikleri verilen edebi akım aşağıdakilerden hangisidir?

A)    Dadaizm

B)    Empresyonizm

C)    Kübizm

D)    Ekspresyonizm

E)    Fütürizm

3.     Bu edebi akım en az romanda gelişmiştir. Da­ha çok trajedi ve komedide görülmüştür. Eser­ler ulusaldır; ama soylu tabakanın konuşma di­liyle yazılmıştır. Ahlaki amaç güdülmüş, bireyi olgunlaştırmayı esas almışlardır.

Yukarıda bazı özellikleri verilen akım aşağıdakilerden hangisidir?

A)    Klasisizm

B)    Romantizm

C)    Realizm

D)    Natüralizm

E)    Sürrealizm

 

4.     Aşağıdakilerden hangisi Klasisizm ile Parnasizm akımlarının ortak özelliğidir?

A)    Bilim ve fenle ilgili konuların işlenmesi

B)    Dış dünya ile gözlemlerin yansıtılması

C)    Yunan ve Latin edebiyatlarından yararla­nılması

D)    Sadece soylu ve olgun kişilere yer veril­mesi

E)    Hayal ve olabilene yer verilmesi

 

5.     Aşağıdaki “sanatçı–edebiyat akımı” eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?

A)    Balzac – Realizm

B)    Lamartine – Romantizm

C)    Racine – Parnasizm

D)    J. Steinbeck – Natüralizm

E)    A. Rimbaud – Sembolizm

6.     Eserde, önce olayın geçtiği yer parçalara ayrılmış. Sonra bu parçalar sanatçının kişisel görüşüne göre yeniden birleştirilmiş. Böylece konunun tümü, aslındaki gibi değil, sanatçının duyumlarına göre geometrik bir yapı içinde şekil almış.

Paragrafta anlatılan yolu izleyen bir sanatçı aşağıdaki akımlardan hangisinin temsilcisi olabilir?

A)    Dadaizm

B)    Kübizm

C)    Fütürizm

D)    Egzistansiyalizm

E)    Empresyonizm

7.     İspanyol ressam Picasso’nun resimde açtığı bir çığır olan, sonradan edebiyatı da etkileyen akım aşağıdakilerden hangisidir?

A)    Fütürizm

B)    Dadaizm

C)    Sürrealizm

D)    Egzistansiyalizm

E)    Kübizm

8.     Edebiyatımızda İkinci Yeniciler topluluğu üyelerinin büyük çoğunluğu (Turgut Uyar, Ece Ayhan, İlhan Berk, Edip Cansever)    aşağıdaki edebi akımlardan hangisine bağlı olarak eser vermişlerdir?

A)    Romantizm

B)    Realizm

C)    Sürrealizm

D)    Parnasizm

E)    Sembolizm

9.     “Determinizm” görüşüne uyularak deneysel bilimlerde uygulanan deney yönteminin edebiya­ta da uygulanabileceği görüşünü ileri süren …, bundan hareketle hayatın iğrenç ve çirkin sah­nelerinin anlatılmasından da çekinmemişlerdir.

Yukarıdaki boşluğa getirilmesi gereken edebi akım aşağıdakilerden hangisidir?

A)    Sembolizm

B)    Realizm

C)    Natüralizm

D)    Sürrealizm

E)    Romantizm

10.   Türk edebiyatında Sembolist akımın izleri­nin ilk görüldüğü sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?

A)    Cenap Şehabettin

B)    Tevfik Fikret

C)    Ahmet Haşim

D)    Necip Fazıl Kısakürek

E)    Cahit Sıtkı Tarancı

11.   Anlamın kapalı olması ve sözün anlamından çok musikisine önem veren akım aşağıdakilerden hangisidir?

A)    Sembolizm

B)    Parnasizm

C)    Realizm

D)    Natüralizm

E)    Romantizm

12.   Aşağıdakilerin hangisinde Natüralizmin dünyada ve Türk edebiyatındaki temsilcileri bir arada verilmiştir?

A)    Corneille – Şinasi

B)    Goethe – Namık Kemal

C)    Balzac – H. Ziya Uşaklıgil

D)    Baudelaire – Cenap Şehabettin

E)    E. Zola – Nabizade Nazım

CEVAPLAR

1 A

2 E

3 A

4 C

5 C

6 B

7 E

8 C

9 C

10 A

11 A

12 E

 

]]>
Sürrealizm (Gerçeküstücülük) ve Özellikleri https://dersimizedebiyat.org/surrealizm-gercekustuculuk-ve-ozellikleri.html Thu, 13 Feb 2014 06:51:00 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=4193 SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)

1.        1924’te Andre Breton‘un açıkladığı bildirgeyle or­taya çıkmıştır.

2.        Dadaizm’in yerine geçen edebiyat akımıdır.

3.        Sigmund Freud’un “Psikanalitik” düşüncelerinden etkilenmiş ve ayrıca  Dadaizm akımından esinlemiştir.

4.        20. yüzyı­lın en uzun ömürlü sanat edebiyat akımı olmuştur.

5.        Birinci Dünya Savaşı sonrasında bilim ve tekno­lojideki ilerlemelerin getirdiği maddi refaha rağ­men insanın iç dünyasında hissettiği derin boş­luk, yeni arayışlara yol açmıştır. Böyle bir ortamda Freud, insanoğluna yeni bir pencere açarak insanın kendini tanımasını sağla­yacak yeni görüş ve yöntemler ortaya koyar. Ona göre, insanın gerçek benliği bilinçaltında gizlidir. Bilinçaltı ancak değişik ruh hallerinde (sarhoşluk, ateşli hastalık, akıl hastalığı, rüya..gibi ) ortaya  çıkar. İnsanın bilinçaltında saklanan gerçek yüzünü görmek için aklın dene­timi ortadan kaldırmak, bilinçaltının boşalmasını sağlamak gerekir. Bir nevroz olan sanat, bilinçal­tının dışavurumundan başka bir şey değildir.

6.        Bilinçaltı her tür düşüncenin saklandığı yer olduğu sanatın kaynağı da orasıdır.

7.        Sürrealistlere göre insanoğlu bilinmeyen ve sınırları keşfedilemeyen bir varlıktır. Onu iyi anlamak için  aklın denetimine, her türlü töresel ve sanatsal baskıya karşı çıkarak anlamaya çalışırlar.

8.         Bilinçaltını açığa çıkaran rüyaları, serbest çağrışımı, özgür düş gücünü, hipnozu ve oto­matik yazı tekniğini sanatın başlıca araçları olarak kullanırlar.

9.        Mizah ve alaya büyük önem verirler.

10.     İnsan yaşamının en özgür dönemi saydıkları  ve bilinçaltının oluştuğu çocukluk dönemine  özlem duyarlar.

11.     Alışılmışın dışında değişik biçimsel kalıpları kullanırlar.

12.     Anlam kapalılığı esas kabul etmişlerdir.Bu yönüyle edebiyatımızda özellikle İkinci Yeni şairlerini etkilemişlerdir.

Sürrealizmin Önemli Temsilcileri

Andre Breton

Louis Aragon

Paul Eluard

Jacques Prevert

Türk Edebiyatındaki Temsilcileri

Türk edebiyatında direkt olarak bu akımında etkisinde yazan  olmasa da Garip Akımı (Birinci Yeni) ve İkinci Yeni şairlerinden bazıları bazı şiirleri sürrealizmle yazdıkları görülmüştür.

]]>
Ahmet Haşim https://dersimizedebiyat.org/ahmet-hasim.html Tue, 11 Feb 2014 23:23:43 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=3728 AHMET HAŞİM

1.       1887  yılında Bağdat’ta doğdu.

2.       Babasının Arabistan vilayetlerinde kaymakam olması nedeniyle düzenli bir eğitim göremedi.

3.       12 yaşında babasıyla İstanbul’a geldi.

4.       1 yıl kadar Numune-i Terakki mektebinde okudu.Sonra Mekteb-i  Sultaniye geçip ortaöğrenimi burada tamamladı.

5.       Mezun olduktan sonra Halit Ziya’nın tavsiyesi ile Tütün ve Reji İdaresinde çalıştı bir taraftan da Hukuk Mektebine devam etti.

6.       Hukuk eğitimini yarıda bırakıp İzmir  Sultanisinde Fransızca ve edebiyat öğretmenliği  ve daha sonra da maliye Nezareti’nde mütercimlik yaptı.

7.       1.Dünya savaşındayken yaptığı askerlik nedeniyle Anadolu’nun çeşitli yerlerini gördü ve yakından tanıdı.

8.       Mütareke yıllarından sonra Düyun-u Umumiye’de çalıştı.

9.       Daha sonra Güzel Sanatlar ‘da mitoloji dersleri verdi ve akademideki bu görevi ölünceye kadar devam etti.

10.   4 Haziran 1933’te böbrek hastalığı nedeniyle öldü. 

11.   Fecr-i Ati beyannamesine imza atmış en önemli yazarlarından biridir.

12.   Topluluk dağıldıktan sonra diğerleri gibi Milli edebiyatın içinde yer almamış, bağımsız kalarak kendi çizgisini çizmiştir.

13.   Yahya Kemal’le birlikte modern şiirin kurucusu sayılırlar, şiirimizin önemli dönüm noktalarından birini Ahmet Haşim oluşturur.

14.   1901 ile 1908 arasındaki dönemde Tevfik Fikret , Muallim Naci gibi yazarlardan etkilenmiş ama bir yandan Fransız şiirini iyi irdelemiştir.

15.   Küçük yaşta annesini kaybetmesi onun sıkıntı ve karamsarlığa sokmuştur. İstanbul’a geldiği günlerde de  insanlarla uyum problemi yaşamış ve bu durum da onu ve sanatını etkilemiştir.

16.   “Piyale” isimli şiir kitabının önsözünde “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar”ı  yazmış ve burada şiir hakkında görüşlerini belirtmiştir. Ona göre “şiirden mana çıkarmak bülbülü eti  için kesip yemek gibidir. Bir parça et için bülbülün o güzel sesinden mahrum kalmak ne anlam geliyorsa şiiri de tamamen anlam üzerinde kurmak da o derece yanlıştır.Şiirde  önemli olan hissetmek, duymak ve duyulmaktır. Şiirde ahenk ve musiki;  anlamdan önce gelir. Şiirin  dili anlam ile  müzik arasında bir yerdedir.

17.   Şiirlerinde dış dünyayı olduğu gibi değil, hayallerle süsleyerek şiire aktarmıştır. Şiirde anlam kapalılığından yanadır.

18.   Şiirleri imge ve hayal dünyası bakımından çok zengindir.

19.   Edebiyatımızda onu sembolist olarak sayanlar varsa da  sembollere çok vermediği için onu empresyonizme daha yakın görürler.

20.   Şiirlerinde çocukluk anıları, aşk  ve tabiat temalarını  işlemiştir.Akşam,gece,kızıl gün batımları, sararmış yapraklar,  loş karanlıklar başlıca kavramları kullanır.

21.   Ahmet Haşim şiirlerinde hiç toplumsal kaygıya yer vermemiştir.

22.   Sanat için sanat anlayışı ile şiir yazmıştır.

23.   Sanatçı hece ölçüsünü  köylü vezni olarak görmüş ve tüm şiirlerini aruzla yazmıştır.çok çeşitli nazım şekillerini denese de en çok serbest müstezatı denemiştir.

24.   Dil ve anlatım bakımından  ağır bir dil kullanış ve Fecr-i Ati’nin yabancı sözcük ve tamlama yüklü dilini çok sık tercih etmiştir.

25.   Şiirin dışında fıkra, anı, gezi yazısı türünde eserler vermiş. Düzyazıdaki üslubu konuşma havası içindedir.Açık, berrak, nükteli ve bazen de alaycı bir dili kullanır.

ESERLERİ:

ŞİİR:

Göl Saatleri, Piyale

 

DENEME-FIKRA-SOHBET:

Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan

 

GEZİ YAZISI:

Frankfurt Seyahatnamesi

 

 

 

 

 

 

]]>
Romantizm ve Özellikleri https://dersimizedebiyat.org/romantizm-ve-ozellikleri.html Sun, 09 Feb 2014 19:20:51 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=4165 ROMANTİZM

1.        18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan 19. yüzyılda etkisi­ni gösteren bir edebiyat akımıdır.

2.         Klasisizme tepki ola­rak doğan romantizm, duygu ve hayalin öne çıkmasını arzulamıştır.

3.        Klasisizm akımının ortaya koyduğu sağduyu ve akıl il­kesi bilimsel ve sanatsal gelişmeyi hızlandırmıştır. J. J. Rousseau, Montesquieu gibi felsefeciler, katı kurallara bağlı sistemle düşünce yönünden çatışma içine gir­miştir. Bu felsefeciler, insan hakları, özgürlük, adalet gibi konuları halkın gündemine sokmayı başarmıştır. Bütün bu çalışmalardan sonra 1789’da Fransız İhtilalı olmuştur. İhtilaldan sonra derebeylik ve aristokrasi çökmüş; soylulara karşı yeni bir yapılanma (burjuva) oluşmuştur. Bu gelişmelerden sonra da yeni duygu, düşünce ve idealleri anlatmayı amaçlayan, sa­natın ve sanatçının kurallardan kurtulup özgürleşmesi­ni savunan Romantizm akımı doğmuştur.

4.        Klasizm akımıyla verilen bütün öğretiler romantizmle birlikte yıkılmıştır.

5.        Latin ve Yunan edebiyatla­rının sanatçılar üzerinden etkisi giderek azalmıştır.

6.        Konularını günlük hayattan, tarihten ve ulusal efsanelerden almaktadır.

7.        Bu akım, Victor Hugo’nun “Hernani” adlı oyunuyla bir edebiyat akımı olarak ba­şarıya ulaşmıştır.

8.        Bireysellik, öznel oluş, akıl dışı, düş gücü, kişisellik ön plana alınmıştır.

9.        Duygu ve coşku daha da öne çıkmaya başlamıştır.

10.     Aşk, ölüm, tabiat, belli başlı konular olarak dikkat çeker.

11.     Romantik sanatçılar, klasik sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizleme ihtiyacı duymamışlar, duygu ve düşüncelerini eserlerine rahatlıkla aktarmışlardır.

12.     Eserlerde yaratılan karakterler ya tamamen ya da tamamen kötüdür. Bu yönüyle romantizmde yaratılan karakterler tek yönlüdür.

13.     Toplumun her kesimindeki insana yer verilmektedir.

14.     Romantizmde  anlatılan ya da kurgulanan karakterler alabildiğine abartıya kaçabilmektedir.

15.     Romantizmde günlük konuşma daha hakimdir ve klasizme göre yazarlar daha sade yazarlar.

16.     Din duygusu önemli olduğu için romantiklerin çoğu dindardır.

17.     Romantik tiyatroda, klasik tiyatroda üç birlik kuralı içindeki zaman ve mekan birliği kaldırılmıştır.

18.     Romantizmde ilk eserler tiyatro alanında verilir, an­cak daha sonra roman ön plana çıkar.

19.     Romantikler, her sınıftan insanı da eserlerine konu olarak almışlardır.

20.     Romantizmde tragedya ve komedi yerine bu iki türün birleşimi olan dram türü daha çok kullanılmaya başlanmıştır.

21.     Rastlantılara çok sık yer verilebilir.

22.     Klasizmde  önemsenmeyen doğa, romantizmde değer verilmeye ve doğa tasvirlerine, yerli ve yabancı törelerin tasvirlerine  önem verilmiştir.

 

Başlıca temsilcileri:

Victor Hugo

J.J. Rousseau

Goethe

Schiller

Lamartine

Aleksandre Dumas

Alfrede de Musset

Voltaire

Lord Byron

Chateaubriand

Puşkin

 

Türk edebiyatında Romantizmin temsilcileri:

Tanzimat edebiyatı dönemindeki ürünlerin çoğunluğu romantizmin etkisiyle kaleme alınmıştır.Namık Kemal, Ahmet Mithat, Recaizade Mahmut Ekrem (şiirleriyle),  Abdülhak Hamit (tiyatrolarıyla) romantizminden etkilenmişlerdir.Samipaşazâde Sezai realizmden etkilenseler de romantizmin etkisinden de tam olarak sıyrılamamışlardır.

]]>
Ziya Gökalp – Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği https://dersimizedebiyat.org/ziya-gokalp-hayati-eserleri-edebi-kisiligi.html Tue, 21 Jan 2014 19:23:18 +0000 http://www.milliedebiyat.gen.tr/?p=436 Ziya Gökalp – Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği
  • İlk büyük Türk sosyoloğudur.
  • Milli Edebiyatın fikri temellerini oluşturmuştur.
  • Türkçülük akımını sistemleştiren bir fikir adamıdır.
  • O, Türkçülüğü “Türk milletini yükseltme” olarak tanımlar.
  • Türkçülüğün dil, edebiyat, din, iktisat, siyaset ve güzel sanatlar gibi alanlarda gerçekleştirme yollarını göstermiştir.
  • Edebiyatı görüşlerini yaymak için bir araç olarak görmüştür.
  • Dili sadedir; süsten, özentiden uzaktır.
  • Türk dilinin millî temeller üzerinde geliştirilmesi konusunda büyük emeği vardır.
  • Türkçe karşılıkları olan Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamaları atılması, halk diline yerleşmiş olanlarında Türkçeleşmiş Türkçe kabul edilmesi gerektiğini savunmuştur.
  • Bizim millî veznimizin hece vezni olduğunu söyler.
  • Makaleler, didaktik şiirler, manzum destan ve masallar yazmıştır.

ESERLERİ:

Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altın Işık (şiir);

Türkleşmek – İslamlaşmak- Muasırlaşmak, Türkçülüğün Esasları, Türk Medeniyet Tarihi, Türk Töresi, Doğru Yol (inceleme-araştırma);

Malta Mektupları (mektup).

]]>