Şehzade saraydan etrafa ilan ettiriyor:
“Yarın gelin hamamı olacak. Kimin kızı varsa giydirsin, kuşatsın, hamama göndersin.”
Memleketin bütün kadınları, kızları en güzel elbiselerini giyinip hamama geliyorlar. Kaz çobanı da karısına diyor ki:
“Herkes hamama gidiyor. Kalk sen de, kırık tarağını, yarım peştemalını al git, fırsattır, güzelce yıkanırsın.” Bir de sokaktan bulduğu eski bir tas veriyor: “Bununla da su dökünürsün.”
Kız kalkıyor, hamama varıyor… Herkes güzel takımlarını almış, yıkanıyor, taranıyor. Bu kızcağız da nerde bir boş kurna bulursa yarım tasıyla su dökünüp temizlenmeye çalışırmış…
Artık herkes yıkanıp çıkacağı sırada Şehzade, bir tabağın içine bir avuç toprak, bir nar tanesi, bir de yeşil yaprak koymuş…
Bunları annesine veriyor, diyor ki:
“Götür bunu, hamamın içinde ne kadar kız, gelin, taze varsa hepsine sor. Manasını kim verirse ben onu alacağım.”
Sultan Hanım getiriyor tabağı, başlıyor sıra sıra göstermeye… Kimin önüne gelirse: “A, onu bilmeyecek ne var? Bir avuç toprak, bir nar tanesi, bir yeşil yaprak…” diyor. Bu cevapları Şehzadeye söylüyorlar.
“Hayır, diyor Şehzade, bunun manası başka… Kimse kalmadı mı hamamda?”
“Kalmadı.”
“ Hele hele, bir arayın. ”
“O zaman halayıklardan biri diyor ki:
“Bir kaz çobanının karısı kaldı. Ama ne bilecek?”
Şehzade: “Ona da gösterin.” diye emir veriyor. “Bakalım, o ne diyecek?”
Götürüyorlar tabağı kızın önüne, kız bunu eline alıyor, başlıyor ağlamaya:
“Ben bir yeşil yaprak idim,
Bir nar tanesi için çürüdüm toprak oldum.” diyor. Şehzadeye gidip diyorlar ki:
“Kaz çobanının karısı böyle böyle söyledi…”
O da diyor ki:
“Anne, işte kaz çobanı da benim. O kız da benim karım.”
O zaman cariyeler koşuyorlar. Kızı alıyorlar, baş kurnada yıkıyorlar, ipekli peştemallara sarıyorlar, ipekli havlularla siliyorlar… İzzet ikram, hamamdan çıkarıp saraya götürüyorlar. Kırk gün kırk gece düğün yapıyorlar… Güvey geliyor, kız bakıyor ki, Şehzade kendi kocası…
Kızın babası olan padişaha haberler gönderiyorlar. İki padişah dünür olduklarına seviniyorlar.
Artık bir daha ne kız oğlana bir şey söylüyor, “Sen bana böyle böyle yaptın.” diye ne de oğlan kıza… Muratlarına eriyorlar… Onlar ermiş muradına, biz de erelim muradımıza…
Gökten üç elma düştü, biri benim ağzıma, biri masal söyleyenin ağzına, biri de Korkut’un büyük annesine…