Destan
Milletlerin geçmişlerindeki olaylara ve efsane motiflerine dayanılarak ulusların dilek ve arzularına uygun, hayal gücüyle meydana getirilen anonim ürünlerdir. Hepsi sözlü ve çoğu manzum olan bu verimlerin bir kısmı sonradan yazıya da geçirilmiştir. Başka bir deyişle destan, milletlerin hayatında büyük yankılar bırakmış tarih olaylarının çağdan çağa değişmiş, ülküleşmiş ve sayısız hayal unsurları katılarak tanınmaz hâle gelmiş, uzun manzum hikâyesidir.
Destan (dasitan) kelimesi Farsçadır. Eski Yunanlılar, ozanların sazla terennüm ettikleri bu türlü şiirlere “epos (söz)” derlerdi. Bundan ötürü, Batı dillerinde destana “epope” adı verilmektedir.
- Destan, tarihin henüz yazıya aktarılmadığı, yerleşik toplum düzenine iyice geçirilmediği veya milletlerin büyük işlere, büyük ıstıraplara, büyük kurtuluşlara kapıldıkları çağların verimidir. Gerçi destanları besleyen menkıbeler, her devirde meydana gelmiştir fakat bunların milletçe benimsenmeleri, daha çok eski zamanlarda olmuştur. Çünkü o çağlarda insanlar, tabiat ve toplum hâdiselerini ilim ve akıl süzgecinden geçirmezlerdi. Ölüm, aşk ve yiğitlik onlarda duyguları coşturur; korku, sevgi, kin, umut, özlem hep geniş hayal iklimleri açardı. Savaş, göç, işgal, deprem, kuraklık, fırtına insanlara kaderin oyunu ve tanrıların cilvesi sayılırdı. Şimşek, rüzgâr, yankı, şafak, uyku gibi nice şeyler birer tanrı gibi tasarlanırdı. Tabiatın her şeyine karşı korku veya hayranlık duyulurdu. İşte bu korku ve hayranlık, önce mitosları sonra masal ve destanları meydana getirmiştir.
- Destanın oluşması için, halkın hafızasında iz bırakmış bir tarih olayı ve o mucizeli olayı meydana getirdiğine inanılan kahramanların bulunması gerekir. Halkın ruh ve vicdanına işleyen bu olay, topluluğun ve art arda gelen kuşakların hayal güçleri ile genişler, derinleşir, nice efsanelere bürünür. Zaten yazılı olmadığı için her isteyen onu başka türlü anlatır, böylece rivayetler çoğalır, çeşitlenir.
- Destanlarda esas ve ayrıntılı olaylarda, çok defa gerçeğe uygunluk gözetilir fakat bunlara gerçek dışı, masalımsı olayların katılmasından da sakınılmaz. Örneğin, Oğuz Kağan Destanı’nda, Oğuz’un çeşitli av hileleri ile bir canavarı öldürmesi, gerçeğe uygun bir olaydır. Göktanrı ya yalvarırken semadan bir ışık düşmesi, o ışığın içinden güzel bir kız çıkıp Oğuz’a eş olması ise gerçek dışı, masalımsı motiflerdir.
- Destanlarda tanrı, yarı tanrı ve insan olmak üzere üç türlü kahraman bulunur. Destan kahramanları hem insanî hem de insanüstü vasıfları kendilerinde toplarlar. Örneğin Köroğlu, abıhayat içerek yenilmezlik, şairlik ve ölümsüzlük kazanmıştır. Kırat’ı da soyu deniz içlerinden gelme, ölümsüz ve gizli kanatları olan bir attır.
- Destanların çoğu manzumdur. Nazım-nesir karışık olanlarına az rastlanır. Nazım şekli ve kafiye, destanı oluşturan halkın geleneğine bağlıdır.
- Destan olaylarının geçtiği zaman, aşağı yukarı belirlenebilir. Zaten destanlar, dayandırıldığı olaydan çok sonra oluşmuştur. Örneğin Oğuz Destanı, milâttan önce yaşamış Hun hükümdarı Mete Han’ın yaptıklarını anlatır.
- Destanlar, olayların geçtiği çevreyi, coğrafî bir kesinlikle değil, belli belirsiz bir şekilde yansıtırlar. Türk destanındaki dağ, bozkır, av, orman, at, ırmak bolluğu; Yunan destanındaki deniz, ada, site, gemi, evcil hayvan çokluğu; Fin destanında kar, buz, köy ve el sanatçısı kalabalığı bu destanlardaki olayların ne türlü çevrelerde geçtiğini aşağı yukarı ortaya koyar.
- Destanlar, çok büyük ve uzun eserlerdir. Örneğin, Kırgız Türkleri’ne ait Manas Destanı’nın 200 bin dize tuttuğu söylenmekte, Hind destanları Mahabarata ile Ramayana 240 bin dizeyi bulmaktadır. Dolayısıyla bu genişlik ve uzunluktaki eserlerin, insanlığı ilgilendiren bütün temaları kapladıkları kolayca söylenebilir. Yalnız bu eserlerde en fazla işlenen temalar kahramanlık, yiğitlik, dostluk, aşk, hasret, ölüm, yurt sevgisidir.
Destan üslûbunun en önemli özelliği, görkemli söz ve cümlelerle kurulmuş olmasıdır. Bayağı söz ve deyimlerden, sönük ifadelerden kaçınılmıştır.
Destanlar üç safhada oluşur:
a) Doğuş Safhası: Bu safhada milletin hayatında iz bırakan önemli tarihî ve sosyal olaylar, bu olaylar içinde yüceltilmiş efsanevi kahramanlar görülür,
b) Yayılma Safhası: Bu safhada, söz konusu olay ve kahramanlıklar, sözlü gelenek yoluyla yayılır. Anlatılanlar, böylece kuşaktan kuşağa geçer.
c) Derleme (Toplama, Yazıya Geçirme) Safhası: Bu safhada, sözlü gelenekte yaşayan destanı, güçlü bir şair, bir bütün hâlinde derleyip manzum olarak yazıya geçirir. Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir.
Destanlar, oluşumları bakımından “doğal destan” ve “yapay destan” olmak üzere ikiye ayrılır:
1) Yapay Destan: Önemli bir tarihî olayın yıllar sonra, destan özelliklerine uygun olarak bir şair tarafından kaleme alındığı şiirlerdir.
Dünya edebiyatındaki başlıca yapay destanlar:
- Kurtarılmış Kudüs Torquato Tasso
- Kaybolmuş Cennet John Milton
- İlahi Komedya Dante Alighîeri
- Çılgın Orlando Ariosto
Edebiyatımızda yapay destan özelliği gösteren şiirler:
- Genç Osman Destanı Kayıkçı Kul Mustafa
- Çanakkale Şehitlerine Mehmet Akif Ersoy
- Üç Şehitler Destanı Fazıl Hüsnü Dağlarca
2) Doğal Destan: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda, halk arasında kendiliğinden oluşan uzun şiirlerdir. Bunlar genellikle daha sonra bir şair tarafından derlenip düzenlenmiştir. Doğal destanlar, ulusların, özellikle tarih yazımının olmadığı dönemlerini aydınlatmaları
bakımından önemlidir. Türk edebiyatında doğal destanlar İslamiyet öncesi ve İslami dönem olmak üzere ikiye ayrılır. Bu destanların çoğu, destan döneminde yani Müslümanlık öncesi dönemde ortaya çıkmıştır.