Edebiyat ile Felsefe Arasındaki İlişki

EDEBİYAT İLE FELSEFE ARASINDAKİ İLİŞKİ

  • Duygu, düşünce ve hayallerin dil aracılığıyla güzel, etkili ve belli bir şekil içerisinde anlatılması sanatına “edebiyat”denir.  Malzemesi dil olan edebiyatın birçok bilim dalıyla ve felsefeyle ilişkisi vardır. Edebiyat ve felsefe arasında özel­likle dil, ortak ve temel öge olarak değerlendirilebilir. Bu iki disiplin farklı biçimlerde olsalar da insan merkezli olmaları onları aynı paydada buluşturur.
  • İnsan yaşamını konu edinen edebiyat, insanı yansıtması açısından önemli bir kaynaktır ve ede­biyattaki insan gerçekliğini de çözümlemek adına, felsefe kaynak niteliğinde değerlendirilebilir. Özellikle insanların ruhsal çözümlemeleri yapılırken edebiyatın psikoloji ve felsefeyle olan ilişkisi ön plana çıkmaktadır.
  • Edebiyat ve felsefe arasındaki ilişki kapsama alanı kesin çizgilerle ayrılamayacak bir konum­dadır. İki disiplin arasında karşılıklı bağlar söz konusudur. Madde ve yaşamı çeşitli yönleriyle ele alan felsefe, inceleme alanına göre edebi metinlerden yararlanırken edebiyat da özelikle eserlerin arka planını oluşturma açısından felsefeden yararlanır. Edebi eserlerde: şair ve yazarların dünya görüşleri, bakış açılan, gerçeklik kavramına yaklaşımları metinde gizli olan felsefik düşüncenin yönünü belirler.
  • Tarih boyunca sorgulanan “gerçeklik” kavramı etrafında birçok edebi eser oluşmuştur. Bu olu­şumlarla şekillenen edebi akımların temelinde ise felsefe yatmaktadır. Gerçeklik arayışı, felsefi akımlar çerçevesinde değerlendirilmiştir Kendisini ve varlığı sorgulayan pek çok yazar, şair ve filozofta bu arayışa rastlamak mümkündür. Platon, Kant, Dostoyevski, Nietzsche, Kafka gibi bir­çok yazar ve filozof, çağının gerçeklik algısını sorgulamış ve eserlerine yansıtmıştır.
  • İlk oluşumlardan günümüze kimi yazarlar kendi gerçekliklerini akılda, kimileri duyularda, kimileri duygularda, kimleri de sezgilerde bulmuştur Böylece düşünce akımları ortaya çıkmıştır. Bilim­sel gelişmenin kanatları altında pozitif felsefe ortaya çıkmış ve olayların gerçekliğine dair kesin kurallar öne sürmüştür. I. Dünya Savaşı ve sonrasında insanlarda oluşan ümitsizlik felsefesi, varoluş felsefesini ön plana çıkarmıştır. Bu durum edebi eserlere de yansımış ve imge, simge, bakış açısı, ritim gibi kavramlar ön plana çıkmaya başlamıştır. Eserlerde göze çarpan bu modem anlayış. II. Dünya Savaşı sonrasında tekrardan sorgulanmaya başlanmıştır Yaşanılan modem gerçekliğin de sınırlılığı ve sınırlayıcılığı fark edilmiştir. Yetersiz bulunan bu modem anlayış yeri­ne 1950’lerden sonra postmodern anlayış benimsenmiştir.
  • Postmodernizm akımıyla birlikte insani değerler, insan bilincinin derinliklerinde aranmaya baş­lanır ve geçmiş felsefe akımlarına karşı çıkılır. Kuşkuculuk ve bireycilik ön plana çıkarılarak aykırılık ve belirsizlik üzerinde durulur. Bu akımın öncülerinden olan Nietzsche’nin “Doğru, doğruların yanılsama olduğunu unutanların yanılsamasıdır.” sözü, postmodernizm akımının gerçeklik kavramına olan tutumunu açıklar niteliktedir.
  • Postmodernist felsefe, edebiyat üzerinde ciddi etkilerde bulunmuştur. Zamanı, olayları, mekânı, anlatıcıyı, karakterleri önemsemeyen bir edebiyat ortaya çıkmıştır. Dünya edebiyatında Kafka’nın “Dönüşüm” adlı eserinde, Türk edebiyatında ise Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” adlı eserinde postmodernizm felsefesinin yansımalarını görmek mümkündür.
  • Sonuç olarak sayfalarca yazılan bir edebi metnin arka planında düşünce akımlarının olabileceği unutulmamalıdır. Metnin temelini oluşturan felsefe merkezli bu akımların, bir kelime ya da bir cümle ile ifade edilebileceği de bir gerçektir.