İçindekiler
HÜMANİZM
-
XIV. yüzyıl başlarında İtalya’da başladığı kabul edilen bir düşünce, beğeni kültür sanat akımıdır.
-
Eski uygarlıkların (Yunan-Latin) ve eski eserlerin ortaya çıkarılması için uğraşılır.
-
İnsanlığın kendini yeniden buluşu, özünü keşfedişidir.
-
Rönesans’ın temelidir.
-
Tarihte, profesyonel yazar kişiliği ilk defa bu akımla ortaya çıkar.
-
Bu akımın en önemli sanatçısı: Dante (1265–1321), İlahi Komedya.
RÖNESANS
-
Yeniden doğuş demektir.
-
XVI. yüzyılda İtalya’da başlayan sanat ve kültür uyanışının adıdır.
-
Temelini tabiata ve insana dönüş oluşturur.
-
İnanç ve ahlakta hürriyeti, Hıristiyanlığın aşırı baskısına karşı koymayı, bireyin kararına saygı duymayı esas alır.
-
Rönesans sanata olduğu kadar bilime de fazlasıyla önem verir.
-
Rönesansçılar mistik inançlara şiddetle karşı çıkarlar.
-
Bu akımın öncü isimleri: Michel Angelo Montaigne (Denemeler), Cervantes (Don Kişot), Shakespeare (Yanlışlıklar Komedyası, Kuru Gürültü, Hırçın Kız, Otello, Hamlet, Macbeth, Romeo ve Juliet, Venedik Taciri…)
KLASİSİZM
Yunan ve Latin edebiyatlarından beslenmiş edebiyat akımıdır. 17. yüzyılda ortaya çıkan klasisizm 18. yüzyılda Avrupa’da özellikle Fransa’da gelişmiştir. Descartes‘in “Akılcı” felsefesi ışığı altında gelişmiştir.
Özellikleri:
-
Klasisizmde akıl ve sağduyu hâkimdir.
-
Seçkin ve olgun insanlar ele alınır. Bunların dış görünüşleri değil, yalnız ruh halleri incelenir.
-
Kişilerin ruh hallerinin gerçeğe uygun olması lazımdır.
-
İnsan dışındaki her şeyi (elbise, dekor, tabiat manzarası, yerli renkler vb. ihmal edilmiştir.
-
Konular tabiata uygun olarak seçilir. Bu tabiat, değişmeye uğrayan dış tabiat (ağaç-dekor-manzara) değil, insanın iç yapısıdır.
-
Klasisizmde süreklilik, değişmezlik, genellik prensipleri esastır.
-
Tipler daima idealdir ve hissin üstündedir, bu yüzden klasisizm aklın ve iradenin kontrolündeki davranışları işler. İnsanı küçülten, içgüdüye dayanan davranışlara yer vermez.
-
Sanatçılar, eserlerinde kişiliklerini gizlerler (Bu bakımdan kişisel duyguları açığa vuran lirik şiir ihmal edilmiştir.)
-
Eserlerin konuşma diliyle yazılmasına, üslubun yapmacık-tan uzak, süssüz, sade, açık ve sağlam olmasına dikkat edilir.
-
Eserlerde konuya değil, konunun işleniş tarzına ve biçim kusursuzluğuna önem verilir.
-
Sanat sanat için görüşü esastır. Eserlerde ahlaki bir amaç güdülür.
-
Klasik tiyatroda üç birlik (yer-zaman-olay) kuralı vardır.
-
Klasik edebiyatta özellikle şiir, tiyatro ve deneme türleri gelişmiştir.
Temsilcileri:
Moliere (Komedi): Tartüffe, Cimri, Hastalık Hastası.
La Fontaine (Fabl): Karga ile Tilki.
Boilcau : Şiir ve eleştiri dallarında eser vermiştir.
La Bruyere(Deneme): Karakterler
M. Dela Fayette(Roman)
Rasine, Coneille, Fenelon, Pascal ve Descartes, Lope de Vega…
Bizdeki temsilcileri:
Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Direktör Ali Bey…
ROMANTİZM
18. Yüzyılın sonunda klasisizme tepki olarak çıkmış, duygu ve hayale fazla yer veren bir edebi akımıdır. Bu akımın Romantizm olarak ortaya çıkışı, Fransız yazar Victor Hugo’nun Cromwel (1827) adlı eserinin önsözüyle olur.
Özellikleri:
-
Klasisizmin bütün kural ve şekilleri bu akımla yıkılmıştır.
-
Klasisizmde akıl ve sağduyuya önem verilmesine karşılık, romantizmde hayâl ve duyguya yer verilmiştir, romantik eserlere hastalıklı havalar da yansıtılır.
-
Sanatçılar, eserlerinde kişiliklerini gizlememiş, aksine olaylar karşısında duygu ve izlenimlerini anlatmışlardır.
-
Yunan ve Lâtin edebiyatları yerine çağdaş edebiyatlar örnek tutulmuş, konular ya tarihten veya günlük olaylardan alınmıştır.
-
Dış dünyaya, milli tarih ve renklere, örf ve adetlere yer verilmiştir.
-
Sanatlı, özentili, şairane bir anlatıma önem verilmiştir.
-
Zıtlıklardan yararlanılmış(iyi-kötü, güzel-çirkin, güçlü-zayıf…) bol bol tezat sanatına yer verilmiş. Bir anlamda ak–kara çatışması vardır. Sanat toplum içindir, görüşü hâkimdir.
-
Melankoli asrın hastalığıdır. Aşk, tabiat, ölüm ve dünyadan memnun olmayış şiirde asıl temalardır, ağır ve süslü bir dil kullanılır.
-
Romantizm, bilhassa şiir, tiyatro, gezi, deneme, roman türlerinde çok gelişmiştir.
Temsilcileri:
Jenn Jaek Rousseau: İtiraflar, Emile
Victor Hugo: Sefiller
Johann Wolfgang Goethe: Faust, Genç Werther’in Acıları
Shakespare: Romeo ve Juliette, Hamlet, Jülies Sezar, Yanlışlıklar Komedyası, Kral Lear…
Shiller, Chateaubriand, Byron, Lamartine, Alfred de Musset, Shelley, Alfred de Vigny, …
Bizdeki Temsilcileri:
Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami, Recaizâde Mahmut Ekrem
Klasisizmde |
Romantizmde |
Akıl |
Duygu |
Genel olarak insan |
Fert olarak insan |
Duygular aklın kontrolünde |
Duygular kontrol edilemez |
Mahalli ve milli dekor önemsiz |
Mahalli ve milli dekor önemli |
Olaylar aklın önderliğinde açık seçik |
Olaylar kapalı bulanık bir şe-kilde |
REALİZM
Gerçeği olduğu gibi anlatma yolunu tutan edebiyat akımıdır. Deneysel bilim araştırmalarının ilerlemesi üzerine 19. yüzyılın ikinci yansında romantizme tepki olarak doğmuştur, Realizm bir nevi pozitivizmin edebiyata yansımasıdır.
Özellikleri:
-
Romantizmin lirizmine, kişisel duygulara önem verilmesine karşı çıkılır.
-
Realizmde her şeyden önce gözleme önem verilir. (Realistlere göre roman, uzun bir yol üzerinde dolaştırılan ayna gibidir. Bu ayna yol üzerinde iyi veya kötü, güzel veya çirkin her ne varsa aynen aksettirir.)
-
Günlük hayatta rastlanan ya da rastlanma olasılığı bulunan kişiler ve olaylar konu olarak seçilir. Olağanüstü sayılan hiçbir şeye yer verilmez.
-
İnsan kişiliğinin meydana gelmesinde çevrenin önemli bir payı bulunduğu göz önünde tutularak çevre ve töre tasvirine önem verilir.
-
Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlerler.
-
Edebiyatın bilimsel olmasına, gözlem ve belgeye dayanmasına özellikle dikkat edilir.
-
Dil, halkın konuştuğu dildir; anlatım, açık ve sadedir; tasvirlere özen gösterilir.
Temsilcileri:
Gustave Flaubert: Madam Bovary (ilk realist roman)
Balzac: Goriol Baba, Vadideki Zambak
Stendhal: Kırımızı ve Siyah (Kızıl ve Kara), Parma Manastırı
Tolstoy: Savaş ve Barış, Anna Karenina
Dostoyevski: Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Budala
Goncort Kardeşler, Turgenyev, Mark Twain, John Steinbeck, Gogol …
Bizdeki Temsilcileri:
Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın, Recaizade Mahmut Ekrem, Sami Paşazade Sezai, Ömer Seyfettin, Nabizâde Nazım ve Refik Halit Karay
NATÜRALİZM
Realizmden daha ileriye giderek, yalnız gözlemlerden değil, bilimsel deneylerden de yararlanma amacı güden bir akımdır. 19. yüzyılın ikinci yarısında özellikle Fransa’da gelişmiştir.
Özellikleri:
-
Deneysel bilimlerde uygulanan ”Determinizm” edebiyata da uygulanmıştır. (Determinizm, aynı şartlarda, aynı sebep-lerin aynı sonuçları doğuracağı anlayışıdır.) Bu yüzden soya çekim üzerinde çokça durulur.
-
Natüralizmde olaylar ve kişiler bir bilim adamı gözüyle incelendiğinden, hayatın iğrenç ve çirkin sahnelerinin tasvirin-den çekinilmemiştir.
-
Dil yönünden tam ve doğru vermek esastır. Kahramanlar hangi tabakadansa, kendi mahalli ağızları ile konuşur.
-
Sanat toplum içindir görüşü benimsenir. Sanat eserlerinde mesaj bulunmalı, eser faydalı olmalıdır.
-
Realizmde bir tür “belgesel roman” meydana getirilmek istenir. Natüralizmde ise, gözlem ve belgelere dayanma ilkesi benimsenmekle birlikte, deneysel bilim yöntemi, soya çekim gibi bilimsel unsurlara, edebi eserlerde yer vererek; gözlem, belge ve deneye dayanan “deneysel roman” türü meydana getirilmek istenir.
Temsilcileri:
Emile Zola: Meyhane, Nana, Emek, Toprak
Mauppassant: Fransız edebiyatında ünlü küçük hikaye yazarıdır.
Alphonse Doudet, Çehov…
Bizde Natüralizmden etkilenenler:
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Beşir Fuat, Nabizâde Nâzım.
PARNASİZM
1866 yılında Fransa’da “Çağdaş Parnas” adlı şiir dergisi et-rafında toplanan şairlere parnasyen, bunların oluşturdukları akıma da “parnasizm” denir. Parnasizm, realist metotlarla yazılan şiir akımıdır. 19. yüzyılın ikinci yansında Fransa’ da romantizme tepki olarak doğmuştur.
Özellikleri:
-
Parnasizm’de şiir, toplumsal dertleri anlatan bir araç olmaktan çıkarak bir amaç haline gelir.
-
Sanat sanat içindir görüşü benimsenmiştir…
-
Biçim kusursuzluğuna çok önem verilmiştir.
-
Şiirde, şairin kişisel duyguları yerine, tabiat manzaraları ya da felsefi düşünceler yer alır.
-
Şairin kişiliği gizlenmiş; şiir, iç dünyadan dış dünyaya, öznellikten nesnelliğe yönelmiştir.
-
Dilin ustalıkla kullanılmasına önem verilmiş, nazım biçimi-ne, ölçü ve kafiyeye bağlı kalınmıştır.
Temsilcileri:
Jose Maria de Heredia, François Coppee, Theodore de Bonville, Theophile Gautier, Le .Conte de Lisle, Sully Prodhomme
Bizde etkilenenler:
Yahya Kemal ve Tevfik Fikret
SEMBOLİZM
Sembolizme tepki olarak doğan edebiyat akımıdır. 19. yüzyılın son yarısında (1885’ten sonra) Fransa’da, daha sonra da bütün Avrupa’da gelişmiştir.
Özellikleri:
-
Sembolizm ile edebiyat; fizyolojiden psikolojiye, gözlem ve deney yolundan duygu ve bilinçaltına, nesnellikten öznelliğe, somutluktan soyutluğa, açıklıktan kapalılığa yönelmiştir.
-
Sembolizm, görüneni sert görüntüsünden uzaklaştırarak hayal ve rüya ortamı içerisinde sunar. İzlenimler ile insan ruhunun gizli ilişkileri anlatılır.
-
Sessiz ve durgun bir ortamda renkli tabloların çizimine önem verilir.
-
Müzik ve ahenk önem kazanmıştır.
-
Şiirde, okuyanın ferdi yorumuna önem vermek için mana ikinci plana atılmıştır. Bunun için de mecazlara ve sembollere çokça yer verilmiştir.
-
Sembolizmde fikir değil, duygu önemlidir.
-
Sembolizmde; rüya, hülya, melankoli, ölü şehirler, esrarlı şeyler üzerinde durulur.
-
Sembolizmde; klasik nazım biçimleri yerine, müstezat ve serbest nazım, bununla birlikte ağır bir dil de kullanılmıştır.
Temsilcileri:
Baudelaire, Paul Valery, Rimbaud, Mallarme, Paul Verlaine
Bizdeki temsilcileri:
Ahmet Haşim, Cenap Şehabettin, Ahmet Hamdi Tanpınar; Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas gibi şairlerde de yer yer sembolizmin izleri görülür.
NEO-KLASİSİZM (Yeni Kalsisizm)
Sembolizme tepki olarak 19. asrın sonlarında ortaya çıkmıştır. Edebi eserlerde, eski klasik duyuş ve düşünüş, zevk ve üslup yeniden canlandırılmak istenmiştir. Edebiyatımızdaki en önemli temsilcisi Yahya Kemal’dir.
EMPRESYONİZM
1865’te Fransa’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. İzlenimcilik demek olan empresyonizmde, dış dünyanın olduğu gibi değil de insan üzerinde bıraktığı izlenimlerin anlatılmasına özen gösterilmiştir. Daha çok ışık ve tabiat üzerinde durulur. Resimde bu çığırı açan Claud Monet’tir. Edebi-yattaki öncüleri: Verlaine, Rimbaud, Rilke, Jocye, Hopkins
Bizdeki temsilcileri:
Ahmet Haşim az da olsa empresyonizmden etkilenmiştir.
20. yüzyılın başında birtakım ufak tefek akımlar görülür ki bunlar öteki akımlar gibi bir asra hükmeden akımlardan ziyade bir edebi hareket olarak kabul edilebilir. Bunlar:
FÜTURİZM (Gelecekçilik)
20. yüzyılın başlarında 1909’da İtalyan yazar Marinetti’nin sanatta açtığı bir çığırdır. Geçmişe ve geleneklere cephe alarak, makineyi ve hızı sanata sokup geleceğe yönelmek amacını gütmüştür. Şiirde kalıplaşmış biçimler ve mısra yapılarını bırakarak hayatın sürekliliği anlatılmak istenir. Savaşçı bir ruh hali içerisinde ahlak ve geleneklere karşı çıkıp, şiirde çığlık ve gürültüye önem vererek duygu zayıflatılmıştır.
DADAİZM (1916)
I. Dünya savaşının sonunda umutsuzluğa düşen, değerlerine karşı çıkan, şüpheciliğe önem veren bir akımdır. Şiirdeki biçim, kafiye, dil vezin gibi bütün kurallara karşı çıkılır. Kübizmin bir devamı gibi görünen bu akım kesin yargıya varmadan şüpheli bir anlatıma önem vermiştir. 1916’da İsviçre’nin Zürih şehrinde ortaya çıkan Dadaizm’in temsilcisi Tristan Tzara‘dır.
SÜRREALİZM
1924 yılında ortaya çıkan ve gerçek üstücülüğü savunan Freud’un “Psikanalizin” metodunun edebiyata uygulanmasıdır. Bilincin, aklın ortadan kaldırılması gerekliği savunulur. Temsilcisi Andre Breton‘dur.
Bizdeki temsilcileri:
Garipçiler (Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat) bu akımdan etkilenmişlerdir.
EGZİSTANSİYALİZM
Varoluşçuluk anlamına gelen egzistansiyalizm, İkinci Dünya Savaşı yıllarında ortaya çıkmıştır. Temsilcisi Jean Paul Sartre‘dir.
EKSPRESYONİZM (ANLATIMCILIK)
Realizm ve natüralizme tepki olarak doğan, sanatçının ruhi durumunu ön plana çıkaran, tabiatı ve eşyayı ikinci plana iten bir akımdır. Temsilcileri: Franz Warfel, Franz Kafka, T. S. Elliot, Erns Toller…
Eski Yunan Şiiri:
MÖ 9. ve 7. yüzyıl arasında Homeros (İlyada ve Odesia), MÖ 7. ve 6. yüzyıl arasında Aisopos (Ezop) fabl türünde, M. Ö. 5. ve 4. yüzyıl Yunan edebiyatının altın çağıdır. Bu dönemde:
Tragedyada: Eşil, Sofokles, Euripides
Komedide: Aristophanes, Menandros,
Tarihte: Herodot
Felsefede: Sokrates, Platon (Eflatun), Aristotales M. Ö. 2. ve M. S. 2. yüzyıl
Biyografide: Plutharkos (Paralel Hayatlar)