Paragraf – 9 Çıkmış Sorular

PARAGRAF  – 9 ÇIKMIŞ SORULAR

1. İsterdim ki şimdi sokağa çıkayım, kalabalığa karışayım, yürüyeyim, yürüyeyim… Bu sırada kalkık şapkası, kolalı gömleği, ütülü elbisesiyle o, kimi sorunlarına karşın hayatından memnun, sadece yaşamaktan, şiir yazmaktan gelen mutlu­lukla dopdolu bir İnsan haliyle karşıma dikiliverse… Dost elini uzatıp, merhaba, bile demeden, çevresindekilere aldırmadan kulağıma, sevdiğim şiirlerinden birini, eski aşkları, sıcak günleri, unu­tulmuş mevsimleri hatırlatırcasına okusa, okusa…

Bu parçada sözü edilen şairin özellikleri ara­sında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Giyimine özen gösterme

B) Bir başına dolaşmaktan hoşlanma

C) Mutluluğu şiir yazmada bulma

D) İçinden geldiği gibi davranma

E) Kendine özgü sıkıntıları olma

(ÖYS 1997)

 

2.   Vaktiyle bir balıkçı günlerce denizde kalır. Döndü­ğünde mahalle halkına başından geçenleri öyle güzel anlatır ki herkes onun peri kızları, denizkızlarıyla gerçekten içli dışlı olduğuna İnanır; anlat­tıklarını büyük bir heyecanla dinler. Ancak, bir gün balıkçı denizin ortasında birada, adanın kıyısında da bu kez gerçek peri kızlarıyla denizkızlarını görmez mi? O gün mahalleye asık bir suratla döner. “Hadi anlatsana, neler gördün?” diyenlere, yorgun ve isteksiz: “Hiç.” der, “Bugün hiçbir şey görmedim.”

Bu parçadan aşağıdaki sonuçların hangisi çıkarılabilir?

A) Gerçeği anlatmak, onun hayalini anlatmak ka­dar insana tat vermez.

B) İnsanı, bir şeyin kendisini görmekten çok onu başkasından dinlemek etkiler.

C) Yalnızlık, insanı çevresinden gittikçe daha çok uzaklaştırır.

D) İnsan, gerçekleri başkalarına anlatmak İste­mez.

E) İnsanlar,   gerçeklere   değil,   hayalî   şeylere İnanırlar.

(ÖSS 1989)

 

3.   Ne roman bir toplumbilim kitabı, ne de şiir bir doğrular topluluğudur. Bir sanat eserini, yalnızca bilgiler ve doğrular topluluğu olarak kabul etmek, sanatın varlığını ve özünü görmemek demektir. Balzac’ı, yaşadığı dönemin toplum olaylarını öğrenmek için yaşadığı dönemin toplum olaylarını öğrenmek için okuduğunu kim söyleyebilir? Böyle olsaydı, bu olayları anlatan sayfalar birer tarih bel­gesi sayılmaz mıydı?

Bu parçadan aşağıdaki sonuçların hangisi çıkarılabilir?

A) Klasik eserler, yaratıldıkları dönemin önemli olaylarını yansıtır.

B) Sanat eseri ile fikir eserini birbirinden ayırmak kolaydır.

C) Sanat eserinde, kesin bilgilere ve doğrulara yer yoktur.

D) Toplum sorunlarını yansıtan ya da bilgi veren eserler kalıcı olmaz.

E) Bilgi vermek, edebi eserlerin temel işlevi değil­dir.

(ÖSS 1989)

 

4.   Yetişkin bir insanın sözvarlığı (kelime haznesi), aile çevresi dışındaki ilişkilerinden etkilenir. Çocuklukta görüldüğü gibi annenin dilindeki ses özellikleri korunsa bile öğrenim, iş, meslek ilişki­leri, hatta evlilik sonucunda, başka çevrelerden kimselerle birlikte yaşama dolayısıyla, sözvarlığı büyük Ölçüde değişmeye uğrar. Bu yüzden yetişkin insanın dili, sözvarlığı, seçilen sözcükler açısından annenin dilinden farklı olabilir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki­lerden hangisidir?

A) Dil, başlangıçta yakın çevreden öğrenilir.

B) İnsan yaşlandıkça sözvarlığındaki değişme azalır.

C) Anneden öğrenilen dil, toplumsal ilişkilerde yetersiz kalır.

D) İnsanın sözvarlığı, İlişkilerine bağlı olarak deği­şir.

E) Kişinin dil gelişiminde, annenin önemli bir yeri vardır.

(ÖSS 1989)

 

5.   Bunu kendimde çok denemişimdir. Günümü, bir arkadaşımla, yapmakta olduğum işi konuşarak geçirdiğim zaman, bende artık o işi tamam­lamışım gibi bir duygu uyanıyor; böyle bir yanıl­gıya düşüyorum. Örneğin, bir şiirimi bitirmeden başkasına okursam, uzun süre tamamlayamıyorum o şiiri. Hele okuduğum yazmakta olduğum bir roman ya da oyunsa artık ona hiç el süremiyo­rum.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki­lerden hangisidir?

A) Yapılmakta olan bir iş üzerinde başkalarıyla konuşmak, o işi tamamlama İsteğini azaltır.

B) Nitelikli eser veremeyenler, yazmaktan çok ko­nuşmayı sevenlerdir.

C)Bir konu üzerinde çok konuşmanın yararları olabileceği gibi zararları da olabilir.

D) Yazmak da konuşmak da aslında düşünmek­ten başka bir şey değildir.

E) Bir insanın değerini, konuşmasından çok eser­leri belirler.

(ÖSS 1989)

 

6.   Ben, gerçek ve olgun kişiliği olan insanın, yalnız yazısında değil, yaşamında da belirli bir üslubu olması gereğine inanırım. Sözgelimi Evliya Çelebi’nin yazılarıyla yaşam tarzını birbirinden ayırabilir misiniz? Aynı renkli yaşam sevinci, aynı tasasız çelişki özgürlüğü, aynı sere serpe konuşkanlık…

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Başarılı yapıtları, ancak etkileyici bir kişiliği olanlar yaratır.

B) Evliya Çelebi’nin kendine özgü, renkli bir yaşa­mı vardı.

C) Bir yazının değeri, üslubunun canlılığı ve renkliliğiyle ölçülür.

D) Gerçek yazarların yaşamlarıyla anlatımları arasında sıkı bir ilişki vardır.

E) Belirli kurallara bağlanmadan, özgürce yazılmış yazılar, okurların daha çok ilgisini çe­ker.

(ÖSS 1989)

 

7.   Dille ilgili bu gerçeği Türkçeye girmiş kimi ya­bancı sözcüklerde de görebiliriz. Örneğin Arapça kökenli mumkin “mümkün”e, Farsça kökenli haste “hasta”ya, İtalyancadan gelme brülante “pırlan­taca dönüşmüştür.

Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine varılabilir?

A) Dillerin gelişmesi ve zenginleşmesi, birbirini etkilemesine bağlıdır.

B) Türkçe’de söz dağarcığı sınırlı olduğu ipin ya­bancı kökenli sözcüklere başvurulmuştur.

C) Türkçe, yabancı kökenli sözcükleri kendi ku­rallarına uydurarak benimsemiştir.

D) Türkçe’deki yabancı kökenli sözcüklerin kul­lanımı, Türkçe sözcüklere göre sınırlıdır.

E) Dillerin söz dağarcığı, o dili kullanan toplumun yaşam biçimiyle İlişkilidir.

(ÖYS 1997)

8.   Dünün edebiyatında en büyük ustalık, düş gücünü alabildiğine kullanmaktı. Ne kadar çok düş kurulabiliyorsanız o kadar İyi şair, iyi romancı, iyi tiyatrocu sayılırdınız. Gerçek, düş gücünün elinde bir oyuncaktı. Eskiden hiç görmediği bir memleket hakkında, oturduğu yerde sayfalar dolduran bir edebiyatçı İçin: “Ne kadar kuvvetli bir düş gücü var!” denirdi. Şimdiyse yalnızca: “Amma da atıyor!” deyip geçiyoruz. Bugün düş gücü, sanatçının inceleme olanaklarının bittiği yerde başlıyor.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçadan çıkarıla­bilecek bir sonuç değildir?

A) Önceleri sanatçılar, gerçeklen önemsemez, düş gücüne ağırlık verirlerdi.

B) Eskiden   sanatçının   değeri,   düş  gücünün zenginliğiyle ölçülürdü.

C) Günümüz sanatçısı için düş gücü, artık ikinci planda kalmıştır.

D) En güçlü yönü düş gücü olan sanatçılara eskisi kadar değer verilmemektedir.

E) Düş gücünden yararlanamaması, günümüz sanatçısının bir eksikliğidir.

(ÖSS 1989)

 

9.   Hem açık seçik, akıcı bir anlatım, hem hiçbir ayrıntıyı kaçırmayan bir titizlik. Hem herkesin bildiği konulara eğiliş, hem de çok ince bir zihin yapısı isteyen derinliklere İniş. Denediği türlerin çokluğuyla değil, belirli türleri değişik yorumlarla sunmasıyla dikkati çeken bir yazar.

Aşağıdakilerden    hangisi,    sanatçının    bu parçada belirtilen özelliklerinden biri değildir?

A) Dili başarıyla kullanma

B) Bilinen konulan ele alma

C) Olayların ayrıntılarına inme

D) Sorunlara çözüm getirebilme

E) Yaratıcılık gücüne sahip olma

(ÖSS 1989)

 

10. Anadili bilincinden yoksun Osmanlı okumuşu, Arapça ve Farsçadan sözcük ve dilbilgisi kural­larını alarak Türkçeyi neredeyse yok olma duru­muna getirmişti. Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar süren sadeleşme ve Cumhuriyet döneminde başlatılan özleştirme hareketleriyle Türkçe, işte bu yok olma tehlikesinden kurtulmuştur. Bu du­rumda, Türkçe köklerden Türkçe eklerle yeni sözcükler türetmek, böylece dilimizin söz dağar­cığını Türkçe sözcüklerle zenginleştirmek daha doğru, daha yerinde bir tutum değil midir?

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Osmanlı aydınlarının anadili konusundaki tutu­muna

B) Yabancı dillerden sözcük ve kural almanın olumsuz sonuçlar doğuracağına

C) Türkçeyi, yabancı dillerin baskısından kurtar­mak için yapılan çalışmalara

D) Türkçenin söz varlığını zenginleştirme yolların­dan birine

E) Türkçeyi özleştirme çalışmalarının kimler tara­fından yürütüldüğüne

(ÖSS 1989)

CEVAPLAR

1.B 6. D
2. A 7. C
3. E 8. E
4. D 9. D
5. A 10. E