PARAGRAF – 10 ÇIKMIŞ SORULAR
1. Gerçekte edebiyatın görünür amacı betimleme, biliminki de açıklamadır. Bununla birlikte sonuçta her ikisi de insanın anlama çabasını gerektirir. Bu bakımdan birbirlerine karşıt olduklarından söz edilemez. Ancak çok küçük bir fark söz konusu olabilir. Şöyle ki bilim, bilimsel bilginin oluşmasına yardım edecek bir anlatım yolu izler. Anlattıklarını kanıtlamaya çalışır. Edebiyat ise bundan kaçınır. O, hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda değildir. Bu da edebiyatı daha özgür kılar.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Edebiyatla bilimin ortak yönüne
B) Edebiyatı bilimden ayıran kimi özelliklere
C) Bilimle edebiyatın zıt alanlar olduğu görüşünün yanlışlığına
D) Bilimin işlev yönünden edebiyattan üstün olduğuna
E) Edebiyatın ve bilimin anlatım biçimlerine
(ÖYS 1994)
2. Anlatımı güzelleştiren ya da çirkinleştiren etkenler çok yönlüdür. Dil konusunda çalışma yapanlar ayrı ayrı adlar altında ele alırlar bu etkenleri —. Doğrudur da. Çünkü duygu, düşünce, olay ve olguları sözcüklere dökmedir anlatım. Anlatımın gücü, sözcüklerin kullanımında, onların birbirleriyle oluşturduğu bağıntılardadır.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Bununla birlikte, yazınsal söylemle bilgilendirme amaçlı söylemin farklı olduğunu bilirler
B) Dilin sunduğu olanaklardan yaralanarak değişik cümle türlerine başvururlar
C)Ne var ki bunlardan her birinin eninde sonunda gelip sözcüklerin seçimine ve kullanımına dayandığını vurgularlar
D) Sözgelimi, görüntüler yaratacak, daha doğrusu düşünsel resimler oluşturacak sözcükler seçerler
E) Sözcüklerin, kişilerin deneyim ve yaşantısına göre değişen anlamlarına çağrışımsal anlam derler
(ÖSS 2004)
3. Düşüncenin bulanıklıktan, başıboşluktan kurtulması, büyük ölçüde terimlere yaslandırılmasına bağlıdır. Konu alanı ne olursa olsun, belli bir alana yöneliş ve yaklaşımın temelini terimler oluşturur. Bunun İçin de bir eleştirmenin, bilim adamının ya da araştırmacının olguları, olayları, durumları adlandırıp dizgeleştirmesi, terimlerle düşünmesini, terimlerle anlatmasını gerektirir. Terimlerin insan düşüncesine sunduğu olanaklar da burada ortaya , çıkar. Olgu, olay ve durumlar, ister betimlensin, ister açıklansın, bunların kesin, aydınlık sınırlar içinde algılanmasında önemli bir İşlevi vardır terimlerin. Terimlerle adlandırılmamış durum, olgu ve olayların kavranması, kişiden kişiye değişiklik gösterir,
Bu parçadan terimlerle İlgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Düşüncenin sınırlandırılmasına, anlaşılmasına yardım eder.
B) Değişik alanlara Özgü bilgileri belirli bir düzen içerisinde yansıtır.
C) Metinleri ayırıp türlendirmede bir ölçüt olarak kullanılır.
D) Anlatıma açıklık ve kolay kavranırlık kazandırır.
E) Anlatılanların farklı biçimde anlaşılmasını önler.
(ÖSS 2004)
4. Nasrettin Hoca, fıkralarından da anlaşılacağı üzere sevecen, hoşgörülü, akıllı, hazırcevap bir İnsandır. Her zaman, haksızlığa uğrayanların yanında yer almış, yaşamın ağır yükleri altında ezilenleri bir gülücükle rahatlatmıştır. Nasrettin Hoca fıkraları didaktiktir. Çoğu kısadır. Bazen girişte yer ve zaman belirtilir, kişiler tanıtılır; ikinci bölümde Hoca’ya bir şey söylenir ve sonunda onun bizi güldüren ama aynı zamanda düşündüren cevabı beklenir. O son cümle, birçok defa atasözüne ya da deyime dönüşüvermiştir. Hoca’nın çok geniş bir coğrafyada başka başka uluslarca benimsenmiş olmasını da fıkralarındaki bu özelliklere bağlayabiliriz.
Bu parçada Nasrettin Hoca ve fıkralarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Ününün yalnızca Anadolu’yla sınırlı kalmadığına
B) İnsanı düşünmeye yönelten komik öğeler içerdiğine
C) Öğretici nitelikler taşıdığına
D) Kimi sözlerinin kalıplaşarak halka mal olduğuna
E) Birçok tarihi kişiye yer verildiğine
(ÖSS 2004)
5. Babam yeni bir roman yazmaya başlamışsa, gözü hiçbir şeyi görmezdi. O andan itibaren yeni dünyası o roman olurdu. Bizlerde annemizin uyarısıyla evde çıt çıkarmadan otururduk, iki katlı ahşap evde, saatlerce, daktilo tuşlarının çıkardığı ses duyulurdu. Babam romanı bitirdikten sonra onu ev halkına okumayı alışkanlık haline getirmişti, ilk tepkileri bizlerden almayı çok severdi. Yapıt bittikten sonra son kontrollerini yapar, sabahın erken saatinde evden çıkardı. Romanı herhangi bir yayınevine satmış, para da almışsa, bu, ev halkı için sevinç kaynağı olurdu. Babam eli kolu dolu gelir, mutfağın yüzü gülerdi. Birikmiş üç beş aylık ev kirası yatırılırdı. Bu bolluk dönemi uzun sürmez, kısa bir süre sonra yeniden sağa sola borçlanılırdı.
Bu parçada sözü edilen romancıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Çevresindekilerin değerlendirmelerine önem vermektedir.
B) Roman yazma sürecinde her şeyle bağını koparmaktadır.
C) Romanlardan kazandığı parayı ailesi için harcamaktadır.
D) Romancılığı, babalık duyarlığını engellemektedir,
E) Sık sık ekonomik sıkıntı içine düşmektedir.
(ÖSS 2004)
6. Kuşkusuz, biçimsel özellikleri bakımından Yaşar Kemal’in romanları epope değildir. Ancak, epopeyi, toplumun doğaya, olağanüstü güçlere, düşmana ve uğursuz sayılan varlıklara karşı yürüttüğü mücadelenin bir anlatımı olarak düşündüğümüzde onun bazı romanlarında epik özellikler bulunduğunu rahatça söyleyebiliriz.
Bu parçada Yaşar Kemal’in yapıtları hangi nedenle epopeye benzetilmektedir?
A) Toplumun, kendi dışındaki güçlere karşı koymasını anlatması
B) İnsanın kendisi ile savaşımını konu alması
C) Doğanın anlatımına ağırlık vermesi
D) İnsanların birbirleriyle çatışmasına yer vermesi
E) Toplumsal olayları anlatması
(ÖYS 1994)
7. Şiirden, .tiyatrodan, resimden, heykelden mut-laka bir ders çıkarmaya kalkmayalım. Böyle bir tutum neşemizin yitmesine, yüreğimizdeki sevginin tükenmesine yol açabilir. Çünkü sanat bilgilendirmez, tersine şaşırtır. Çevremizi değişik bir açıdan görmemizi sağlar. Bıktığımız bu yavan renksiz dünyayı yeni bir görünüm içinde bize sevdirir. Böylece ondan yeni tatlar almaya başlar, yepyeni duygularla donanırız.
Bu parçada sanatla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) İnsanları etkilediğine
B) Yaşama sevinci kazandırdığına
C) Öğretme amacı taşımadığına
D) Herkesi aynı ölçüde etkilediğine
E) Gerçekleri güzelleştirerek yansıttığına
(ÖYS 1994)
8. En güzel konulan berbat eden ressamlar olduğu gibi en sıradan konulardan şaheser yaratan ressamlar da vardır. Cezanne gibi, iki elmayı masaya koyar, resmini yaptıktan sonra kübizmin temelini atmış olursunuz. Onun için Rafael: “İyi çizilmiş bir limon resmi, kötü çizilmiş bir kadın resminden her zaman güzeldir.” der. Ben, konularıma bu açıdan bakarım. Bir resmin değeri, ne konusuyla ne de yansıttığı gerçeklerle lçülemez.
Bu sözler, aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı olabilir?
A) Resimlerinizin konularını nasıl seçiyorsunuz?
B) Bir resmin boyutuyla değeri arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
C) Resim sanatında hangi yollarla ün kazanılabilir?
D) Resim sanatındaki akımlar üzerine düşünceleriniz nelerdir?
E) Size göre, resimde konunun önemi nedir?
(ÖSS 2004)
9. Yazdığım şiirleri sesli olarak okurum ilk önce, kulağıma hoş geliyorsa değişiklik yapmam. Ama fazla ya da kulağı tırmalayan sözcükler varsa onları atarım, değiştiririm. Çünkü şiir gereksiz sözcüğü kaldırmaz. Ayrıca, yıllar sonra yeniden okuduğumda, beni ilk günkü gibi etkileyebilecek mi, diye düşünürüm. Öyle şiirler vardır ki her gün okusanız bıkmazsınız. Yazdığım şiirlerin de böyle olması için gayret ederim.
Bu parçada anlatılanlar aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?
A) Şiirlerinizi yoğunlaştırmak, kalıcı kılmak İpin nelere dikkat edersiniz?
B) Eleştirmenlerin şiirlerinizi yeterince değerlendirmemesini neye bağlıyorsunuz?
C) Şiirlerinizi yazarken okurların beklentisini göz önünde bulundurur musunuz?
D) Başka şiirlere, şairlere öykünmemek ipin nasıl bir yol izliyorsunuz?
E) Şiirlerinizdeki duygusal zenginliği nasıl sağlıyorsunuz?
(ÖSS 2005)
10. (I) Resim ve heykel sanatçıları insan elleri üzerinde çok durmuşlardır. (II) Ortaçağdan bu yana, ressamların yaptığı portrelere baktığınızda gözlerden çok, ellerin öne çıktığını görürsünüz. (III) Gergef üzerinde dolaşan, çenesini avuçları içine alan, vücut boyunca sarkan eller… (IV) Mutluluğun parıltısını, kaygıların kaynaşmasını, yaşamaktan usanışı hep bu ellerde görürsünüz. (V) Bundan on binlerce yıl önce insan daha kafasıyla düşünemezken elleriyle düşünmüş. (VI) İnsan geometri bilmeden su bentleri yapmış, matematik bilmeden parmaklarıyla saymış, sanat ve güzellik üzerine hiçbir bilgisi yokken mağara duvarlarını, bugün usta ressamların bile yapamayacağı resimlerle donatmış. (VII) Bilimsel ve sanatsal yaratılar konusunda övündüğümüz ne varsa hepsini, insan elinin çağlar boyunca yaptığı hareketlere borçluyuz.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B)III. C)IV. D)V. E) VI.
(ÖSS 2005)
CEVAPLAR
1.D | 6.A |
2.C | 7.D |
3.C | 8.E |
4. E | 9.A |
5. D | 10. D |