PARAGRAF – 63 ÇIKMIŞ SORULAR
1. Sağlık personelinin, bilimsel verilere dayalı tanılar koymasının yanında, kendi düşüncelerini halka tam olarak anlatabilmesi için sağlıkla ilgili kavramların yerel karşılıklarını bilmesinde zorunluluk vardır. Halkın kullandığı sözcük ve deyimleri bilmek, yalnızca onlarla anlaşmaya değil; onların düşüncelerini, İnanışlarını, değer yargılarını, kısaca kültürlerini anlamaya da yardım eder. Kültürel özellikleri dikkate almayan bir sağlık hizmeti verimli bir biçimde gerçekleştirilemez.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sağlık personeli çok yönlü bir eğitimden geçirilmelidir.
B) Tıpla ilgili deyim ve kavramları yerli yerinde kullanan sağlık personeli daha başarılı olmaktadır.
C) Sağlık hizmetlerinde başarılı olabilmek ipin halkla birlikte çalışmak gerekir.
D) Halka sağlık hizmetleri sunulurken kişilerin farklı özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.
E) Sağlık hizmetlerinde, çağdaş tıp anlayışının yanı sıra doktor ve hasta iletişiminin kurulmuş olması da önemlidir.
(ÖSS 2004)
2. Çocukları okumaktan soğutan bir neden de öğretici olmayı her şeyin başında tutmamızdır. Ders vermeyen, hem de bunu açık seçik yapmayan hiçbir yazınsal yaratı, anadili öğretiminde yer almaz; çünkü yazıların seçiminde, işlenişinde temel ölçüt ders vericiliktir. Bir yazı, bir şiir ne denli güzel, renkli bir yaşantı birikimiyle yüklü olursa olsun ders vermiyorsa hiç değeri yoktur. Oysa bu konuda Goethe şöyle der: “Yalnızca ders vermekle kalan, duygu dünyasının sınırlarını genişletmede hiçbir katkısı olmayan kitaplardan nefret ederim.”
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Anadili Öğretimi, çocukta okuma alışkanlığı geliştirme amacından yoksun olmamalıdır.
B) Okuma yazma becerisini sürekli kullanmayan kişi, dış dünyaya kapalı kalacaktır.
C) Öğrencilere okutulacak yazılar, onların yetişme ortamları göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır.
D) Çocuklara okumayı sevdirmek için, öğretici nitelikli kitaplarda da onların iç dünyalarını zenginleştirici özellikler bulunmalıdır.
E) Değişik yazı türleriyle sık sık karşılaşmayan çocuklar, tembel, edilgen bir kafa yapısına sahip olurlar.
(ÖSS 2004)
3. Bir kimse arada bir, “Bizim zamanımızda…” diye söze başlayıp yakınıyor ya da eski günleri arıyorsa anlayın ki çağdışı kalmıştır. Baba, çocuğunu anlayamadığından; yaşlı, gencin ya da genç kafalı yaşıtın davranışlarını beğenmediğinden mi söz ediyor, “Bizim zamanımızda böyle değildi.” kanıtına umutsuzca da olsa dört elle mi sarılıyor; bilin ki bunların söyleyecek bir sözü yoktur artık bugün için. Zaman, böyle konuşanları aşmış, tüketmiştir.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yaşamın her dönemini tat alarak geçirmek gerektiği
B) Güzellik anlayışının insandan insana değiştiği
C) Mutsuz insanların, geçmişin güzel olduğunu söyleyerek avundukları
D) İçinde yaşadığı toplumun gerisinde kalanları uyarmak gerektiği
E) Toplumsal değişim ve gelişmelere ayak uyduramayanların geçmişe sığındıkları
(ÖSS 2004)
4. Peyami Safa’yla Halide Edip Adıvar’ı karşılaştıran bir eleştirmenimiz şöyle diyor: Matmazel Noraliya’nın Koltuğu da Sinekli Bakkal gibi, mistik bir dünya görüşünün savunulduğu bir romandır. Ancak, Adıvar, klasik roman tekniğini kullanırken Peyami Safa, XIX. yy. sonlarında beliren yeni bir roman tekniğiyle yazar. Bu yeni roman anlayışında, anlatım tekniğinin ve bakış açısının önemi büyüktür. Çünkü modern diyebileceğimiz romancılara göre, geleneksel romanla yeni roman arasındaki Önemli fark, geleneksel romanın “anlatma” yöntemine, ötekinin “gösterme” yöntemine ağırlık vermesidir. Gösterme yönteminde yazar, anlatma yönteminin aksine anlatıcı olarak aradan çekilir; anlatmanın yerini yaşatma alır. Böylelikle roman, okuyucuyu olayların içine taşıyan, etkili ve gerçekçi bir nitelik kazanır.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılabilir?
A) Halide Edip Adıvar’ın romanları, Peyami Safa’nınkilerden daha başarılıdır.
B) Anlatma yöntemiyle oluşturulan romanlarda olaylar yazarın bakış açısından verilir.
C)Türk romanında en başarılı dönem XIX. yy. sonlarıdır.
D) Romanın, okuru etkileme gücü, onun dil ve anlatımına bağlıdır.
E) Roman, sanatsal değerini romancının kişiliğinden alır.
(ÖSS 2004)
5. Babalarla çocukların birbirini anlayamadığı kimi dönemler vardır. Böyle bir dönemden ben de geçtim. Bugün artık hayatta olmayan babamla ilişkilerim, yaşamımdaki en büyük üzüntülerimden biridir. Çünkü o zamanlar, dünya görüşüyle benim karşımda yer almıştı; ama hiçbir zaman beni reddetmedi; tersine anlamaya çalıştı. Bense onun o görüşte olmasını kabul edemedim.
Bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilirse konuşan kişinin “pişman” olduğu anlaşılır?
A) Aslında farklı düşünse de hoşgörülü olabilirmiş İnsan.
B) Bunda çevremin de etkili olduğunu anladım.
C) Babamın öyle biri olması, beni ondan uzaklaştırıyordu.
D) Çünkü ben gençtim ve doğruları yalnız ben görebiliyordum.
E) Her sorunun, kendine özgü bir çözümü vardır.
(ÖSS 2004)
6. insanı insana anlatmak, başlıca kaygısıdır sanatın, Çağlar boyunca, sözle olsun, renkle, ezgiyle olsun, tüm sanat ürünleriyle insanın iç ve dış evreni yansıtılmak istenmiştir, Duygular, tutkular, düşler, düşünceler değişik biçimler içinde ele alınmış, işlenmiştir, işleyiş, ele alış biçimleri sanatçıdan sanatçıya, çağdan çağa değişse de amaç aynı kalmıştır; İnsanı insana anlatmak…Bir bakıma sanatın işlevindeki soyluluk da bu amaçtan doğar. Yaşamın tatlanması, çirkinliklerden arınması, insanın insanı anlamasına bağlı değil midir? Mutsuzluklar, uyumsuzluklar hep insanın İnsanı anlamamasından kaynaklanmaz mı?
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Duygu ve düşüncelerin anlatımı çeşitli sanat dallarına göre farklılık gösterir.
B) Sanat ürünleri, bireylerin birbirine yakınlaşmasını, yaşamın güzelliklerini sezmesini ve algılamasını sağlar
C) Sanatın etki gücü, her şeyden önce yaşamı olduğu gibi yansıtmasından ileri gelir.
D) Sanatsal yaratıların yaygınlaşıp gelişmesiyle yaşam koşulları arasında sıkı bir etkileşim vardır.
E) Aynı konuyu işleyen iki sanatçının konuya bakış açıları, konuyu işleyiş yöntemleri birbirinden farklı özellikler gösterebilir.
(ÖSS 2004)
7. Hayata bakış açım değişmişti. Doğum tarihime göre 34 yaşındaydım. Ama yaşama sevincim çoktan sönüp gitmişti. Coşkun, neşeli olabildiğim günleri, uzak bir hayal gibi hatırlıyordum. Yazarlığım da annemin hastalığından çok şey kaptı; hepsi de acı şeyler.
Böyle konuşan bir kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Mutluluğu hep gelecekte aramıştır.
B) Yaşadıklarının etkisiyle kötümser bir insan olmuştur.
C) Geçmişin güzel günleri artık ona mutsuzluk vermektedir.
D) Acılar, onu başkalarına karşı katılaştırmıştır.
E) Çektiği sıkıntılar, onu bir sanatçı olmaya yöneltmiştir.
(ÖSS 2004)
8. Halk ipin yazdığını söyleyen Ahmet Mithat’ın okuyucusu, gazete okuyan, belli bir aydın kesimdir. Çok sonraları, okurları düşündürmeyen, yaşamsal ve düşlemsel bir değer taşımayan sıradan olayları anlatan kimi yazarlar bu tutumu değiştirmiştir. Onlar, ortaya koydukları ürünlerle halka yönelerek mahalle aralarında İnsanları roman okur duruma getirmişlerdir. Fakat mahalle aralarında bir A. Hamdi Tanpınar’ın ya da bir A. Şinasi Hisar’ın yazdığı, yazınsal değeri yüksek yapıtlar okunmamıştır.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Nitelikli romanlardan tat alan okurların azlığı
B) Bir romanın sanatsal değerinin, onun, değişik düzeylerdeki okurlarca sevilmesine bağlı olduğu
C) Serüven öğesi ağır basan romanların çok okunduğu
D) Ahmet Mithat’ın romancılıktaki yüzeyselliği
E) Romanların, okurların düzeyine göre türlere ayrıldığı
(ÖSS 2004)
9. Gerçekte “doğru” diye bellediğimiz düşüncelerin bir bölümü, yinelene yinelene bu niteliğin yüklendiği yanlışlardır. Tek yönlü, yüzeysel gözlemlerin, yanılsamaların ürünüdür bunlar. Diyelim ki yıllarca önce bir eleştirmen ya da yazın tarihçisi bir değerlendirme yapmış; kimi belirlemelere gitmiş bir yapıt üzerinde. Ardından gelenler de onun söylediklerini bir tartımdan geçirmeden benimseyip yinelemişler, Böylece yapıtlar ve yazarlar üzerinde basmakalıp, üç aşağı beş yukarı “aslının aynı” diyebileceğimiz etiket yargılar oluşturulmuştur.
Bu parçada eleştirilen yaklaşım aşağıdakilerden özellikle hangisiyle nitelendirilebilir?
A) Kişiden kişiye değiştiği için doğru olup olmadığı her zaman tartışılan
B) Yazın adamlarınca öne sürülmemiş, belirli ölçütlere uygun olup olmadığı bilinmeyen
C)Dar bir bakış açısıyla, derinliğine inilmeden oluşturulmuş, yanlış algılamaların tekrarına dayalı
D) Çok tekrarlandığı İçin herkesçe bilinen, özgünlüğü kalmamış
E) Daha önce ortaya konmuş, sonradan değiştirilmesi için herhangi bir neden olmayan
(ÖSS 2004)
10. Dilleri, zengin, yoksul, eksikli, yetkin gibi sözcüklerle nitelendirmek bilimsel gerçeklerle bağdaşmaz. Her dil, olayları, durumları, varlıkları, evreni, kendince adlandırıp yansıtır. Bir başka deyişle, o dili kullanan toplumun yaşama biçimiyle ilgilidir bu. Örneğin, Türkçede dört ayrı sözcükle anlatılan “baldız, elti, görümce, yenge” için, İngilizcede yalnızca “sisterinlaw”, Almanca’da ise “Schwâgerin” karşılıkları vardır. Bunun gibi Türkçe’de “kayınbirader, enişte, bacanak” ilişkisi, İngilizce’de “brotherinlaw”, Almanca’da ise “Schwâger” sözcüğüyle belirtilir.
Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülebilir?
A) Böyle olduğu için, Türkçe işlenmiş, gelişmiş kültür dili sayılan bu dillerden daha zengindir diyebiliriz
B) Bu durumda Türkçenin insanoğlunun acılarını, tutkularını, düşlerini doğadaki varlıklardan yaralanarak anlatan, olanakları geniş bir dil olduğu görülür
C) Bu bize, olsa olsa Türk toplumunda aile ve akrabalık ilişkilerinin ayrıntılı olarak yer aldığını, bunun da söz varlığımıza yansıdığını gösterir
D) Oysa Türkçede bir nesne ya da varlığı anlatabilmek için doğadaki bir başka nesne ya da varlıktan yararlanma söz konusudur
E) Daha doğrusu, “İstenirse Türkçeyle anlatılamayacak hiçbir kavram yoktur.” düşüncesini yaygınlaştırmak gerekir
(ÖSS 2004)
CEVAPLAR
1. E | 6. B |
2. D | 7. B |
3. E | 8. A |
4. B | 9. C |
5. A | 10. C |