İmge
Yeniden üretilmiş bir görünümdür ve her imgede bir görme biçimi yatar. Ancak bizim bir imgeyi algılayışımız ya da değerlendirişimiz aynı zamanda görme biçimimize de bağlıdır.
Sembol (Simge)
En basit anlatımıyla simge demektir.
Somut bir nesnedir ve üzerine yüklenen anlamı taşır. Bir duyguyu, bir kişiyi ya da bir olayı temsil eder.
Bir tür rumuz gibidir. Bayrağın bir ulusun bağımsızlığının simgesi olması gibi.
Sembol bir uzlaşma sonucu doğmuştur. Çoğu kez gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki nedensizdir. (Zeytindalı – barış)
Alegori
Bir şeyi. başka bir şey kullanarak anlatma yoludur.
Bir tür canlandırma, yerine koymadır.
Fabl buna örnek olabilir.
Kurguya dayanır ancak, kurgulanan gerçek birebir aktarılmaz, yapılan kurgu da farklı anlamlar içerir.
Temsili anlatımdır.
İmge, Sembol, Alegori Örneği
Bir güvercinimiz olsun. Bu güvercinin bir ressam tarafından, kendi bakış açısıyla resmedilmesi sonucu ortaya çıkan görüntü, artık bir imgedir.
Bu imgenin bizim tarafımızdan nasıl göründüğü ise bizim görme biçimimize, algılamamıza bağlıdır. Eğer resme baktığımızda, “barış” algılıyorsak, o güvercin artık bir semboldür. Bu sembolü kullanarak barışın veya savaşın anlatılması ise alegoridir.
]]>Bir yapıt ya da yazınsal yaratının dışsal yapısına, içerik dışında kalan ögelerine “biçim (şekil)” denir. Manzumelerin uyak örgüsü, nazım birimi, ölçüsü ve konusuna göre kazandığı dış özelliğin genel adına ise “nazım biçimi (şekli)” denir.
Genellikle ölçü, uyak gibi kurallara uymadan, konuşma havası içinde yazılan şiirsel metinleri “mensur şiir” denir.
Mensur şiirin şiirselliği anlatımdaki yoğunlaştırmalardan, imgelerle yüklü oluşundan, değişik yorumlara açık bulunuşundan gelmektedir. Mensur en öz ifadeyle şiirin düzyazı şeklinde yazılmasıdır. Mensur şiirin Türk edebiyatındaki ilk temsilcisi “Halit Ziya Uşaklıgil”dir.
Şimdi mensur şiire birkaç örnek verelim.
“… Nasıl tarif etsem ayrılığı? Her şeye, her yere sinmiş ayrılığı… Bir tren düdüğü, bir vapur çığlığı, kahve fincanındaki telve, bir atlas yelken, turna katarı, kıvrım kıvrım yolar, ay ışığı…”
(Dilâver Cebeci, Divan)
“Ey özgür insan, denizi sen de seveceksin. Deniz senin aynandır. Sonsuz dalgaların büklümü içinde sen kendi ruhunu seyredersin, senin ruhun da daha az acı bir burgaç değildir…”
(Charles Baudelaire, Küçük Mensur Şiirler)
“Kuytu bir dağ yolundan iniyordu arabayla, ormanlıktan geçiyor, kayının, gürgenin, akçanın yeşili dönüyor başının üstünden, yarı yarıya çatı. Kıraç bir düzlüğe çıkıyor, bayır aşağı. Deniz görüyor, mavi. Göğü görüyor, iki kez mavi. Bağırıyor. Bu mavide bir tavşan saklı.”
(Sabahattin Kudret Aksal, Mavi)
]]>
]]>
Manzum biçimde yazılmış olan tiyatro yapıtları, dramatik şiirlerdir. Konularına göre; tragedya, komedya ve dram olmak üzere üçe ayrılır. Karşılıklı konuşma şeklinde yazılır.Edebiyatımızda en çok dramatik şiir yazarı Abdülhak Hamit Tarhan’dır.
Dramatik Şiir Örneği
Elektra’dan (Tragedya) – Sophokles
Koro:
Sözlerinde pek ileri gitme, dikkat et.
Felaketinin nereden geldiğini bilmiyor musun.
Kendini böyle feci bir akıbete düşüren sensin.
Çünkü kederli halinle daima kavga çıkararak
Izdırabına ızdırap kattın.
Elektra:
Kötülük beni kötülüğe zorladı.
Biliyorum, öfkemin ne olduğunu biliyorum.
Fakat felaketler içinde dahi ömrüm oldukça
]]>Toplumsal yaşamda aksayan yönleri, düzensizlikleri, insanların çeşitli konulardaki zayıflıklarını zekice, ince bir alaysama ile eleştiren şiirlerdir. Bu tür şiirler; halk edebiyatında “taşlama”, divan edebiyatında “hiciv”, Batı edebiyatında “satir” adını alır. Edebiyatımızda en çok Divan edebiyatında “Nefî“, Halk edebiyatında “Seyrani ve Bayburtlu Zihni” yazmıştır.
Satirik Şiir Örneği
Bir vakte erdi ki bizim günümüz
Yiğit belli değil mert belli değil
Herkes yarasına derman arıyor
Deva belli değil dert belli değil
Fark eyledik âhir vaktin yettiğin
Merhamet çekilip göğe gittiğin
Gücü yeten soyar gücü yettiğin
Papak belli değil Kürt belli değil
Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti su baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil
Başım ayık değil kederden yastan
Ah ettikçe duman çıkıyor baştan
Harâba yüz tuttu bezm-i gül-istan
Yayla belli değil yurt belli değil
Çark bozulmuş dünya ıslah olmuyor
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor
Aşık Ruhsat dediğini bilmiyor
Yazı belli değil hat belli değil
Okurlara belli bir düşünceyi aşılamak ya da belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlaki bir ders ortaya koymak amacıyla öğretici nitelikte yazılan şiirlerdir. Duygu yönü zayıf olduğundan kuru ve sade bir anlatımı vardır. Duygu ve hislerden çok, düşünce yönü ağır basar. Hayvanların kişileştirilmesi ve konuşturulmasına dayanan fabllar didaktik şiir türünün en güzel örnekleridir.
Didaktik Şiir Örneği
DİNLE SANA BİR NASİHAT EDEYİM
Dinle sana bir nasihat edeyim
Hatırdan, gönülden geçici olma
Yiğidin başına bir iş gelince
Anı yad ellere açıcı olma
Mecliste ârif ol kelâmı dinle
El iki söylerse, sen birin söyle
Elinden geldikçe sen eylik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
Dokunur hatıra kendisin bilmez
Asilzadelerden hiç kemlik gelmez
Sen eyilik et de o zayi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma
El âriftir, yokla kendi kendini
Dağıdırlar duzağını, fendini
Alçaklarda otur, gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma
Muradım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni, zay etme emek
Sevenin sözünden geçici olma
Karac’oğlan söyler sözün, başarır
Aşkın deryasını boydan aşırır
Seni bir mecliste hacil düşürür
Kötülerle konup göçücü olma
]]>Kır ve çoban yaşamının, doğa güzelliklerinin anlatıldığı şiirlerdir. Süsten, söz oyunlarından, yapmacıktan ve gösterişten uzak bir anlatımla oluşturulur. Edebiyatımızda ilk pastoral şiir örneği Abdülhak Hamit Tarhan‘ın Sahra isimli şiiridir.
Pastoral şiirler ikiye ayrılır:
a) İdil: Bir çobanın ağzından yazılıp kır yaşamının çekiciliğini, güzelliğini anlatan, çobanıl aşkı yansıtan kısa şiirlerdir.
b) Eglog: Birkaç çobanın karşılıklı konuşmaları yoluyla oluşturulan, aşk, kır yaşamı üzerine duygu ve düşüncelerin anlatıldığı pastoral şiirlerdir.
Pastoral Şiir Örneği
BİNGÖL ÇOBANLARI
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla…
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı;
Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı:
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,
“Suna”mın başka köye gelin gittiği akşam.
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.
-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,
Diye hıçkırır kaval:
Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin, başkalarına boyun;
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an!
Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban!
Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla…
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylarının mavi dumanlarına,
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!
KEMALETTİN KAMU
]]>Kahramanlık, yiğitlik, savaş ve yurt sevgisi gibi konuların coşkulu bir anlatımla dile getirildiği şiirlerdir. Destansı özellikler gösteren bu şiirler, okuyanda coşkunluk, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır. Bir milletin hayatını yakından ilgilendiren ve etkileyen olaylar ile ilgili kahramanlıkları dile getiren hikâye şeklindeki şiirlerdir. Lirik şiirden sonra gelişen bir türdür. Başlangıçta bütün toplumlarda gözükür.
Epik Şiir Örneği
Genç Osman dediğin bir küçük uşak,
beline bağlamış ibrişim kuşak,
Askerin içinde birinci uşak,
Allah Allah deyip geçer genç Osman…
Genç Osman dediğin bir küçük aslan,
Bağdatın içine girilmez yastan,
her ana doğurmaz böyle bir aslan,
Allah Allah deyip geçer genç Osman…
Bağdat’ın kapısını Genç Osman Açtı,
Düşmanın cümlesi önünden kaçtı,
Kelle koltuğunda üç gün savaştı,
Allah Allah deyip geçer Genç Osman…
Kayıkçı Kul Mustafa
]]>Akıldan çok, duygulara seslenen, insanlarda güzellik sevgisi uyandırmayı amaçlayan; aşk, ayrılık, hasret ve özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir. Eskiden Yunanlılarda bu tür şiirler, “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında “koşuk”; divan edebiyatında “gazel”, “murabba” ve “şarkı”; halk edebiyatında ise “koşma” ve “semai” bu şiir türüne örnektir.
Lirik Şiir Örneği
Üçüncü Şahsın Şiiri
gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka\’dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgar aklımı alırdı
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım
…
]]>