(Aşağıda, Nihat’ın işten ayrıldığını söylediği bölüm verilmiştir.)
İKİNCİ BÖLÜM
(…)
(Mutfağa yürür, Nihat girer, neşelidir.)
NİHAT — Selam size, selam batan güne, tuza, ekmeğe; selam kurda, kuşa, dala, yaprağa…
SAFİYE — Hoş geldin.
NİHAT — Hanımefendi nasılsınız? (El öper.)
BÜYÜKANNE — Teşekkür ederim oğlum. Siz nasılsınız?
NİHAT — Sağ olunuz. (Dostça Özcan’ın sırtına vurur.) Nasılsın bey?
ÖZCAN — (Sevinçle) Eyvallah ağabey.
NİHAT — Anam… (Mutfağa yürür, öper.) Açlıktan ölüyorum. Oh! Bugün çok keyifliyim.
SAFİYE — Tabii oğlum, çalışmak insanın içini açar.
NİHAT — İlgisi bile yok. Bir sazan balığı, bir kırlangıç, bir yonca tarlası gibi mutluyum. (Tabii) Çünkü bugün istifa ettim.
SAFİYE — (Bir tabureye çöker) Neden?
NİHAT — Bastım istifayı, çıktım geldim. Oh, dünya varmış.
SAFİYE — (Soluğu kesilmişcesine) Neden ama?
NİHAT — (Şirin) Eee, yürümedi anne. Zaten ta başından biliyordum. Bunu bilip dururken kalkıp işe gitmek düpedüz ikiyüzlülük. Sonra ben öyle saatle filan iş yapamam. Delilik bu. Yağmur saatle mi yağıyor, rüzgâr takvimle mi esiyor?
SAFİYE — Bunu nasıl yapabildin?
NİHAT — Gayet kolay, yarın gelmiyorum dedim. İnanır mısın, gık bile diyemediler.
SAFİYE — Ya Fazıl?
NİHAT — Merak etme, ona ben anlatırım.
SAFİYE — İçerde, banyoda.
]]>