1)Nazım Birimi
2)Nazım Biçimi (Şekli )
3)Ölçü
5) Redif
6)Kafiye Örgüsü
7) Armoni
8) Ritim
ŞİİRİN BİÇİMSEL ÖZELLİKLERİ (ŞİİRİN UNSURLARI)
NAZIM BİRİMİ
1. Dize (Mısra)
Mısra sözcüğü Arapça kökenlidir. Sözlük anlamı olarak “kapı kanadı, çadır kapısının iki yan parçası” anlamlarına gelir. Edebiyat terimi olarak ise mısra, şirin her satırına verilen isimdir.
“Gülelim oynayalım kâm alalım dünyadan”
(Nedim)
‘Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden”
Ahmet Haşim
“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı’
Orhan Veli Kanık
Bu sözler birer mısradır.
Mısra-ı âzâde: Divan şiirinde tek mısra olarak bir anlam ifade eden, anlamı tamamlayıcı başka mısraya ihliyaç olmayan mısralara “mısra-ı âzâde” denir. Aslında mısra-ı âzâde tek dizelik şiirdir.
Hatırından çıkmasın dünyâya üryan geldiğin
Baki
Türkçe ağzımda annemin ak sütüdür.
Yahya Kemal Beyatlı
Devlet ol kimsededir olmaya devlet ona yâr
La Edri
Elimizden ne gelir tâliimiz yâr değil
Bağdatlı Ruhi
“Müdhikât-ı dehre ben ölsem de tasvirim güler”
Muallim Naci
“Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar”
Kırımlı Rahmi
Divan şiirinde bir beyitin anlam bakımından birbirine bağlı olmayan ya da çok uzak bir anlam ilişkisi bulunan iki mısrânın her birine de âzâde denmiştir.
“Fikret-i hatt-ı yâr var serde”
“Arzu-yı bahar var serde””
Nazim
Şiir içinde göze çarpan güzelliği ve anlam olgunluğu ile dilden dile dolaşan ve bir atasözü gibi kullanılmaya başlanan dizelere “mısra-ı berceste (sıçramış, fırçalanmış mısra)” adı verilir.
Âvâzeyı şu âleme Davud gibi sal
“Baki kalan bu kubbede bir hoş sâda imiş.”
Baki
Miyân-ı güft-gûda bed-meniş îhâm eder kubhun
“Şecâ’at arzederken merd-i kıptı sirkatin söyler”
Koca Ragıb Paşa
Çeşm-i insaf kadar kâmile mîzân olmaz
“Kışı noksanını bilmek gibi irfan olmaz”
Bursalı Talip
Bu beyitlerde tırnak içinde gösterilen dizeler, mısra-ı bercestedir. Bu dizeler, bir atasözü gibi yaygınlaşmış, halkın belleğinde yer etmiştir.
2. Beyit
Aynı ölçüyle yazılmış, aralannda anlamsal bağ bulunan iki dizelik birime “beyit” denir. Beyit sözcüğü Arapça “çadır, ev, oda” anlamına gelen “beyitten gelir. Beyit, divan şiirinde sık olarak kullanılmış bir nazım birimidir. Beyitin ilk mısrasına “sadr”, İkinci mısrasına da “acûz” denir. İki mısrası birbiriyle uyaklı olan beyitlere “mukaffa”, “musarrâ” veya “matla“; mısraları uyaklı olmayan beyitlere de “müfred” veya “ferd” denir.
“Sinede evvel ne muhrik arzular vâr İdi
Lebde ser-keş ahlar ateşli hûlar vâr İdi”
Nedim
“Benî candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı ânımdan muradım şem’i yanmaz mı”
Fuzulî
“Meyhane mukassi görünür taşradan amma
Bir başka ferah, başka letafet var içinde.”
Nedim
Yukarıdaki beyitlerden ilk İkisi “malla”; üçüncüsü ise mısraları uyaklı olmadığı için “müfred”dir.
3. Dörtlük
Dört dizeden oluşan nazım birimine “dörtlük” denir. HaIk şiirinde, nazım birimi olarak genelde dörtlük tercih edilmiştir. Dörtlük Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden önceki şiirlerinde de kullandıkları bir nazım birimidir.
RUBAİ
Bilmem kime yahut neye uyduk gittik
Gâhi meye gâhı neye uyduk gittik
Erbâb-ı zekâ riyayı meznep bildi B
izler dili divâneye uyduk gittik
Yahya Kemal Beyatlı
KARA TOPRAK
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara lopraktır
Aşık Veysel Şatıroğlu
4. Bent
Bent, “bağ, bağlanan şey, kuşak, su bendi” gibi anlamlara gelir Bir şiir terimi olarak ise bent, birbirine ölçü ve uyakla bağlanmış ikiden fazla dizeden oluşan mısralar topluluğudur. Bir şiirde bentler 3-30 mısra olabilir. Bentlere parça anlamında “kıta” da denir.
SİVAS YOLLARINDA
Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider
Tekerleri meşeden.
Ağız dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler?
Ağır ağır kağnılar gider
Sivas yollarında geceleri.
Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,
Ne, sevdayla dolar taşar gönüller.
Bir rüzgâr eser ki bıçak gibi
El ayak şişer.
Sivas yollarında gecelen
Ağır ağır kağnılar gider.
Cahit KÜLEBİ
Cahit Küleöi’nin bu şiiri dize sayılan farklı olan iki bentten meydana gelmiştir.
NAZIM BİÇİMİ (NAZIM ŞEKLİ)
Şiirlerin uyak örgüsü, nazım birimi ve ölçülerine göre kazandığı dış yapıya genel olarak “nazım biçimi” veya “nazım şekli* denir. Her edebiyatın kendine özgü nazım biçimleri vardır.
Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden önceki edebiyatlarında sagu, koşuk, destan gibi nazım biçimleri vardı. İslamiyet’in kabulünden sonra divan edebiyatı ve halk edebiyatı olarak iki ana kolda gelişen Türk edebiyatında farklı nazım biçimleri kullanılmıştır. Halk edebiyatında destan, koşma, semai, mani, türkü; divan edebiyatında gazel, kaside, mesnevi, rubai, tuyuğ gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
Halk edebiyatı nazım şekilleri, bütünüyle bize özgüdür, yerlidir. Divan edebiyatında ‘tuyuğ ve şarkı’ gibi bize özgü nazım biçimleri kullanılsa da daha çok, Arap ve İran edebiyatlarına dayanan nazım şekilleri kullanılmıştır. Tanzimat sonrası Türk edebiyatında ise Batı edebiyatı kaynaklı sone, terzarima gibi nazım şekilleriyle de şiir yazıldığı görülür.
ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTİM)
Ahenk, uyum demektir. Şiirde ahenk, birbiriyle uyumlu seslerin belli bir ritimle bir arada kullanılmasıyla sağlanır. Şiirde ahengi sağlayan ses ve ritim unsurları, ölçü, uyak, redif, aliterasyon ve asonanstır.
1. Ölçü (Vezin)
Bir şiirdeki dizelerin hece sayısı ya da hecelerin uzunluk kısalık bakımından denk oluşuna “ölçü” denir. Şiiri düz yazıdan ayıran özelliklerden biri de gene olarak şiirin belli ölçüyle yazılmasıdır. Türk şiirinde hece ölçüsü ve aruz ölçüsü olmak üzere iki ölçü birimi kullanılmıştır. Cumhuriyet Döneminde her iki ölçü birimine bağlı kalınmadan, ölçüsüz şiirler de yazılmıştır. Bu tür şiirlere serbest şiir denir.
a. Aruz ölçüsü (vezni): Aruz, “çadınn ortasında bulunan ve onu ayakta tutan direk” anlamına gelir. Bir edebiyat terimi olarak ise aruz, dizelerdeki hecelerin uzunluk (kapalılık) – kısalık (açıklık) bakımından denk oluşuna dayanan ölçü birimidir. Arap edebiyatı kaynaklı bir ölçü çeşidi olan aruz ölçüsü. Araplardan İranlılara onlardan da bize geçmiştir.
Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte tanıştıkları aruz ölçüsü, divan edebiyatında uzun yıllar kullanılmıştır. Bu ölçü türü, edebiyatımızda Tanzimat ve Servet-i Fünun Dönemlerinde de etkinliğini sürdürmüştür. Yeni Lisancılarla birlikle hece ölçüsüne yöneliş bir akım olarak benimsenmiş, bu tarihten sonra aruz ölçüsü etkinliğini yitirmiştir.
MURABBA
Perişan-hâlin oldum sormadın hâl-i perişanım
Gamından derde düştüm kılmadın tedbîri dermanım
Ne dersin rûzganm böyle mi geçsin güzel hânım
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultânım
. – – -/. – – -/. – -./.—
mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün
Fuzuli’ye ait bu murabba, aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
Aruz ölçüsundeki hece türleri:
Açık (kısa) hece: Ünlü ile biten heceye “açık (kısa okunan) hece” denir. Dizeyi kalıplarına ayırırken genelde nokla (.) ile gösterilir. Yanm ses değerindedir. İki türlü açık hece bulunur:
Yalnızca bir ünlü olan heceler:
E-lek, u-zun, ü-züm, ö-lüm, İ-zin…
Bir ünsüz ve bir ünlüyle kurulmuş heceler;
De-niz, ka-ra. su-lu, ya-ya, ça-mur, de-mir, ke-mik…
Kapalı (uzun) hece: Ünsüz ile ya da uzun ünlü ile biten heceye “kapalı (uzun okunan) hece” denir. Dizeyi kalıplarına ayınrken genelde (-) işareti ile gösterilir. Tam ses değerindedir. Kapalı heceler değişik şekillerde oluşur:
Bir ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler:
Es-mer. ak-mak, iz-ci. or-man. aç-lık. ür-kek, er-ken…
Bir ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler:
Tok, gez-mek. bul-mak. ger-gin, seç-kin, vur-gu…
Bir ünlü ve yan yana iki ünsüzle kurulmuş heceler:
Art, üst, ört-mek, ast, alt-mıg…
Yalnız bir uzun ünlüden oluşan heceler:
Â-(et, â-şık, â-lâ, î-câb
Bir ünsüz ve bir uzun ünlüyle kurulmuş heceler:
Bâ-de, di-dâr, sû-ret sâ-de…
Birleşik hece: Arapça ve Farsçadan gelme uzun ünlülerle kurulan “âb”, “ûl, ûd” gibi iki sesli, “bûy, hâl, aşk, yâr, rûz, şîr, bâb” gibi üç sesli ya da”, renk, çeşm” gibi dört sesli hecelere “birleşik hece” denir. Birleşik heceler bir buçuk hece kabul edilir ve dize aruz kalıplarına aynlırken (-.) işareti ile gösterilir.
Dize sonlarındaki hecelet açık da olsa kapalı sayılır.
Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne Urma zahm-ı sîneme peykân peykân üslüne
‘Fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’İlâtün fâ’İlün” kalıbıyla yazılan bu beyitte dize sonlarında yer alan “üstüne” sözcüklerinin son hecelen açık hece olmasına rağmen kapalı hece sayılır.
Aruz ölçüsüyle ile ilgili bazı terimler:
Ulama (Vasl): Divan şiirinde vezin gereği art arda gelen kelimelerden birincisinin sonundaki ünsüzün, İkincisinin başındaki ünlüye ses bakımından bir hece oluşturacak biçimde bağlanmasına “ulama” denir. “Ulama” divan şiirinde vasıl sözcüğüyle karşılanmıştır. Vasl, “başlama, bağlayış, ulama” demektir. Ulama, ölçüde yan yana İki açık hece gerektiğinde yapılır. Ulama yapılan sözcükler aralanna yay ( ͜ ) işareti konularak belirtilir.
Ey şûh Nedîmâ ile bir seyrin işittik
Tenhâca varıp Göksu’ya işret var içinde
Bu beyitin ölçüsü “mefûlü, mefâîlü, mefâ’îlü, fa’lün’dür. Beyitteki “seyrin işittik” ve “var içinde” sözcükleri arasında iki açık heceye gereksinim vardır. Bu sözcükler ulama yapılmadan okunursa ölçü bozuk olur. Ölçüyü düzeltmek için bu sözcükleri “sey-ri-ni-şit-ök”, “va-ri-cin-de” biçiminde birbirine bağlayarak okumak gerekir.
İmale (Uzatma): “Çekme” demektir. Kısa bir hecenin ölçü gereği uzun okunmasına “İmale” denir, imale aruzda bir kusur sayılır.
Kamu bimânna. cânân devâ-yı derd eder ihsan
Niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı
Fuzuli
Aruz ölçüsünün “ mefâ’îlun, mefâ’îlun, mefâ’îlün, mefâ’îlun ” kalıbıyla yazılan bu beyine ölçünün doğru olabilmesi için altı çizilen hecelerin uzun okunması gerekir.
Zihaf (Kısaltma): “Kısma” demektir. Uzun bir hecenin ölçü gereği kısa okunmasına “zihaf” denir. Zihaf, güzel kullanılmadığı zaman bir aruz kusuru sayılır.
Canan gide rindan dağıla mey ola rîzân
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
Ziya Paşa
Aruz ölçüsünün “mef’ûlü, mefâ’îlü, mefâ’îlü, fa’ûlün” kalıbıyla yazılan bu beyitte “cânân” ve “rindan” sözcüklerinin ikinci heceleri aslında uzun hecedir Ancak ölçü, bu hecelerin kısa okunmasını gerektirir. Uzun okunduğunda hem ölçü bozulur hem de cümle vurgusu kaybolur.
Med: “Uzatma” demektir. İki uzun hece arasında bir açık hece bulunması gerektiğinde, sonu bir uzun ünlü ve bir ünsüzle biten birinci heceyi imaleden biraz daha uzun okumaya “med” denir. Med aslında bir ses sanatıdır ve şiirde iç ahengi oluşturan en önemli öğelerden biridir.
Ya bir nigâha dahi tâo yok mu çeşminde
O nâz hasıası tâ böyle bî-meçjl midir
Nedim
Aruzun “mefâ’ilün fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün” kalıbıyla yazılan bu beyitte altı çizili heceler uzun okunduğunda hem ölçü sağlanmakta hem de bir iç ahenk oluşmaktadır.
Med, son iki harfi ünsüz olan sözcüklerde de yapılabilir.
Dost bî-perva, lelek bi-rahm devran bî-sükûn
Dert çok hem dert yok düşman kavî tâli’ zebûn
Fuzuli
“Fâ’ilâtlin fâ’ılâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” ölçüsüyle yazılan bu beyitte altı çizili sözcüklerde med yapılmıştır.
Kasr: Kasr sözcüğü “kısa kesme, kısaltma” anlamlarına gelir. Edebiyatta İse kasr, uzun okunan bir sözcüğü “hafifleştirerek” okumaktır. “Şâh” yerine “şeh“, “nigâh” yerine “nigeh“, “mân” yerine “meh“, denmesi gibi.
Hakka ki zîb ü zînet-i İkbâl ü câh idi
Şâh-ı Skender-sefer ü Dâra-sipâh idi
Bakî
“Mef’ûlü fa’ilâtü mefâ’îlü fâ’ilün” kalıbıyla yazılan bu beyitin ikinci dizesinde geçen “Skender” sözcüğü aslında “İskender’dir. Bu sözcük, kısaltılarak “Skender” biçiminde okunmalıdır.
Ol şeh-suvâr-ı mülk-i saadet ki rahşına
Cevlan deminde arsa-i âlem gelirdi teng
Baki
“Mefûlü fa’ilâtü mefâ’îlü fâ’ilün” ölçüsüyle yazılan bu beyitin ilk dizesinde geçen “şeh-suvâr” sözcüğünün aslı “şâh-suvâr” biçiminde uzundur. Bu sözcük, inceltilerek “şeh-suvâr” biçiminde okunur.
Aruz kalıplarının oluşumu:
Aruz kalıpları Arapça “feale” fiilinin farklı çekimlerinin belli sıralarla bir arada kullanılmasıyla oluşur. “Fa’lün, fe’ûlün, fa’ilâtü, fâ’ilâtün, mefâ’ilün, mefûlün, mefâ’îlün, mefâ’îlün,”gibi sözcüklerin belli bir düzen için bir araya getirilir. Örneğin,
Nedim’in bir gazelinden alınan
Tahammül mülkünü yıktın Hulâgû Han mısın kâfir
Aman dünyâyı yaktın âteş-i sûzan mısın kâfir
dizeleri aruzun,
Mefâ’ilün mefâllün mefâ’îlün mefâ’ilün kalıbıyla yazılmıştır.
Takti: Aruz ölçüsüyle yazılmış şiirleri kalıplarına ayırmaya “takti” denir. Takti, dizelerdeki sözcüklere göre değil, hecelere göre yapılır. Kalıbın bir parçasına birden fazla sözcük rastlayabileceği gibi, kalıba göre sözcükler baştan, ortadan, sonlarından bölünebilir.
Haddeden geç / miş nezâket / yâl ü bâl ol / muş sana
Mey süzülmüş / şîşeden rûh/ sâr-ı âl ol / muş sana
Fâ’ilâtün / fâ’İlâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün
Nedim’in bir gazelinden alınan bu dizeler, aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazıldığı için parçalarına bu şekilde ayrılır.
b. Hece ölçüsü: Dizerlerdeki hece sayısının eşit olmasına dayanan bir ölçü birimidir. Hece ölçüsüne parmak hesabı da denmiştir. Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden önce de kullandıkları bir ölçü biçimidir. Hece ölçüsü bizim ulusal ölçü birimimızdir.
Hece ölçüsünde dizenin kendi içinde anlamlı bölümlere ayrılmasına “durak” denir. Durak şiirde uyumu, ahengi sağlar. Hece ölçüsünde şiir, duraklarına ayrılırken sözcükler bölünmez. Şiirde sözcüğün bu duraklarda bitmesi gerekir. Duraklar sözcük ortasında bitmez.
Dizedeki hece sayısı çift ise durak genellikle heceleri eşit böler: 8 = 4+4.
Dizedeki hece sayısı tek ise genellikle hece sayısı çok o:an durak ya da duraklar önde, hece sayısı az olan durak sonda bulunur: 7 = 4+3,11 =6+5, 11 =4+4+3.
Beşli, altılı, yedili kimi zaman da sekizli kalıplarda durak olmadığı da olur.
Bahçelerde saz olur 7 hece
Gül açılır yaz olur 7 hece
Ben yârime gül demem 7 hece
Gülün ömrü az olur 7 hece
Bu dizeler hece ölçüsünün 4+3=7’li kalıbıyla söylenmiştir.
Ela gözlüm ben bu ilden gidersem (11 hece)
Zülfü perişanım kal melil melil (11 hece)
Kerem et aklından çıkarma beni (11 hece)
Ağla gözyaşını sil melil melil (11 hece)
Bu dörtlüğü oluşturan dizelerde hece sayısı eşittir. Her dize 6+5=11 heceden oluşmakladır.
c. Serbest ölçü: Şiirde hiçbir ölçüye bağlı kalmamaktır. serbest ölçü aslında şiirde ölçüsüzlüktür. Edebiyatımızda Cumhuriyet Döneminde Orhan Veli ve arkadaşları serbest tarzda şiirler yazmışlar, bunun öncülüğünü yapmışlardır.
| ARACI |
|
|
Denize inerdik |
(6 hece) |
|
Ben yüzerdim o girmez |
(7 hece) |
|
Rıhtımdan suya bakardı |
(8 hece) |
|
Denizden çıkardım |
(6 hece) |
|
Yok |
(1 hece) |
|
Oktay Rıfat Horozcu |
|
|
AĞACIM |
|
|
Mahallemizde |
(5 hece) |
|
Senden başka ağaç olsaydı |
(9 hece) |
|
Seni bu kadar sevmezdim |
(8 hece) |
|
Fakat eğer sen |
(5 hece) |
|
Bizimle beraber |
(8 hece) |
|
Seni daha çok severdim |
(8 hece) |
|
Orhan Veli Kanık |
|
Bu dizelerin, hece sayısı ya da uzunluk kısalık bakımından denkliğinden söz edilemez.
2. Uyak (Kafiye)
En az iki dizenin sonunda tekrarlanan yazılışları aynı, anlamlan ve görevleri farklı ses ya da sözcüklere “uyak (kafiye)” denir. Kafiye aranırken, sözcüklerin sonuna gelen ortak ekler dikkate alınmaz.
a. Yarım uyak (kafiye): Dize sonlarındaki tek ses benzerliğine “yarım uyak (kafiye)” denir.
Bin bir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi
Aşık Veysel Şatıroğlu
Bu dörtlüğün ilk üç dizesinin sonunda yer alan “tut”, “at”, “git” sözcüklerinin sonunda yer alan “t” sesleri yan m uyaktır.
Dağdan yürü. kırdan git
Altın Köşke çabuk yet
Ziya Gökalp
Bu dizelerin sonunda yer alan “git” ve “yet” sözcüklerinde sadece u-t” sesi benzeştiği için burada yarım uyak vardır.
b. Tam uyak (kafiye): Dize sonlarındaki İki ses benzerliğine “tam uyak (kafiye)” denir.
Arlık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Faruk Nafiz Çamlıbel
Bu beyiti oluşturan dizelerin sonundaki “arkadaş” ve “savaş” sözcüklerinde “-aş” sesleri tam uyaktır.
c. Zengin uyak (kafiye): Dize sonlarında ikiden fazla sos benzerliğine dayanan uyak çeşidine “zengin uyak” denir.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri
Bu dizelerin sonundaki “-eri” sesleri zengin uyaktır.
Bu sazların duyulur her telinde sâde vatan
Sihirli rüzgâr eser dâima bu topraktan
Bu dizelerin sonundaki “-tan” sesleri zengin uyaktır.
Uyaklanan sözcüklerden birinin, diğer sözcük içinde yer almasıyla oluşan uyak biçimine ‘tunç uyak (kafiye)* denir. Tunç uyak, iki veya daha fazla ses benzerliğinden oluşabilir.
Bursa’da eski bir cami avlusu
Küçük şadırvanda sakırdayan su
Ahmet Hamdİ Tanpınar
İkinci dizenin sonunda yer alan “su” sözcüğü, birinci dizenin sonundaki “avlusu” sözcüğünün içinde yer almaktadır. Bu nedenle burada tunç uyak vardır.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık
Faruk Nafiz Çamlbel
İkinci dizenin sonunda yer alan “ılık” sözcüğü, ilk dizenin sonundaki ayrılık kelimesinin içinde geçmektedir, Dolayısıyla dizelerin sonunda yer alan “ılık* sesleri tunç uyak oluşturmuştur. İkiden çok ses benzerliği olduğu için bu aynı zamanda zengin uyaktır.
Her suçlunun başında hayalı cezâsıyız
Her aşık aldatan kadının kalp ezâsıyız
Yahya Kemal Beyatlı
Bu dizelerin sonunda yer alan “ezâ” sözcüğü “ceza” sözcüğünün içinde yer almaktadır. O hâlde dizelerin sonlannda yer alan “ezâ” sesleri tunç uyak oluşturmuştur. Su, aynı zamanda zengin uyaktır.
Seni ben bekliyorum göğsüm açık, bağrım açık
Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık.
Faruk Nafiz Çamlıbel
Bu dizelerin sonunda yer alan “çık” sesleri de tunç uyak oluşlu rmuştur.
d. Cinaslı uyak (kafiye): Yazılışları veya söylenişleri aynı. anlamları farklı sözcüklerin dize sonlarında uyaklanmasına “cinaslı uyak” denir.
Yarmadan
Pilav yapsa yarmadan
Tokum diye kaçarım
Yâr başımı varmadan
Bu manide “yarmadan” sözleri cinaslı uyak oluşturmuştur. Çünkü bu sö2lerin yazılışları ve söylenişleri aynı, ancak anlamları farklıdır.
Baş kadere
Boyun eğ baş kadere
Sevdası ılgın olur
Bu dere başka dere
Bu manide “baş kadere” ve “başka dere” sözlerinde cinaslı uyak vardır. Bu sözlerin söylenişleri aynı, ancak anlamları farklıdır.
Gül ermiş de gülermiş
Gül dalında gülermiş
Dünyada tek murada
Bülbül ile gül ermiş
Bu manide “gülermiş” ve “gül ermiş” sözleri cinaslı uyak oluşturmuştur Çünkü bu sözlerin söylenişleri aynı, ancak anlamları farklıdır.
Dostu etme latifeyle feda
Hakkın nân-ı nemeki etme heba
Bu dizelerin sonunda yer alan “-â” sesleri tam uyak sayılır.
3. Redif
Sözlük anlamı “yedek, arkadan gelen”dir. Şiirde, dize sonlannda tekrarlanan, aynı anlam ve görevdeki ek. sözcük ya da sözcük gruplarına “redif” denir. Redif, dizelerin en sonunda yer alır. Kafiyeden sonra gelir. Kimi şiirlerde kafiye yoktur, ahenk sadece redifle sağlanır.
Bağından her güzel bir gül seçerdi
Bundan mı sarardın soldun, ey gönül
Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdi
Bir zaman aşk için yoldun, ey gönül
Bu dörtlüğün 1, ve 3. dizelerinin sonundaki sözcüklerde geçen “-erdi” sesleri geniş zaman eki ve hikaye eki olduğu için rediftir. Aynı sözcüklerdeki “-eç” sesleri ise sadece ses benzerliği olduğu İçin tam uyaktır. 2. ve 4. dizelerin sonunda yer alan “-dun, ey gönül” rediftir. Çünkü burada eklerin ve sözcüklerin görevi ve anlamı aynıdır, “yol” ve “sol-” sözcüklerin deki “-ol” sesleri ise sadece ses benzerliği olduğu için tam uyaktır.
Redif, çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilir.
Ek hâlinde redif: Aynı görevdeki eklerin dize sonunda bulunmasıyla oluşur.
Kimisi dağlarda gezer
Kimisi İncisin dizer
Al giyen bağrımı ezer
İlle mavili mavili
Köroğlu
Bu dörtlükte “gez-“, “diz-” ve “ez-” sözcüklerine gelen “er” eki geniş zaman ekidir. Bu ekler her üç dizenin sonunda da aynı anlam ve görevde kullanılmıştır. O hâlde burada ek hâlinde bir redif vardır.
Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ilen doldu
Harekete kimse mani olamaz
Aşık Veysel Şatıroğlu
Bu dörtlükte “ol-“, “sol-” ve “dol-” sözcüklerine gelen “-du” eki görülen geçmiş zaman ekidir Bu ekler her üç dizenin sonunda da aynı anlam ve görevde kullanılmıştır. O hâlde burada ek hâlinde bir redif vardır.
Sözcük hâlinde redif: Aynı anlam ve görevdeki sözcüklerin dize sonlarında bulunmasıyla oluşur.
Yâr kolunda burma olsam
Yedikleri hurma olsam
Alçım alçım sürme olsam
Yâr kaşına sürse beni
Karacaoğlan
Bu dörtlüğün İlk üç dizesinin sonunda yer alan “olsam” sözcükleri aynı anlam ve görevdedir. Bir başka deyişle aynı sözcük üç dizenin de sonunda tekrar etmiştir. Burada sözcük hâlinde redif vardır.
Ek ve sözcüğün birlikte oluşturduğu redif: Dize sonlannda aynı görevdeki bir ekin ardından gelen aynı anlam ve görevdeki bir sözcükten oluşur.
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye
Yollarını bekledim görüneceksin diye
Faruk Nalız Çamlıbel
Bu dizelerin sonundaki “diye’ sözcükleri aynı sözcük olduğu için rediftir. “Meleksin” ve “görüneceksin” sözcüklerinin sonundaki “-sin”‘ eki de II. tekil şahıs eki olduğu için aynı anlam ve görevdedir. O hâlde burada redif, “-sin diye” biçiminde bir ek ve bir sözcükten oluşmuştur.
Söz öbeğinden oluşan redif: Dize sonlannda bulunan aynı anlam ve görevdeki söz öbeklerinden oluşur.
Çektiğim cefalar yar senden çeldi
Bana bu sitemler kar senden geldi
Basımdaki duman kar senden çeldi
Ben kara bağlayım ala kendine
Aşık Veysel Şatıroğlu
Bu dörtlüğün ilk üç dizesinin sonunda yer alan “senden geldi” sözü bir söz öbeğidir ve redif olarak kullanılmıştır.
Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar
Faruk Nalız Çamlıbel
Bu dizelerin sonunda yer alan “yaslı yollar” rediftir. “Bağlayan” ve “ağlayan” sözcüklerindeki “-an’ eki sıfat tül eki “-y-” de kaynaştırma ünsüzüdür. Dolayısıyla burada redif, “yan yaslı yollar” biçimimde bir ek ve söz öbeğinden oluşmuştur.
4. Uyak (Kafiye) Örgüsü
Bir nazım biriminde dizelerin belli bir düzen içerisinde uyaklanmasma “uyak örgüsü” denir.
a. Düz uyak (kafiye): Bütün dizelerin kendi aralarında uyaklanmasıyfa oluşan uyak örgüsüne “düz uyak” denir. Düz uyak “aa”, “aabb”, “aaaa” ya da “aa-ab” biçiminde görülebilir.
Sanma bir gün geçer bu karanlıklar a
Gecenin ardında yine gece var a
Çocuklar hıçkınr, anneler ağlar a
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim b
Necip Fazıl Kısakürek
Bu dizelerde 1. dizedeki “karanlıklar”, 2. dizedeki “var” sözcüğü ve 3. dizedeki ‘ağlar” sözcüğü kendi arasında uyaklı olduğu İçin bu dörtlük düz uyak düzeniyle yazılmıştır.
b. Sarma uyak (kafiye): 1. dize ile 4. dizenin, 2. dize ile 3. dizenin kendi aralarında uyaklanmasıyla oluşan uyak örgüsüne “sarma uyak” denir. Sarma uyak “abba” biçiminde görülür.
Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber a
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun b
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun b
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler a
Bu dizelerde 1. dizedeki “beraber” sözcüğü ile 4. dizedeki “güvercinler” sözcüğü; 2. dizedeki “yosun” sözcüğü ile de 3 dizedeki “susun” sözcükleri kendi arasında uyaklı olduğu için bu dörtlüğün uyak örgüsü sarma uyaktır.
c. Çapraz uyak (kafiye): 1. dize ile 3. dizenin 2. dize ile 4. dizenin kendi aralarında uyaklanmasıyla oluşan uyak örgüsüne “çapraz uyak” denir. Çapraz uyak “abab” biçiminde görülür.
Güzeller güzeli çarşıya çıkma a
Çok sağlar mezara sokar gözlerin b
Allah’ın seversen hışm ile bakma a
Korkarım cihanı yakar gözlerin b
Aşık Ali İzzet Özkan
Bu dizelerde 1. dizedeki “çıkma” sözcüğü ile 3. dizedeki “bakma” sözcüğü; 2. dizedeki “sokar” sözcüğü ile de 4. dizedeki “yakar” sözcükleri kendi arasında uyaklı olduğu için bu dörtlüğün uyak örgüsü çapraz uyaktır.
5. Armoni
Türlü seslerin uyumuna armoni denir. İki veya daha çok sesin aynı anda kulağa hoş gelecek bir biçimde uyumlu olarak söylenmesi şiirde ahenk sağlayıcı bir yöntemdir.
a. Aliterasyon: Aynı ünsüzlerin bir veya birkaç dizede tekrarlanmasıyla sağlanan uyumdur.
Eylül melûl oldu gönül soldu da lâle
Bir kakule meyletti gönül geldi bu hâle
Gelmez bu elem neyleyelim fazla suâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bir kale…
Edip Ayel
Edip Ayel, bu dizelerde “I” sesinin tekrarıyla aliterasyon oluşturmuştur. Bu dizeler oluşturulurken özellikle içerisinde “I” sesinin bulunduğu sözcüklerin seçildiğini görüyoruz. Şairin bunu yapmaktaki amacı şiirde bir ahenk oluşturmaktır.
Tak, tak ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zaler takı. gölgeden taş kemerler.
Necip Fazıl Kısakürek
Bu dizelerde “k” ve “t” sesleri yinelenerek bir aliterasyon oluşturulmuştur.
b. Asonans: Aynı aksanı veren ünlüyü ondan sonra veya önce gelen ünsüzü dikkate almadan her dizenin sonunda tekrarlama biçiminde yapılan uyağa asonans denir. Bir başka ifadeyle asonans, şiirdeki ünlülerin benzer seslerden seçilmesiyle sağlanan uyumdur.
İpekler tel tel bir araya geldiler dokunmak üzere
Lâle nerdeyse menekşeye, gül suya dokunmak üzere
Turgut Uyar
Bu dizelerde “e” sesiyle asonas sağlanmıştır.
6. Ritim
Hecelerdeki vurgu, uzunluk, yükseklik gibi ses özelliklerinin, durakların düzenli bir şekilde tekrarlanmasından doğan ses uyumudur.
8. Aşağıda verilen tanılayıcı dallanmış ağaçtaki bilgilerden bazısı doğru, bazısı yanlıştır. İlk ifadeden başlayıp, cevap oklarını takip ederek doğru çıkışa ulaşınız.
Günlükte, yaşananlarla yaşananların yazılması arasında uzun bir zaman vardır.(Y)
Günlüklerde gözleme önem verilmez. (Y)
Bir isimle bir yardımcı fiilden oluşan birleşik kelimeler; isimde ses olayı (düşme, türeme, değişme) oluşursa bitişik yazılır. (D)
7 NOLU ÇIKIŞ
İSTERSENİZ DİĞERLERİNİ DE CEVAPLAYALIM
“Üç-beş kitap alıp eve döndüm.” cümlesinde kısa çizgi yanlış kullanılmıştır. (D)
Kısa ve özlü ifadelere yer verilen günlüklerde anlatım nesneldir. (Y)
Günlükler, yazarın iç dünyasını ve yaşadıklarını yansıtmaz. (Y)
Kişisel bloglar günlük amaçlı kullanılmaz. (Y)
]]>
1. Metinlerin yazılış amaçları ile ilgili neler söylenebilir?
Yazara ait duygu ve düşünceleri kalıcı kılmak adına .
2. Metinlerden yola çıkarak günlük türü ile ilgili hangi özellikler belirlenebilir?
Yaşanan olayların, o olayla ilgili izlenimlerin günü gününe yazıldığı yazı türüne veya bu yazıları içine alan esere günlük (günce) denir.
Suut Kemal Yetkin, günlüğü şu şekilde açıklar: “İnsanın içini dökmeden edemediği dakikalar olur. Bir dost, bu dakikalarda erişilmez bir değer kazanır. Ama her şey bir dosta, söylenemez ki! Onun için, hele bir insan yazarsa, içinin gizli kıvrımlarını görmesini biliyorsa, masasının başına geçip kalemi eline almadan edemez, işte günlük dediğimiz yazarın kendi kendisiyle alçak sesle konuşmasından doğmuştur.”
Günlüklerde, yazının kaleme alındığı tarih ve yer belirtilir. Olaylar üzerinden zaman geçmeden, sıcağı sıcağına yazıldığı için günlüklerde olayların tüm ayrıntıları yer alır.
Günlük yazan kişi, gözlemlerini, duygularını ve düşüncelerini içinden geldiği gibi, doğal bir anlatımla dile getirir. Günlüğü yazan kişi, yazdıklarının bir başkası tarafından okunma ihtimalini düşünmediği için yazılarında içtendir. Bu içtenlik, yazısına da yansır. Bunun sonucu olarak, yazarın hayatından izler taşıyan günlüklerde yazarın kişiliği, görüşleri ve ruhsal yapısıyla ilgili bilgilere ulaşılır.
Günlükler, roman ve hikâye için ilham kaynağı olmuş, bunun sonucu olarak bazı hikâye ve romanlarda “günlük” bir anlatım biçimi olarak kullanılmıştır.
Günlüklerin anıdan ayrılan yönü, olayın üzerinden zaman geçmeden, hemen yazılmasıdır. Anı ise olayların üzerinden zaman geçtikten sonra yazılır.
3. Metinlerden hareketle yazarın kişiliğiyle ilgili neler söylenebilir?
Hayatına dair bilgiler…
4. Metinlerde geçen fiilleri bularak bunların işlevlerini belirleyiniz.
geldik>görülen geçmiş zaman
koştum>görülen geçmiş zaman
özlemişim>öğrenilen geçmiş zaman
gidiyor>şimdiki zaman
fırlatıyor>şimdiki zaman
5.
20 Kasım Gecesi Saat: 20.45
Bu gece Miraç gecesi. Radyoda mevlid başladı şu anda. Bütün kalbimle dua ediyorum: Tanrım,
hocama acil şifalar bahşeyle! Başka hiçbir dileğim yok.
21 Kasım 1965 Pazar
Bugün hocama gittim (5.15 – 6.10). Düne göre daha iyi buldum. Yarın belki bacağını ameliyat edecekler. Doktorlar kendisine de söylemişler. “Yarın bacağıma bakacaklar” dedi. Onu en ziyade sıkan, sapasağlam olduğu halde, yatağa çivilenip kalmak. Akşam yemeği yedirdim. Bir dilim domates, bir parça et, birkaç salatalık yedi. Bir de Orhan’ın sıktığı bir bardak greyfurt içti o kadar. Rengi -gece iyi uyuduğundan- düne göre çok daha iyi idi. İnşaallah iyi bir ameliyat neticesinde, on beş güne kadar ayağa kalkabilir.
Fevziye Abdullah Tansel, Ay Dolanır Günler Geçer
Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri günlükten hareketle uygun ifadelerle doldurunuz.
a. Günlükte anlatılanlar TARİH düşülerek kaleme alınmıştır.
b. Günlükte anlatılanlar BİRİNCİ kişi ağzından yazılmıştır.
c. Günlükte KONUŞMA diline yakın bir dil kullanılmıştır.
ç. Günlükte SAMİMİ bir anlatım kullanılmıştır.
6. Aşağıdakilerin hangisi günlüğün anıdan ayrılan yönlerinden biri değildir?
A) Günü gününe yazılması
B) Olayları daha ayrıntılı anlatması
C) Kesin tarih belirtmesi
D) Başkalarının hayatını merkeze alması
E) Genellikle içe dönük olması
7. Blog ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Webloğun kısaltılmış şeklidir.
B) Web tabanlı bir yayındır.
C) Başkalarının yorumlarına yer verilmez.
D) Kişisel blog türü daha yaygındır.
E) Blog, günlüğün Genel Ağ ortamına taşınmış hâlidir.
]]>ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI
1-4. soruları Adalet Ağaoğlu’nun yazdığı aşağıdaki günlüğe göre cevaplayınız.
Geldik. Daha eve girmeden doğru Ayhan’a koştum. Özlemişim. Ankara yaz aylarında her zamanki gibi. Bomboş. Issız, sessiz. İyi bir çalışma odası. Halim yarın bir iki gün için Tokat’a gidiyor. Bu iş gezisi çalışmalarım açısından benim için de iyi bir fırsat mı desem?
16 Temmuz
Yeni bir çağın başlangıcı. Bugüne zamanın dönüm noktası mı demeli acaba? Türkiye saatiyle 15.32’de ABD, Apollo 11 adını taşıyan uzay füzesini aya fırlatıyor. Araçta üç astronot: Neil Armstrong, Edwin Aldrin, Michael Collins. İlk ikisi Ay’a çıkacakmış, Collins de ana kabinde oturup ötekilerin dönüşünü bekleyecekmiş. Astronotlar Ay’dan 40 kg. kadar toprak ve maden külçeleri getirecekler. (Ne madeni? Nerden, nasıl biliniyor?) Biliniyor, biliniyor. (…)
17 Temmuz, saat19.00
Apollo şimdi dünyadan 200.000 km. uzaklıkta. Ay’a varış bizim saatle 22.00-22.50’lerde olacakmış.
20 Temmuz, saat 22.16
Örümcek Ay’a indi. Huston Uzay Merkezi ile Ay modülü arasında konuşma var. Tamam. Ay modülü
ayda. Armstrong: “Her şey yolunda gitti” demiş. Güntekin anlatıyor: “Araçta bir mavi ışık yandı. Armstrong uzay merkezine teşekkür etti. Merkezde büyük sevinç. Mavi ışık, Ay’a indik, demek. Uzaklık 340.000 km. Armstrong: ‘Fantastik’ diyor. Tahminen 10 saat sonra Ay’ın yüzeyine ayak basacaklar.
Yarın saat 8.15’te Ay’dan TV yayını yapılacak.”
21 Temmuz
Astronotlar Ay’a ayak basma saatini dört saat öne almışlar. Bu sabah saat 4.15’te Neil Armstrong Ay modülünün kapağını açtı; merdivenlerini inerek tam 4.17’de Ay’a ayak bastı. İlk adım. Oradan hemen TV yayını başladı. Güntekin yayına devam ediyor.
Saat 23.26: Ay modülü (Kartal) ‘Örümcek‘ ana kabin Columbia ile kenetlendi. (…)
22 Temmuz
Halim’in doğum günü. “Kutlarım“lara yanıt: “Dünyaya geldim diye sanki suç işlemiş gibi hissediyorum kendimi.”
Bir baraj yapımıyla ilgili olarak kendisine bilirkişi üyelik işi verilmiş. Evi büro haline getirdik. İkimiz de ayrı köşelerde çalışmaktayız. İlbank kooperatif evlerindeki dairemiz kullanışlı. Her yere yakın. Çevresinde elçilik parkları, bahçeleri… Başkentte yalnız bu köşelerde görülebilen bol yeşillik. Polonya ve Çek elçiliklerinin bahçeleri sulanırken balkondaysam ıslak toprak kokusunu duyabiliyorum. Burası başımıza sıkıntı çıkarmıyor. Bir odası daha olabilseydi adına Halim’in çalışma odası, denilirdi. Ama onun aklı hep Alanya, İncekum’da.
]]>YAZMA ÇALIŞMALARI
a. Yazma Tür ve Tekniklerini Tanıma
Günlük Yazma
Günlük yazma, karşılaşılan bir olay veya durumun insanda oluşturduğu duygu ve düşüncelerin içten bir anlatımla sunulmasıdır. Günlük yazmada gözlem ve kişisel izlenimlerin önemli bir yeri vardır. Günlükte esas olan yaşanan bir günün özetlenmesi değil yaşananların kişide bıraktığı etki ve izlenimlerin yansıtılmasıdır. Günlük yazarken duygu ve düşüncelerin ifadesinde özgün olunmaya çalışılmalıdır. Günlük yazmaya tarih atılarak başlanmalı; günlükte yalın, açık, konuşma diline yakın bir dil kullanılmalıdır. Aşağıdaki parçada yaşanan, karşılaşılan olay ve durumların insanda oluşturduğu duygu ve düşünceler, içten bir anlatımla sunulmuştur.
14 Haziran
Hacer hanım geldi ansızın. Öldü sanıyordum; hiç bu kadar açmamıştı arayı. Geçen yaz son geldiğinde, hastaydı zaten: çarpıntı, damar sertliği, gerginlik. Hacer hanımın hayatı “anlatılsa, roman olur.” Birkaç
hikâyeme konuk sanatçı olarak katıldı. Şöyle diyeyim Katherine Mansfield’in ağzından: Geçmişini düşünüp ağlayacak vakti yoktur onun. İyi ki. Çünkü baştan başlasa, bir kerecik ağlasa, bir daha sonu
gelmez gözyaşlarının. “Dünyada rahatça bu kadar gözyaşı dökebileceği bir yer de yoktur üstelik.”
Tomris Uyar
b. Yazma Sürecini Uygulama
1. Yazma Tür ve Tekniklerini Tanıma bölümünde yapılan açıklamalar doğrultusunda bir günlük yazınız.
Cevabı size kalmış.
2. Bir blog oluşturarak başta günlükleriniz olmak üzere diğer yazılı veya görsel üretimlerinizi bu blogda paylaşınız. Ürettiğiniz ve paylaştığınız metinlerin sorumluluğunu üstleniniz.
Cevabı size kalmış.
SÖZLÜ İLETİŞİM ÇALIŞMALARI
Farklı günlüklerden / bloglardan seçtiğiniz metinlerden bir sunu hazırlayıp sınıf ortamında sununuz.
Not: Konuşmanızda beden dilini doğru ve etkili biçimde kullanınız.
]]>Dil Bilgisi
1. ÖZCÜLLÜK. – Dün İstanbul’a inmiştim. Dönüşte buğuluda (vapurda) kahveciden soğuk bir su istedim:
“Soğuk su yok, soğuk limonata var,” dedi kahveci. “Getirin,” dedim. Soğuk değil. Utanmıyor kahveci yalan söylemeye. Söyledim limonatanın soğuk olmadığını. Çıkışır gibi “Soğuk!” dedi. Sanki benim ağzım
yok, sanki ben anlamam soğuktan, sıcaktan. Buğululardaki kahvecileri sıcak günlerde soğuk su bulundurmaya yükümlü (mecbur) tutmalı. Limonatasını, içinde ancak üç beş damla limon suyu olan limonatasını, kim bilir hangi suda yaptığı limonatasını satmak için kapalı soğuk su bulundurmayacak.
Üstelik limonatayı da soğutmayacak… Neden soğutsun, alıcı onun buyruğu altında, böyle sıcak bir günde ister istemez içecek… Sonra “Gazozum soğuk, ondan getireyim,” dedi. “Peki,” dedim. Gazoz da soğuk değil, sesimi çıkarmadım.
Yanımda gençten biri oturuyor. Duramıyor yerinde, boyuna kımıldıyor, ikide bir kalkıyor, hızla kalkıyor,
hepimiz sarsılıyoruz. Otururken de öyle. Şöyle yavaşça, yolu yordamıyla oturmuyor ki, atıyor kendini
kanapeye. Gazete okuyor katlamıyor gazetesini, çarşaf gibi açıyor, elleri ta benim yüzümün önünde,
burnuma değecek. Kalkamıyorum oradan, başka yer yok. Bacaklarını da iyice açmış. Büzüldükçe büzüldüm. Kendinden başkasını düşünmüyor küçük bey, genişledikçe genişliyor.Sonunda dayanamadım, “Görüyorsunuz, daha da büzülemiyorum, yer kalmadı…” Neyse ki sesini çıkarmadı, kalktı, öte yanındaki ile yer değiştirdi. Yeni komşum daha yaşlı, uslu oturmasını biliyor.
a. Yukarıdaki parçada geçen çekimli fiilleri bulunuz.
inmiştim,istedim,dedi,dedim,utanmıyor,söyledim,tutmalı,bulundurmayacak,soğutmayacak,içeçek,çıkarmadım….
b. Bulduğunuz fiillerin metindeki işlevlerini belirleyiniz.
inmiştim: durum fiili
istedim: iş fiili
dedi/dedim:iş fiili
utanmıyor: durum fiili
söyledim: durum fiili
tutmalı:iş fiili
bulundurmayacak: durum fiili
c. Parçada bulduğunuz çekimli fiillerin kip ve kişi eklerini belirleyiniz.
in-miş-idi-m> öğrenilen geçmiş zaman >tekil 1.kişi eki
iste-di-m>görülen geçmiş zaman >tekil 1.kişi eki
de-di-m>görülen geçmiş zaman >tekil 1.kişi eki
utan-ma-yor> şimdiki zaman > tekil 3. kişi eki
söyle-di-m>görülen geçmiş zaman >tekil 1.kişi eki
tut-malı>gereklilik kipi >tekil 3.kişi eki
ç. Bulduğunuz çekimli fiilleri yapılarına göre inceleyiniz.
in-miş-idi-m> basit
iste-di-m>basit
de-di-m> basit
utan-ma-yor> basit
söyle-di-m> basit
tut-malı> basit
d. Bulduğunuz çekimli fiillerin öznelerine ve nesnelerine göre çatılarını inceleyiniz.
in-miş-idi-m> Etken /Geçişsiz
iste-di-m>Etken / Geçişli
de-di-m>Etken / Geçişli
utan-ma-yor> Etken /Geçişsiz
söyle-di-m>etken /Geçişsiz
tut-malı>Etken /Geçişsiz
2. Türkiye’deki tarihine bakacak olursak çay ilk olarak II. Abdülhamid döneminde 1894’te Japonya’dan getirilmiş. Bursa’da deneme dikimi yapılmış. Çayın üretimine Cumhuriyet’ten sonra başlanmış ve 1963’e kadar çay talebi başka ülkelerden sağlanmış. Kısacık zaman diliminde hayatımızın her anında çay yerini almış.
Yukarıdaki parçada noktalama işaretlerinin kullanılma amaçlarını belirleyiniz.
Türkiye’deki> özel isimlere çekim eklerini ayırmada
II. Abdülhamid> sıra sayı bildiren sözcüklerden sonra
1894’te> tarihlerden sonra gelen çekim eklerini ayırmada
Japonya’dan> özel isimlere çekim eklerini ayırmada
…getirilmiş.>yargı bildiren sözcüklerin sonuna
Bursa’da> özel isimlere çekim eklerini ayırmada
Cumhuriyet’ten> özel isimlere çekim eklerini ayırmada
1963’e> tarihlerden sonra gelen çekim eklerini ayırmada
…sağlanmış. >yargı bildiren sözcüklerin sonuna
…yerini almış. >yargı bildiren sözcüklerin sonuna
3. Nurullah Ataç’ın günlüğünde günümüz yazım kurallarına uymayan kullanımları tespit ederek bu durumun nedenini açıklayınız.
|
Tespit |
Nedeni |
|
Büğünkü |
Bugünkü şeklinde yazılır. |
|
‘Taksim?’ diye, ‘Aksaray?’ |
Soru işareti kullanılmaz. |
Bunların yanında konuşur(telefon), buğulu(vapur),balı(şehir),salkı(haber ) gibi Öztürkçe kelimeler kullanmıştır.
]]>4. Metin
2 ARALIK 2015 ÇARŞAMBA
Hoş geldin kış 🙂
Yılın ilk karı bugün yağdı. Hem de lapa lapa… Uzun zamandır, ilk karın yağışına şahit olmamıştım. Bir sabah uyandığımda her yeri karla kaplı bulurdum. Akşam saatlerinde kar yağdı. Bu bize güzel bir sürpriz oldu. Hayat sürprizlerle dolu. Hoş geldin kış.
27 KASIM 2015 CUMA
Beklenen Misafir
Beklenen misafir nihayet bugün geldi. Tüm ısrar ve çabalara rağmen kasım ayının sonuna kadar direndi. Ama soğukların başlaması ile birlikte bahanesi de ortadan kalktı. Köyden gelmek zorunda kaldı. O çok üzgün ama biz mutluyuz. Bu misafir kim mi? Tabii ki babaannem…
26 KASIM 2015 PERŞEMBE
Tebessüm
Tüm gün yüzümde tebessümle dolaştım.
Tüm gün yüzümde tebessümle dolaştım. Neden mi? Çünkü yıllar yıllar öncesinden bir dostum
beni arayıp bulmuştu. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. Onu görmek, onunla sohbet etmek beni
bir anda geçmişe götürmüştü. İnsana böyle vefalı dostlar gerek.
Metin ve Türle İlgili Açıklamalar
Bloglar çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Bu kullanım alanlarından biri de günlük şeklinde oluşturulan bloglardır. Bu tür bloglarda, blog yazarı gün içindeki izlenim ve gözlemlerini ya da hayatının belli bölümlerini takipçileri ile paylaşır. Duygu ve düşüncelerini içten bir anlatımla takipçilerine sunar.
Metni Anlama ve Çözümleme
1. Yukarıdaki blog metninin günlük türüne benzeyen özelliklerini belirtiniz.
Her ikisi de sohbet havasında yazılır. Samimi ve içten bir dil kullanılır.
2. Blog metnindeki dil ve anlatım özelliklerini belirleyiniz.
Sorular sorarak okuyucuyu düşündürmeye ve metnin içine katmayı hedeflemiştir.
3. Blog yazarı hayatıyla ilgili neleri paylaşmaktadır? Belirtiniz.
Hayattaki izlenimlerini konu edinmiştir.
4. Blog yazarının duygularını açık ve etkili biçimde ifade ettiği cümleleri belirleyiniz.
Meyvesinin kırmızı olmasına şaşırmadım, doğal diye düşündüm.
Kahvenin rengini düşününce çiçeğinin bembeyaz olmasına hayret ettim.
]]>Metin ve Türle İlgili Açıklamalar
Günümüzde Genel Ağ, hayatın her alanında yer almaktadır. İnsanlar artık sosyal ağlar, forum siteleri, bloglar üzerinden paylaşımlarda bulunmaktadır. Bu paylaşımlar, paylaşan kişiye ya da kişilere göre çeşitlilik gösterir.
Bu blogda, blog yazarı merak ettiği konularla ilgili araştırma yapmış, daha sonra ise araştırma sonuçlarını takipçileri ile paylaşmıştır. Takipçileri ile karşılıklı konuşuyormuş havası içinde merak ettiklerini anlatmıştır. Böylelikle takipçileri ile bir bağ kurmuş ve onların varlığından haberdar olduğunu takipçilerine sezdirmiştir.
Blog
Kişisel web sayfası olan blog, insanların birbiriyle paylaşmak istediği yazı, yorum, video vb. içeriklerin sıralandığı web tabanlı yayındır. “Web” ve “log” sözcüklerinin birleşiminden oluşan “weblog”un kısaltılmış şeklidir. Bu tür, bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere bağlı olan toplumsal değişimlerin ve etkileşimlerin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bloglar hayatın; eğitim, siyaset, ekonomi, kültür, sanat vb. alanlarında yaygın bir şekilde kullanılır. Sağladığı kolaylıklar sayesinde diğer web uygulamalarından daha çok tercih edilmektedir.
Blog, günlüğün Genel Ağ ortamına taşınmış hâlidir. Kişisel bloglar günlük amaçlı kullanılır. Blog yazarları kişisel duygularını, yaşadıkları ilginç olayları diğer insanlarla paylaşmak amacıyla bloglarına yazarlar. Blogda yayımlanan yazının sonunda gönderme zamanı yer alır. Yayıncının tercihine göre bu yazılar hakkında yorum yapılabilir. Yorum sayesinde yazar ile okuyucu arasında iletişim kurulur.
Blogda, paylaşımlar genellikle güncelden geçmişe doğru sıralanır. Genellikle her paylaşımın sonunda gönderenin adı yer alır. Blog yöneticisinin tercihine göre takipçiler yazılara yorum yapabilir.
Blogda önemli bir öge olan yorumlar sayesinde blog yöneticisi ve takipçiler arasında iletişim sağlanır.
Metni Anlama ve Çözümleme
1. Blog yazarının merak ettikleri nelerdir? Belirtiniz.
Çayın Türklerde tarihinin çok olmamasına rağmen neden çok sevildiğini merak eder.
2. Blog yazarının blogda karşı tarafı dikkate alarak yazdığını gösteren ifadeleri belirtiniz.
Sohbet havasında geçmiştir. Soru yoluyla okuyucuyu da metne katmıştır.
3. Blogdaki dil ve anlatım özelliklerini belirleyiniz.
Sade ve akıcı bir dil kullanılmıştır.
4. Blog metninin görsel unsurlarla ilişkisini belirleyiniz.
Çay ya da kahveden bahsediyorsa bunların görseli mutlaka olmalı.
]]>Hazırlık
1. Genel Ağ ortamındaki blogların günlüğün yerini tam olarak tutup tutmadığını tartışınız.
Günlüklerin kişilerin kendileri için yazdıkları eserlerken blogları kişilerin kendilerini başkalarına açtıkları ve okunmak için ortaya koydukları ürünlerdir. Her ikisinde de okunmak için yazılmak amacı yoktur. Yazar karşısında okuyucu kitlesinin olup olmadığını bilirse kendine dair her şeyi yazmaz , gizleyebilir.
2. Blog takip etmek kişiye neler kazandırabilir? Tartışınız.
İnsanlara başkalarını tanıma imkanı verir. Okuma alışkanlığı kazandırır.
3. Metin
26 Kasım 2015 Perşembe
Çay
Kahveden bahsetmişken çaydan söz etmemek olmaz. Çayın bizdeki tarihi o kadar eski olmamasına
rağmen neredeyse millî bir içeceğimiz hâline gelmiş. Ama neden? Merak ettim. Çay ile ilgili neler
öğreneceğim? Çayın da bir bulunuş hikâyesi var. Efsaneye göre bir Çin imparatoru, çay bitkisinin sıcak suya düşmesine şahit olur. Çayın büyüsüne kapılır. Yedi yıl boyunca o bölgede sürekli çay içer.
Çayın tarihi MÖ 2737 yılına kadar dayanır. 5000 yıllık bir tarihe sahip olan çay, Türklerin hayatına çok geç girmiş. Çay, Türklerin hayatında öyle yüzyıllar öncesine dayanmıyor ama hayatımızın olmazsa olmazları arasında yerini almış. Çay, sabah kahvaltısından başlayıp günün her saati hayatımızda bize eşlik ediyor. Türkiye’deki tarihine bakacak olursak çay ilk olarak II. Abdülhamid döneminde 1894’te Japonya’dan getirilmiş. Bursa’da deneme dikimi yapılmış. Çayın üretimine Cumhuriyet’ten sonra başlanmış ve 1963’e kadar çay talebi başka ülkelerden sağlanmış. Kısacık zaman diliminde hayatımızın her anında çay yerini almış.
Ne kadar doğru bilemiyorum ama bazı kaynaklarda çay içen ilk Türk’ün Hoca Ahmet Yesevî olduğu anlatılıyor. İş yerlerinde neden çay paydosu var biliyor musunuz? Çünkü içerdiği kafein nedeniyle çayın dinlendirici özelliği var.
]]>8. Gerçek bir ay başlangıcı. Yazın geldiği ortada. Hava sıcak ama boğucu değil. Bozkır, yazın geldiğinin
farkında. Ankara’da yaz başlangıcı böyle mattır; kaldırımlardan, topraktan fışkırmaz sıcak. Yayılır, havada durur, renkleri parlaklaştırır. Güneş, uzun süre yerine çakılı kalır.
Bu bölümdeki edebî sanatları belirleyiniz.
Benzetme: Sıcağı topraktan fışkıran suya benzetmiş.
Tenasüp: güneş,sıcak
Kişileştirme: Bozkır , yazın geldiğinin farkında olması
Abartma: Sıcak olması mübalağalı şekilde vermiş.
9. Hacer hanımın hayatı “anlatılsa, roman olur.” ifadesiyle sözü edilen kişinin yaşamı hakkında neler söylenebilir? Tartışınız.
Çok şeyler yaşamış ve hayatının tecrübelerle geçtiğini belirtmek için kullanmış.
10. Baktım da, oğlum hiçbir şeyin tadını çıkaramıyor yeterince. Yaşama açlığı, gördüğüm bütün çocuklarda “had safhada”. Hayvanat Bahçesi’ne mi gittiniz, önünüze ilk fok mu çıktı, çocuk mutlaka ta ötedeki kuşlara göz dikecektir. Kuşlara gelince, gözü arkadaki fokta kalmıştır.
Bu parçanın ana düşüncesi nedir? Yazar ana düşünceyi belirgin kılmak için düşünceyi geliştirme yollarından hangisine başvurmuştur? Açıklayınız.
Karşılaştırma ve örnekleme
11. Nurullah Ataç’ın günlüklerini, dil ve üslup yönünden Tomris Uyar’ın günlükleriyle karşılaştırınız
12. Günlüklerden alınan parçaları, aşağıdaki tabloda bakış açısı bakımından karşılaştırınız.
|
Metin |
Bakış Açısı |
|
Birkaç gündür İstanbul’daydım, yeni döndüm. Hisar dergisinin mart sayısını da ancak bugün okudum. Bay İlhan Geçer bana sinirli sinirli çatmış, onun dediklerini yanıtlamak için Pazar Postası’na bir yazı gönderdim. |
Kahraman Bakış Açısı |
|
Gerçek bir ay başlangıcı. Yazın geldiği ortada. Hava sıcak ama boğucu değil. Bozkır, yazın geldiğinin farkında. Ankara’da yaz başlangıcı böyle mattır; kaldırımlardan, topraktan fışkırmaz sıcak. Yayılır, havada durur, renkleri parlaklaştırır. Güneş, uzun süre yerine çakılı kalır.
|
İlahi Bakış Açısı |
Yazarın Biyografisi
Tomris Uyar (1941-2003): İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünü bitirdi. Modern Türk edebiyatında adını hikâyeleri ile duyuran sanatçı, Batı edebiyatından çeviriler yaptı; eleştiri, deneme, günlük gibi türlerde eserler verdi. Eserlerinde şehir yaşamı içindeki sıradan insanların yaşadığı sorunları toplumsal temele dayandırarak eleştirel bir tutumla ele aldı. Günlüklerinde içinde yaşadığı toplumun yargılarını eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirdi. Öyküleri birçok yabancı dile çevrilen yazar, çevirileri ve yapıtlarıyla çeşitli ödüller kazandı. Sanatçının öykü türündeki Yürekte Bukağı, Yaza Yolculuk ve günlük türündeki Gündökümü adlı kitapları tanınmış eserlerindendir.
]]>