Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düşünce merkezli düz yazı türüne deneme denir.
Denemede yazar, duygu ve düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmeden senli benli bir dille ifade eder. Deneme, içten bir üslupla yazılır. Yazar kendisiyle konuşuyormuş gibi bir anlatım kullanır. Bu yüzden yazar, denemede “ben” sözcüğünü sıkça kullanır. Nurullah Ataç “Deneme, ‘ben’in ülkesidir.” der.
Denemede daha çok, evrensel düşünceler ele alınmakla birlikte konu sınırlaması yoktur. Hemen her konu denemede işlenir. Denemelerde konu derinlemesine işlenmez.Denemede yazarın duyguları, düşünceleri, dünya görüşü ön plandadır, konuya yaklaşımı özneldir. Bunun sonucu olarak deneme yazarı ele aldığı konuyu, kendine özgü bir yaklaşımla işler. Kendi görüş ve düşüncelerini başka yazarların sözleriyle destekleyebilir.
Deneme Türünün Tarihsel Gelişimi
Deneme Batı edebiyatında ortaya çıkmış bir türdür. Montaigne deneme türünün ilk temsilcisi ve bu türün isim babasıdır. İngiliz yazar Bacon da önemli bir deneme yazarıdır.
Yazınsal anlamdaki deneme, 18. yüzyılda önemli bir gelişme göstermiştir. Daha sonra özellikle romantizm akımından (19. yüzyıl) bu yana yaygınlaşarak, çağdaş edebiyatın en önemli türlerinden biri hâline gelmiştir.
Türk edebiyatında modern anlamda deneme, Tanzimat döneminde ortaya çıkmıştır. Tanzimat edebiyatında ve daha sonraki dönemlerde gazete ve dergilerde deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında deneme türünde verilmiş pek çok eser vardır. Özellikle Cumhuriyet döneminde yazarlar denemeye özel bir önem vermişlerdir. Nurullah Ataç denemeyi bağımsız bir tür olarak ele almış ve bu türde kitaplar yayımlamıştır.
Edebiyatımızda bu türde eser vermiş yazarlar ve eserleri:
Nurullah Ataç, Günlerin Getirdiği;
Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi;
Sabahattin Eyuboğlu, Sanat Üzerine Denemeler;
Suut Kemal Yetkin, Düş‘ün Payı;
Melih Cevdet Anday, Konuşarak;
Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu,
Nermi Uygur, Güneşle;
Salah Birsel, Kurutulmuş Felsefe Bahçesi
]]>* Deneme alanında önemli eserler vermiştir.
* Türkçenin sadeleşmesi için çok uğraşmıştır.
* Eserlerinde ısrarla devrik cümleler kullanmıştır.
* Eserleri: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Sözden Söze, Diyelim, Söz Arasında, Günce Açarken..
*Edebiyatımızda deneme ve eleştiriyle tanınmıştır.
*Sanat, estetik, resim, felsefe konularında eser verdi ve birçok dergide bu konularda yazılar yazdı.
*Sanat ve edebiyat konuları üzerinde özel görüşleriyle, düşüncelerini, kesin yargılara, kurallara bağlanmaksızın duygulu bir biçimde belirtir.
*Açık ve özlü bir anlatımı vardır.
Denemeleri: Düş’ün Payı, Yokuşa Doğru, Denemeler, Edebiyat Konuşmaları , Edebiyat Üzerine Çeviriler, Andre Gide’den çevirdiği “Seçme Yazılar” , Calvet’ten çevirdiği “Dünya Edebiyatının Ölmeyen Üç Tipi :Hamlet-Don Kişot-Faust”
*1919’da Balıkesir’in Bandırma ilçesinde doğdu. 1999 yılında İstanbul’da yaşamını yitirdi.
*İlk şiirleri 1937’de “Gündüz” dergisinde yayınlandı.
*Şiirleri öncelikle zekaya, ince alaya dayanan yergi ağırlıklı şiirler.
*Garip ve İkinci Yeni akımlarını kendine göre yorumlayarak uzaktan izledi.
*Şiirlerinde halk şiirine yaklaşan bir söyleyiş yöntemine ulaştı.
*Yalın üslubu, hoşgörülü konu seçimleri ve ince alaylı yaklaşımıyla, kendine özgü farklı bir yerde bulundu.
*Asıl ününü 1970’lerde peş peşe yayınlanan “denemelerle” kazandı.
*Günlük konuşma dilinde pek az bilinen sözcük ve deyimlerden başka, kendi yarattığı ilginç deyişleri de sıkça kullandığı ve anlatımına egemen kıldığı alaycı tavrıyla bu denemelerde özgün bir üslup yarattı.
*1990’larda büyük bir coşkuyla tekrar şiire döndü. İroni ve humor özellikleri taşıyan şiirleriyle modern şiirimizi tema ve dil bakımından demokratlaştırdı, geliştirdi.
Şiir: Dünya İşleri, Hacivat’ın Karısı, Ases, Kikirikname, Haydar Haydar, Köçekçeler, Bütün Şiirleri, Varduman,Yalelli, İnce Donanma, Rumba da Rumba, Yaşama Sevinci, Çarleston, Baş ve Ayak, Sevdim Seni Ey İnsan
DENEME, ELEŞTİRİ, GÜNLÜK: Şiirin İlkeleri, Günlük, Sev Beni Sev, Kendimle Konuşmalar, Şiir ve Cinayet, Kahveler Kitabı, A Beyoğlu Vah Beyoğlu, Kuşları Örtünmek, Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Halley Kimi Kurtarır, Paf ve Puf, Hacivat Günlüğü, Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi, Amerikalı Tolstoy, İstanbul-Paris, Bir Zavallı Sarı At, Yapıştırma Bıyık, Şişedeki Zenci, Asansör, Kediler, Aynalar Günlüğü, Seyirci Sahneye Çıkıyor, Bay Sessizlik, Nezleli Karga, Yaşlılık Günlüğü, Gandhi ya da Hint Kirazının Gölgesinde, Gece Mavisi, Papağanname, Yanlış Parmak
Roman: Dört Köşeli İnsan
İnceleme: Fransız Resminde İzlenimcilik, Goethe
*Yazar ve mütercim. 12 Aralık 1916’da Hatay Reyhanlı’da doğdu.
*1955’de gözlerindeki miyobunun artması sonucu görmez oldu, ama olağan üstü çalışma ve üretme temposu düşmedi.
*Cemil Meriç`in ilk yazısı Hatay`da Yeni Gün Gazetesi`nde çıktı. Sonra Yirminci Asır, Yeni İnsan, Türk Edebiyatı, Yeni Devir, Pınar, Doğuş ve Edebiyat dergilerinde yazılar yazdı. Hisar dergisinde “Fildisi Kuleden” başlığıyla sürekli denemeler yazdı.
*Meriç, gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başladı. Hanore de Balzac ve Victor Hugo`dan yaptığı tercümelerle kuvvetli bir mütercim olduğunu gösterdi.
*Batı medeniyetinin temelini araştırdı. Dil meseleleri üzerinde önemle durdu. Dilin, bir milletin özü olduğunu savundu ve sansüre, anarşik edebiyata şiddetle çattı. Eserleri
İnceleme: Hind Edebiyatı, Saint Simon İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, Bu Ülke, Umrândan Uygarlığa, Bir Dünyanın Eşiğinde, Işık Doğudan Gelir, Kültürden İrfana
Deneme : Mağaradakiler, Bu Ülke
Günlük: Jurnal
Diğer Kitapları: Kırk Ambar, Bir Facianın Hikayesi, Sosyoloji Notları ve Konferanslar
*Eyüboğlu 1930’lardan itibaren yazmaya başlamış, Hakimiyet-i Milliye ve Tan gibi gazetelerde, Kültür Haftası, İnsan, Varlık gibi dergilerde yazıları yayınlanmıştır.
*Kendi denemeleri ve ünlü Montaigne ve Ömer Hayyam çevirilerinin yanısıra Vedat Günyol ile birlikte birçok ünlü yazardan çeviriler yaptılar.
*Yeni Ufuklar dergisinde yazdı. Vedat Günyol’la Babeuf’tan çevirdikleri Devrim Yazıları toplatıldı.
*Sabahattin Eyüboğlu çok geniş bir konular alanı üzerinde yazılar yazmış, günümüzde de referans kabul edilen çeviriler gerçekleştirmiş, bu arada kısa metrajlı filmler de yapmıştır.
Deneme – inceleme:Avrupa Resminde Gerçeklik Duygusu, Fatih Albümüne Bakış, Mavi ve Kara, Yunus Emre’ye Selam, Yunus Emre, Sanat Üzerine Denemeler, Pir Sultan Abdal, Köy Enstitüleri Üzerine
*Fıkra, makale, anı, gezi ve sohbet türlerinde özlü yazılarıyla tanındı.
*Birinci dünya savaşına katıldı ve yazılarıyla kurtuluş savaşını destekledi.
*Falih Rıfkı, Atatürk devrimlerini koruma gibi toplumsal ve güncel konuları da kullanarak fikir ve siyaset hayatımıza batılılaşma çabalarına yön verdi.
*Eserlerinde yalın ve duru bir anlatım vardır.
*Cumhuriyetten sonra oluşan Türk seyahat edebiyatının oluşmasında önemli bir rolü vardır.
*Gazetecidir, birçok gazetede çalışmıştır.
Gezi: Denizaşırı, Yeni Rusya, Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları,Yolcu Defteri
Anı: Ateş ve Güneş, Zeytindağı, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, Çankaya
Fıkra: Eski Saat, Akşam
NOT: Politikayla ilgili makale, anı ve hatıralarını topladığı Niçin Kurtulmamak, Batış Yılları, Çile gibi eserlerinin yanında “roman” adlı bir denemesi vardır
*Tezatların şaşırtıcı havasından , ilginç kıyaslamalardan, orijinal buluşlardan, geniş tarih kültüründen beslenen anlatımı ile gezi türününde ilk güzel örneklerini verdi.
“Tuna’dan Batı’ya ,1935” ve “Yurttan yazılar,1943” . Onun bir büyük çalışması da Batı kültür ve sanatını oluşturan şair ve yazarların yaşamlarını ve sanatlarını ,Türk edebiyatı ile kıyaslayarak anlattiyatı ve Biz”adlı iki büyük ciltlik eseri oldu.Atatürk’le ilgili anılarını “O Zamanlar,1936” Atatürk’ün kişiliğini ve devrimlerini değerlendiren yazılarını da “Atatürk için 1939” adlı eserinde topladı.Bilgi ile sanatı ustaca kaynaştıran bir yazar olarak ün yaptı.
Eserleri: Dil Davası, Türk Tecettüt Edebiyatı Tarihi, Edebi Yeniliğimiz, Tanzimattan Beri, Tuna’dan Batı’ya, O Zamanlar, Atatürk İçin, Avrupa Edebiyatı ve Biz, Edebiyat Bilgileri, Yurttan Yazılar, Türk Güreşi, Mevlana, Yunus Emre, Yurttan Yazılar, Carablus Köprüsü
*Diyorlar ki, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat, Geçmiş Günler, Ayrıntılar, Damla Damla, Boğaziçi Yakında, Atatürk’ün Hastalığı
*Kadro dergisinin yazı kurulunda yer alan Şevket Süreyya, bu dönemdeki siyasal ve ekonomik görüşlerini İnkılap ve Kadro adlı kitabında dile getirdi.
*Toprak Uyanırsa adlı romanında bir Anadolu köyünün bir aydının öncülüğüyle kalkınması hikaye ediliyordu.
*Tek Adam Mustafa Kemal, İkinci Adam İsmet İnönü’nün hayat hikayesi Menderes’in dramı
*Makedonya’dan, Orta Asya ya Enver Paşa adlı biyografi eserleri, kahramanlarının ayrıntılı hayat hikayeleriyle birlikte Birinci Meşrutiyetten günümüze kadar Türk toplumunun geçirdiği değişmeleri ve yaşanan olayları dile getirir.
*Cumhuriyet gazetesinde makaleleri düzenli olarak yayımlanan Aydemir, İhtilalın Mantığı adlı eserinde, toplumda yapı değişikliklerini, Türkiye’deki devrim ve ihtilal hareketlerini inceler.
Eserleri: Tek Adam, İkinci Adam, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, Suyu Arayan Adam, Menderes’in Dramı, İnkılap ve Kadro, Lenin ve Leninizm, Cihan İktisiyadında Türkiye, İktisad Mücadelesinde Köy Muallimi (makale) Halk İçin İktisad Bilgisi (makale) Türkiye Ekonomisi (inceleme-araştırma Ders Kitabı) Toprak Uyanırsa (roman) İhtilalın Mantığı (inceleme) Kahramanlar Doğmalıydı (roman) Kırmızı Mektuplar ve Son Yazılar (mektup – makale) Lider ve Demagog
Rado Eserleri: Hayat Böyledir,Tatlı Dil, Aile Sohbetleri, Saadet Yolu, Eşref Saati, Ümit Dünyası, 50. yılında Sovyet Rusya, Amerikan Rüyası, Türk Matbaacılık Tarihi, Türk Hattatları
]]>Bir yazarın özgürce seçtiği herhangi bir konu üzerinde kesin yargılara varmadan, kişisel görüş ve düşüncelerini serbestçe anlattığı yazılara deneme denir.
Kendisinden önce benzeri yazılar yazılmış olmakla birlikte 16. yüzyılda deneme kavramını ilk kez kullanan Fransız yazarı Montaigne ‘dir. Denemeler adını verdiği yazıları, bir edebiyat türünün adı olmakla kalmamış, benzerlerinin de yazılmasına yol açmıştır.
Konularına ve Yazılış Amaçlarına Göre Denemeler;
Klasik deneme,
Edebî deneme,
Felsefî deneme,
Eleştirel deneme olmak üzere gruplandırılır.
Denemelerde kişisel düşünce yer alır. Söylenenlerin kanıtlanmasına ihtiyaç duyulmaz. Denemelerde ele alınan konular, kesin sonuçlara bağlanmaz. Makalelerde ise bilgi vermek, bir fikri açıklamak ön plandadır. Düşünce yönü ağır basar; kanıtlamaya ve açıklamaya dayanır. Kesin bir sonuca ulaşmak hedeflenir.
Modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk özel gazete Tercümanı Ahval (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimat’tan itibaren bir süre gazete ve dergilerde “musahabe” üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in Bize Göre , Gurebahanei Laklakan ; Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar ;Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma , Bir İçim Su , İlk Adım , Üç Nesil Üç Hayat , Makyajlı Kadın , Tanrıya Şikâyet ; Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat , Niçin Kurtulmak , Çile , İnanç , Pazar Konuşmaları , Kurtuluş , Bayrak gibi kitaplarını saymak mümkündür.
Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı “denemeci” olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç , Sabahattin Eyüboğlu , Suut Kemal Yetkin , Mehmet Kaplan , Nurettin Topçu , Salah Birsel , Vedat Günyol , Enis Batur , Cemil Meriç , Mehmet Salihoğlu , Uğur Kökden ,Nermi Uygur bunlardan birkaçıdır.
| Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Kahveler Kitabı, Elmas Boğaziçi, Halley Kimi Kurtarır, İstanbul-Paris, Kahveler Kitabı, Şiir ve Cinayet, Sergüzeşt-i Nono Bey | Salah Birsel |
| Bize Göre, Gurabâhâne-i Laklakan | Ahmet Haşim |
| Akasya ve Mandolin | Mustafa Kutlu |
| Altı Ay Bir Güz, Narla İncire Gazel, Ne Kitapsız Ne Kedisiz | Bilge Karasu |
| Mavi ve Kara, Anadolu Ormanları, Anadolu Yolları, Avrupa Resminde Gerçeklik Duygusu, Köy Enstitüleri Üzerine, Pir Sultan Abdal, Siyah Kalem, Söz Sanatları, Surname, Yunus Emre’ye Selam | Sabahattin Eyüboğlu |
| Ararken, Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Dergilerde, Okuruma Mektuplar, Sözden Söze | Nurullah Ataç |
| Atatürkçülük Nedir | Yaşar Nabi Nayır |
| Balım Kız Dalım Oğul, Devrimcinin Takvimi, Cumhuriyet Ağacı / Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, Atatürkçü Olmak | Ceyhun Atuf Kansu |
| Aziz İstanbul, Edebiyata Dair, Eğil Dağlar (deneme, makale, söyleşi) | Yahya Kemal Beyatlı |
|
Bakanlar ve Görenler, Cuma Mektupları Çenebazlık (deneme, söyleşi, mektup) |
İsmet Özel |
| Başka Karşılaşmalar, Geçerken | Adalet Ağaoğlu |
|
Bir Avuç Saçma, Bir İçim Su, Makyajı Kadın, İlk Adım |
Refik Halit Karay |
| Beş Şehir, Yaşadığım Gibi | Ahmet Hamdi Tanpınar |
| Bir Bakıma | Cevdet Kudret |
| Bir Değirmendir Bu Dünya | Cahit Zarifoğlu |
| Bu Ülke | Cemil Meriç |
|
Edebiyatımızın İçinden, Nesillerin Ruhu, Büyük Türkiye Rüyası (Deneme, inceleme) |
Mehmet Kaplan |
| Denemeler, Karşı Denemeler, Yazın Üzerine, Felsefe Üzerine, Felsefe ve Ulusal Kültür (deneme, inceleme) | Hilmi Yavuz |
| Ders Notları, Binbir Gece | Ferit Edgü |
|
Dile Gelseler, Denemeler, Eleştiriler |
Vedat Günyol |
|
Doğu-Batı Sentezi, Mistisizm, Sanat-Edebiyat-Tenkit (deneme, inceleme) |
Peyami Safa |
| Doğu-Batı, Sosyalist Bir Dünya, Konuşarak, Paris Yazıları | Melih Cevdet Anday |
| Düşün Payı, Edebiyat Üzerine, Günlerin Götürdüğü, Sanat Meseleleri | Suut Kemal Yetkin |
|
Eski Sanat, Niçin Kurtulmak, Pazar Konuşmaları |
Falih Rıfkı Atay |
| Etiler Mektupları, Niçin Aşk | Necati Cumalı |
| Geçmişle Gelecek |
Sabahattin Kudret Aksal |
|
Batı’nın Deli Gömleği, Hangi Sol, Hangi Atatürk, İkinci Yeni Savaşı, Sağım Solum Sobe , Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler (deneme, eleştiri) |
Attila İlhan |
| İnsan İnsana | Doğan Cüceoğlu |
|
İstanbul Hatıralar Kolonyası, İstanbul Seni Unutmadım, İstanbul’un Sandık Odası, Oburcuğun Edebiyat Kitabı |
Selim İleri |
| Konumuz Edebiyat, İstinye Suları, Vatan Mahzun Ben Mahzun, Önce Şiir Vardı | Oktay Akbal |
| Noktalar | Abbas Sayar |
| Roma, Yazarlık Okulu | Samim Kocagöz |
| Şapkam Dolu Çiçekle, Günü Birlik | Cemal Süreya |
| Şehir Fotoğrafları | Beşir Ayvazoğlu |
| Yaşadım, Resme Başlarken | Bedri Rahmi Eyüboğlu |
| Ölür ise Ten Ölür Canlar Ölesi Değil | Haldun Taner |
]]>
Tür, edebiyat eserlerinin biçimlerine, konularına ve teknik özelliklerine göre ayrılmasıdır. Bunlar iki ana grupta incelenir: Yazı Türleri ve Şiir Türleri.
YAZI TÜRLERİ
Yazı türleri, cümleler halinde ortaya konan, sözlerin belli kalıplar içine (ölçü, kafiye, nazım şekli) sıkıştırılmadığı anlatım türleridir. Bunların en önemlileri şunlardır:
ROMAN
Olmuş ya da olabilecek olayların anlatıldığı uzun yazılardır.
Roman belli bir olay etrafında gelişir ve olaylar ayrıntılarıyla anlatılır. Çoğu zaman şahıs kadrosu geniştir. Kişiler ayrıntılı olarak tanıtılır. Çevrenin tanıtımına özen gösterilir.
Temsil ettiği akıma göre romantik roman, realist roman, naturalist roman; konusuna göre aşk romanı, toplumsal roman, polisiye roman, macera romanı gibi isimler alır.
Türk edebiyatında Tanzimat’tan sonra görülür. İlk örneği Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat adlı romanıdır. Batı romanı ölçüsünde en başarılı romanları ise Halit Ziya Uşaklıgil yazmıştır. Namık Kemal, Mehmet Rauf, Reşat Nuri, Yakup Kadri, Peyami Safa diğer ünlü romancılarımızdır.
HİKAYE
Anlatımı bakımından romana benzeyen, ancak romandan daha kısa bir yazı türüdür.
Hikayede olaylar genellikle yüzeyseldir. Kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır. Genellikle kişilerin tek yönü üzerinde (çalışkanlık, titizlik, korkaklık v.s) durulur. Bu da romanla aynı dönemlerde oluşmaya başlamış ve özellikle Realizm döneminde önemli bir tür haline gelmiştir.
Türk edebiyatında yine Tanzimat’la görülmeye başlanan hikaye türünde Halit Ziya, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket, Sait Faik önemli eserler vermişlerdir.
MASAL
Halk dilinde anlatılarak oluşan sözlü edebiyat ürünüdür. Bir yazar tarafından sonradan yazıya geçirilir.
Masallarda olaylar tamamen hayal ürünüdür. Yer ve zaman belli değildir. Kahramanlar insan üstü nitelikler gösterir. İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Masallarda eğiticilik esastır. Çoğu kez evrensel konular işlenir. Dünya edebiyatında Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları ünlüdür. Türk edebiyatında Keloğlan en tanınmış masal kahramanıdır. Eflatun Cem Güney masallarımızı derlemiş ve bir kitap halinde yayımlamıştır.
DENEME
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.
Deneme yazarı görüşlerini aktarırken samimi bir dil kullanır. Kendi içiyle konuşuyormuş gibi bir hava içindedir.
Deneme her konuda yazılabilir. Ancak daha çok tercih edilen konu her devrin, her ulusun insanını ilgilendiren, kalıcı, evrensel konulardır.
Ele alınan konu çoğu zaman derinleştirilerek anlatılır.
Denemenin ilk örneklerini Fransız yazar Montaigne vermiştir. Daha sonra İngiliz yazar Bacon türü geliştirmiştir.
Edebiyatımızda Cumhuriyet’ten sonra görülmeye başlanan bu türde Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Ahmet Haşim güzel örnekler vermişlerdir.
FIKRA
Yazarın gündelik olayları özel bir görüşle, güzel bir üslupla, hiç kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa günübirlik yazılardır. Bu tür yazıları nükteli hikayecikler biçimindeki Nasrettin Hoca fıkralarıyla karıştırmayalım.
Fıkra, bir gazete yazı türüdür. Gazetenin belli bir köşesinde genel bir başlıkla yazılan fıkralarda mesele kısaca incelenir ve mutlaka bir sonuca varılır. Daha çok alaylı bir dille, bazen eleştiri bazen sohbet tarzında yazılır. Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava hakimdir yazılarda.
Edebiyatımızda özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınır. Daha sonra Ahmet Haşim, Refik Halit, Peyami Safa sayılabilir.
MAKALE
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, belli kanıtlar, belgeler, inandırıcı veriler kullanarak kanıtlamaya çalıştığı ve böylece okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçladığı yazı türüdür. Makalede temel unsur düşüncedir.
Makale, gazete ile birlikte ortaya çıkmış bir gazete yazı türüdür. Bizde de ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkmasıyla görülür. İlk makale de aynı gazetede Şinasi tarafından yazılmıştır.
Makalede amaç bilgi aktarmak ya da görüşlerine okuyucuyu inandırmak olduğundan açık, anlaşılır, ciddi bir dil kullanılır. Seçilen konuya göre uzun da olabilir kısa da.
Makale her konuda yazılabilir. Bu konu günlük olabileceği gibi, felsefi, bilimsel, sanatsal da olabilir. Ama edebi makale elbette sanatla ilgili olanıdır.
Edebiyatımızda Tanzimat döneminden beri görülen makale türünde Namık Kemal, Hüseyin Cahit, Ziya Gökalp, Peyami Safa, Falih Rıfkı Atay, Halit Fahri Ozansoy, Yaşar Nabi ünlü birkaç isimdir.
ELEŞTİRİ
Bir sanatçının, bir sanat eserinin iyi ve kötü yanlarını ortaya koyarak onun gerçek değerini belirleyen yazılardır. Eleştiri yazarı – yani eleştirmen – eser hakkında okuyucuyu bilgilendirir; hem eserin yazarına hem okura yol gösterir.
İki tür eleştiri vardır: İzleminsel eleştiri ve Nesnel eleştiri.
İzlenimsel eleştiri, Anatole France’in ilkelerini belirlediği ve eleştirmenin bir eseri kendi zevk ölçülerini göz önüne alarak incelediği eleştiri türüdür. Bu tür eleştirilerde öznel yargılar çok olacağından günümüzde bu tür pek rağbet görmez.
Nesnel eleştiride ise her eserin değerlendirilmesinde kullanılabilecek belli ölçütler vardır. Eleştirmen mümkün olduğunca kişisel yargılarda bulunmaktan kaçınır. Bilimsel araştırmalardan yararlanarak, eseri ister beğensin ister beğenmesin, tarafsız bir gözle onun değerini ortaya koyar.
Avrupa’da Boielau, Saint Beuve, Taine, France eleştirileriyle tanınır.
Edebiyatımızda Hüseyin Cahit, Cenap Şehabettin, Ali Canip, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, eleştiri alanında yazılar yazan ünlü birkaç isimdir.
GEZİ YAZISI
Gezilip görülen yerler hakkında yazılan yazılardır. Kişi gezi esnasında birçok yer görür, birçok insanla tanışır; bunları hafızada tutmak güç olacağından gezi esnasında not alınır ve gezi yazılarında bunlar hikaye edilir.
Gezi yazısında yazar daima gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir. Gördüklerini okuyucunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar. Okur sanki o yerleri yazarla birlikte gezer gibi olur.
Eski edebiyatımızda gezi yazısına “seyahatname” denirdi. Bu alanda Evliya Çelebi’nin “Seyahatnamesi” ünlüdür.
Ancak asıl gezi yazarları Avrupa’ya açılma döneminde görülmeye başlanmış, gidilen Avrupa şehirleriyle ilgili yazılar yazılmıştır. Namık Kemal, Ziya Paşa bunların başında gelir.
Gezi yazılarını kitaplaştıran yazarlarımız da vardır. Ahmet Mithat Efendi, Avrupa’da bir Cevelan; Cenap Şehabettin, Hac Yolunda, Avrupa Mektupları; Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi; Reşat Nuri, Anadolu Notları; Falih Rıfkı, Denizaşırı, Zeytindağı, Taymis kıyıları bunlardan bazılarıdır.
ANI
Bir yazarın kendisinin yaşadığı ya da tanık olduğu olayları sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır. Yazarın kendini okura açtığı bir tür olduğundan içtendir ve bu yönüyle çok tutulur.
Anılar belli bir dönemin yorumlandığı yazılar olduğundan tarihi bir belge özelliği de gösterir. Ancak bu, bilimsel olamaz; çünkü yazarın olaylara kişisel bakışı söz konusudur.
Üslup yönüyle gezi yazısına benzerse de, yazarın dış dünyadan çok kendinden söz etmesi anıyı belli eder. Zaten eski edebiyatımızda anı, gezi yazısı hatta tarih iç içedir.
Özellikle Tanzimat’la başlayan anı türündeki yazılar Cumhuriyet döneminde önemli bir tür olmuştur. Anılarını kitaplaştıran yazarlarımız da vardır. Namık Kemal, Magosa Mektupları; Ziya Paşa, Defter-i Amal; Ahmet Rasim, Şehir Mektupları; Halit Ziya, Kırk Yıl, Saray ve Ötesi; Hüseyin Cahit, Edebi Hatıralar; Falih Rıfkı, Çankaya adlı eserlerinde anılarını anlatmışlardır.
BİYOGRAFİ
Bir kişinin hayatının anlatıldığı yazılardır. Bunlarda amaç o kişiyi tüm yönleriyle (hayatı, eserleri, kişiliği, görüşleri vs.) tanıtmaktır.
Biyografi açık, sade bir dille, anlatılan kişinin devrini, çevresini dikkate alarak yazılır.
Divan edebiyatında şairleri anlatan bu tür eserlere “Tezkire” denirdi. Türk edebiyatında bunun ilk örneğini Ali Şir Nevai vermiştir.
Yazar eğer kendi hayatını anlatmışsa yazıya otobiyografi denir. Çoğu zaman bunlarda sanatçı kendiyle beraber aile büyüklerinden çevreden, aile içi durumlarından da söz eder.
Otobiyografiler üslup yönüyle anıya benzer; ancak anı otobiyografi içinde bir bölüm sayılabilir. Yani otobiyografi daha uzun bir dönemi içine alır.
MEKTUP
Genel anlamda kişinin bir haberi, olayı, arzuyu bir başkasına anlattığı yazılardır. Özel mektup, iş mektubu, edebi mektup türleri vardır. Bunlar içinde bizi edebi mektup ilgilendiriyor.
Bu tür mektuplar açık olarak bir gazetede ya da dergide yayımlanır. Yazar birine hitaben herhangi bir konudaki görüşlerini, duygularını anlatır. Ancak asıl amacı bunları herkese duyurmaktır.
Mektup, Divan edebiyatında da kullanılmıştır. Fuzûli’nin “Şikayetname” adlı eseri bu türdendir. Tanzimat’tan sonra ise gazetelerde yayımlanan birçok açık mektup görülür.
Bazı yazarlar mektuplardan oluşan romanlar da yazmışlardır. Halide Edip’in “Handan” romanı bunlardan biridir.
SOHBET
Bir konunun fazla derinleştirilmeden, biriyle konuşuyormuş gibi anlatıldığı fikir yazılarıdır. Sohbet yazılarında herkesi ilgilendirecek konular seçilir. Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir. Yazar sorulu cevaplı cümlelerle, konuşuyormuş hissi verir.
Üslup olarak fıkraya benzerse de gazete yazı türü olmaması, az sözle çok şey anlatmayı amaçlamaması, dışa dönük olması onu fıkradan ayırır.
Edebiyatımızda Ahmet Rasim, Şevket Rado sohbet türüne özel bir önem vermişlerdir.
GÜNLÜK
Ne gün yazıldığını belirtmek için tarih atılan, çoğu zaman her günün sonunda o gün olup bitenin, sıcağı sıcağına anlatıldığı, olaylarla ilgili yorumlar, değerlendirmeler yapıldığı yazılardır bunlar.
Her gün yazıldığı için kısa olan bu yazılar, yazarının hayatından izler verdiğinden içten ve sevecendir.
Oktay Akbal, Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal Karaalioğlu’nun günlükleri kitap halinde yayımlanmıştır.
ŞİİR TÜRLERİ
Her şiirin belli bir konusu, üslubu vardır. Kimi aşk, ayrılık konusunu işler, kimi okura bir bilgiyi özlü bir şekilde verir. Kimi birini eleştirir vs. İşte şiirlerin bunlara göre sınıflandırılması şiir türlerini ortaya koyar. Bunlar Yunanca’daki adlarıyla adlandırılır: Lirik, Epik, Didaktik, Pastoral, Satirik, Dramatik. Tanzimat’tan sonra oluşan bu adlandırmadan önce Türk şiiri, nazım şekillerine göre sınıflandırılırdı: Gazel, Kaside, Şarkı, Koşma, Destan, Varsağı vs.
Şimdi şiir türlerini açıklayalım.
LİRİK ŞİİR
Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir. Okurun duygularına, kalbine seslenir. Eskiden Yunanlılarda “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır. Tanzimat döneminde de bir saz adı olan “rebab” dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir. Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer.
EPİK ŞİİR
Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Kahramanlık, savaş, yiğitlik, konuları işlenir. Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır. Daha çok, uzun olarak söylenir. Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir. Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır.
DİDAKTİK ŞİİR
Bir düşünceyi, bir bilgiyi aktarmak amacıyla yazılan şiirlerdir. Bunlar okurun aklına seslenir. Duygu yönü az olduğundan kuru bir anlatımı vardır. Kafiye ve ölçülerinden dolayı akılda kolay kaldığından, bilgiler bu yolla verilir. Manzum hikayeler, fabller hep didaktik özellik gösterir.
PASTORAL ŞİİR
Doğa güzelliklerini , çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir. Doğaya karşı bir sevgi bir imrenme söz konusudur bunlarda. Eğer şair doğa karşısındaki duygulanmasını anlatıyorsa “idil”, bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatırsa eglog adını alır.
SATİRİK ŞİİR
Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay, durum iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğrudur. Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama yeni edebiyatımızda ise yergi adı verilir.
DRAMATİK ŞİİR
Tiyatroda kullanılan bir şiir türüdür.Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi. Bu durum dram tiyatro türünün (19.yy) çıkışına kadar sürer. Bundan sonra tiyatro metinleri düzyazıyla yazılmaya başlanır.
Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür. Başlangıçta trajedi ve komedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç türe çıkmıştır.
Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir. Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde (Tanzimat) Batı’da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda. Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır. Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur. Abdülhak Hamit Tarhan gibi…
Şimdi bunları ayrı ayrı görelim.
TRAJEDİ
Seyircide korku ve acıma hislerini uyandırarak onu kötü duygularından arındırmayı amaçlayan tiyatro türüdür. Sıkı kuralları vardır. Özelliklerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz.
En ünlü trajedi yazarları; Eski Yunan’da Aiskhylos, Eurupides, Sophokles; Klasik Fransız edebiyatında Corneille ve Racine’dir.
KOMEDİ
İnsanları güldürerek eğitmeyi amaçlayan tiyatro türüdür. Her gülünç şeyin altında ders alınacak acı bir gerçeğin olduğuna inanılır. Özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.
İnsan karakterinin gülünç ve eksik yanlarını anlatanlara karakter komedyası, toplumun gülünçlüklerini anlatanlara töre komedyası, olayların merak uyandıracak şekilde işlendiği eserlere entrika komedyası adı verilir.
Komedi türü 17. yüzyıldan sonra düzyazıyla yazılmaya başlanmıştır.
En ünlü komedi yazarları eski Yunan’da Aristophanes, Klasik Fransız edebiyatında Moliére’dir.
DRAM
19. yüzyılda trajedinin sıkı kurallarını yıkmak amacıyla meydana getirilen tiyatro türüdür. Özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.
En ünlü dram yazarları: İngiliz yazar Shakespeare dramın ilk ürünlerini vermiştir. Ancak bu türün özelliklerini Victor Hugo belirlemiştir. Schiller, Geothe diğer ünlü dram yazarlarıdır.
Türk edebiyatında batılı anlamda sahne tiyatrosu Tanzimat’tan sonra görülür. Bundan önce Halk arasında yüzyıllar boyu sürmüş seyirlik oyunlar vardı. Ortaoyunu, meddah, Karagöz ile Hacivat bunların başlıcalarıdır. Bunların özelliklerini ileride anlatacağız.
ŞİİR BİLGİSİ
Şiir, gerek içerik gerekse söyleyiş bakımından özgün, etkilemeye, duygulandırmaya yönelik bir söz sanatı ürünüdür. Şiirin söz dizimi düzyazının söz diziminden farklıdır. Bu dizim, dilin kurallarına göre olmaktan çok ahenge göre düzenlenir.
Şiir bir nazımdır; yani dizme, düzene koymadır. Bu dizmenin de belli öğeleri vardır. Bunlar ölçü, kafiye, redif, gibi her biri kendine göre bir düzen ifade eden öğelerdir. Bunları şu şekilde inceleyebiliriz.
ÖLÇÜ
Şiirde, hecelerin sayılarına ya da, heceyi oluşturan seslerin uzunluk kısalıklarına göre bir düzen oluşturulur. Bu düzene de ölçü denir. Edebiyatımızda iki tür ölçü kullanılmıştır: Hece ölçüsü ve Aruz ölçüsü.
HECE ÖLÇÜSÜ
Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Birinci dizede kaç hece varsa şiirin tüm dizelerinde de aynı sayıda hecenin kullanılması gerekir.
Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulduğu, dizenin bölümlere ayrıldığı görülür. Okunurken durulan bu yerlere durak denir. Çoğu zaman şiirin tamamındaki duraklar da aynı sayıda heceler halinde bölünür. Durak hiçbir zaman bir sözcüğün ortasına gelmez, her zaman sonuna gelir.
Hece ölçüsü Türk şiirinin en eski, ulusal ölçüsüdür. Bilinen en eski şiirlerden başlayıp hiç kesintiye uğramadan ve her çağda yeni güzellikler, zenginlikler kazanarak günümüze kadar gelmiştir.
En çok kullanılan hece kalıpları 7’li, 8’li ve 11’li ölçülerdir.
ARUZ ÖLÇÜSÜ
Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre , açık (ünlüyle bitmesi) ya da kapalı (ünsüzle bitmesi) oluşuna göre düzenlenmesidir.
Birinci dizedeki hecelerin özellikleri, ikinci dizedeki hecelerde de sırasıyla aynıdır.
Aruz ölçüsünün belli kalıpları vardır. Bu kalıplar kısa hecelerin nokta (.), uzun hecelerin çizgiyle (—) gösterilmesiyle düzenlenir.
Hecelerin özelliklerinin gösterildiği bu işaretlerin adlandırıldığı kalıplar vardır.
mef û lü me fâ î lü me fâ î lü fe û lün
Sorularda aruz vezninin yapısıyla ilgili herhangi bir soru sorulmuyor. Bu nedenle fazla ayrıntıya girmeyelim.
Aruz ölçüsü Türk edebiyatına, Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra Arap va Fars edebiyatlarından girmiştir. Bu ölçüyle yazılan elimizdeki en eski eser Kutadgu Bilig’dir.
Divan edebiyatında en güzel şekilde kullanılan aruz ölçüsü, Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati topluluğundaki sanatçılar tarafından da kullanılmıştır.
Türk dilinin ses yapısı aruz ölçüsüne pek uygun değildir. Çünkü Türkçede aruzun temelini oluşturan uzun ünlü yoktur. Bu nedenle aruzun Türkçeye uygulanmasında birçok hata, zorlamalar görülür. Bunlardan birkaçını açıklayalım.
İmale
Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.
Zihaf
İmalenin tersidir. Yani kalıba uydurmak için, Arapça, Farsça sözcüklerdeki uzun heceleri kısa saymaktır.
Ulama
Divan şiirinde en zok kullanılan ses unsurlarından biri de ulamadır. Ulama yapılan yerlerde ulanan sözcüklerdeki heceler, tek bir sözcükmüş gibi ayrılır. Elbette bu bir kusur sayılmaz.
KAFİYE (UYAK)
Şiirde dize sonlarında kullanılan aynı ya da benzer seslere kafiye denir. Benzer seslerin sayısına göre dört grupta incelenir.
Yarım Kafiye
Dize sonlarında tek ses benzeşiyorsa yarım kafiye oluşur.
Yandırdın gönlümü aldın keman kaş
Gösterdin zülfünü, eyledin bir hoş
dizelerinde, sonda bulunan “kaş” ve “hoş” sözcüklerinin sonundaki “ş” sesleri, yani tek ses benzeşiyor; öyleyse burada yarım kafiye vardır.
Tam Kafiye
Dize sonlarında iki ses benzeşiyorsa, tam kafiye kullanılmıştır.
Ürperme veren hayale sık sık
Her bir kapıdan giren karanlık
Çok belli ayak sesinden artık
dizelerinin sonunda kullanılan altı çizili “ık” sesleri, iki sesten oluştuğundan tam kafiye oluşturmuştur.
Bazen dize sonunda uzun okunan tek ünlü benzerliği olabilir. Arapça ve Farsça sözcüklerde görülen uzun ünlüler iki ses değeri taşır. Yani tam kafiye oluşturur.
Bir mısra işittim yine ey şah-ı dilarâ
Bir hoşça da bilmem ne demek istedi ammâ
dizelerinde altı çizili “â” sesi iki ses değeri taşıdığından beyitte tam kafiye kullanılmıştır.
Sakin koyu, şen cepheli kasrıyla Küçüksu
Ardında yatan semtinin ormanları kuytu
dizelerinde ise dize sonlarındaki “u” sesleri uzun olmadığından yani tek ses değeri taşıdığından dizelerde yarım kafiye vardır.
Zengin Kafiye
İkiden fazla ses benzerliğine dayanan kafiyedir.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık
Yalnız, arabacının dudağında bir ıslık
dizelerinde dize sonlarındaki “lık” sesleri ikiden fazla olduğundan, zengin kafiye oluşturmuştur.
Bazı dizelerde dizelerden birinin sonundaki sözcüğün tamamı diğerinin sonundaki sözcüğün sesleri arasında bulunabilir. Buna tunç kafiye denir. Tunç kafiye zengin kafiyenin bir çeşididir.
Ay geçer yıl geçer uzarsa ara
Giyin kara libas yaslan duvara
dizelerinde birinci dizenin sonundaki “ara” sözü, ikinci dizenin sonundaki “duvara” sözünün sesleri içindedir; yani tunç kafiye oluşturmuştur.
Cinaslı Kafiye
Yazılışları aynı, anlamları arasında hiçbir ilgi bulunmayan sözcüklerin dize sonlarında kullanılmasıyla oluşan kafiyedir.
Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç
dizelerinde sonda bulunan “geç” sözcüklerinin sesleri aynıdır. Ancak birincisi “erken” sözünün karşıtı, diğeri ise “geçmek” fiilinin emir çekimidir. Dolayısıyla anlamları arasında hiçbir ilgi yoktur; cinaslı kafiye oluşturmuştur.
REDİF
Dize sonlarında aynı sözcüklerin ya da aynı ses ve görevdeki eklerin kullanılmasıyla oluşur. Bu, daima kafiyeden sonra gelir. Hatta bazen dize sonunda kafiye hiç bulunmaz, ses benzerliği redifle sağlanır.
Bu ıslıkla uzayan, dönen, kıvrılan yollar
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
dizelerinde “yollar” sözü iki dizede de kullanılmış; dolayısıyla redif olmuştur. Ondan önceki “kıvrılan” ve “yılan” sözcüklerindeki “ılan” sesleri ortak olduğundan zengin kafiye oluşmuştur.
Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar
dizelerinde “yaslı yollar” sözcükleri aynı olduğundan rediftir “bağlayan” ve “ağlayan” sözcüklerinde ise “bağla-“, “ağla-” sözcüklerindeki “-an” ekleri sıfat-fiildir. Hem sesleri hem görevleri aynı olan bu ekler, “y” kaynaştırma harfleriyle beraber redif olur.
Bazen dize sonlarındaki eklerin sesleri aynı, görevleri farklı olabilir; bunlar redif sanılmamalıdır.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı
dizelerinin sonundaki “bucağı” ve “ocağı” sözcüklerindeki “ı” eklerinin görevleri farklıdır. Birincide iyelik eki olan bu ek diğerinde hal ekidir, dolayısıyla redif oluşturmamıştır, “cağı” sesleri zengin kafiye oluşturmuştur.
KAFİYE ÖRGÜSÜ
Dörtlüklerde birbiriyle kafiyeli dizeler değişik şekillerde dizilir. Bu dizilişe kafiye örgüsü denir. Üç grupta incelenir.
1. Çapraz Kafiye
Dörtlüğün birinciyle üçüncü, ikinciyle dördüncü dizelerinin kendi arasında kafiyeli olmasıdır. Aşağıdaki şiirin birbiriyle kafiyeli dizelerini aynı sembolle gösterirsek daha kolay anlaşılır:
| Bağından her güzel bir gül seçerdiT.K. Redif | ____ | a |
| Bundan mı sarardın, soldun, ey gönülT.K. Redif | ____ | b |
| Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdiT.K. Redif | ____ | a |
| Bir zaman aşk için yoldun ey gönülT.K. Redif | ____ | b |
Görüldüğü gibi dörtlükte birinci dizeyle üçüncü dize, ikinci dizeyle dördüncü dize kafiyelidir. Bu, çapraz kafiye düzeni demektir.
2. Düz Kafiye
Dörtlüğün birinci dizesiyle ikinci, üçüncü dizesiyle dördüncü dizelerinin kendi arasında kafiyeli olmasıdır.
| Nice günler bu şeametli ölümT.K. | ____ | a |
| Oldu çok kimseye bir gizli düğümT.K. | ____ | a |
| Nice günler bakarak dalgalaraT.K. Redif | ____ | b |
| Dediler: “Uğradı Leyla nazaraT.K. Redif | ____ | b |
3. Sarma Kafiye
Dörtlüğün birinciyle dördüncü, ikinciyle üçüncü dizelerinin kafiyeli olmasıdır.
| En son Bektaş Ağa çöktü diz üstüT.K. | ____ | a |
| Titrek elleriyle gererken yayıT.K. Redif | ____ | b |
| Her yandan bir merak sardı alayıT.K. Redif | ____ | b |
| Ok uçtu, hedefin kalbine düştüT.K. | ____ | a |
Bu tür bir kafiyelenme Halk şiiri ve Divan şiirinde görülmez Halk şiirinde koşma tipi kafiye, mani tipi kafiye gibi kafiye örgüleri vardır. Divan şiirinde ise gazel, mesnevi, rübai tipi kafiyelenme görülür.
]]>