Warning: Use of undefined constant ‘WP_MEMORY_LIMIT’ - assumed '‘WP_MEMORY_LIMIT’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Use of undefined constant ’64m’ - assumed '’64m’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/dersimi3/public_html/wp-config.php:100) in /home/dersimi3/public_html/wp-includes/feed-rss2.php on line 8
fikir akımları – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org Türk Dili ve Edebiyatı Dersi Kaynak Sitesi. Online Sınavlar Çıkmış Sorular Sınıf Konuları Fri, 08 Oct 2021 18:05:41 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.7.4 https://dersimizedebiyat.org/wp-content/uploads/2018/11/cropped-icon-32x32.png fikir akımları – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org 32 32 Edebi Akımların Özellikleri ve Temsilcileri – 4 https://dersimizedebiyat.org/edebi-akimlarin-ozellikleri-ve-temsilcileri-4.html Wed, 26 Feb 2014 01:36:47 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=5263 EDEBİYAT AKIMLARI

Sanatta (edebiyat, resim, heykel, musiki…) belirli bir görüş, duyuş ve anlayış sistemine ‘akım’ denir. Edebiyatta buna ekol, çığır, okul, meslek adları da verilmektedir. Her edebiyat akımı, bir öncekini yadsıyarak şekillenir. Çünkü her yeni düşünce, eski düşüncenin diri yanlarından filizlenirken eskimiş yanlarını da yadsıyacaktır.

Edebiyat akımı dediğimiz zaman, yepyeni bir düşünce yepyeni bir fikir ortaya atmak aklımıza gelir. Bunu hayatın yeni bir felsefesi olarak da düşünebiliriz. Edebiyat akımları bir anlamda bilim, felsefe, teknikteki gelişmelerin edebiyata yansıması, büyük ve köklü değişimlerin sanattaki izdüşümüdür.

BAŞLICA EDEBİYAT AKIMLARI:

1) Hümanizm

2) Klasisizm

3) Romantizm

4) Realizm (gerçekçilik)

5) Naturalizm ( doğalcılık)

6) Parnasizm

7) Sembolizm (simgecilik)

8) Sürrealizm ( gerçeküstücülük)

9) Egzistansiyalizm (varoluşçuluk)

10) Empresyonizm

11) Ekspresyonizm

12) Kübizm

13) Fütürizm (gelecekçilik)

14) Dadaizm

15) Letrizm (harfçilik)

16) Ünanizm ( tek ruhçuluk)

HÜMANİZM: (14. Yüzyıl)

Eski çağ dillerine ve edebiyatlarına ön planda yer ayıran ve insana, insan yaşamına en yüksek anlamını, en yetkin saygınlığını kazandırma amacı taşıyan öğretidir. Edebiyatta uyanış yeniden doğuş anlamına gelir. Önce İtalya’da görüldü. Eski Yunan ve Latin edebiyatlarına duyulan hayranlık, orta çağda kilise ve devlet baskısına tepki, matbaanın icadı gibi nedenlerle oluştu. Sanatçılar eski filozof ve sanatçıların düşünce ve biçemlerini ( üslup) taklit ettiler. Değişmeyen temel insanı işlediler.

Ünlü hümanistler: Dante (İlahi Komedya), Montaigne (Denemeler), Boccacio (Dacameron : On Gün Hikayeleri),

Petrarca, Rabelais ( Gargantua), Ronsart, Erasmus ( Deliliğe Övgü), Thomas More ( Ütopia) ve William Shakespeare’dir.

Örnek: TANRISAL KOMEDİ

Tanrısal Komedi; dünya edebiyatının en tanınmış, en büyük eserlerindendir. Üç bölüme ayrılır: Cehennem, Araf, Cennet; 14233 dizelik bu eser boyunca Dante ” insan” ın, Vergilus ” akıl” ın, Beatrice ” iman” ın sembolü olarak görülür.Dante’nin öbür dünyaya yaptığı yedi günlük hayali gezinin şiirleşen anıtıdır. “Terzarima” nazım biçimi ile üçlü bentlerle yazılmıştır. Eser ilk dizelerden son dizelere kadar telmihlerle, alegorilerle örülüdür.

” Cehenneme Giriş”

Dert şehrine benden girilir

Bitmeyen azap içine benden girilir,

Lanetliler arasına benden girilir.

KLASİSİZM:(XVII.yy.)

Klasisizmin düşünce temelini Descartes’in “akılcılık” ( Rasyonalizm) felsefesi oluşturur.”Düşünüyorum, öyleyse varım.” Diyen Descartes’in bu felsefesine göre, gerçek ve doğru ancak akıl yoluyla bulunabilir. Duygular ( aşk, kin, seviç, keder..) yanıltıcıdır, bunlar mutlaka aklın denetiminde olmalıdır.

Klasisizmin  en çok etkilediği sanat dalı,tiyatro olmuştur.Özellikle eski Yunan’dan beri geleneği süren trajedi türünün ilginç örneklerini Racine ve Corneille verirken,Moliere”modern” yaşamı işleyen komedyalarıyla “tarih ve antik beğeni yerine çağını yansıtma gayreti içindedir.”

Buna karşılık epik ve lirik şiir,hiçbir etkinlik göstermez.

Özellikleri:

1)Akıl,irade ve sağduyuya önem verirler;onlara göre duygu ve coşku aldatıcıdır.

2)Klasiklere göre “doğa”,insanın değişmeyen iç dünyası demektir.İnsanın duygu  ve düşüncelerinin hiç değişmeyen yanları bulunduğuna inanılmış;insandaki evrensel özellikler incelenmiştir.

3)Günlük ve gelip geçici olan konuları değil,kalıcı olan konuları işlemişlerdir.Bu nedenle eski Yunan ve Latin

edebiyatlarını örnek almışlardır.

4)İdeal ve mükemmel insanı (aklını ve iradesini kullanabileni)konu alarak işlemişler,değişmez tipler yaratmışlardır.

5)Tiyatroda üç birlik kuralına(yer,zaman,olay birliğine)yer vermişlerdir.

6)Yapıtlarda,hasta ve sakat insanlara yer verilmemiş,insan dışındaki her şey (kostüm,dekor,doğa görünümü…)

ihmal edilmiştir.

7)Ahlaki amaç güdülmüş,erdeme her şeyin üstünde değer verilmiştir.

8)Klasiklere göre konudan çok,konunun kusursuz bir dil ve anlatımla ortaya konulması asıldır.Kullanılan

dil kabalıktan,bayağılıklardan arınmış,seçkin bir dil olmalıdır.

9)Tiyatro eserlerine daha çok önem verilmiş,roman üzerinde pek durulmamıştır.

10)Sanatçılar,yapıtlarında kişiliklerini saklamışlar;bu nedenle yapıtlarda sanatçının duygu ve düşünceleri

ön plana çıkmamıştır.

11)Klasikler”Sanat sanat içindir”anlayışıyla eserler vermişlerdir.

12)Konuya değil,konunun işlenişine önem verildiği için aynı konu başka sanatçılarca da ele alınmıştır.

Başlıca sanatçıları:

Tragedyada Racine,Corneille; komedyada Moliere; manzum,mektup ve manzum yergideBoileau; fablde La

Fontaine; felsefede Descartes,Pascal; özdeyişteRochefoncault; portrede La Bruyere; dinsel söylevde Bossuet;

anıda Saint-Simon;romanda Mme De La Fayette(Prenses de Cleves),Fenelon(Telemak)

Türk Edebiyatındaki Etkisi:

Türk edebiyatında Klasisizmin etkisini belirli olarak göremeyiz.Ancak,Şinasi’nin “Şair Evlenmesi”nde üç birlik

kuralını uygulaması ve La Fontaine’den yaptığı çeviriler; Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı çeviri ve

uyarlamalar;Yusuf Kamil Paşa’nım Telemak çevirisi,Klasisizmin Türk edebiyatındaki etkisini göstermektedir.

 

ROMANTİZM(ÇOŞUMCULUK)(XVIII.yy.)

Aydınlanma çağı dediğimiz18.yy   belirleyici öz.feodal  monarşik düzen yapısını değiştitmek;özgürlüğü,

kardeşliği,eşitliği egemen kılmaktır.Nitekim yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen Fransız İhtilali bu ana-

düşünceden beslenir.Bu ihtilal,sanat ve edebiyatı da derinden etkiler.Edebiyat ve sanat alanında daha önceki

akıma,klasisizme tepki başlar.Düzen,uyum,denge,akılcılık,idealleştirme gibi ilkeler reddedilir.

Sanatçı kentlerden,süslü salonlardan kaça;özgürlüğü doğada,kendi iç dünyasında arar.Seçkin sınıfların klasik

ölçülerini,onların saptadığı tüm kuralları bir yana atar.İnsanı toplumsal çevresiyle birlikte algılamaya çalışır.

Romantizmin düşünsel alanda en önemli habercisi Fransız filazof ve yazarı Roussea’dur.

Romantizm ilkin İlgitere’de W.Wordswort ve S.Taylor Coleridge’in birlikte yayımladıkları lirik baladlar

ile başlar.Almanya’da  Geothe,Sehiller ile en güzel örneklerini veren romantizmin19. yüzyılın başlarında

Victor Hugo’nun “Cromwell”önsözü ile kuralları saptanır.Daha sonra da Chateaubriand,Lamartin,A.de Musset ile bütün Avrupa’ya yayılır.

Özellikleri:

1)Klasiklerin akla önem vermesine karşılık romantikler hayal ve duyguya önem vermişlerdir. Dehanın akılda olduğuna

inanan klasiklere karşı A.de Musset “Yüreğine vur, oradadır deha” diyerek duyguyu savunur.

2) Sanatçılar, yapıtlarında kişiliklerini gizlememişler; kendi duygu ve düşüncelerini, izlenimlerini anlatmışlardır. Romantikler,

doğayı betimlemiş; onon derinliğindeki anlamı sezmeye çalışmışlardır.

3) Romantikler gülünç, kaba, çirkin insanı da anlatmaya, kural dışı nesnelere de değer vermeye başlamışlardır. Önemli

olan ideal insan tipi değil, çağdaş insan tipidir. Ulusal değerler de bu akımla önem kazanır.

4) Hristiyanlığa, baskı ve kurallar sistemi olarak bakmamışlar; onu ahlaki telkin aracı olarak saymışlardır.

5) İnsanların içinde bulunduğu çevreler, sadece dekor olarak anlatılmış ve insanın eğitimi yerine toplumun eğitimi

amaçlanmıştır.

6) Dil, seçkinlik kaygısı güdülmeksizin, kullanılır. Yazar, anlatacakları için sözcük seçme kaygısı taşımaz.

7) Romantikler, tiyatroda üç birlik kuralını yıkmışlar, dram türüne önem vermişlerdir.

8) Tip değil karakter esas alınmıştır.

9) Sanatçılar, ortaçağ ve Rönesans dönemi ile ilgili konulara ve ulusal tarihe ilgi duymuşlardır.

10) Klasisizmde ihmal edilen doğaya karşı büyük bir sevgi gösterilir, doğa görünümlerinin, uzak ülkelerin, yerli ve

yabancı törelerin betimlenmesine geniş yer verilir.

Bu ilkelerin uygulanmasıyla lirik ve epik şiir, roman, deneme, gezi, eleştiri, tarih türleri çok gelişmiştir. Tiyatroda

trajedi yerine dram türüne bırakmıştır.

Romantizmin temsilcileri:

Fransa: Jean Jacques Rousseau, Chateaubriand, Mme de Stael, A. de Musset, Lamartine, Victor Hugo, Goerge Sand…

İngiltere: Byron, W. Wordswort.

Almanya: Geothe, Sechiller:

İtalya: Manzoni, Silvio Pellico, Leopardi.

Türk edebiyatında: Şemsettin Sami, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi

REALİZM(GERÇEKÇİLİK)

Realizm,yani gerçekçilik,tabiatı olduğu gibi,görünüşte sanıldığı gibi çirkinlikleri ve bayağılıklarıyla anlatmaya

çalışan bir sanat akımıdır.Realizm XIX.yüzyılın ilk yarısında,romantizme tepki olarak doğmuştur.

Gerçeği ve doğayı değiştirmeden,olduğu gibi yansıtmayı amaçlayan bu edebiyat ve sanat akımı,pozitivizmin

(olguculuk-Auguste Comte)gelişimine koşut olarak ortaya çıkar.Bilimin gelişmesi,determinist(gerekirci) görüşler

gerçekliği hazırlar;deney,gözlem,nesnellik gibi yöntemsel ilkeler de gerçekçilerin ana ilkesi olur.

Fransız romancıları Honore de Balzac ve Stendhal romantizmin egemen olduğu yıllarda yaşamalarına karşın gerçekçiliğin öncüleri ve kurucuları arasında yer alırlar.Balzac;Eugenie Grandet,Goriot Baba,Vadideki Zambak gibi romanlarında dönemine eleştirel ayna tutar.önemini ve içinde yaşadığı toplumu bir tarihçi tutumuyla inceler.

Stendhal de”Bir roman,yol boyunca gezdirilen bir ayna demektir.” düşüncesinden yola çıkarak döneminin çeliş-

kilerini,insan ve toplum ilişkilerini yalın bir biçimde anlatır.

Gerçekçilik akımını onaylattıran yazar ise Gustave Flaubert’tir.Yapıtlarında kişiliğini gizler,kahramanların

duygu ve düşüncelerini gözlemci bir gerçekçilikle çözümler.Balzac ve Stendhal’den ayrı bir tutumla”toplum

anatomisini çizme” yerine,toplumsal yapının etkisiyle oluşan insanlık durumlarına eğilir.”Madam Bovary”,

bunun en güzel örneğidir.

Akımın özellikler:

1.Sanatçı, anlattıklarında gözleme ve belgeye dayanmalıdır;insan,içinde bulunduğu çevrenin özellikleriyle

tanıtılmalıdır.

2.Sanatçı tarafsız olmalı,kendi duygu ve düşüncelerini gizlemelidir.

3.Sanatçılar,insanı ve toplumu “iyi-kötü,güzel-çirkin”demeden olduğu gibi yansıtmak zorundadır.(klasikler,

olması gerektiği gibi;romantikler,kendi istedikleri gibi,anlatırlar.)

4.Kişiler,toplumsal düzeylerine göre konuşturulmuştur.

5.Sanatçının eğitme amacı yoktur;o,gerçekleri olduğu gibi anlatan bir gözlemcidir.

6.Realistler,toplum ve gerçeklerini ele almalarına karşın,sanatı ve edebiyatı bir mücadele aracı olarak

görmemişlerdir.

7.Realist edebiyatta tiyatro,özellikle de roman türleri çok gelişmiştir.

8.Dil,zorlama bir dil değildir.Anlatım,sağlam kurgulu,açık ve anlaşılırdır.

9.İnsanın doğal ve toplumsal gelişmesinde çevrenin etkisi göz önünde tutularak çevre betimlemelerine özen gösterilir. Romantizmde olduğu gibi doğa betimlemeleri süs değildir;kişinin iç dünyasını yansıtır.Betimleme için betimleme yapılmaz.Betimlemeler,sanatçının gözüyle değil,yapıttaki kişilerin gözüyle yapılır.

Ünlü Realistler:

Fransız edebiyatı:Honore de Balzac( Goriot Baba,Vadideki Zambak) ,Stendhal(Kırmızı ve Siyah,Parma Manastırı)

Gustave Flaubert(Madam Bovary,Salambo),Guy de Maupassant -Fr.ünlü hikayecisidir.Natüralizmde de tanındı.

Alphonse Daudet (Değirmenimden Mektuplar)

İngiliz edebiyatı:Charles Dickens(Oliver Twist,Antika Dükkanı,David Copperfield)

Rus edebiyatı:N.Gogol(Bir Delinin Hatıra Defteri,Müfettiş,Ölü Canlar) ,İ.Turgenyev(Babalar ve oğullar,Taşralı

Kadın,Fırtınadan Önce) ,F.Dostoyevski(Suç ve Ceza,Karamazov Kardeşler,Budala,Kumarbaz)

L.Tolstoy:(Savaş ve Barış,Anna Karenina,Diriliş,Hacı Murat) ;A.Çehov(Martı,Üç Kız Kardeş,Vanya Dayı,

Vişne Bahçesi ve 4.cilt öykü) ,Maksim Gorki:(Ana, Çocukluğum,Ekmeğimi Kazanırken…)

Amerikan edebiyatı:J.London(Vahşetin Çağrısı,Demir Ökçe),E.Hemingway(Silahlara Veda,Çanlar Kimin İçin

Çalıyor,İhtiyar Adam ve Deniz),J.Steinbeck:(Fareler ve İnsanlar,Gazap Üzümleri,Bitmeyen Kavga)

Türk Edebiyatında Gerçekçilik:

Türk edebiyatı,Batılı anlamda gerçekçilik akımını Tanzimat döneminde tanır.Samipaşazade Sezai,esirlik ve

insan ticareti üzerine yazdığı “Sergüzeşt”(1889)romanında,romantizmden tümüyle sıyrılamamış olmasına

karşın gerçek gözlemlerden yararlanır,kişilerin davranışlarını ve iç dünyalarını oldukça gerçekçi bir

şekilde verir.Recaizade Mahmut Ekrem,Araba Sevdası adlı romanında Batılılaşmayı günlük yaşamın

akışına uyarlayamayan züppe bir tipi(Bihruz Bey),gerçekçi gözlemlere dayanarak anlatır.

Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde başlayan realist etkilenme Servet-i Fünun’da Mehmet Rauf,H.Ziya

Uşaklıgil ve Hüseyin Cahit’te görülür.Bağımsız yazarlardan Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim de bu yönde

yaoıtlar kaleme almışlardır.

Türk edebiyatının realist kabul edilen öteki yazarlar şunlardır:Yakup Kadri,Refik Halit,Reşat Nuri,Halide

Edip,Ebubekir Hazım,Ömer Seyfettin,Sabahattin Ali,Memduh Şevket,Halikarnas Balıkçısı,Orhan Kemal,

Kemal Tahir,Yaşar Kemal,Fakir Baykurt….

NATÜRALİZM (DOĞALCILIK)

19.yüzyılın sonunda ve 20.yüzyılın başında etkili olan bir sanat akımıdır. Doğa bilimlerinin ve özellikle Darvinci doğa anlayışının ilke ve yöntemlerinin edebiyata ve güzel sanatlara uygulanmasıyla gelişmiştir. Edebiyatta  “gerçekçilik”(realizm) geleneğini daha da ileri götüren doğalcılar,gerçekçiliği ahlaksal yargılardan ve seçici bir bakıştan uzak bir anlatımla sergilemeyi amaçlarlar.

Fransa’da ortaya çıkan doğalcılığın kuramsal temelini Hippolyi Taine’in eleştirisel yaklaşımı oluşturur.”İngiliz Edebiyatı Tarihi” adlı yapıtının önsözünde:”Hırsın,yürekliliğin ve gerçeğin,tıpkı sindirimin,kasların hareketi ve vücut ısısının olduğu gibi bir nedeni vardır. Kötülükle erdem,sülfürik asitle şeker gibi birer üründür.”der.Doğalcılığın en önemli temsilcisi Emile Zola’nın “Deneysel Roman”ı(1880)akımın edebi bildirgesi sayılır. Zola,gözlemin romancı için yeterli olmadığını,gözleme deneyi de eklemek gerektiğini söylemekteydi.

Natüralizmin Özellikleri:

1.Determinist görüşe uygun olarak deneysel bilimlerde uygulanan yöntem,edebiyatta da uygulanabilir.İnsanın duygu ,tutku ve düşünceleri,soyunun,içinde yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisiyle oluşur.Kişinin iradesiyle yaptığını sandığı  işler bile bu etkinin sonucudur.Bu nedenle kişiler,olaylar yazarın istemi dışında gelişir.Onları yönlendiren soyaçekim yasaları ve içinde yaşadıkları çevredir.

2.Natüralizm,Realizmden daha ileri giderek gözlemciliği deneye dayandırmıştır.Örneğin iyi veya kötü koşullarda çalışan bir işçinin psikolojik,fiziksel özelliklerindeki değişim,ayrıntılarıyla ele alınır.

3.Natüralizmde yazar,kişiliğini gizler.Yaşamın bütün iyi,kötü yanları anlatılır.

4.Doğa betimlemeleri kişileri tanıtmada araç olarak kullanılır.

5.Kahraman toplumun hangi katındansa o dille konuşur.

6.Anlatım doğaldır.

7.Biyolojik nedensellik,toplumsal nedenselliğe yeğ tutulur.Bu nedenle çoğu kez yalnız,yaşananın nesnel yansıtımıyla yetinilir.

8.”Sanat toplum içindir.”ilkesi egemendir.Sanatçı,bir doktor gibi davranmalı;edebiyat da bir ameliyat masası

olmalıdır.Sanatçı,toplumu ameliyat masasına yatırmalı;toplumun hasta yanlarını insanlara göstermelidir.

Bunu yaparken ahlaksal kaygılara uymak zorunda değildir.

Natüralizmin başlıca sanatçıları:

Emile Zola(1840-1902)Natüralizmin kurucusu ve kuramcısıdır.(Eserleri:Meyhane,Germinal,Toprak,Gerçek,

Nana,Para…)

Goncourt Kardeşler:(Edmond ve Jules Goncourt)Eserleri:Manette Salamon,Journal.

Guy De Maupassant:/Eserleri:Tombalak,Ayışığı,Küçük Raque,Bir Hayat,Güzel Dost…)

Türk Edebiyatında Natüralizm:

Türk edebiyatında doğalcılık akımı,Tanzimat döneminin ikinci kuşak sanatçıları arasında etkili olur.

Nabizade Nazım,”Zehra” romanını yazmadan önce,eserinde anlatacağı çevreyi inceleyerek notlar alır,romanındaki

tiplerin ruhsal durumlarının fizyolojik ve toplumsal etkiler altında geliştiğini gösterir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar,”Mürebbiye”,”Hayattan Sayfalar”,”Ben Deli miyim?” adlı romanlarında “deneysel roman”  yöntemini kullanır.

Doğalcılığa ve Emile Zola’ya hayranlığıyla tanınan Selahattin Enis,doğalcılığın henüz anlaşılmadığı dönemlerde

“çevredeki pislikleri,tutku çirkefliklerini bütün çıplaklığıyla sanat merceğinden sunarak okuyucuyu uyarmak

amacıyla roman ve öyküler yazar.

PARNASİZM

Parnasizm;19.yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da  Romantizme tepki olarak doğan,realist metotlarla yazılan

şiir akımıdır.

Fransa’da Parnasse Contemporain (Çağdaş Parnas) adlı bir şiir dergisi çevresinde toplanan(1866) ozanlara

“parnesyen” denmiş,bunların oluşturduğu şiir akımına da “Parnas” adı verilmiştir.

Daha 1850 sıralarında Pozivitizm (olguculuk)’in etkisiyle, uzak duygusal diline tepki olarak ölçülü ve nesnel bir

anlatıma, teknik kusursuzluğa ve kesin betimlemelere önem verirler. Ölçü ve nazım biçimlerinde deneysel arayış-

lara ve sone türünün yeniden canlanmasına olanak hazırlarlar. Akım XIX. yüzyılın sonlarına doğru romanda görülen realizme ( gerçekçilik) koşut olarak gelişir. Başlangıçta konularını o dönemin toplumundan alan Parnasçılar daha sonra mitolojiden, uzak ülkelerin, başta Hint ve Eski Yunan olmak üzere geçmiş uygarlıkların öykü ve destanlarından esinlenirler.

Parnasizmin Özellikleri:

1) Şiirde ozanın kişiliği gizlenir; şiir, iç dünyadan dış dünyaya, öznellikten nesnelliğe açılır. Ozan, kendi kişisel duyguları, tutkuları yerine, dış dünyadaki gözlemlerini, değişik doğa görünümlerini nesnel bir tutumla anlatır.

2) “Sanat, sanat içindir.” ilkesini benimsemişlerdir.

3) “Biçimsel güzellik” uğruna, şiiri, ölçü ve uyaktan örülü bir oluş olarak görmüş, duygu ve düşünceyi göz ardı etmişlerdir. Lirizme yer vermemişlerdir.

4) Kötümser ve umutsuz ruh halini yansıtan Parnasçılar, şiiri saf güzellik olarak ele almışlar; güzeli her zaman yararlıya yeğlemişlerdir.

5) Şimdiki zaman yerine geçmiş zaman kişileri ve olayları işlenir, tarihin her döneminden, özellikle Hint, Mısır, Filistin gibi uzak ve yabancı ülkelerin kültür ve efsanelerinden yararlanılır. Bu ülkelerin doğa görünümleri işlenir, şiire egzotik bir hava getirilir.

6) Felsefi düşünceler, hatta bilim ve fenle ilgili görüşler işlenir.

Başlıca Sanatçıları:

T. Gautier (1811-1872): Güzelliği ve biçimi her zaman önde tutmuş; hiçbir siyasal, ahlaksal ve toplumsal kaygının,

ideali önleyemeyeceğini öne sürmüştür. ( Eserleri: Mineler ve Akikler, Momie’nin Romanı…)

T. De. Banville (1823-1894): Dizeleri, uyum ve ölçü bakımından çok ustacadır. Ortaçağ nazım biçimlerini yeniden

canlandırmıştır.( Eserleri: Fransız Şiirinin Küçük Kitabı, Akrobatik Şiirler…)

L. De.Lisle (1818-1894): Nesnelliğe çok önem verdiği için bütün aşamalarıyla insanlık tarihini şiirlerinde yaşatmak istemiştir. ( Eserleri: Antik Şiirler, Barbar Şiirler, Trajik Şiirler…)

J.M.De Heredia:(1842-1907)Ahlâk ve yurtseverlik konularını işleyen şiir biçimindeki oyunları vardır.(eserleri:

Kutsal Kalıntılar Korunağı,Alçak Gönüller…)

Türk Edebiyatındaki Etkisi:

Tevfik Fikret’in Servet-i Fünun dönemi şiirlerinde Parnasizmin açık etkisi görülür. Yahya Kemal’in ilk şiirlerinde de bu akımın izleri sezilmektedir.

 

SEMBOLİZM (SİMGECİLİK)

Sembolizm;hem gerçeği göstermek hem de onun sınırlarını aşmak arzumuza aynı zamanda cevap veren bir sanat

biçimidir.Doğrudan doğruya sözle anlatılamayan derin duygularla heyecanları sembolik kelimelerin müziğiyle anlatmaya çalışan bu akım,Parnasizm’e tepki olarak doğmuştur.XIX.yüzyılın son yarısında Fransa’dan bütün Avrupa’ya yayılmıştır.

Sembolistler,bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir biçimde anlatmak yerine simgelerle yüklü örtük bir dille

anlatma yoluna giderler.

Akımın öncülüğünü yapan Verlaine ve Rimbaud gibi şairler,Charles Baudelaire’nin şiir ve düşüncelerinden

özellikle de “Elem Çiçekleri” şiirinden büyük ölçüde etkilenirler.

Simgecilere göre şiirin teması,bir müzik parçasında olduğu gibi özenle seçilmiş sözcüklerin uyum,ton ve

renklerin incelikli bir biçimde düzenlenmesi yoluyla işlenebilir.Sembolistlerin,şiirin özüne ağırlık vermeleri,

sanatın  öteki bilgi ifade araçlarından daha üstün olduğu inancına dayanır.

Sembolizm,1890 yılında doruğa ulaşır;ama ,1900’den sonra akıma duyulan ilgi azalmaya başlar.

Gene de sembolistler.XX.yy.İngiliz ve Amerikan edebiyatları üzerinde güçlü ve kalıcı etkiler bırakır ve getirdikleri yeniliklerle çağdaş şiiri zenginleştirirler.Eliot’ın şiirlerinin yanı sıra James Joyce ve Wirginia Woolf’un anlatıdan çok sözcüklerin uyumuna ve imge düzenlemelerine önem veren romanlarında da sembolist kuramın etkisi

görülür.

Sembolizmin Özellikleri:

1.Sembolistler,Parnasçıların şiirden kovduğu duygu ve hayal dünyasını geri getirmişlerdir.

2.Sembolizm,bir bakıma Romantizme dönüş gibi görünse de,gerçekte  kendinden önceki bütün şiir anlayışlarına

karşı çıkar.

3.Sembolistler,birtakım simgelerin arkasına saklanmış,kapalı anlamı herkese göre değişebilen bir şiir anlayışını

benimsemişlerdir.

4.”Şiir,sözden çok,sözle yaratılan müziktir.”diyen sembolistler,Parnasçıların konuya uygun sözcükler seçerek

oluşturdukları ritmik şiirden,sözcüklerin müzikli yapısına yaslanan ses zenginliğine,iç ahenge dayanan bir beste

şiire ulaşmışlardır.

5.Sembolistler,dış dünyada gördüklerini değil,sezdiklerini;doğayı değil,izlenimlerini anlatmışlardır. Onlar doğada

açıklığa karşıdırlar. Yansıtmaya çalıştıkları esrarlı alem için yarı aydınlık ortamları (akşamın alacakaranlığını,

günbatımının gizemli kızıllığını,ay ışıklı geceleri…)dekor olarak seçmişlerdir.

6.Sembolistler,duyguları,anlamı herkese göre değişebilecek olan simgelerle ve yeni mecazlarla anlatmışlardır.

7.Sembolistlere göre,biçimsel özellikler (ölçü,uyak,nazım biçimi…) ikinci plandadır.

8.Anlam geriye itilmiş,güzellik kapalılıkta aranmıştır.

9.Sembolistler,toplumsal sorunlardan uzak kalmışlar;”sanat için sanat” anlayışını yansıtmışlardır.

Sembolizmin Başlıca Sanatçıları:

E.A.Poe:Çağdaş kısa öykünün kurucusu sayılır.Şiirleri teknik,ritim ve müzik bakımından olgundur.(Eserleri:

Kuzgun,Çanlar,Altın Böcek,Morg Sokağı Cinayeti…)

C.Baudelaire:(1821-1867)Poe’nin etkisiyle yazmış,sözcükleri bilinen anlamları dışında kullanarak,çağrışımlarla

yani kapalı anlatımla duygularını sezdirmeye çalışmıştır.(Eserleri:Kötülük Çiçekleri,Yapma Cennetler…)

S.Mallarme:(1842-1898)”Saf şiir”yaratmak için biçim olgunluğunu kırmış,sözcüklerin ,uyağın ve gramerin

bilinen biçim anlatımlarının dışına çıkmıştır.(Eserleri:Eski Tanrılar,Şiirler…)

P.Verlaine:(1844-1896)Müzikli ve kapalı üslubuyla,duygu ve görüntünün bütün inceliklerini ve ayrıntılarını

ortaya çıkarmaya çalışmıştır.(Eserleri:Aşıkların Bayramı,Güzel Şarkı,Sözsüz Romanlar…)

A.Rimbaud:(1854-1891)Empresyonistler arasında da sayılan ve sürrealizme kaynaklık eden sanatçıya göre

şair,bütün duygularının düzenini değiştirmeli,evrenin yeni boyutlarını görmeli ve anlatmalıdır.(Eserleri:

Sarhoş Gemi,Cehennemde Bir Mevsim,İlhamlar…)

Türk Edebiyatındaki Etkisi:

Sembolizm,Türk edebiyatında da yankısını bulmuştur.İlk etkiler,Servet-i Fünun şairi Cenap Şahabettin’de

görülür. Ancak,bu akımın bütün kurallarını benimseyen ve ona uygun şiirler yazan Ahmet Haşim’dir.Ahmet

Hamdi Tanpınar ve Ahmet Muhip Dranas’ta da bu etki sezilmektedir.

 

 

 

]]>
Edebi Akımların Özellikleri ve Temsilcileri – 3 https://dersimizedebiyat.org/edebi-akimlarin-ozellikleri-ve-temsilcileri-3.html Wed, 26 Feb 2014 01:10:26 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=5253 BATI EDEBİYATI VE AKIMLAR

Batı edebiyatından etkilenen aydınların oluşturduğu yeni edebiyata geçmeden önce, aydınlarımızı derinden etkileyen Batı edebiyatını genel yönleriyle bilmeliyiz. Özellikle Batı şair ve yazarlarının savunduğu ve bizim aydınlarımızın da değişik yönlerden temsil ettiği edebiyat akımlarını bilmeden Tanzimat, Servet-i Fünün ve diğer dönemlerin düşünce dünyalarını anlayamayız. Bu nedenle Batı etkisindeki Türk Edebiyatına geçmeden Batı edebiyatı ve akımları inceleyeceğiz. 

BATI EDEBİYATI

Batı’ya açılan Türk aydınları Batı’nın 19. yüzyıldaki edebiyatıyla tanışmışlardır. Bu da Romantizm, Realizm dönemlerine denk gelir. Ancak Batı’daki bu edebiyat anlayışları da kendinden önceki anlayışlardan bir etkilenme sonucunda meydana gelmiştir. Bu nedenle 19. yüzyıla gelinceye kadarki önemli Batı ürünlerinden söz etmeliyiz.

Batı edebiyatlarının temelini Yunan ve Latin edebiyatları oluşturur.

Yunan edebiyatında İlyada ve Odise destanlarıyla Homeros, trajedileriyle Aiskhilos, Sophokles ve Euripides, komedileriyle Aristophanes, tarih eserleriyle Heredot, Felsefe eserleriyle Eflatun, Aristoteles, fablleriyle Aisopos kendinden sonrakileri etkilemiştir. Yunan edebiyatı M.Ö II. yüzyılda biter.

Latin edebiyatı ise Yunan edebiyatının bitiminde başlar. Söylev dalında Cicero, pastoral, epik ve lirik şiirde Virgillius yetişmiştir.

Bu şairin ayrıca ünlü Aeneis (ene) adlı destanı vardır. Satirik ve didaktik şiirde Horatius tanınır. Felsefe ve trajedide ise Seneca kalıcı eserler bırakmıştır.

Bu dönemlerden sonra Avrupa’da yaklaşık 1000 yıllık bir karanlık devir başlar. Bu dönem içinde kayda değer pek bir edebiyat çalışması görülmez. Bu sessizlik Rönesans devrine kadar sürer. Rönesans’ın beşiği İtalya’da 13. yüzyılda Dante ortaya çıkar ve İtalyan dilini bir edebiyat dili haline getirir.

Dante’nin en önemli eseri “İlahi Komedi” dir. Eser öbür dünyada Dante’nin yaptığı 7 günlük seyahati anlatır. Cennet, Cehennem ve Araf’tan bahseder. Dante ayrıca Beatrice adlı sevgilisi için yazdığı şiirlerle tanınır. O, bu ismi bir sembol haline getirmiştir.

Rönesans döneminde ayrıca lirik şiirleriyle tanınan Petrarca ve küçük hikaye türünün kurucusu sayılan Boccacio Avrupa edebiyatının temelini oluşturur. Rönesans döneminin destan türündeki en büyük yazarı ise Kurtarılmış Kudüs adlı destanın yazarı Tasso’dur.

İtalyan edebiyatındaki bu parlak dönemden sonra Fransız edebiyatı etkisini göstermeye başlar ve 20. yüzyıla kadar süren edebiyat hareketlerinin merkezi Fransa olur.

Fransız edebiyatı, Klasisizm döneminden önce, Hümanizm adı da verilen bir hür düşünce ortamı yaşamıştır. Özellikle Montaigne denemeleriyle, Ronsard şiirleriyle, Rabelais ilk roman denemeleriyle yeni bir anlayışın müjdelerini vermiştir. Bundan sonra birbirini izleyen edebiyat toplulukları, edebiyat akımlarını oluşturmuştur.

 

EDEBİYAT AKIMLARI

Edebiyat akımı, aynı görüşte olan sanatçıların bir araya gelerek, belirledikleri ilkeler doğrultusunda eser vermeleri demektir.

 

KLASİSİZM

XVI. yüzyılın ikinci yarısında dili yabancı etkilerden kurtarıp şiir kurallarını saptamaya çalışan Malharbe ile başlayan Klasisizim özellikle XVII. yüzyılda gelişmiştir.

 

Akımın Oluştuğu Ortam

Fransa’da 17. yüzyılın ikinci yarısında, iç kargaşalıklar sona ermiş, derebeylik ve kilise direnişleri kırılmış, soylular sarayın buyruğuna girmiş ve monarşi güçlenmişti. Siyasal alanda görülen bu düzen ve kurala uygunluk etkisini edebiyatta da göstermeye başlamış, hatta dilin ve edebiyatın kurallarını saptamak üzere Fransız Akademisi kurulmuştu. Ayrıca filozof Descartes’ın Rasyonalizm felsefesi sanatçılarda müsbet düşüncenin temellerini atmıştı.

 

Akımın Felsefesi

Klasisizm’in temelini akıl ve sağduyu oluşturur. “Düşünüyorum, öyleyse varım.” diyen Descartes’a göre insan aklının kabul etmediği hiçbir şey doğru değildir. Aşk, kin, nefret, acıma gibi duygular aklın kontrolünde olduğu sürece insancıldır. İnsan aşırılıklardan sakınmak, tutkularına iradesi ile yön vermek zorundadır. Dolayısıyla böyle bir insan erdemlidir ve anlatılmaya değer. Akımın kurallarını belirleyen Boileau “Aklı seviniz, eserleriniz görkem ve değerini akıldan alsın.” diyerek klasik eserin felsefesini açıklamıştır.

 

Akımın Konusu

Klasik edebiyatta konu çoğu kez tarihten hatta mitolojiden alınır. Özellikle Yunan ve Latin edebiyatlarında görülen konular tekrar tekrar işlenmiştir.

Çünkü klasik sanatçıya göre gelmiş geçmiş en mükemmel sanat, eskiye ait olandır. Dolayısıyla, eski Yunan’da görülen insan tipi tekrar ele alınmıştır. Ancak bu insan, fiziğiyle, çevresiyle değil ruhsal özellikleriyle anlatılmıştır. Yani hırslılığı, cimriliği, kindarlığı yönüyle ele alınmıştır.

Klasisizm’de görülen insan, sıradan bir insan değildir. Eğitim görmüş soylu bir insandır. Bu insan belli bir toprağın malı değil evrenseldir. Yani eserde insanların tümünde görülebilen, zamanla değişmeyecek özellikler anlatılmıştır. Soylu insanın “bozuk çıkmış nüshaları” saydıkları sıradan kişilere eserlerde yer verilmemiştir.

 

Akımın Dili ve Üslubu

Klasisizm’de yazar olayları anlatırken kendini gizler. Kendi duygularını, zaaflarını, tutkularını, sırlarını söylemekten kaçınır. Ona göre eser yazarın iç dökme yeri değildir. Okuyucunun ya da seyircinin dikkati sadece konu içindeki tipler üzerinde toplanmalıdır.

Eserde biçim mükemmelliği aranır. Anlatılmak istenen, açık ve net bir biçimde ortaya konmalı, gereksiz sözlerden arınmalıdır. Üslup yapmacıktan uzak, sade ve ağırbaşlıdır. Okurun dikkati söyleyişteki süse değil söylenene çekilir.

Konu gerçek hayata uygun olmalıdır. Okura ya da seyirciye inanılmayacak şey sunmaktan kaçınılır. Konuya değil konunun ele alış biçimine değer verildiğinden aynı olay birçok kez anlatılmıştır. Bu yönüyle Divan edebiyatına benzer.

 

Kullanılan Türler ve Temsilcileri

Klasisizim’de tiyatroya büyük değer verilir. Özellikle trajedi ve komedi sıkı kurallarla ortaya konur.

Lirik şiir duygusal olduğundan ihmal edilmiştir.

Aşağıda yazarların kullandığı türler ve eserleri verilmiştir.

Trajedi

Corneille : Le Cid, Horace

Racine : Andromaque, İphigenie

Komedi Moliere : Gülünç Kibarlar, Tartuffe Zoraki Tabip,   Cimri, Kibarlık Budalası, Scapin’in Dolapları, Hastalık Hastası

Manzum mektup ve yergi  Bouileu

Fabl La Fontaine : Fabller
Felsefe Descartes : Yöntem Üzerine Nutuk.
  Pascal : Düşünceler
Porte La Bruyere : Karakterler
Roman Fenelon: Telemak
  Mme de la Fayette : Prenses de Clives

ROMANTİZM

XVIII. yüzyıl, sonlarına doğru ortaya çıkmış XIX. yüzyıl başlarında bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Klasik sanatın sıkı kurallarına bir tepki olarak doğmuştur.

 

Akımın Oluştuğu Ortam

18. yüzyıl, aydınlanma çağı olarak görülür. Klasisizmin ortaya koyduğu akıl ve sağduyu, bilimin gelişmesini hızlandırmış, toplum yapısı, gelenekler, siyaset yeniden bilimsel açıdan ele alınmıştır.

Bunun sonucu olarak Jean Jacques Rousseau, Montesquieu, Diderot gibi felsefeciler, ilerlemeye engel oluşturan tüm önyargı ve zorbalığa karşı düşünce yoluyla çetin bir savaş açmış, dinsel hoşgörü, toplumsal ve siyasal eşitlik, birey haklarına ve düşünce özgürlüğüne saygı gibi konuları halka yaymaya çalışmışlardır.

Bu fikirler halk tarafından benimsenmiş ve sonuçta Fransız İhtilali patlak vermiş, monarşi yıkılmış, soylulara karşı burjuva sınıfı oluşmuştur. İşte Romantizm, böyle bir ortamda doğmuştur.

 

Akımın Felsefesi

Romantizmin ana felsefesi Klasisizme karşı olmaktır. Onun sanatçıyı sıkan bütün prensiplerine savaş açan Romantikler önce, onun akla ve sağduyuya verdiği önemi reddedip duygu ve hayale değer verdiler. “Deha akıldadır.” diyen Klasiklere, “Deha yürektedir.” karşılığını verdiler. Sınırsız bir hayal gücüne kavuşan sanatçı kendini daha özgür, daha yaratıcı gördü. Bu duyguyla oluşan sanat eserinde de alabildiğine serbestlik hakim oldu.

 

Akımın Konusu

Klasik akımı benimseyen sanatçıların eski Yunan ve Latin edebiyatlarına değer vermesine karşılık, Romantikler onları çağdışı bulmuş, sanatçılar kendi tarihlerini ve günlük yaşantılarını ön plana çıkarmışlardır. Klasisizm’de ihmal edilen Hristiyanlık, tekrar, mucizeleriyle ele alınmıştır.

Ulusallık, yerli renk, aranan bir nitelik haline gelmiş, evrensellik ikinci plana itilmiştir.

Romantizm’de görülen insan tipi, Klasisizm’deki gibi soyut değildir. Aksine çevresiyle, fiziğiyle belli biridir.

Ancak kişiler tek yönlüdür. Yani ya hep iyi ya hep kötüdür. Eser sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Bu yönüyle insan yine tam olarak ele alınmamıştır diyebiliriz. Eserlerde her tür kişiye rastlanır. Sıradan insanlar, soylular tıpkı hayattaki gibi iç içedir.

 

Akımın Dili ve Üslubu

Romantik yazar, Klasik yazarın tersine, kendini gizlemeyip, olaylar ve durumlar karşısında kendi duygu ve düşüncelerini anlatır. Romantiklere göre “İnsan başkasına yükleyerek, ancak kendi kalbini tasvir eder; deha anılardan oluşur.” Elbette böyle düşünen sanatçı, işe kendini anlatarak başlar.

Eserlerde kullanılan dil, duygu ve hayallerin coşkunluğu ölçüsünde dağınık ve başıboştur. Sözcük seçimine pek önem vermemişlerdir. Temelde halkın kullandığı dil esas alınmıştır.

Süse ve sanata değer verdiklerinden, benzetmeler, mecazlar eserde büyük yer tutar. Özellikle doğa manzaralarının betimlenmesine büyük değer verilir.

 

Kullanılan Türler ve Temsilcileri

Romantikler, Klasiklerin değer verdiği tiyatroyu ihmal etmişler, özellikle trajedi ve komediyi kuralcılığından dolayı bir kenara itip sanatçıyı serbest bırakan dramı tercih etmişlerdir.

Şiirde özellikle lirik şiir büyük rağbet görmüştür. Roman ise en önemli edebi türlerden olmuştur.

Temsilcilerini ve eserlerini şu şekilde gösterebiliriz.

Montesquie: Felsefe Kitabı : Kanunların Ruhu

Jean Jacques Rousseau : Felsefe Kitabı: Toplum Sözleşmesi,

Özeleştiri kitabı : İtiraflar

Lamartine : Şiir kitapları: Bir Meleğin Düşmesi, Şairane Düşünceler

Romanları: Graziella, Raphael

Victor Hugo: Şiir kitapları: Akşam Şarkıları, Işıklar ve Gölgeler, Sonbahar Yaprakları

Romanları : Sefiller, Notre- Dame’ın Kamburu

Dramları : Hernani, Kral Eğleniyor, Ruy Blas

Voltaire : Şiirde Henriade adlı destanı ünlüdür.

Romanları: Candide, Zadig

Romantizm aslında önce Almanya’da başlamış, İngiltere’de rağbet görmüş, ama Fransa’da kuralları belirlenip oradan tüm Avrupa’ya yayılmıştır.

Almanya’daki Temsilcileri

Goethe : Şiir kitapları : Divan

Dramları : Faust, Egmont

Romanları: Genç Werther’in Istırapları

Schiller : Dramları : Haydutlar, Wilhelm Tell

İngiltere’deki temsilcileri

Bu ülkede Romantizmi “Gölcüler” adı verilen grup başlatmıştır. Bunların en ünlüleri “Sheakespeare”, Coleridge ve Wordsworth’tır.

Diğer romantik sanatçılar ise şunlardır.

Lord Byron : Şiir Kitabı: Childe Harold’un Gezisi

Dramları: Kaabil, Sardanapal

Puşkin : Şiir kitapları : Kafkas Esir, Çingeneler

Romanları: Yüzbaşının Kızı

REALİZM

XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve Romantizm’e tepki olarak doğan edebiyat akımıdır. Realizm roman ve hikayede etkili olmuştur.

 

Akımın Oluştuğu Ortam

19. yüzyılda deneysel bilimler son derece gelişmişti. İnsanın hayatını değiştiren birçok teknolojik yenilik ortaya çıkmış, bilim kendini ispatlamıştı. Auguste Comte’un ortaya attığı Pozitivizm felsefesi de bu dönemde, insanın sadece gördüğüne inanması şeklinde özetlenebilecek bir görüşü savunmuştur. Bunun bilim sahasında geçerliliği ispatlanmış ve sosyal bilimlerde de geçerli olacağı savunulmuştur. İşte Pozitivizm’in edebiyata uygulanması Realizm’i doğurmuştur.

 

Akımın Felsefesi

Realizm Pozitivizm’in bir koşulu olarak gözleme büyük değer vermiştir. İnsanın duygularının onu aldatacağı savunulmuş, görülenin olduğu gibi verilmesinin gerekliliği üzerinde durulmuştur.

“Roman dediğin, bir uzun yol üzerinde gezdirilen aynadır.” görüşüyle gerçeğe verilen değer anlatılır.

“Tarih, yazılı belgelerle meydana getirildiği gibi, bugünkü roman da, romancının kendisinin dinlediği ya da doğrudan derlediği belgelerle meydana getirilir; tarihçiler geçmiş zamanın , romancılar ise şimdiki zamanın hikayecisidir.” sözleri Realistlerin tüm felsefesini ortaya koyar.

 

Akımın Konusu

Realizm’de konu gerçek hayattır. Olağanüstü görülen istisnai olaylara yer verilmez. Okura yaşanmış bir olay ya da yaşanabileceğinden şüphe edilmeyecek bir olay sunulur.

Realizm’de anlatılan kişi, tam anlamıyla insandır. Çevresiyle davranışlarıyla, tutkularıyla en ince ayrıntısına kadar tanıtılan bir insan görülür eserde. Elbette bu insan çevresinin bir ürünü olan, çevresindeki şartlara göre karakter kazanmış biridir.

 

Akımın Dili ve Üslubu

Realizm’de, sanatçı eserle okuru başbaşa bırakmak için kendini gizler. Bu yönüyle Klasisizm’e benzer. Olayları yan tutmayan, nesnel bir bakışla inceler sanatçı.

Eserde biçim kusursuzluğu çok önemlidir. Kılı kırk yararcasına yapılan gözlemin aynı titizlikle anlatılmasına, üslubun açık, sağlam, yapmacıksız, söz oyunlarından uzak olmasına önem verilir.

“Söylenmek istenen şey ne olursa olsun, elbette onu anlatacak tek bir sözcük, canlandıracak tek bir fiil, nitelendirecek tek bir sıfat vardır. İşte yazar bunu buluncaya kadar uğraşacak, yaklaşık olanla yetinmeyecektir.” sözleri Realistlerin anlayışını ortaya koyar.

Kullanılan Türler ve Temsilcileri

Realizm, bir roman ve hikaye akımıdır. Tiyatro, Romantizm’den sonra artık pek görülmez. Şiir ise Realist anlayışla yazılır; ancak adına “Parnas” denir.

Realizm birçok ülkede yaygın bir kullanım bulmuştur. İlk ürünlerini Romantiklerle çağdaş olan Stendhal, Balzac, Merime vermiştir.

Stendhal : Kırmızı ve Siyah, Parma Manastırı

Balzac : Vadideki Zambak, Eugenie Grandet, Goriot Baba

Gustave Flaubert : Madam Bovary, Salambo, Duygusal Eğitim

Charles Dickens : Oliver Twist, David Copperfield,

Gogol : Ölü Canlar

Turgenyev : Rudin, Babalar ve Oğullar, Taşralı Kadın.

Dostoyevski : Suç ve Ceza, Karamazof Kardeşler, Budala

Tolstoy : Savaş ve Barış, Anna Karanina, İvan İlyiç’in Ölümü

Gorki : Ana, Üç Kişi

Mark Twain : Tom Sawyer’in Maceraları

NATURALİZM

Realizmi yeterince gerçekçi bulmayan bu akım Realizmle aynı dönemde gelişmiştir.

 

Akımın Felsefesi

Akım Taine’in Determinizm görüşünü edebiyata uygulamak istemiş, edebiyatın da deneysel bilimlerde olduğu gibi bir deneme sahası olabileceğine inanmıştır. Bunlara göre gözlem bir eser için yeterli bir yol değildir.

Akımın kurucusu Zola Realistlerle aralarındaki farkları şöyle açıklar: “Gözlemci demek, doğadaki olayları hiçbir değişikliğe uğratmadan, olduğu gibi inceleyen kişi demektir. Deneyci ise olayları doğanın ortaya çıkardığı bi

çimlere göre değil de herhangi bir amaçla kendisinin onlara şu ya da bu koşullar altında verdiği biçimlere göre inceleyen kişidir.”

Bu sözlerden anlaşılacağı gibi gözlemci sadece gözler, deneyci ise olaylara müdahale ederek onları değiştirir.

 

Akımın Konusu

Naturalizm’de gerçeğin daha çok çirkin yönü ele alınır. Realistler gerçekler arasında seçme yaptığı halde bunlar yapmaz. Bu yönlerinin eleştirilmesine Zola şöyle cevap verir.

Bizler toplumsal yaraların sabeplerini araştırıyoruz. Bundan dolayı çoğu zaman kokuşmuşlukları ele almak, insanın sefaletinin, çılgınlıklarının bulunduğu yerin dibine kadar inmek zorundayız.” Bu akımda insanın duyguları, tutkuları, düşünceleri, eylemleri, soyunun ve içinde yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisiyle oluşur.

Yani insan davranışlarının temelinde soya çekim vardır. Kalıtsal özellikler çevre koşullarıyla birleşip kişinin karakterini oluşturur. Elbette böyle bir insanın davranışlarını içgüdüleri yönlendirir.

 

Akımın Dili ve Üslubu

Naturalizm’de yazar, kendi kişiliğini gizler, sadece olanları yazar; bir tutanak yazmanı gibi davranır. Zola’nın deyimiyle “Nasıl ki kimya bilgini kendi hazırladığı koşullar altında oluşan doğal olayları gözleyip saptamakla yetinir, azota kızmadığı gibi, oksijene de aşırı sevgi göstermezse sanatçı da suç karşısında yargıç kesilmez, erdem karşısında ise alkış tutmaz.”

Dilde pek seçici değildir. Kahramanları hangi çevreden seçerse o çevrenin diliyle konuşturur. Bu nedenle argolar, küfürler eserde değiştirilmeden verilir.

 

Temsilcileri

Naturalizm de bir roman ve hikaye akımıdır. Kurucusu Emile Zola’dır. Zola, ileri sürdüğü görüşleri ispatlamak için 20 cilt tutarındaki “Deneysel Roman”ını yazmıştır. Bu cilt içindeki önemli romanlar Germinal ve Meyhane’dir.

Diğer Naturalist sanatçılar şunlardır:

Alphonse Daudet: Hikayeleri: Değirmenimden Mektuplar, Pazartesi Hikayeleri

Romanları: Trasconlu Tartarin, Jack

Guy de Maupassant : Hikayeleri: Tombalak, Ay Işığı,

Romanları: Bir Hayat, Güzel Dost, Kalbimiz

Hauptmant: Tiyatroları: Güneş Doğarken, Dokumacılar, Güneş Batarken

 

PARNASİZM

Realist görüşleri benimseyen şiir akımıdır. Romantizm’e tepki olarak doğmuştur. Romantizm’in aşırı duygusallığına, öznelliğine, abartılı söyleyişlerine karşı çıkan şairler, içe dönük şiir yerine dışa dönük, dış dünyayı nesnel biçimde gözleyip anlatan şiiri tercih etmişlerdi.

 

Akımın Felsefesi

“Sanat, sanat içindir.” ilkesini benimseyen Parnasyen (Parnasizmi benimseyen) şairler, şiirde güzelliğin peşine düştüler. Bunlara göre güzellik ancak güzel biçimlerle elde edilebilir. O bakımdan biçim olgunluğuna her şeyin üstünde önem verilmesi, şiirin ahlaksal, siyasal ve toplumsal sorunları anlatan bir araç olmaktan çıkarılıp bir amaç haline getirilmesi sanatın ilk şartıdır. Şiirin güzelliği yararlılığa tercih edilmelidir. Şiirin güzel olması, şiir olmak için yeterlidir.

 

Akımın Konusu

Şair şiirde kişisel duygularının ve tutkularının yerine, dış dünyadaki gözlemlerini anlatmalıdır. Bu da doğanın nesnel bir tutumla betimlenmesi demektir. Bunun dışında felsefi düşünceler, hatta bilim ve fenle ilgili görüşler de şiire alınmıştır. Bazen ise geçmiş zaman kişileri, olayları özellikle bilinmeyen egzotik alemler, Çin, Hint, Mısır gibi uzak ülkeler ve onların kültürleri şiire girmiştir. Romantizm’de bir yana bırakılan Yunan ve Latin mitolojisine yeniden dönülmüş, o kültürlerin yok olması karşısındaki üzüntüler anlatılmıştır.

 

Akımın Dil ve Üslubu

Sanat sanat içindir, görüşüne uygun olarak, Parnasyen şairler şiirin şekli üzerinde çok durmuşlardır.

Nazım şekli, kafiye, ölçü vazgeçilmez öğeler olarak görülmüştür. Sözcük seçimine büyük önem verilmiş, gereksiz sözcük kullanmaktan, hatta verilmek istenen anlamı tam olarak karşılayamayan bir sözcüğün bulunmasından kaçınmışlardır. Betimlemelerde, sözcüklerin betimlenen manzaraya uygun olması, onu çağrıştırması şiir için son derece gerekli görülmüştür.

Akımın Temsilcileri

Sadece şiirde geçerli olan bu akımı, Teophile Gautier, Theodor de Banville, Leconte de Lisle benimsemiş ve ilk ürünlerini vermişlerdir.

SEMBOLİZM

Parnasizm’e tepki olarak doğan şiir akımıdır. Önce Fransa’da başlamış, oradan tüm Avrupa’ya yayılmıştır.

Akımın Oluştuğu Ortam

Gözlem ve deney metotlarını benimseyen Realist ve Naturalist edebiyatın egemen olduğu dönemde, Fransa’da bir yandan da idealist felsefe yayılmaya başlamıştı. Zaten aşırı gerçekçi bir yaklaşım, insanlara aradığı mutluluğu verememişti. Üstelik Fransa’da 1870 askeri bozgunundan sonra, halkta karamsarlık, bezginlik, siyasal ve toplumsal alanda bazı değişiklikler yapılmasını gerekli kılıyordu. Ruhsal bunalım içindeki genç kuşak, eskiyi yıkmak, geleneğin dışında bir yol tutmak eğiliminde idi. Bu sırada Alman filozof Schopenhauer’in ileriye sürdüğü “Dünya bir tasavvurdan ibarettir.” görüşü gençler tarafından benimseniyordu. Artık görünene değil, bilinç altına, öznelliğe yönelindi. Böylece Sembolizm oluşmaya başladı.

 

Akımın Felsefesi

Dünyayı bir tasavvurdan ibaret gören, gerçeğe sırt çeviren Sembolist şair imgesel bir dünyada yaşar. Onlara göre gerçeği olduğu gibi anlatmanın imkanı yoktur. Duyularımız, dış dünyayı olduğu gibi değil, onun asıl halini değiştirerek bize ulaştırır. Nasıl düz bir çubuk, suda kırık görünürse, dış dünyadaki maddeler de gerçek durumlarıyla görünmezler. Öyleyse biz dış dünyayı hiçbir zaman gerçek halleriyle anlatamayız. Ancak ondan aldığımız izlenimleri anlatmış oluruz. Bu da kişiden kişiye değişir.

 

Akımın Konusu

Sembolizm’de şair sadece kendinden, kendi duygu ve izlenimlerinden söz eder. Anlamda kapalılık esastır.

Bu nedenle Sembolist şair aydınlıktan kaçar. Güneş batmaları, kısık lambalar, perdelere vuran gölgeler, ay ışığı, durgun sular, sararmış yapraklar, sessizlik, bilinmedik uzak ülkeler özlemi konularında şiir yazmıştır. Toplumsallıktan kaçmak, insanlardan uzak yaşamak, bu şairlerin tercihidir.

 

Akımın Dil ve Üslubu

Sembolist şair bir anlamı açıklamak için değil, bir duyumu sezdirmek için şiir yazar. Bu nedenle şiirde telkin yolunu kullanır. Ona göre nesneler birer semboldür. Verilmek istenen anlam mutlaka bir sembolün arkasında gizlidir. Bazen kelimeler imgeleri karşılayamayabilir. Bu durumda şair, sözcüklere yeni anlamlar yükler, alışılmamış eski sözcükleri yeniden kullanır ya da birtakım yeni sözcükler uydurup, dilin geleneksel söz dizimini bozar.

Şiirde kullanılan sözcüklerin ses özelliği çok önemlidir. Çünkü Sembolizm’de “şiirin sözden ziyade musikiye yakın” olması aranır. Sembolist şair Verlaine “Musiki, her şeyden önce musiki” derken şiirde neyin önemli olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle şair, sesleri ahenkli olduktan sonra her sözcüğü kullanabilir.

Sembolizm’de evren bir bütün olarak görülmüş ve bu nedenle duyular arasında fark görülmemiştir. Sonuçta bir duyuyla ilgili olan sözcük, diğer duyular için de kullanılabilir. Sembolist şiirlerde acı yeşil, siyah korku, beyaz titreyiş ifadeleri böyle bir anlam ilgisini karşılar.

Dildeki bu özellikler, sembolist şiiri zor anlaşılan, hatta anlaşılmayan bir şiir haline getirmiş, bu, onun okur sayısını son derece azaltmış, bir salon edebiyatı haline gelmesine neden olmuştur.

Biçim olarak klasik nazım biçimleri yerine, şairin isteğine göre bir biçimi benimsemesi uygun görülmüştür. Çoğu şiirde biçim serbestliği vardır. Elbette bir musiki oluşturmak isteyen şair ölçü, kafiye gibi ahenk oluşturan unsurları da ihmal etmemiştir.

 

Akımın Temsilcileri

Bir şiir akımı olan Sembolizm’in ilk örneklerini Baudlaire vermiştir. Bundan başka, Rimbaud, Verlaine, Paul Valery, Mallerme, Regnier diğer ünlü Sembolistlerdir.

 

FÜTÜRİZM

İtalya’da başlayıp oradan Avrupa’ya yayılan edebiyat akımıdır. Kurucusu Marinetti’dir. Hayatta her şeyin sürekli değiştiğini, sanatın da buna uyum sağlaması gerektiğini savunur. Geçmişe ait ne varsa hepsinin unutulması, yok edilmesi gerektiğine inanır.

Her şiirde hızın güzelliği vurgulanmış, uçaklara, trenlere övgüler düzülmüştür. Şiirde geleneğe bağlı bütün kurallar yıkılmış, ölçü, uyak, nazım biçimi terk edilmiş özgür nazım tercih edilmiştir. Geleneksel dilbilgisi kuralları, sözdizimi kuralları kırılmış, hıza ve hareketlere uygun olan mastar halindeki fiillere, isimlere önem verilmiştir.

Avrupa’ya dağılırken, özellikle Rus edebiyatında birçok değişikliğe uğramış, savaş tutkusu barışa, milliyetçilik, evrenselliğe dönüşmüştür. Rus şair Mayakovsky en önemli temsilcisidir.

 

DADAİZM

Kişiyi aklın tutsaklığından kurtarmayı amaçlayan ancak pek taraftar bulmayan edebiyat akımıdır. Bunlara göre geçmişin bir değeri yoktur. Daha doğrusu hiçbir şeyin anlamı yoktur. İsmini bile bir sözlükten rastgele seçtikleri “dada” sözü ifade eder.

Sanatı dil, ölçü, uyak, biçim, anlam kaygılarından kurtarmak, bilinen anlamlar ve alışılmış kurallar dışında bir düzen oluşturmak gerektiğini savunan Tristan Tzara tarafından kurulmuştur.

 

SÜRREALİZM

İnsanın bilinçaltını açıklamaya çalışan edebiyat akımıdır. İnsanların gerçek eğilimleri, istekleri, toplum yasalarının, geleneğin, ahlakın, dinin baskıları yüzünden, bilançaltında kapalı durmaktadır. Rüyalar, sayıklamalar, sarhoşluk halleri, delilikler, aklın denetimi dışındaki hareketler olduğundan insanın gerçek kişiliğini açıklar. Öyleyse gerçek insanı anlatmak durumunda olan sanat, insanın bu halleri üzerinde durmalıdır. İnsan bir aysberg gibidir. Bilinmeyen yönü, bilinenden daha fazladır.

Sürrealizm Freud’un psikanaliz verilerinden oldukça yararlanmıştır. Onun elde ettiği sonuçları bilimsel gerçek gibi kabul etmişlerdir.

Sürrealizm’de otomatik yazı denen bir sistem uygulanır. Bu yazı, önceden hiçbir konu düşünmeden, kalemin ucuna gelenleri hiç ara vermeden hızlı hızlı yazarak elde edilir. Ya da bir kişi hipnoz edilir. Ona değişik sorular sorulur ve cevaplar hiçbir değiştirme yapmadan yazıya geçirilir.

Elbette böyle bir yöntemle elde edilen yazıda anlamsız sözler, birbiriyle ilgisiz saçma ifadeler olabilir. Sürrealizm’e göre bu, gerçek bir sanat eseridir.

Akımın akıl dışılığa verdiği bu değer zamanla azalmış, akla seslenen ancak bilinçaltını ihmal etmeyen bir anlayışa dönüşmüştür.

Sürrealizm’i; Dadaizm’den ayrılan Breton, Aragon, Eluard kurmuştur. Edebiyatımızda özellikle Garipçiler bu akımdan etkilenmiştir.

 

EGZİSTANSİYALİZM

Aslında bir felsefe akımıdır. Sartre’ın onu edebiyata uygulamasıyla edebiyat akımı haline gelmiştir.

Bu akıma göre insan var olmadan önce hiçbir özelliği olmaz. Yani bir bebek, beyaz bir kağıt gibi doğar. Olaylar karşısında gösterdiği tepkiler onun kişiliğini oluşturur. Bu nedenle Egzistansiyalist eserlerde karakter yok, durumlarla karşı karşıya kalmış insanlar vardır. Bu insanlar karşılaştıkları durumlarda yaptıkları davranışlarla karakterini oluşturur.

Bu akımın çıkış yeri Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım.” düşüncesidir. Davranışlarını kendisi seçmek zorunda olan insan en doğruyu, en iyiyi seçmek zorunda olduğunun bilinciyle büyük bir bunaltı, iç sıkıntısı çeker. Ancak bu bunalma onun hareketlerine engel olmaz, tersine onların sorumluluk bilincini geliştirir.

Bu özellikleri taşıyan kahramanların bulunduğu Egzistansiyalist romanda, kahramanların ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Biz onu ancak eser sonunda tam olarak kavrayabiliriz. Böylece eser sürükleyiciliğini hiç kaybetmez ve okurun ilgisini canlı tutar.

Akımın kurucusu Jean Paul Sartre’dır. Diğer ünlü yazarı ise Albert Camus sayılır.

 

 

]]>
Edebi Akımların Özellikleri ve Temsilcileri – 2 https://dersimizedebiyat.org/edebi-akimlarin-ozellikleri-ve-temsilcileri-2.html Tue, 25 Feb 2014 21:04:10 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=5227 HÜMANİZM
  • XIV. yüzyıl başlarında İtalya’da başladığı kabul edilen bir düşünce,  beğeni kültür sanat akımıdır.

  • Eski uygarlıkların (Yunan-Latin) ve eski eserlerin ortaya çıkarılması için uğ­raşılır.

  • İnsanlığın kendini yeniden buluşu,  özünü keşfedişidir.

  • Rönesans’ın temelidir.

  • Tarihte,  profesyonel yazar kişiliği ilk defa bu akımla ortaya çıkar.

  • Bu akımın en önemli sanatçısı: Dante (1265–1321),  İlahi Komedya.

RÖNESANS

  • Yeniden doğuş demektir.

  • XVI. yüzyılda İtalya’da başlayan sanat ve kültür uyanışının adıdır.

  • Temelini tabiata ve insana dönüş oluşturur.

  • İnanç ve ahlakta hürriyeti,  Hıristiyanlığın aşırı baskısına karşı koymayı, bire­yin kararına saygı duymayı esas alır.

  • Rönesans sanata olduğu kadar bilime de fazlasıyla önem verir.

  • Rönesansçılar mistik inançlara şiddetle karşı çıkarlar.

  • Bu akımın öncü isimleri: Michel Angelo  Montaigne (Denemeler), Cervantes (Don Kişot),  Shakespeare (Yanlışlıklar Komedyası,  Kuru Gürültü,  Hırçın Kız,  Otello,  Hamlet,  Macbeth,  Romeo ve Juliet,  Venedik Taciri…)

KLASİSİZM

Yunan ve Latin edebiyatlarından beslenmiş edebiyat akımıdır. 17. yüzyılda ortaya çıkan klasisizm 18. yüzyılda Avrupa’da özellikle Fransa’da gelişmiştir. Descartes‘in “Akılcı” felsefesi ışığı altında gelişmiştir.

Özellikleri:

  • Klasisizmde akıl ve sağduyu hâkimdir.

  • Seçkin ve olgun insanlar ele alınır. Bunların dış görünüşleri değil,  yalnız ruh halleri incelenir.

  • Kişilerin ruh hallerinin gerçeğe uygun olması lazımdır.

  • İnsan dışındaki her şeyi (elbise,  dekor,  tabiat manzarası,  yerli renkler vb. ihmal edilmiştir.

  • Konular tabiata uygun olarak seçilir. Bu tabiat, değişmeye uğrayan dış tabiat (ağaç-dekor-manzara) değil,  insanın iç yapısıdır.

  • Klasisizmde süreklilik,  değişmezlik,  genellik prensipleri esastır.

  • Tipler daima idealdir ve hissin üstündedir,  bu yüzden klasisizm aklın ve iradenin kontrolündeki davranışları işler. İnsanı küçülten, içgüdüye dayanan davranışlara yer vermez.

  • Sanatçılar,  eserlerinde kişiliklerini gizlerler (Bu bakımdan kişisel duyguları açığa vuran lirik şiir ihmal edilmiştir.)

  • Eserlerin konuşma diliyle yazılmasına,  üslubun yapmacık-tan uzak,  süssüz,  sade,  açık ve sağlam olmasına dikkat edilir.

  • Eserlerde konuya değil,  konunun işleniş tarzına ve biçim kusursuzluğuna önem verilir.

  • Sanat sanat için görüşü esastır. Eserlerde ahlaki bir amaç güdülür.

  • Klasik tiyatroda üç birlik (yer-zaman-olay) kuralı vardır.

  • Klasik edebiyatta özellikle şiir, tiyatro ve deneme türleri gelişmiştir.

Temsilcileri:

Moliere (Komedi): Tartüffe, Cimri,  Hastalık Hastası.

La Fontaine (Fabl): Kar­ga ile Tilki.

Boilcau : Şiir ve eleştiri dallarında eser vermiştir.

La Bruyere(Dene­me): Karakterler

M. Dela Fayette(Roman)

Rasine, Coneille, Fenelon, Pascal ve Descartes, Lope de Vega…

 Bizdeki temsilcileri:

Şinasi,  Ahmet Vefik Paşa,  Direktör Ali Bey…

ROMANTİZM

18. Yüzyılın sonunda klasisizme tepki olarak çıkmış, duygu ve hayale fazla yer veren bir edebi akımıdır. Bu akımın Romantizm olarak ortaya çıkışı, Fransız yazar Victor Hugo’nun Cromwel (1827) adlı eserinin önsözüyle olur.

Özellikleri:

  • Klasisizmin bütün kural ve şekilleri bu akımla yıkılmıştır.

  • Klasisizmde akıl ve sağduyuya önem verilmesine karşılık, romantizmde hayâl ve duyguya yer verilmiştir, romantik eserlere hastalıklı havalar da yansıtılır.

  • Sanatçılar, eserlerinde kişiliklerini gizlememiş, aksine olaylar karşısında duygu ve izlenimlerini anlatmışlardır.

  • Yunan ve Lâtin edebiyatları yerine çağdaş edebiyatlar örnek tutulmuş, konular ya tarihten veya günlük olaylardan alınmıştır.

  • Dış dünyaya, milli tarih ve renklere, örf ve adetlere yer verilmiştir.

  • Sanatlı, özentili, şairane bir anlatıma önem verilmiştir.

  • Zıtlıklardan yararlanılmış(iyi-kötü, güzel-çirkin, güçlü-zayıf…) bol bol tezat sanatına yer verilmiş. Bir anlamda ak–kara çatışması vardır. Sanat toplum içindir, görüşü hâkimdir.

  • Melankoli asrın hastalığıdır. Aşk, tabiat, ölüm ve dünyadan memnun olmayış şiirde asıl temalardır, ağır ve süslü bir dil kullanılır.

  • Romantizm, bilhassa şiir, tiyatro, gezi, deneme, roman türlerinde çok gelişmiştir.

Temsilcileri:

Jenn Jaek Rousseau: İtiraflar, Emile

Victor Hugo: Sefiller

Johann Wolfgang Goethe: Faust, Genç Werther’in Acıları

Shakespare: Romeo ve Juliette,  Hamlet,  Jülies SezarYanlışlıklar  Komedyası,  Kral Lear…

Shiller,  Chateaubriand,  Byron,  Lamartine,  Alfred de Musset, Shelley,  Alfred de Vigny,  …

 Bizdeki Temsilcileri:

Namık Kemal,   Abdülhak Hamit,   Ahmet Mithat,  Şemsettin Sami,  Recaizâde Mahmut Ekrem

Klasisizmde

Romantizmde

Akıl

Duygu

Genel olarak insan

Fert olarak insan

Duygular   aklın kontrolünde

Duygular   kontrol edilemez

Mahalli ve milli dekor önemsiz

Mahalli ve milli dekor önemli

Olaylar   aklın önderliğinde açık seçik

Olaylar   kapalı bulanık bir şe-kilde

 

 

 

 

 

 

 

 

REALİZM

Gerçeği olduğu gibi anlatma yolunu tutan edebiyat akımıdır. Deneysel bilim araştırmalarının ilerlemesi üzerine 19. yüzyılın ikinci yansında romantizme tepki olarak doğmuştur,  Realizm bir nevi pozitivizmin edebiyata yansımasıdır.

Özellikleri:

  • Romantizmin lirizmine,  kişisel duygulara önem verilmesine karşı çıkılır.

  • Realizmde her şeyden önce gözleme önem verilir. (Realistlere göre roman, uzun bir yol üzerinde dolaştırılan ayna gibidir. Bu ayna yol üzerinde iyi veya kötü,  güzel veya çirkin her ne varsa aynen aksettirir.)

  • Günlük hayatta rastlanan ya da rastlanma olasılığı bulunan kişiler ve olaylar konu olarak seçilir. Olağanüstü sayılan hiçbir şeye yer verilmez.

  • İnsan kişiliğinin meydana gelmesinde çevrenin önemli bir payı bulunduğu göz önünde tutularak çevre ve töre tasvirine önem verilir.

  • Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlerler.

  • Edebiyatın bilimsel olmasına, gözlem ve belgeye dayanmasına özellikle dikkat edilir.

  • Dil, halkın konuştuğu dildir; anlatım, açık ve sadedir; tasvirlere özen gösterilir.

Temsilcileri:

Gustave Flaubert: Madam Bovary (ilk realist roman)

Balzac: Goriol Baba,  Vadideki Zambak

Stendhal: Kırımızı ve Siyah (Kızıl ve Kara), Parma Manastırı

Tolstoy: Savaş ve Barış,  Anna Karenina

Dostoyevski: Suç ve Ceza,  Karamazov Kardeşler,  Budala

Goncort Kardeşler, Turgenyev, Mark Twain,  John Steinbeck, Gogol …

 Bizdeki Temsilcileri:

Halit Ziya Uşaklıgil,  Hüseyin Cahit Yalçın,  Recaizade Mahmut Ekrem,  Sami Paşazade Sezai,  Ömer Seyfettin,  Nabizâde Nazım ve Refik Halit Karay

NATÜRALİZM

Realizmden daha ileriye giderek,  yalnız gözlemlerden değil, bilimsel deney­lerden de yararlanma amacı güden bir akımdır. 19. yüzyılın ikinci yarısında özel­likle Fransa’da gelişmiştir.

Özellikleri:

  • Deneysel bilimlerde uygulanan ”Determinizm” edebiyata da uygulanmıştır. (Determinizm, aynı şartlarda, aynı sebep-lerin aynı sonuçları doğuracağı anlayışıdır.) Bu yüzden soya çekim üzerinde çokça durulur.

  • Natüralizmde olaylar ve kişiler bir bilim adamı gözüyle incelendiğinden, hayatın iğrenç ve çirkin sahnelerinin tasvirin-den çekinilmemiştir.

  • Dil yönünden tam ve doğru vermek esastır. Kahramanlar hangi tabakadansa,  kendi mahalli ağızları ile konuşur.

  • Sanat toplum içindir görüşü benimsenir. Sanat eserlerinde mesaj bulunmalı,  eser faydalı olmalıdır.

  • Realizmde bir tür “belgesel roman” meydana getirilmek istenir. Natüralizmde ise,  gözlem ve belgelere dayanma ilkesi benimsenmekle birlikte,  deneysel bilim yöntemi, soya çekim gibi bilimsel unsurlara, edebi eserlerde yer vererek; gözlem, belge ve deneye dayanan “deneysel roman” türü meydana getirilmek istenir.

Temsilcileri:

Emile Zola: Meyhane, Nana, Emek, Toprak

Mauppassant: Fransız edebiyatında ünlü küçük hikaye yazarıdır.

Alphonse Doudet, Çehov…

Bizde Natüralizmden etkilenenler:

Hüseyin Rahmi Gürpınar,  Beşir Fuat,  Nabizâde Nâzım.

PARNASİZM

1866 yılında Fransa’da “Çağdaş Parnas” adlı şiir dergisi et-rafında toplanan şairlere parnasyen,  bunların oluşturdukları akıma da “parnasizm” denir. Parnasizm,  realist metotlarla yazılan şiir akımıdır. 19. yüzyılın ikinci yansında Fransa’ da ro­mantizme tepki olarak doğmuştur.

Özellikleri:

  • Parnasizm’de şiir,  toplumsal dertleri anlatan bir araç olmaktan çıkarak bir amaç haline gelir.

  • Sanat sanat içindir görüşü benimsenmiştir…

  • Biçim kusursuzluğuna çok önem verilmiştir.

  • Şiirde, şairin kişisel duyguları yerine, tabiat manzaraları ya da felsefi düşünceler yer alır.

  • Şairin kişiliği gizlenmiş; şiir,  iç dünyadan dış dünyaya, öznellikten nesnelliğe yönelmiştir.

  • Dilin ustalıkla kullanılmasına önem verilmiş, nazım biçimi-ne,  ölçü ve kafiyeye bağlı kalınmıştır.

Temsilcileri:

Jose Maria de Heredia,  François Coppee,  Theodore de Bonville,  Theophile Gautier,  Le .Conte de Lisle,  Sully Prodhomme

Bizde etkilenenler:

Yahya Kemal ve Tevfik Fikret

SEMBOLİZM 

Sembolizme tepki olarak doğan edebiyat akımıdır. 19. yüzyılın son yarısında (1885’ten sonra) Fransa’da,  daha sonra da bütün Avrupa’da gelişmiştir.

Özellikleri:

  • Sembolizm ile edebiyat; fizyolojiden psikolojiye,  gözlem ve deney yolundan duygu ve bilinçaltına,  nesnellikten öznelliğe, somutluktan soyutluğa,  açıklıktan kapalılığa yönelmiştir.

  • Sembolizm, görüneni sert görüntüsünden uzaklaştırarak hayal ve rüya ortamı içerisinde sunar. İzlenimler ile insan ruhunun gizli ilişkileri anlatılır.

  • Sessiz ve durgun bir ortamda renkli tabloların çizimine önem verilir.

  • Müzik ve ahenk önem kazanmıştır.

  • Şiirde, okuyanın ferdi yorumuna önem vermek için mana ikinci plana atılmıştır. Bunun için de mecazlara ve sembollere çokça yer verilmiştir.

  • Sembolizmde fikir değil,  duygu önemlidir.

  • Sembolizmde; rüya, hülya, melankoli, ölü şehirler, esrarlı şeyler üzerinde durulur.

  • Sembolizmde; klasik nazım biçimleri yerine, müstezat ve serbest nazım, bununla birlikte ağır bir dil de kullanılmıştır.

Temsilcileri:

Baudelaire, Paul Valery, Rimbaud, Mallarme, Paul Verlaine

Bizdeki temsilcileri:

Ahmet Haşim, Cenap Şehabettin, Ahmet Hamdi Tanpınar; Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas gibi şairlerde de yer yer sembolizmin izleri görülür.

NEO-KLASİSİZM (Yeni Kalsisizm)

Sembolizme tepki olarak 19. asrın sonlarında ortaya çıkmıştır. Edebi eserlerde, eski klasik duyuş ve düşünüş, zevk ve üslup yeniden canlandırılmak istenmiştir. Edebiyatımızdaki en önemli temsilcisi Yahya Kemal’dir.

EMPRESYONİZM

1865’te Fransa’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. İzlenimcilik demek olan emp­resyonizmde, dış dünyanın olduğu gibi değil de insan üzerinde bıraktığı izlenimlerin anlatılmasına özen gösterilmiştir. Daha çok ışık ve tabiat üzerinde durulur. Resim­de bu çığırı açan Claud Monet’tir. Edebi-yattaki öncüleri: Verlaine, Rimbaud, Rilke, Jocye, Hopkins

Bizdeki temsilcileri:

Ahmet Haşim az da olsa empresyo­nizmden etkilenmiştir.

20. yüzyılın başında birtakım ufak tefek akımlar görülür ki bunlar öteki akımlar gibi bir asra hükmeden akımlardan ziyade bir edebi hareket olarak kabul edilebilir. Bunlar:

FÜTURİZM (Gelecekçilik)

20. yüzyılın başlarında 1909’da İtalyan yazar Marinetti’nin sanatta açtığı bir çığır­dır. Geçmişe ve geleneklere cephe alarak, makineyi ve hızı sanata sokup geleceğe yönelmek amacını gütmüştür. Şiirde kalıplaşmış biçimler ve mısra yapılarını bıraka­rak hayatın sürekliliği anlatılmak istenir. Savaşçı bir ruh hali içerisinde ahlak ve geleneklere karşı çıkıp, şiirde çığlık ve gürültüye önem vererek duygu zayıflatılmıştır.

DADAİZM (1916)

I. Dünya savaşının sonunda umutsuzluğa düşen, değerlerine karşı çıkan, şüpheci­liğe önem veren bir akımdır. Şiirdeki biçim, kafiye, dil vezin gibi bütün kurallara karşı çıkılır. Kübizmin bir devamı gibi görünen bu akım kesin yargıya varmadan şüpheli bir anlatıma önem vermiştir. 1916’da İsviçre’nin Zürih şehrinde ortaya çıkan Dadaizm’in temsilcisi Tristan Tzara‘dır.

SÜRREALİZM

1924 yılında ortaya çıkan ve gerçek üstücülüğü savunan Freud’un “Psikanalizin” metodunun edebiyata uygulanmasıdır. Bilincin, aklın ortadan kaldırılması gerekliği savunulur. Temsilcisi Andre Breton‘dur.

Bizdeki temsilcileri:

Garipçiler (Orhan Veli, Melih Cev­det ve Oktay Rıfat) bu akımdan etkilenmişlerdir.

EGZİSTANSİYALİZM

Varoluşçuluk anlamına gelen egzistansiyalizm, İkinci Dünya Savaşı yıllarında or­taya çıkmıştır. Temsilcisi Jean Paul Sartre‘dir.

EKSPRESYONİZM (ANLATIMCILIK)

Realizm ve natüralizme tepki olarak doğan, sanatçının ruhi durumunu ön plana çıkaran, tabiatı ve eşyayı ikinci plana iten bir akımdır. Temsilcileri: Franz Warfel, Franz Kafka, T. S. Elliot, Erns Toller…

Eski Yunan Şiiri:

MÖ 9. ve 7. yüzyıl arasında Homeros (İlyada ve Odesia), MÖ 7. ve 6. yüzyıl arasında Aisopos (Ezop) fabl türünde, M. Ö. 5. ve 4. yüzyıl Yunan edebiyatının altın çağıdır. Bu dönemde:

Tragedyada: Eşil,  Sofokles,  Euripides

Komedide: Aristophanes,  Menandros,

Tarihte: Herodot

Felsefede: Sokrates,  Platon (Eflatun),  Aristotales M. Ö. 2. ve M. S. 2. yüzyıl

Biyografide: Plutharkos (Paralel Hayatlar)

]]>
Fikir Akımları ve Temsilcileri https://dersimizedebiyat.org/fikir-akimlari-ve-temsilcileri.html Mon, 24 Feb 2014 23:07:20 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=5203  

1.

HÜMANİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 

14 ve 16. yy arası

  • Üslup ve Biçim önemlidir.
  • Bütün insanları kardeş ve eşit sayma
  • Antik döneme hayranlık

DANTE

PETRARCABOCCACİO

MONTAİGNE

 
       

2.

KLASİSİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 

17 yy Fransa

  • Eski Yunan ve Latin Edebiyatı
  • Akıl ve sağduyu
  • Konular gerçek değil gerçeğe uygun
  • Kişiler değişmeyen yönleriyle ele alınmış
  • Sanat için sanat
  • Kahramanlar yüksek zümre
  • Ahlaki amaç güdülmüş
  • Eserlere kişiliklerini yansıtmışlar
  • Biçim önemli
  • Ulusal bir dil

RACİNE

CORNEİLLE

MOLİERELA FONTAİNE

FENELON

DESCARTES

İBRAHİM

ŞİNASİ

AHMET PAŞA

 

       

3.

ROMANTİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 

18. yy Fransa

  • Klasisizme tepki
  • Duygu ve hayal önemli
  • Toplum için sanat
  • Sanatçı taraf tutmuş
  • Zıtlıklar önemli
  • Sanatçı kişiliğini esere yansıtmış
  • Rastlantılar önemlidir.

VİCTOR HUGO

J.J. ROUSSEAU

SCHİLLER

GOETHE

LAMARTİNE

A. DUMASPUŞKİN

N. KEMAL

A. MİTHAT

A. H. TARHAN

R. M. EKREM

 

 

 

4.

REALİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 

19. yy

  • Romantizme tepki
  • anket yöntemi
  • Sanat aynadır, görüşü
  • Sanatçılar nesnel
  • Sanat için sanat
  • İnsan çevresi ile ele alınmış

BALZAC

STENDHAL

FLAUBERTE

DOSTOYEVSKİ

TOLSTOY

ÇEHOV

GORKİ

CHARLES DİCKENS

ERNEST HEMİNGWAY

JACK LONDON

MARK TWAİN

R. MAHMUT EKREM

S. SEZAİ

H. Z. UŞAKLIGİL

MEHMET RAUF

R. HALİT KARAY

Y. KADRİ

HALİDE EDİP

5.

NATURALİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 

19. yy. İkinci yarısı

  • Realizmin bir üst boyutu
  • Deney ve anket
  • Soyaçekim
  • Sokak dili edebiyata girer
  • Sosyal gerçekçilik
  • Tezli roman

EMİLE ZOLA

A. DAUDET

MAUPASSANT

J. STEİNBACK

HENRİK İBSEN

N. NAZIM

H. GÜRPINAR

 

5.

PARNASİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 
  • Şiir akımıdır
  • Şiirde gerçekçilik
  • Şiir emek işidir
  • Seçkin kişilere hitap
  • “Sone” nazım biçimi
  • Gözlem ve dış dünya yansıtılmış
 

TEVFİK FİKRET

Y. KEMAL BEYATLI

 

7.

SEMBOLİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 
  • Gerçek anlatılamaz
  • Dil ve üslup mükemmelliği
  • Kapalı ve yazma açık anlatım
  • Musiki önemli
  • Gördüklerini değil sezdiklerini anlatan   sanatçılar

C. BAUDELAİRE

MALLARME

PAUL VERLANİNE

ARTHUR DRİMBAUD

PAUL VALERY

CENAP ŞEHABETTİN

AHMET HAŞİM

 

8.

EMPERYONİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 
  • Önce resimde sonra edebiyatta
  • Dış dünya olduğu gibi aktarılamaz
  • Dış dünyayı algıladıkları biçimde aktarmışlar   sanatçının dış dünyadan sezdiklerini anlatabileceğine inanmışlar
  • Sanat toplum için
  • Şiirde biçime uyağa önem vermezler

ARTHUR RİMBAUD

PAUL VERLAİNE

 

 

9.

EKSPRESYONİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 
  • Önce resim sonra edebiyat
  • Şairin görevi dış dünyanın anlamsızlığına   anlam kazandırmaktır.

FRAZ KAFKA

J. S. ELİOT

J. JOYCE

 

 

10.

FÜTÜRİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 
  • Makineleşmeye hayranlık
  • Hızı ve dinamizmi sevme
  • Gemilere ocaklara övgü
 

NAZIM HİKMET

 

11.

DADAİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 
  • Kuralsızlığı kural edinme
  • Bireyi aklın tutsaklığından kurtarma
  • Akıl dışılığı, kuralsızlığı, değişmeyi savunmak
   

 

12.

SÜRREALİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 
  • Freud felsefesi
  • Önemli olan bilinçaltı
  • Gerçek üstücülük
   

 

13.

EGZİSTANYALİZM

   

Temsilcileri

Türk Temsilcileri

 
  • Sanat politikayla iç içedir
  • Yazar çağının tanığı olmalıdır
  • Düşünüyorum öyleyse varım görüşü
  • Birey her eyleminden sorumludur
  • Bir insanın kendini yaratacağına inanırlar

JEAN PAUL SATRE

ALBERT CAMUS

 

 

                                                     

]]>
Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) ve Özellikleri https://dersimizedebiyat.org/ekspresyonizm-disavurumculuk.html Tue, 11 Feb 2014 17:30:43 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=4185 EKSPRESYONİZM (DIŞAVURUMCULUK)
  1. Birinci Dünya Savaşı öncesi yıllarda Almanya’da ortaya çıkmıştır.
  2. İç gerçeğin ve iç yaşantıların önemli olduğunu, sanat yoluyla bu iç yaşantıların dışa yansıtılması gerektiğini savunmuştur.
  3. Ekspresyonizm ilk önce resim alanında doğmuş, sonra edebiyatta da etkili olmuştur.
  4. Realizme ver natüralizme tepki olarak doğmuştur.
  5. Romantizmin daha yeni bir yorumudur.
  6. Sanayileşmeye, burjuva ahlakına, savaşa bir tep­ki olarak gelişen bu akımdır.
  7. Empresyonizm (İzlenimcilik) sanatı da gös­terişli ama özden yoksun bulduğu için reddeder.
  8. Ekspresyonistlere göre gerçek, başka bir yerde değil, insanın içinde, ruhunda yani kendisinde  gizlidir.
  9. Gerçeklerin ve görünüşlerin insandan insana değişebildiğine inanırlar.
  10. Sanatta alışılmış geleneklere karşıdırlar. Bu yüzden daha değişimcidirler.
  11. İçinde yaşadıkları toplumu ve onun sanat anlayışını redderler.
  12.  
  13. Sanatın amacı, bu iç gerçekliği anlatmaktır. Sanatçı, iç gerçekliği anlatmak için iç gözleme başvurur.
  14. Ekspresyonistler sanata bazı görevler yüklemiş­ler; okuyucuya estetik zevk ve haz verip onu eğlendirmek yerine , onu sarsarak içinde bulunduğu uyu­şukluktan kurtarmak istemişlerdir.
  15. İç ger­çekliğe yönelerek dış dünyadan kopan ekspres­yonistlerin bu toplumculukları, soyut bir düşünce olmaktan öte gitmemiştir

Ekpresyonizmin önemli Temsilcileri

James Joyce,

T. S. Eliot

Franz Kafka

Eugene O’Neill

A. Strindberg

]]>