1. Yazdıklarımın herkesçe okunmasını istiyorum. Beni okuyanların, kitaplarımda kendinden bir parça bulabilmesini, yüreğine seslenen bir şeyler yakalayabilmesini istiyorum. Çünkü önemli olan, okurun, kitapla ve yazarla sıcak bir bağ kurabilmesidir. Bu nedenle olabildiğince duru bir dil, yalın bir anlatım yeğliyorum. Kimi zaman kısa cümlelerim yadırganıyor; ama ben bunu bilinçli olarak yapıyorum. —; ancak benim seçimim yalınlıktan yana. Bu sadelik içinde okurun yüreğine ve beynine ulaşabiliyorsam ne mutlu bana.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Ben de bilirim yarım sayfa süren tümceler kurmayı, süslü ve ağdalı bir dil kullanmayı
B) Zaten her konu kendi biçim ve biçemini birlikte getiriyor
C) Ben. sanat yapmak adına anlaşılmaz olmayı seçenlerden değilim
D) Her yazarın anlatımını renklendiren ilginç söz buluşlarından yararlanırım
E) Yazarken, sözcükleri seçmede ince eleyip sık dokuyorum
(ÖSS 2005)
2. Okumayan bir insan, sadece tek bir yaşam sürmüştür. Oysa ben Napolyon’un,. Sezar’ın, Dartanyan’ın yaşamlarıyla kendi yaşamımı zenginleştirdim. Bu nedenle, gençleri kitap okumaları konusunda her zaman yüreklendiriyor, yönlendiriyorum, çünkü bu, tek boyutlu kişilikten kurtulmanın en etkili yoludur. Böylece, — bu müthiş bir ayrıcalıktır.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) tarihsel olaylara ilgi duyarsınız
B) ülkeleri tanıma isteğiniz artar
C) değişik yaşantılar edinmiş olursunuz
D) insanları daha çok sevebilirsiniz
E) sorumluluk duygunuz gelişip güçlenir
(ÖSS 2009)
3. —-. Montaigne’in kendine dönük, söyleşi havasında, gelişigüzel yazılmış duygusu uyandıran; Bacon’ın ise nesnel, Özlü, betimleyici denemeler yazdığı söylenir, İki denemecinin yalnızca biçeminin değil, bakıp yorumladıkları dünyanın da farklı olduğu görülebilir. Montaigne’in, denemelerini, “kendi benliğini anlamak için” oluşturduğu, Bacon’nınsa “değişik alanlarda edindiği gözlem ve deneyimleri insanların yararlanabileceği bir bilgelikle” yazdığı, denemelerinden anlaşılmaktadır.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) Denemenin dokusu yazardan yazara değişir
B) Her denemecinin anlatım biçimi kendine özgüdür
C) Denemenin konuşma tadı taşıması dilin kullanımıyla ilgilidir
D) Her denemecinin bir çıraklık bir de ustalık dönemi vardır
E) Deneme, kişiselliğe dayalı, rahat okunan bir yazı türüdür
(ÖSS 2009)
4. Taşa çalınmış bir nara benzetirim dilimizi. Eşsiz parıltılar saçan bazı taneleri kaybolmuştur bu narın, bazı taneleri unutulmuştur. Bu benzetmeden yola çıkarak şunları söyleyebilirim: Sokaklar, caddeler, ağızlar ve gönüller yavaş yavaş benim bilmediğim sözcüklerle doldu. Bende en küçük anısı bile olmayan, derinliğini göremediğim sözcükler bunlar: “sunucu” spiker, “gösteri adamı” showman, “İş hanı” plaza, “yıldız” star, “çarpıcı haber” flaş haber oldu söz gelimi. Daha da önemlisi “paşa”yı pasha, “efendi”yi efendy, “eveti ewet biçiminde yazan bir kuşak çıktı ortaya.
Bunları söyleyen kişi aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
A) Dil kurallarının geçerliğini yitirmesinden
B) Dil bilincinin zayıflamasından
C) Sözcüklere farklı anlamlar yüklenmesinden
D) Anlamdaş sözcüklerin birlikte kullanılmasından
E) Yabancı sözcüklerin doğru yazılmamasından
(ÖSS 2009)
5. Dil, tarih, edebiyat, hukuk, din, ekonomi, tarım, aile yapısı gibi birçok öğe, kültür kavramı içinde yer alır. Bu bağlamda kültür, bir ulusu oluşturan toplumun ayrılmaz parçasıdır. Ulusların gelişmişlik düzeyiyle kültür arasında çok sıkı bir etkileşim vardır. Çünkü kültür bir ağaç fidesindeki, bir çiçek tohumundaki öz gibi, toplumu bir arada ve canlı tutan, geliştiren bir etkendir. Sağlıklı bir toplumsa zamanın getirdiği yenilikleri, kendi öz değerleriyle kaynaştırarak yol alır. İşte bu yönden Atatürk döneminde gerçekleştirilen devrimler de bu amaca yönelik yenileştirme, geliştirme atılımlarıdır.
Bu parçadan kültürle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?
A) Uluslararası ilişkilerde gözetilmesi gereken nitelikler taşıdığı
B) Toplumsal yapıyı kuran değerler bütünü olduğu
C} Toplumların gelişip değişmesinde önemli bir güç olduğu
D) Bireyleri birbirine bağlayan özellikler içerdiği
E) Koşullara göre değişime uğrayabileceği
(ÖSS 2009)
6. Düşünme üzerine söylenmiş ne kadar çok söz var! O sözlerden biri şöyle: “Uyanan düşünce bir daha uyumaz,” Öyle midir? Bilinir ki nice uyanan düşüncenin bir yolu bulunarak uyutulduğu çok olmuştur. Düşünceyi yücelten bir söz daha: “Ölümsüz olarak bildiğim tek şey, düşüncedir.” Bu söz için de “Evet, doğru.” diyesim gelmiyor. Tarihe baktığımızda nice düşüncenin yozlaştırılıp yok edildiğini gördüğümüz için… Konfüçyüs ise düşünmenin bir başka yönüne vurgu yaparak “Düşünmeden öğrenmek, vakit kaybetmektir.” diyor. Evet, düşünme ama hangi düşünme? Biz eleştiren ve yargılayan bir düşünmeden yanayız.
Bu parçadan düşünmeyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Belirli kalıplar içinde dondurulamayacağı
B) Farklı yaklaşımlara göre farklı anlamlar içerebileceği
C) Savunanların yanı sıra engellemeye çalışanların da olabileceği
D) Sorgulayıcı bir nitelik taşıması gerektiği
E) Çağdaşlığın yolunu açma gücü taşıdığı
(ÖSS 2009)
7. Edebiyatta olup bitenleri, edebiyatın canlılığını, yazarın verimliliğini hatta yapıtlarının başarısını ya da başarısızlığını kuşaklarla, yaşla değerlendirmek çoğu zaman bizi yanlışlığa götürür. Dostoyevski en büyük iki yapıtından birini, “Karamazof Kardeşler”! ölmeden hemen önce bitirdi. Thomas Mann İse gene en büyük iki yapıtından biri olan, “Buddenbrook Ailesi”ni bitirdiğinde daha yirmi altı yaşındaydı. Bu iki yazar da ömürlerinin erken ve geç dönemlerinde başka birçok kitap yazdılar. Bu örnekler bize —
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) yazarların, yeni dünyalar kurma çabasıyla sürekli bir arayış içinde olduklarını gösteriyor.
B) bir yazarın yapıtlarının hep birbirine benzemesinin yaratabileceği güçlükleri hatırlatıyor.
C) yazarların, yazma ve yaratma gücünün yaşla açıklanmayacak bir olgu olduğunu gösteriyor.
D) yazarların kimi dönemlerde kalıcı ürünler verdiğini; ancak bunu sürdürmenin güç olduğunu kanıtlıyor.
E) yazarların, yeni konular bulduklarında daha çok çalışmaları gerektiğini yansıtıyor.
(ÖSS 2005)
8. Sabahattin Ali, olayları kesin sonuca bağlamaktan kaçınan, okurun kafasında bir ufuk açıp bırakan öyküler yazar. Yani o döneme kadar alışılmış olanın dışına çıkan, Çehov’un “durum öyküsü” diye anılan öykü tarzının etkileri görülür öykülerinde. Zaman zaman da, Maupassant’ın geliştirdiği, bizdeyse Ömer Seyfettin’in öncülük ettiği “olay öyküsü” tarzının izlerine rastlanır,
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Çehov ve Maupassant’ın Öykü türüne yenilikler getirdiği
B) Sabahattin Ali ile Ömer Seyfettin’in öyküye bakış açılarının bire bir örtüşmediği
C) Yazarlar arasında etkileşim olabileceği
D) Sabahattin Ali’nin öykülerinde olay ve durum öyküsü özelliklerinin görüldüğü
E) Yazarların öykü türünü daha çok yeğlediği
(ÖSS 2009)
9. Türkçenin yeterince ayrımına varılmamış bir özelliğinden, yoğunlaştırma gücünden ustaca yararlanıyor bu yazarımız, Yapıtlarındaki duygusal ve düşünsel derinlik de buradan geliyor büyük ölçüde. Çünkü az sözle çok şey anlatma yoludur yoğunlaştırma, anlatımda şiirselliğin damarını yakalamadır. “Düşüncenin canı kısa sözdedir.” yargısına bağlı kalmadır.
Aşağıdaki cümlelerden hangisi bu parçada anlatılanlara örnek oluşturmaz?
A) Zamanı öldürerek kendi ölümünü hazırlayan ne çok insan var şu yeryüzünde,
B) İnsanları fiziksel özellikleriyle değerlendirmenin yanlışlığı çokça yinelenir.
C) Yaşamını güzelliklerle dokumayan insanın ömrü, yaşarken tükenmiş demektir.
D) Sabrın ülkesinde soluk alıp vermeyen bir sanatçı, adını gelecek kuşaklara bırakamaz.
E) Acıların ateşinde pişmeyen insan, bu duyarsızlık ortamında nasıl ayakta kalabilir ki.
(ÖSS 2009)
10. İlk ortak çalışmamızda onun kimi özelliklerinin ayrımına varmıştım. Hem zengin bir yazınsal birikimi vardı hem de bilinçli bir okurdu. İlyada, Don Kişot, Hamlet, Suç ve Ceza, Yabancı gibi başyapıtlar derin izler bırakmıştı onda. Sık sık anıyordu bu yapıtları. Öte yandan yokluk ve yoksullukla geçen çileli, örselenmiş bir çocukluk dönemi yaşamıştı. O yaralı çocukluk günlerini anlatmaktan hiç çekinmiyordu, çekinmek şöyle dursun anlatırken kahkahalarla gülüyor, az sonra gözleri buğulanıyordu. Aslında anlattıkları hiç de gülünç değildi. Dinlerken içim burkulur, ağlamamak için zor tutardım kendimi. Kahkahalarının tınısında nasıl bir duygu gizliydi? Haz mı, acı mı, öç alma mı? Ayıramazdım bir türlü.
Bu parçada anlatılan kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?
A) Neyi niçin okuduğunu bilen
B) Duygusal bir kişiliği olan
C) Okuduğu yazarlara benzemeye çalışan
D) Önemli yapıtlardan etkilenen
E) Yaşadıklarını hiç değiştirmeden anlatan
(ÖSS 2009)
11. O, dil duyarlığı gelişmiş öykücülerimizden biridir. Yaşamı değişik boyutlarıyla yansıtmayı amaçlar. Öte yandan öykülerinde dili, bir araç olarak görmez. Yazarken dilin olanaklarını belirli amaçlar doğrultusunda zorlar, bu yolla yeni söylem biçimleri araştırır. Bunu yazarlığın ve yaratıcılığın doğal bir işlevi olarak görür, Yoğun, çok katmanlı, Çağrışımlı bir anlatım oluşturma çabası içindedir. Dilin, yeni duyguları, yaşantıları yansıtabilmesi için farklı sözcükler seçmekten ve sözcüklere yeni anlamlar yüklemekten çekinmez. Bütün bunları yazarlığın temel koşulu sayar, yazdıklarını bu doğrultuda biçimlendirir.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Dile yaklaşımına
B) Yaşananlara farklı açılardan baktığına
C) İşinin bilincinde olduğuna
D) Anlatımını geliştirmeye çalıştığına
E) İlginç konular seçtiğine
(ÖSS 2009)
12. Kimi çağdaş yazarların hoş bir tutumu var. Önce bilinen bir kuşeyi alıp yazdıkları öykünün çıkış noktası yapıyorlar. Siz okur olarak “Eyvah!” der demez, satırların arasında verilen ustalıklı ve incelikli anlatımlar sizi bambaşka bir şölene çağırıyor. Ama öyle dil oyunlarının, bilinç akışı gibi metnin anlaşılmasını güçleştiren yöntemlerin kullanıldığı bir şölen değil bu. İnsanların davranışlarını yönlendiren öğeleri seçiyor, bunları çarpıtmadan çağdaş insanın tutkularıyla bizi yüz yüze getiriyor. Üstelik her şey yalın ve usulca söz söylemeye dayalı.
Bu parçada sözü edilen yazarların yapıtlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A} Anlaşılması çaba gerektiren nitelikler taşıdığı
B) Özgün olmayan konulardan yola çıktığı
C) Belirli teknikleri kullanmaktan kaçındığı
D) Anlatılanların beklentilere ters düştüğü
E) Karakterleri kendi gerçeklikleri içinde yansıttığı
(ÖSS 2009)
CEVAPLAR
| 1.A | 7. C |
| 2. C | 8. E |
| 3. D | 9. B |
| 4. B | 10. C |
| 5. A | 11. E |
| 6. E | 12. A |
]]>
1. Sağlık personelinin, bilimsel verilere dayalı tanılar koymasının yanında, kendi düşüncelerini halka tam olarak anlatabilmesi için sağlıkla ilgili kavramların yerel karşılıklarını bilmesinde zorunluluk vardır. Halkın kullandığı sözcük ve deyimleri bilmek, yalnızca onlarla anlaşmaya değil; onların düşüncelerini, İnanışlarını, değer yargılarını, kısaca kültürlerini anlamaya da yardım eder. Kültürel özellikleri dikkate almayan bir sağlık hizmeti verimli bir biçimde gerçekleştirilemez.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sağlık personeli çok yönlü bir eğitimden geçirilmelidir.
B) Tıpla ilgili deyim ve kavramları yerli yerinde kullanan sağlık personeli daha başarılı olmaktadır.
C) Sağlık hizmetlerinde başarılı olabilmek ipin halkla birlikte çalışmak gerekir.
D) Halka sağlık hizmetleri sunulurken kişilerin farklı özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.
E) Sağlık hizmetlerinde, çağdaş tıp anlayışının yanı sıra doktor ve hasta iletişiminin kurulmuş olması da önemlidir.
(ÖSS 2004)
2. Çocukları okumaktan soğutan bir neden de öğretici olmayı her şeyin başında tutmamızdır. Ders vermeyen, hem de bunu açık seçik yapmayan hiçbir yazınsal yaratı, anadili öğretiminde yer almaz; çünkü yazıların seçiminde, işlenişinde temel ölçüt ders vericiliktir. Bir yazı, bir şiir ne denli güzel, renkli bir yaşantı birikimiyle yüklü olursa olsun ders vermiyorsa hiç değeri yoktur. Oysa bu konuda Goethe şöyle der: “Yalnızca ders vermekle kalan, duygu dünyasının sınırlarını genişletmede hiçbir katkısı olmayan kitaplardan nefret ederim.”
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Anadili Öğretimi, çocukta okuma alışkanlığı geliştirme amacından yoksun olmamalıdır.
B) Okuma yazma becerisini sürekli kullanmayan kişi, dış dünyaya kapalı kalacaktır.
C) Öğrencilere okutulacak yazılar, onların yetişme ortamları göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır.
D) Çocuklara okumayı sevdirmek için, öğretici nitelikli kitaplarda da onların iç dünyalarını zenginleştirici özellikler bulunmalıdır.
E) Değişik yazı türleriyle sık sık karşılaşmayan çocuklar, tembel, edilgen bir kafa yapısına sahip olurlar.
(ÖSS 2004)
3. Bir kimse arada bir, “Bizim zamanımızda…” diye söze başlayıp yakınıyor ya da eski günleri arıyorsa anlayın ki çağdışı kalmıştır. Baba, çocuğunu anlayamadığından; yaşlı, gencin ya da genç kafalı yaşıtın davranışlarını beğenmediğinden mi söz ediyor, “Bizim zamanımızda böyle değildi.” kanıtına umutsuzca da olsa dört elle mi sarılıyor; bilin ki bunların söyleyecek bir sözü yoktur artık bugün için. Zaman, böyle konuşanları aşmış, tüketmiştir.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yaşamın her dönemini tat alarak geçirmek gerektiği
B) Güzellik anlayışının insandan insana değiştiği
C) Mutsuz insanların, geçmişin güzel olduğunu söyleyerek avundukları
D) İçinde yaşadığı toplumun gerisinde kalanları uyarmak gerektiği
E) Toplumsal değişim ve gelişmelere ayak uyduramayanların geçmişe sığındıkları
(ÖSS 2004)
4. Peyami Safa’yla Halide Edip Adıvar’ı karşılaştıran bir eleştirmenimiz şöyle diyor: Matmazel Noraliya’nın Koltuğu da Sinekli Bakkal gibi, mistik bir dünya görüşünün savunulduğu bir romandır. Ancak, Adıvar, klasik roman tekniğini kullanırken Peyami Safa, XIX. yy. sonlarında beliren yeni bir roman tekniğiyle yazar. Bu yeni roman anlayışında, anlatım tekniğinin ve bakış açısının önemi büyüktür. Çünkü modern diyebileceğimiz romancılara göre, geleneksel romanla yeni roman arasındaki Önemli fark, geleneksel romanın “anlatma” yöntemine, ötekinin “gösterme” yöntemine ağırlık vermesidir. Gösterme yönteminde yazar, anlatma yönteminin aksine anlatıcı olarak aradan çekilir; anlatmanın yerini yaşatma alır. Böylelikle roman, okuyucuyu olayların içine taşıyan, etkili ve gerçekçi bir nitelik kazanır.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılabilir?
A) Halide Edip Adıvar’ın romanları, Peyami Safa’nınkilerden daha başarılıdır.
B) Anlatma yöntemiyle oluşturulan romanlarda olaylar yazarın bakış açısından verilir.
C)Türk romanında en başarılı dönem XIX. yy. sonlarıdır.
D) Romanın, okuru etkileme gücü, onun dil ve anlatımına bağlıdır.
E) Roman, sanatsal değerini romancının kişiliğinden alır.
(ÖSS 2004)
5. Babalarla çocukların birbirini anlayamadığı kimi dönemler vardır. Böyle bir dönemden ben de geçtim. Bugün artık hayatta olmayan babamla ilişkilerim, yaşamımdaki en büyük üzüntülerimden biridir. Çünkü o zamanlar, dünya görüşüyle benim karşımda yer almıştı; ama hiçbir zaman beni reddetmedi; tersine anlamaya çalıştı. Bense onun o görüşte olmasını kabul edemedim.
Bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilirse konuşan kişinin “pişman” olduğu anlaşılır?
A) Aslında farklı düşünse de hoşgörülü olabilirmiş İnsan.
B) Bunda çevremin de etkili olduğunu anladım.
C) Babamın öyle biri olması, beni ondan uzaklaştırıyordu.
D) Çünkü ben gençtim ve doğruları yalnız ben görebiliyordum.
E) Her sorunun, kendine özgü bir çözümü vardır.
(ÖSS 2004)
6. insanı insana anlatmak, başlıca kaygısıdır sanatın, Çağlar boyunca, sözle olsun, renkle, ezgiyle olsun, tüm sanat ürünleriyle insanın iç ve dış evreni yansıtılmak istenmiştir, Duygular, tutkular, düşler, düşünceler değişik biçimler içinde ele alınmış, işlenmiştir, işleyiş, ele alış biçimleri sanatçıdan sanatçıya, çağdan çağa değişse de amaç aynı kalmıştır; İnsanı insana anlatmak…Bir bakıma sanatın işlevindeki soyluluk da bu amaçtan doğar. Yaşamın tatlanması, çirkinliklerden arınması, insanın insanı anlamasına bağlı değil midir? Mutsuzluklar, uyumsuzluklar hep insanın İnsanı anlamamasından kaynaklanmaz mı?
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Duygu ve düşüncelerin anlatımı çeşitli sanat dallarına göre farklılık gösterir.
B) Sanat ürünleri, bireylerin birbirine yakınlaşmasını, yaşamın güzelliklerini sezmesini ve algılamasını sağlar
C) Sanatın etki gücü, her şeyden önce yaşamı olduğu gibi yansıtmasından ileri gelir.
D) Sanatsal yaratıların yaygınlaşıp gelişmesiyle yaşam koşulları arasında sıkı bir etkileşim vardır.
E) Aynı konuyu işleyen iki sanatçının konuya bakış açıları, konuyu işleyiş yöntemleri birbirinden farklı özellikler gösterebilir.
(ÖSS 2004)
7. Hayata bakış açım değişmişti. Doğum tarihime göre 34 yaşındaydım. Ama yaşama sevincim çoktan sönüp gitmişti. Coşkun, neşeli olabildiğim günleri, uzak bir hayal gibi hatırlıyordum. Yazarlığım da annemin hastalığından çok şey kaptı; hepsi de acı şeyler.
Böyle konuşan bir kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Mutluluğu hep gelecekte aramıştır.
B) Yaşadıklarının etkisiyle kötümser bir insan olmuştur.
C) Geçmişin güzel günleri artık ona mutsuzluk vermektedir.
D) Acılar, onu başkalarına karşı katılaştırmıştır.
E) Çektiği sıkıntılar, onu bir sanatçı olmaya yöneltmiştir.
(ÖSS 2004)
8. Halk ipin yazdığını söyleyen Ahmet Mithat’ın okuyucusu, gazete okuyan, belli bir aydın kesimdir. Çok sonraları, okurları düşündürmeyen, yaşamsal ve düşlemsel bir değer taşımayan sıradan olayları anlatan kimi yazarlar bu tutumu değiştirmiştir. Onlar, ortaya koydukları ürünlerle halka yönelerek mahalle aralarında İnsanları roman okur duruma getirmişlerdir. Fakat mahalle aralarında bir A. Hamdi Tanpınar’ın ya da bir A. Şinasi Hisar’ın yazdığı, yazınsal değeri yüksek yapıtlar okunmamıştır.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Nitelikli romanlardan tat alan okurların azlığı
B) Bir romanın sanatsal değerinin, onun, değişik düzeylerdeki okurlarca sevilmesine bağlı olduğu
C) Serüven öğesi ağır basan romanların çok okunduğu
D) Ahmet Mithat’ın romancılıktaki yüzeyselliği
E) Romanların, okurların düzeyine göre türlere ayrıldığı
(ÖSS 2004)
9. Gerçekte “doğru” diye bellediğimiz düşüncelerin bir bölümü, yinelene yinelene bu niteliğin yüklendiği yanlışlardır. Tek yönlü, yüzeysel gözlemlerin, yanılsamaların ürünüdür bunlar. Diyelim ki yıllarca önce bir eleştirmen ya da yazın tarihçisi bir değerlendirme yapmış; kimi belirlemelere gitmiş bir yapıt üzerinde. Ardından gelenler de onun söylediklerini bir tartımdan geçirmeden benimseyip yinelemişler, Böylece yapıtlar ve yazarlar üzerinde basmakalıp, üç aşağı beş yukarı “aslının aynı” diyebileceğimiz etiket yargılar oluşturulmuştur.
Bu parçada eleştirilen yaklaşım aşağıdakilerden özellikle hangisiyle nitelendirilebilir?
A) Kişiden kişiye değiştiği için doğru olup olmadığı her zaman tartışılan
B) Yazın adamlarınca öne sürülmemiş, belirli ölçütlere uygun olup olmadığı bilinmeyen
C)Dar bir bakış açısıyla, derinliğine inilmeden oluşturulmuş, yanlış algılamaların tekrarına dayalı
D) Çok tekrarlandığı İçin herkesçe bilinen, özgünlüğü kalmamış
E) Daha önce ortaya konmuş, sonradan değiştirilmesi için herhangi bir neden olmayan
(ÖSS 2004)
10. Dilleri, zengin, yoksul, eksikli, yetkin gibi sözcüklerle nitelendirmek bilimsel gerçeklerle bağdaşmaz. Her dil, olayları, durumları, varlıkları, evreni, kendince adlandırıp yansıtır. Bir başka deyişle, o dili kullanan toplumun yaşama biçimiyle ilgilidir bu. Örneğin, Türkçede dört ayrı sözcükle anlatılan “baldız, elti, görümce, yenge” için, İngilizcede yalnızca “sisterinlaw”, Almanca’da ise “Schwâgerin” karşılıkları vardır. Bunun gibi Türkçe’de “kayınbirader, enişte, bacanak” ilişkisi, İngilizce’de “brotherinlaw”, Almanca’da ise “Schwâger” sözcüğüyle belirtilir.
Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülebilir?
A) Böyle olduğu için, Türkçe işlenmiş, gelişmiş kültür dili sayılan bu dillerden daha zengindir diyebiliriz
B) Bu durumda Türkçenin insanoğlunun acılarını, tutkularını, düşlerini doğadaki varlıklardan yaralanarak anlatan, olanakları geniş bir dil olduğu görülür
C) Bu bize, olsa olsa Türk toplumunda aile ve akrabalık ilişkilerinin ayrıntılı olarak yer aldığını, bunun da söz varlığımıza yansıdığını gösterir
D) Oysa Türkçede bir nesne ya da varlığı anlatabilmek için doğadaki bir başka nesne ya da varlıktan yararlanma söz konusudur
E) Daha doğrusu, “İstenirse Türkçeyle anlatılamayacak hiçbir kavram yoktur.” düşüncesini yaygınlaştırmak gerekir
(ÖSS 2004)
CEVAPLAR
| 1. E | 6. B |
| 2. D | 7. B |
| 3. E | 8. A |
| 4. B | 9. C |
| 5. A | 10. C |
]]>
1. Edebiyat yapıtlarını açıklamak, yorumlamak, değerlendirmek ve sınıflandırmak amacını taşıyan yazılar vardır. Bu yazıları “edebiyat eleştirisi” adı altında toplayabiliriz. Edebiyat eleştirisi ipinde daha çok denemeler, kitap tanıtma yazıları ve bilimsel araştırmalar yer alır. Bu yazılar, en öznel izlenimlerden en nesnel değerlendirmelere değin uzanan geniş bir yelpaze İçinde karşımıza çıkar. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bu yazılarda
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) değişik anlatım yöntemleri kullanılır
B) ele alman konuların sının oldukça geniştir
C) doğruluğu kanıtlanabilecek görüşlere ağırlık verilir
D) okurları bilgilendirmek ön plana çıkar
E) asıl amaç, yapıtların gereği gibi tanıtılmasıdır
(ÖSS 1999 İPTAL EDİLEN)
2. (I) Öncelikle, eleştireceği yazarın sanat ve dünya görüşünü kavramaya çalışır. (II) Sonra sanatçıyla ve onun yapıtlarıyla ilgili izlenimlerini toplumsal açıdan değerlendirmeye yönelir, (III) Bir yazarın bir yapıtını hiçbir zaman tek başına ele alıp incelemez. (IV) Bir romancının, bir Öykücünün yeni bir yapıtını eleştirirken daha öncekilerle karşılaştırır. (V) Yapıtın hangi açılardan geliştiğini ya da geride kaldığını belirtir. (VI) Yazarın kendini aşma çabalarını ya da yinelemelerini gösterir. (VII) Bunları yaparken ne denli nesnel olmaya çalışırsa çalışsın yine de öznellikten kurtulamaz.
Yukarıdaki parçadan numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarılırsa, parçanın anlamında büyük bir değişme olmaz?
A) II. B)lll. C)V D) VI. E) VII.
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
3. İster olay öyküsü olsun, isterse durum öyküsü; benim öyküm, okunduktan sonra belleklerden uçup gitmemeli. Konusuyla, özüyle, diliyle, biçimsel ustalıklarıyla okuru kuşatmalı. Kişi, öyküyü okuyup bitirdikten sonra değişmeli. Yıllar sonra o öykünün anımsanan, insanı etkileyen biryanı bulunmalı. Sait Faik’in “Hişt Hişt” adlı öyküsü, lirizmi ve şiirselliğiyle, Sabahattin Ali’nin “Değirmen” adlı öyküsü iletisiyle böyle değil mi?
Böyle diyen bir kişiye göre, öykünün temel niteliği nedir?
A) Ünlü öykücülerin yazdıklarını düşündürmesi
B) Belirli bir olay ya da durumdan yola çıkması
C) Bilinen, somut gerçeklere dayanması
D) Okurları, unutamayacakları biçimde etkilemesi
E) Çelişkilere dayalı bir yapısının olması
(ÖSS 2000)
4. O, aslında yazdığı öykülerde, oyunlarda, romanlarda da bir ozandır. Diline, dildeki uyuma, musikiyi sağlayan öğelere öncelik veren bir düzyazı ustasıdır. Bu yönden düzyazıyla oluşturduğu yapıtlarda da ozanlığı öne çıkar. Sözcükleri bir imbikten geçirerek damıtır; böyle bir damıtımdan geçmemiş hiç bir sözcüğe yer vermez yapıtlarında. Düzyazılarında da iyi bir söz işçisidir, tıpkı şiirlerindeki gibi.
Bu parçada, sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Değişik türlerde ürünler verdiğine
B) Şiirselliğinin her ürününe yansıdığına
C) Kulağa hoş gelen sesler İçeren sözcükler kullanmaya özen gösterdiğine
D) Yapıtlarında kullandığı dili inceden İnceye işlediğine
E) Belirli kalıpların dışına çıkmadığına
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
5. (I) Ulusal güvenliğin, ekonominin ve zenginliğin çarkları artık bilgiyle dönüyor. (II) Bilgiyse, üretilen bir şey. (III) Bilginin değeri yükseldikçe, onu elinde tutan bireylerin ve ulusların bahtı açılıyor. (IV) Bilim insanına hemen her çağda gereksinim duyulmuştur; ancak bilgi toplumunda bu gereksinim kat kat artmaktadır. (V) Günümüzde gerçekçi toplumlar bu gereksinimi karşılamaya çalışıyorlar. (VI) Yeterli sayıda ve nitelikte bilim adamı olmayan alanlarda bilim adamı yetiştirme çalışmalarına hız veriyorlar.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istenirse ikinci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) II. B)lll. C)IV, D)V. E) VI.
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
6. Bana göre yeni öykücüler “ben’li anlatımın dışına çıkamıyor, “ben” dışındaki yaşamın Öykülerine girmesine izin vermiyorlar. Bazen öykünün İçine kulaktan dolma ve taşıyamayacağı ağırlıkta felsefe koyuyorlar, O felsefe de öyküye yedirilmiş olmuyor. Bu yüzden yazdıklarının öykü mü, ruhsal çözümleme mi, deneme mi olduğunu bilemiyorsunuz.
Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada sözü edilen öykücülere yöneltilen eleştirilerden biri değildir?
A) Yazdıklarını kendileriyle sınırlı tutmaları
B) Öykülerin düşünsel bütünlükten yoksun olması
C) Özümsenmemiş bilgi ve düşüncelere yer vermeleri
D) Sözcük seçiminde gerekli özeni göstermemeleri
E) Belirli bir yazınsal türün ilkelerine bağlı kalmamaları
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
7. Düşüncenin en iyi biçimde, insanın kendi anadilinde oluşup geliştiğini söylerdi. Anadile yaslanmayan bir anlatımın sağlam olmayacağını savunurdu. Daha da ileri gider, anadiline saygının en büyük erdem olduğuna inanır, onu yurtseverlikle eşdeğer tutardı. Bilimsel çalışmalarında olduğu kadar günlük yaşamında da dile büyük bir özen gösterirdi. Kimi zaman bir sözcüğe takılır, düşüncesini açık seçik yansıtacak bir anlatım biçimini buluncaya değin günlerce çalışırdı. Düşünsel tutarlılığın ancak dilsel tutarlılıkla gerçekleşebileceğine inanırdı.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Anadilin, insanın duyarlığı üzerindeki etkisine
B) Sözcük seçiminde gösterilen titizliğe
C) Dil ile düşünce arasındaki ilişkiye
D) Anlatımla anadil arasındaki bağa
E) Dili doğru ve düzgün kullanmanın önemine
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
8. Bir eleştirmen, kendi görüşlerini kabul ettirmek için okuyucuyu zorluyorsa yanlış yoldadır. Çünkü eleştirinin amacı okuyucuyu etkilemek değil, onu birlikte düşünmeye yönlendirmek olmalıdır. Önemli olan, değerlendirme yapmaktan çok, yaşanılan düşünme sürecine okuyucunun katılımını sağlamaktır. Eleştirmenden beklenen–
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) okuyucuya yapıtla ilgili bilgiler ve ipuçları sunmaktır
B) eleştirdiği yapıtla okuyucu arasında köprü kurmaktır
C) okura, okuduğunu bağımsızca değerlendirme olanağı tanımaktır
D) okuru koşullandırmadan yapıtı değişik açılardan tartışmaktır
E) okurun dünya görüşüne belli bir yön vermektir
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
9. Hepimiz bencillikten yakınıyoruz. Herkesin yalnızca kendisini düşündüğünü, kendisinden başkası yokmuş gibi davrandığını görüyoruz. Bu tutumu eleştiriyoruz; ama görüyoruz ki eleştirinin pek bir yararı olmuyor. Çünkü bencillik azalacağı yerde giderek yaygınlaşıyor. Bu duruma karşı önlem almıyor, sadece yakınmakla yetiniyoruz —
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygun olur?
A) Bencil İnsan, kendisini koruma güdüsüyle kendine güvensizlik arasında sıkışmıştır
B) Bencilliğin birey olma yetkinliği kazanamamış kişilerde sık görüldüğünü biliyoruz
C) Bencil kişilerin, her olayı, her durumu, her insanı kendi çıkarı için kullandığını unutmamalıyız
D) Bencilliğin nelerden kaynaklandığını, neden yaygınlaştığını düşünmüyoruz
E) Bencil kişiler kendilerinden başkalarına değer vermeyi bilmezler
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
10. Anadili öğretimini Türkçe’nin söz değerlerine dayandırmak gerekir. Yıldız yerine “star”, gösteri yerin “şov” gibi yabancı sözcükleri kullanır, sürekli olarak, anlamını bilmediğimiz Arapça sözcükleri yinelersek çocukların söz dağarcığı karmaşık bir hal alır. Bundan da Öte, sözcükler açık ve aydınlık bir anlam kazanamaz. Çocuklarımız arasından sanatçıların, bilim adamlarının çıkmasını daha başlangıçta engellemiş oluruz. Çünkü bilgin ya da sanatçı, bulgu ve yargılarını, gözlem ve deneyimlerini, anadilinin kavramları üzerine kurar. Kavramlar açısından duruluk kazanmamış bir zihin, açık seçik düşünemeyeceğinden, bir buluş ya da yapıt ortaya koyamaz.
Bu parpada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Söz dağarcığının konuşma gücünü etkilediği
B) Dil eğitiminin toplumsal gelişme açısından önemli olduğu
C) Yaratıcılığın önkoşulunun yüksek düzeyde bir eğitim görmek olduğu
D) Kimi sözcüklerin anlamda bulanıklığa yol açtığı
E) Anadilini iyi bilmemenin yaratıcılığı engellediği
(ÖSS 2000)
CEVAPLAR
| 1.C | 6. D |
| 2. B | 7. A |
| 3. D | 8. E |
| 4. E | 9. D |
| 5. C | 10. E |
]]>
1. Bir kimse nice kültürlü, nice yetenekli, başka uğraş alanlarında edindiği bilgilerle nice silahlanmış olursa olsun, şiir okumamışsa, şiir yazmamışsa, belli bir yaştan sonra artık bu alanda treni kaçırmış demektir. Bunu kanıtlayan birçok örnek gösterebilir. Sözgelimi başka alanlarda sivrilmiş bir kimse sonradan şiire geçemiyor. Oysa bir şair sonradan romancı olabiliyor.
Parçada asıl vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şiir yazmanın kolay bir uğraş olmadığı
B)Şair olmak için deneyim ve bilginin gerekmediği
C) Şiirin temel öğesinin duygu olduğu
D) Şairlerin bütün edebi türlerde başarı gösterdiği
E) Şiir yazmaya ancak genç yaşta başlanabileceği
(ÖSS 1987)
2. Sanat, görgü ve kültür birikimiyle beraber doğrudan doğruya insanların içgüdüsüne ve hislerine seslenen bir olaydır. Herkesten uzaklarda, yalnız başına yaşayan bir kişinin sanat duygusu, sanata yıllarını vermiş, üzerinde araştırmalar yapmış, her türlü bilgiye sahip bir kişininkinden üstün olabilir.
Bu parçada öne sürülen düşünce aşağıdakilerden hangisiyle bağdaşmaz?
A) Sanat, İnsanın duygularını doğrudan etkiler.
B) Sanat çevresinden olmayan kişinin de, sanatla ilgili yaratıcı düşünceleri olabilir.
C) Sanatçının yaratıcılığı sezgi ve duygu gücüne bağlıdır.
D) Sanat duygusu, ancak sanatla uğraşarak geliştirilebilir.
E) Sanat duygusu, yalnız sanatçılarda bulanan bir özellik değildir.
(ÖSS 1987)
3. Bir şairin görevi, her şeyden önce şiiri geliştirmek olmalıdır. Bunun için de yolunun değişik olmasına çalışmalıdır. Geçen zaman boyunca şiir, sanatçılarının hep aynı yolu seçmeleri yüzünden hiç değişmemiş ya da pek az değişmiştir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Tanınmak İsteyen şair çok ürün vermelidir.
B) Şair, kendi yolunda yürümeli, özgün olmaya çalışmalıdır.
C) Aynı dönemde yaşamış şairlerin şiirleri hep birbirine benzer.
D) Gerçek şair, örneğini iyi seçen şairdir.
E) Birbirlerinin izinden giden şairler, şiirde değişikliği gereksiz bulurlar.
(ÖSS 1987)
4. Yazdığınız öykü ya da romanın kötü oluşuna üzülmeyin. Kötü de olsa yazın. Yaza yaza daha iyiye varacaksınız, önemli olan alışkanlığınızı yitirmeni en İzdir.
Bu parçada aşağıdaki yargılardan hangisine yer verilmemiştir?
A) Yazı yazmanın bir çıraklık dönemi vardır.
B) Yazma, yazarak öğrenilen bir sanattır.
C) Yazı yazma, bir alışkanlık işidir.
D) İyi ve güzel yazabilmek için alıştırma gereklidir.
E) Yazı yazmada ustalaşmak ipin yetenekli olmak gerekir.
(ÖSS 1987)
5. Uçan kuşlarlayım
Akan sularlayım
Yeniden doğmuşum dünyaya
Bu dizelerde aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Doğayı anlama isteği
B) Kendinden kaçış
C) Çocukluk özlemi
D) Yaşama sevinci
E) Geçmişi unutma korkusu
(ÖSS 1987)
6. İlk çağlardan günümüze kadar insanoğlunun sanatla uğraştığını, ekonomik ve kültürel açıdan ve ilkel düzeyde insanların bile sanata ilgi duyduklarını, sanat eseri olduğundan kuşku duyulamayacak çalışmalar ortaya koyduklarını biliyoruz.
Bu sözleri izleyebilecek en uygun cümle, aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bu bakımdan sanat konularının tartışılması her zaman olumlu sonuçlar doğurur.
B) Belki de insanı hayvandan ayıran niteliklerin başında onun bu yanı gelmektedir.
C)Çünkü sanat eserinin yaratılması, sanatçının düş gücüne sıkı sıkıya bağlıdır.
D) Burada söz konusu olan, kişiye onun çevresine ilişkin toplumsal koşullardır.
E) Böylece sanat, insanlığın her döneminde farklı bir biçime bürünmüştür.
(ÖSS 1987)
7. Her yazarın yaşanılan gerçekler karşısındaki görüşlerini, duyuş ve anlayışını dile getiriş bakımından kendine özgü bir tutumu olmalıdır. Onu ölümsüz kılacak olan da budur. Bu nedenle sanatçı, eserlerinde öncelikle ve özellikle buna dikkat etmek zorundadır.
Bu parçada sanatçının hangi özelliği üzerinde durulmaktadır?
A) Yazılarında dikkatli ve titiz davranması
B) Duygu ve düşünce bakımından güçlü olması
C) Kendine özgü bir üslubunun bulunması
D) Yazılarında yeni görüşler, düşünceler ileri sürmesi.
E) Yazılarında gerçeklen yansıtmaya özen göstermesi.
(ÖSS 1988)
8. Okulumda her gün, sağlam iki cümle kuramayan, duygularını söze dökemeyen, düşüncelerini anlatamayan yüzlerce gençle karşılaşıyorum. Bence anadili öğrenmeyi okul sıralarından beklemek yanlış bir tutumdur. Çünkü sorun öğrenim sorunu değil, anlatım olanağı bulma sorunudur. Konuştukça daha iyi konuşabildiğimizi, yazdıkça daha iyi yazabildiğimizi hepimiz bilmez miyiz?
Bu parçada asıl vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Dil yeteneği, dil sürekli olarak kullanıldıkça gelişir.
B) Anadili öğretiminde yeni yollar aramak gerekir.
C) Öğrencilerin anlatma gücü, anlama gücünden daha zayıftır.
D) Okullarda anadili öğretimine gerekli özen gösterilmemektedir.
E) Anadili yetersizlikleri en çok okul sırasında görülmektedir.
(ÖSS 1987)
9. İnsanların bir yaştan sonra estetiğe boş vermesi bağışlanır bir tutum değildir. Ben, kendini koyuvermeyi, çevresini hiçe saymakla eş anlamlı görenlerdenim. Her yaşta, insanın kendine çekidüzen vermesi, vermekte direnmesi güzel bir şey. İşin temelinde, insanlara çirkin görünmemek hatta katlanılabilir görünmek yatmıyor mu dersiniz?
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) İnsanın çevresinde sayılıp sevilmesi güzel giyinmesine bağlıdır.
B) Belirli bir yaştan sonra insanın görünüşü önem kazanmaktadır.
C) İnsanın giyim kuşamı yaşına göre değişmelidir.
D) İnsanın görünüşüne özen göstermesinin kökeninde çevresine duyduğu saygı vardır.
E) Çevrenin etkisi, insanın kılık kıyafetinde ortaya çıkar.
(ÖSS 1987)
10. Hayat iyi ve kötü arışlarla doludur. Neyse ki güzel şeyler, kötü şeylerin etkisini silip götürür. Yeter ki insan, kendini bu sevinçlerle şımartmasın ve bu düş kırıklıklarıyla ipini karartmasın. Mutlu ve mutsuz olayları, yaşamın bir zorunluluğu olarak kabul etsin. Önemli olan, kişinin kendine yetebilen bir ruh dengesi içinde kalabilmesi ve bir işe yaradıkça dünya üstünde kalma tutkusuna gölge düşürmemesidir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Üzücü olaylar genellikle sevinçli olayların olumlu etkisini azaltır.
B) Olayları, her zaman olumlu yönleriyle ele almak gerekir.
C) Olaylardan aşırı derecede etkilenmeden yaşama isteğini sürdürmek gerekir.
D) Kimi zaman sevindirici olaylar da insanı olumsuz etkiler.
E) Üzüntüleri yenmekte ruh sağlığının payı büyüktür.
(ÖSS 1987)
CEVAPLAR
| 1. E | 6. B |
| 2. D | 7. C |
| 3.B | 8. A |
| 4. E | 9. D |
| 5. D | 10. C |
]]>
1. Yazma işinde insanın başarıya ulaşması için verilecek reçetelerin, tek başına hiçbir yarar sağlamayacağını düşünen bir yazar şöyle diyor: “Yüzde doksan dokuz yetenek, yüzde doksan dokuz disiplin, yüzde doksan dokuz çalışma…” Yaptığı ile hiçbir zaman yetinmemeli yazar. Yaptığı ne kadar iyi olursa olsun gene de yapabileceğinden iyi değildir. Sanatçılar, çağdaşlarından ya da öncekilerden daha iyi olmakla yetinmemeli. Kısacası bütün sorun-—.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) özgün bir yapıt ortaya koyabilmekte
B) başka sanatçıların yaptıklarını izleyebilmekte
C) insanın kendisini yenileyip aşmasında
D) daha önce ele aldığı konulara değinmemekte
E) değişik türlere yönelmekte
(ÖSS 2003)
2. İnsanın kendini değerlendirebilmesi çok güç; ancak, önceki yapıtlarımı gözden geçirirken zaman içinde dilimin biraz daha geliştiğini anladım. Giderek bir üslup oluşturmaya başladığımı, dile daha fazla hâkim olabildiğimi gördüm.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) ilk yapıtlarınızla bugünküler arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?
B) Yeni öyküleri ve öykücüleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
C) Öykülerinizi oluştururken nasıl bir yol izliyorsunuz?
D) Yaşadıklarınızla yazdıklarınız arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
E) Duygu ve düşüncelerinizi yapıtlarınıza aktarırken zorluk çekiyor musunuz?
(ÖSS 2003)
3. Güzellik de çirkinlik de insanoğlunun duygularına seslenir. Ancak bu İki kavramın algılanışı kişiden kişiye değişir. Güzelliği görebilmek çaba gerektirdiği halde çirkinlik böyle değildir. O kolayca kendini gösterir. Örneğin bembeyaz bir kâğıdın üstüne bir damla mürekkep damlarsa bu çirkinliği kolayca herkes görebilir; ama önemli olan çirkinliği görmek değil, onun oluşmasını önlemek için çaba göstermektir. Yoksa her gün, bu kâğıdın üstünde leke var, diye yakınmak kimseye bir yarar sağlamaz.
Bu parçadan, güzellik ve çirkinlikle İlgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılmaz?
A) Öznel ölçütlerle algılandığı
B) Eğitimli kişilerce ayırt edilebildiği
C) Aralarında farklar olduğu
D) İnsana birtakım görevler yüklediği
E) Yaşamda karşı karşıya gelinebileceği
(ÖSS 2003)
4. Klasik öyküyü çok seviyordum. Bu biçimi özellikle ilk kitabım için, bilinçli olarak seçtim. Bu tür kitapları ilk okuyuşumda, beğendiğim cümlelerin altını çizer, sonra onları bir deftere yazar ve tekrar tekrar okurdum; bundan da çok zevk alırdım. Sonra bir gün Knut Hamsun’un Açlık adlı yapıtını okudum. Altı çizilecek tek bir satır bile bulamadım. Oysa kitabi çok beğenmiştim beğenmemek de ne kelime, çarpmıştı kitap beni. “Nerede bunun altı çizilecek satırları?” diye düşündüm. Aynı şeyi, sevdiğim öteki yazarların yapıtlarında da gördüm. -—. Şimdi niyetim, altı çizilecek tek satırı bile olmayan bir kitap yazmak.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Demek ki ben kimsenin başaramadığını başarmıştım
B) Artık, okurken kitabın sonuna kadar dikkatimi canlı tutamıyordum
C) Sanatta ulaşmak istediğim özgünlüğü yakaladığımı o zaman fark ettim
D) Sonunda, özlü sözlerden çok, yalın anlatıma değer verilmesi gerektiğini anladım
E) Söylenenlerin tersine, çağa ayak uyduramamıştım
(ÖSS 2003)
5. Yazınsal yaratılara tutku düzeyine varan bir ilgisi vardı. Bunları, kılı kırk yaran bir okur titizliğiyle inceleyip yargılar, dil ve anlatımını onlarla beslerdi. Nitekim, anlatımındaki çok yönlülük ve somut-lama gücü de büyük ölçüde bundan gelirdi. Buna bir de olayları, durumları ve insanları algılama biçimindeki derinlik ve gerçekliği eklersek, yapıtlarındaki olağanüstü etki gücünün nereden kaynaklandığını anlamış oluruz.
Bu parçada tanıtılan yazarla ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) Kendini geliştiren bir insandır.
B) Okuduklarını eleştirel bir yaklaşımla değerlendirir.
C) Duygusallığa ağırlık verir.
D) Çevresindekileri değişik boyutlarıyla inceler.
E) Etkili bir anlatımı vardır.
(ÖSS 2003)
6. Okumaya nereden başlasam? Hangi türden kitaplar okusam? Böyle sorulan yanıtlamada zorlanmışımdır hep. Bilirim ki söyleyeceklerimin yönlendirici bir işlevi olmayacaktır. Çünkü her kitabın etkisi, okurun okurluk yaşantısına, birikimine göre değişiklik gösterir. Birinin yüreğinde titreşimler yaratan bir kitap, bir başkasının ruhunu karartır; esnetir, ağırlığı altında ezer onu, Birine çarpıcı, renkli yaşantılar sunan bir kitap, ötekine bayağı, sıradan gelebilir.—.
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Görüldüğü gibi okuma çok yönlü bir etkinliktir
B) Sözün kısası bir kitabın herkes üzerinde aynı etkiyi bıraktığı söylenemez
C)Ne var ki iyi bir okur, hangi amaçla okuduğunun bilincindedir
D) Bu nedenle okuma, okurun kimi bilgi ve becerilerle donanmış olmasını gerektirir
E) Aslında okurun, okuduklarını bir zihinsel süzgeçten geçirmesi gerekir
(ÖSS 2003)
7. Çok yazmayı, öne çıkmayı, böbürlenmeyi sevmiyor. Gürültüden uzak, ağır ağır, kozasında sessizce örüyor şiirini. Kendini önemsemiyor; kasılma yok. Ne okuyucunun ne de önemli kişilerin dikkatini çekme çabasında. Az ürün veriyor; ama şiirin hasını üretiyor. Şiirde işçiliğe, sabra önem veriyor. Bugüne değin tek kitapta kalmasının nedeni de bu. Adı duyulmamış, sessiz bir ozan; ama şiirleri usta işi.
Kendisinden böyle söz edilen bir sanatçı aşağıdakilerin hangisiyle nitelendirilemez?
A) Gösterişten hoşlanmayan
B) Geri planda kalmayı seven
C) Kendini üstün görmeyen
D) Amacı yalnızca iyi yapıt üretmek olan
E) Tanınacak kadar başarılı olamayan
(ÖSS 2003)
8. Mitler doğa güçlerini ve doğaüstü yaratıkları anlatan hayal ürünü öykülerdir. Bunların simgesel ve kutsal bir yanı vardır. Yüzyıllar boyunca bu öyküler birbirinden beslenerek zenginleşmiştir. Bunların kimisi kulaktan kulağa yayılırken kimi de yazmayı iş edinmiş kişilerce yazıya geçirilmiştir. Bugün elimizde hemen her mitolojik öykünün, yazıya geçirenin anlayışına göre değişen anlatımları bulunuyor.
Bu parçada, mitlerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Kahramanlarının alışılmışın dışında özellikler taşıdığına
B) Anlatılanların dinsel bir içeriği olduğuna
C)Çok uzun bir geçmişi bulunduğuna
D) Aynı öykünün değişik biçimlerde anlatıldığına
E) Kimilerinin gerçekleri yansıttığına
(ÖSS 2003)
9. Daha ilk yapıtlarında başkalarının İzine basmadan yürümeyi deneyen yazarlar, ozanlar vardır. Bunlar, yazınsal yaratıları ayırmaya, belirlemeye ve değerlendirmeye yönelik geleneksel ölçütlerin, kuralların kılavuzluğunu pek umursamaz, onlara sıkı sıkıya bağlı kalmazlar. Türler arasında öyle aşılması güç duvarlar ya da sınırlar yoktur onlar ipin. Yazarken bir türe özgü nitelikleri bir başka türe taşımaktan kaçınmazlar.
Bu parçada, sözü edilen sanatçılarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yapıtlarının içerik yönünden zengin olduğuna
B) Başkalarından etkilenmediklerine
C) Yapıtlarında değişik türlere özgü niteliklere yer verdiklerine
D) Yazıların, belirli türlere göre ayrılmasını önemsemediklerine
E) Önceden konmuş kurallara bağlı kalmadıklarına
(ÖSS 2003)
10. Gözlemlerden, yaşantılardan yola çıkıp çok başarılı olmuş sanatçılar vardır; ama aynı yöntemle yazmasına karşın başarılı olamamış, hiçbir iz bırakmamış sanatçılar da çoktur. Örneğin Balzac, hiç evlenmemiş, babalık zevkini tatmamış; ama dünyanın en canlı babası Goriot Baba’yı yaratmıştır. Öte yandan bütün yapıtlarını okuduğum Panait Istrati, yaşantısından, gözlemlerinden yola çıktığı halde çoktan eskimiştir. Bu örneklerden çıkarılacak sonuç, —.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) edebiyatçının anlattıklarını yaşamış olmasının değil, okura yaşatmasının önemli olduğudur
B) başarılı romanlar yazabilmenin ilk koşulu, yazarın, anlattıklarına tanık olmasıdır
C) her romanın, konusuna özgü bir yazma yöntemi gerektiğidir
D) romandaki başarının sanatçının kişilik yapısına bağlı olduğudur
E) kimi romanlardaki başarısızlığın birçok nedene bağlanabileceğidir
(ÖSS 2003)
CEVAPLAR
| 1. C |
| 2. A |
| 3. B |
| 4. D |
| 5. C |
| 6. B |
| 7. E |
| 8. E |
| 9. A |
| 10. A |
]]>
1. Yazar, öyküsüne kahraman olarak seçtiği kişinin yalnızlığını ve çevresindekilerle iletişim kuramayışını yansıtmak istiyor. Bunun da ötesinde, onun, insana özgü sıcaklıktan yoksun, insanları sevmeyen ve çıkarcı bir genç olduğunu vurguluyor.
Bu parçada sözü edilen öykü kahramanıyla, aşağıdakilerin hangisinde betimlenen kişi arasında bir benzerlik kurulabilir?
A) Köyün yaşlılarına göre, konuşkan, kendine güvenen; ama başına buyruk bir gençti.
B) Eline çok az para geçmesine karşın en ağır işlerde özveriyle çalışır, başka bir yerde çalışmayı düşünmezdi.
C) Yanında çalışanlara iş ortamında oldukça ölçülü davranıyor, iş dışında ise onları arkadaş gibi görüyordu,
D) İnsanlardan çok doğaya yakın, tüm canlılara karşı sınırsız bir sevgi duyan, kendine özgü biriydi.
E) Kendine yarar sağlamayan bu insanların arasında bulunmak, onlarla konuşmak istemiyor, onlara karşı hiçbir olumlu duygu beslemiyordu.
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
2. (I) Günlük tutan bir yazar, yapıtlarında açığa vurmak istemediği kimi duygu ve düşüncelerini günlüğünde yansıtabilir. (II) Okuduğu yapıtlara yönelik, gerçekte neler düşündüğünü dile getirebilir. (III) Bazı durumları bilerek ya da bilmeyerek çarpıtabilir. (IV) O, birçok ayrıntının arasından asıl anlatılmak İsteneni bulma çabasındadır. (V) Bir gün bunları yayımlarsa, okurların bu nedenle kendisinden soğuyacağını düşünür. (VI) Günlük tutan birçok yazar vardır; ama bu düşünceyle, günlüklerini yayımlayanlar azdır.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B)III. C)IV. D)V. E) VI.
(ÖSS 1999 İPTAL EDİLEN)
3. Eskilerden gelen bir edebiyatçıyı günümüz ölçütlerine göre değerlendirmek doğru olur mu? Günümüzde insanların edebiyat anlayışları değişip gelişmiştir. Ancak bu gelişmeyi bir zincir olarak düşünürseniz, zincirin halkaları kopuk değil, birbirine geçmiş durumdadır. Günümüz edebiyatçıları, hem dillerini geliştirmek hem de yeni biçimler oluşturmak bakımından çok şey borçludurlar eskilere. Edebiyat merdiveninin basamakları, bizden önceki edebiyatçıların birikimlerinden oluşmuştur.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?
A) Her çağın kendine özgü değerlendirme ölçütleri vardır.
B) Sanatçılar, kendilerinden önceki sanatçılardan etkilenirler.
C) Yaşadığı dönemde ilgi görmeyen bir edebiyatçı zamanla ün kazanabilir.
D) Her edebiyatçı yaşadığı dönemin koşulları içinde ele alınmalıdır.
E) Öteki sanatlar gibi edebiyat da zamanla değişir.
(ÖSS 1999 İPTAL EDİLEN)
4. Bir şiirin alınyazısını önceden kestirme olanağı yoktur. Bu gerçek, “Han Duvarları” için de geçerliydi elbette. 1924’te yazılan bu şiir, birçok yönüyle güncelliğini yitirmesine karşın günümüzde hâlâ okunuyor, tanınıyor. Peki, hangi nedene bağlanabilir bu? Yoksa “Han Duvarlarının da N. Kemal’in “Vatan Kasidesi”, T. Fikret’in “Promete”, M. Akif’in “Çanakkale Şehitleri” adlı şiirleri gibi gizli bir yaşama gücü mü var? Ona bu gücü kazandıran ne?
Bu parçaya göre, şiirle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Değer kazanması zaman alır.
B) Belirli temaları işleyenler daha çok sevilir.
C) Yazıldığı günlerde ünlenenler kolayca unutulmaz,
D) Kalıcılığını sağlayan etkenleri belirlemek güçtür.
E) Her biri biçim ve içerik yönünden farklı özellikler taşır.
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
5. Özyaşamöyküsü yazmak kolay değildir. İnsan, çoğu kez nesnelliğini koruyamaz, benmerkezci duruma düşebilir. Yazarımız bu gerçeği iyi kavramış. Olabildiğince kendini öne çıkarmadan, ama kendi hakkını da yedirmeden, yaşadıklarını yazmış. Hem de çok etkileyici biçimde yazmış. Genç, yaşlı öğretmenler, hele öğretmenliğe hazırlanan gençler, okuyun bu kitabı. Yolunuz aydınlanacak; gerçekten dolu bir yaşamın ne olduğu, nasıl olması gerektiği kafanızda belirginleşecektir.
Bu parçada özyaşamöyküsü yazmanın güçlüğü, aşağıdakilerden hangisine bağlanmaktadır?
A) Olayları yansıtırken, kişisel görüşleriyle gerçekler arasında denge sağlamaya
B) Olayları belirli bir meslek grubunun bakış açısıyla yansıtmaya
C) Gerçekleri gizleyebilmek için duygusallığa ağırlık vermeye
D) Yalnızca tanık olunan olayları anlatarak kitabın kapsamını daraltmaya
E) Okura yol göstermeyi amaçlayarak kendini ikinci plana atmaya
(ÖSS 1999 İPTAL EDİLEN)
6. (I) Bireysel acılarını yansıtmak için bir araç olarak görmez şiiri. (II) Kendi acılarına yer vermez şiirlerinde. (III) Daha çok, içinde yaşadığı toplumun acılarını, sevinçlerini yansıtmak ister. (IV) İmgeleri yalındır. (V) Söyleyişinde inişler çıkışlar yoktur. (VI) Bütün şiirlerinde okuru saran bir sıcaklık vardır.
Bu parçadan, aşağıdaki cümlelerin hangisi çıkarılırsa parçanın anlamında önemli bir daralma olmaz?
A) II. B)lll. C)IV. D)V. E) VI.
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
7. Bu sanatçı, kültürel yapısına yabancı olmadığı bir coğrafyanın insanını anlatmıştır. Bu coğrafyanın ağıtlarını, efsanelerini, türkülerini, masallarını, inançlarını kısacası düşünme biçimini çok iyi bilmektedir. Bu yüzden romanlarında, kahramanlarına, kendi bilinçlerinin sınırı içinde bir dünya kurmuştur. Halk düşüncesinin işleyişini çok iyi yakalayan yazar, yapıtlarında efsaneleştirmeyi, Anadolu insanının kendi gerçekliği açısından ele almıştır. İşte sanatçı bu nedenle benzersiz kalabilmiştir,
Bu parçada sözü edilen sanatçının başarısının temelini aşağıdakilerden hangisi oluşturmaktadır?
A) Kahramanlarının, çevreleriyle olan ilişkilerinden çok, kişilik özelliklerine önem vermesi
B) Anlattığı insanları, kültürel birikim ve düşünce açısından İyi tanıması
C)Her bölgenin kültürel yapısının kendine özgü nitelikler taşıdığının bilincinde olması
D) Birlikte yaşadığı insanları anlatmanın daha kolay olacağını fark etmiş olması
E) Halkı, toplumun kültür değerlerinin bir ürünü olarak ele alması
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
8. Hiç ummadığımız bir şiir, günü gelince bizim için söylenmiş izlenimini verir. Çünkü şiir eskimez, durur bir yerde, okurunu bekler. Bekler ve bir gün bulur onu. Dahası, en kötü, en sığ, en basit bir şiirden bile bir gün başka bir anlam, başka bir güzellik fışkırabilir. Bu nedenle, —.
Düşüncenin akışına göre bu parçanın son cümlesi aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanabilir.
A) iyi şiir her okuyucuda aynı duyguları, aynı çağrışımları uyandırabilmelidir.
B) pek çok şiir kitabı ancak şairlerinin ölümünden sonra değer kazanmıştır.
C) sanat değeri taşıyan şiirler eskimiş olanlardır.
D) eleştirmenler, okuyacakları şiir kitabını seçmede okurlara yol göstermelidirler.
E) şiir değerlendirmelerinde olumsuz ve kesin yargılardan olabildiğince kaçınmak gerekir.
(ÖSS 1999 İPTAL EDİLEN)
9. (I) Oyun, bir gün içinde hatta birkaç saatte geçen olaylar üzerine kurulmuş. (II) Oyun, üç birlik kuralına uygun; ancak izleyicinin merakını kamçılama yönünden zayıf kalıyor. (III) İlk bölümün ikinciye göre çok kısa oluşu, izleyenleri rahatsız ediyor. (IV) Kişiler kendi toplumsal, psikolojik, ekonomik ve kültürel yapılarına uygun olarak olaylar içinde verilmiş. (V) Sanatçı, bu eksiklerine karşın, bir oyun yazarı olarak umut veriyor.
Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gidermek için, aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır?
A) I. cümleyle II. yer değiştirmeli
B) II. cümleyle III. yer değiştirmeli
C) III. cümleyle IV. yer değiştirmeli
D) IV. cümle I. den sonra gelmeli
E) V. cümle II. den sonra gelmeli
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
10. Bizim yaşamımızı yansıtmayan yapıtlar, üzerimizde yeterince etkili olmuyor. Bir yapıttaki yaşantıları paylaşabilmemiz, anlatılan olayların da bize tanıdık gelmesini gerektiriyor. İşte bu nedenle, öykülerde ve romanlarda —- isterim.
Düşüncenin akışına göre, bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) gelenek ve göreneklerimizden yola çıkılmasını
B) evlerimizden ve eşyalarımızdan silinmez izler bulunmasını
C)bize, yeni ve değişik insan tiplerinin tanıtılmasını
D) duygu ve düşüncelerimize ayna tutulmasını
E) kolaylıkla benimseyebileceğimiz karakterlerin çizilmesini
(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)
CEVAPLAR
| 1.E |
| 2. C |
| 3. C |
| 4. D |
| 5. A |
| 6. A |
| 7. B |
| 8. E |
| 9. D |
| 10. C |
]]>
1. Öykü yazarken, okurun ilgisini kamçılamak, düşünmesini sağlamak gibi bir kaygım yok. Bu nedenle, onun merakını sürekli diri tutmak için, kurmaca izlenimi veren yöntemleri kullanmaktan da özellikle kaçınıyorum. Aslında bunların, anlattıklarım içinde, kendiliğinden var olduğuna inanıyorum. Şu da var ki okur, merak öğesini diri tutmak amacıyla oluşturulan yapay bir kurguyu hemen anlar.
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdaki cümlelerden hangisi getirilebilir?
A) Bunun da, öyküden alınacak zevki öldüreceğini düşünüyorum.
B) İçtenlikle söylemek gerekirse, aslında öykücülükte iddialı bir yazar değilim.
C) Çünkü ben anlatımda içtenliği ön plana çıkaran bir sanatçıyım.
D) Alışkanlıktan olsa gerek, bütün öykülerimde merak uyandıracak öğelere yer verdiğimi fark ettim.
E) Bu nedenle bütün gücümü ilginç öyküler yazmak için harcıyorum.
(ÖYS 1998)
2. Karşılaştığımız kişilerde ve yaşadığımız olaylarda-farkına vardığımız ortak özellikler, genelleme yapmamıza neden olmuştur çoğu zaman. Bu da bizde “bir teknede yoğurmak” diye adlandırabileceğimiz bir alışkanlık yaratmıştır. Artık kişilerin ya da olayların birbirine benzeyen yönlerine bakarak, yalnızca bunları göz önünde tutarak, onları sanki aynı şeymiş gibi düşünür hâle gelmişizdir. Öyle ki yeni tanıdığımız insanların ya da ilk kez karşılaştığımız olayların bazı belirgin özelliklerini görmemiz
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) söz konusu durumları daha ayrıntılı bir biçimde değerlendirmemizi sağlar
B) onları başkalarıyla özdeşleştirmemize yol açmıştır
C) gördüklerimizin başkalarından ayrılan yönlerini bulmamızı kolaylaştıracaktır
D) bizde, onları tanımaya karşı istek uyandıracaktır
E) bir anlamda, onların kimi özelliklerine kolayca alışamayacağımız anlamına gelir
(ÖSS 2007)
3. Deneme, yaşananları, akıldan geçenleri düşünsel yönden derinleştirerek yorumlamadır. Belki bir roman, bir öykü bir ölçüde özetlenebilir. Ne var ki, denemeyi özetlemeye kalkmak, insanı, tırnağının ucunu göstererek tanımlamaya benzer. —. Göz gezdirilerek okunmaz. Deneme okuru, eline aldığı yazıyı kılı kırk yararcasına, irdeleyerek okur; düşünceler, duygular, gözlemler dünyasında yeni yolculuklara çıkar.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Kişisel görüşlerin söyleşi havasında işlenmesi denemenin özelliklerinden biridir
B) Deneme, yazınsal bütünlüğü bozulamayan bir türdür
C) Denemede söylenenlerin doğruluğu kanıtlanmaya çalışılmaz
D) Denemeler konusal yönden öteki yazı türlerinden ayrılır, değişik duygu ve düşünceleri kuşatır
E) Deneme, yazarına özgürce yazma olanağı verir, okurun düşünce evrenini genişletir
(ÖSS 2006)
4. Şiirin yüzlerce tanımı vardır. Bence şiir, şairin dünyaya sığmama hâlidir. Bu dünyayı biraz daha geniş kılma, onu farklı bir dünya hâline getirme çabasıdır.
Bu parçada anlatılmak istenenle, aşağıda şiirle İlgili olarak verilenlerden hangisi arasında anlamca bir bağlantı kurulabilir?
A) En güzel yanı, insanı yaşama bağlamasıdır.
B) Düz yazıdaki tadın ve iletinin yoğunlaştırılmış biçimidir.
C) Yaşamın sınırlarını aşma, ona yeni anlamlar ve duyarlıklar yüklemedir.
D) Belli bir birikimin sonucunda oluşan etkileyici bir üründür.
E) Duygularımıza seslenen, onları besleyen bir güçtür.
(ÖSS 2007)
5. Tarihsel yapıların eskimiş bölümlerini, özelliklerini yitirmeden yenileştirme konusunda insanların bir yanılgısı var, Böyle bir işlem “bugünü” de yaşatmak için yapılır ama eskinin izlerini silmeden, bozmadan. Bir de yapıyı insan sıcaklığına kavuşturmak önemlidir. Antalyalı bir teyzeye sormuştum: “Teyze onarım nedir?” “Düşen taşı yerine koyarsın, onarım olur.” dedi. işte düşen taşı yerine koyabilmek için, o yapının içinde birilerinin yaşaması gerekir. Yapı yalnızlıktan hoşlanmaz, onun onarılması şarttır. Ama öyle olmuyor. Örneğin evi yıkıyorlar, yeniden yapıyorlar; tarih bitiyor o zaman.
Bu parçada tarihsel yapılarla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır?
A) Onarılırken gerekli ön hazırlıkların yapılmamasından
B) Halkın, oturduğu bu evleri özenli kullanmamasından
C) Bu nitelikteki evlerin oturmaya elverişli olmamasından
D) Onarılırken onların özgün özelliklerinin korunmamasından
E) İnsanlara bu yapıların değerine yönelik bilgiler verilmemesinden
(ÖSS 2007)
6. Romancılarımız, edebiyatımızın bir döneminde toplumsal sorunlara sahip çıkmayı ilke edinmiş, yapıtlarında bunları yansıtmaya çalışmışlardı. Daha sonra Türkiye’nin ve dünyanın değişmesiyle bu yaklaşım da geçerliğini yitirdi. Romancılarımız toplumsal konular yerine bireysel konuları anlatmaya yöneldi. Bu yönelim, onların kimi düşünceleri yansıtmaması anlamına gelmez. Elbette her romanın yine de bir iletisi vardır. Ama bu. hesaplı bir biçimde, bir amaç doğrultusunda yapılıyorsa o zaman, yazılan, romanlığını yitirir; ya reklam metni olur ya da propaganda.
Bu parçada romanlarla ilgili olarak karşı çıkılan nedir?
A) Yalnızca insanın anlatılması
B) Çeşitli sorunlara çözümler önerilmesi
C) Dilinin kendine özgü nitelikler taşımaması
D) Bir düşünceye bağlanıp onun benimsetilmeye çalışılması
E) Biçimsel özelliklerinin önemsenmemesi
(ÖSS 2006)
7. Öyküleri üzerinde çok çalışan, az ve öz öykü yayımlayan bir yazar. Kapalılığı kendine ilke edinmiş. Öykülerinin öylesine yoğun bir içeriği var ki bunu kolayca anlamak olanaksız. Anlamlar açık seçik bir biçimde ortaya konmuyor, onları çok yönlü ve incelikli bir yaklaşımla irdelemek gerekiyor. Bunlardaki gizli güzelliklerin tadına bu yolla varılabiliyor.
Bu parçada sözü edilen sanatçının tutumuyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A Yazdıklarının anlaşılmasını okurlarının çabasına bıraktığı
B) Farklı biçemler kullanmaktan kaçındığı
C) Sıradan, kalıplaşmış konuları işlemek istemediği
D) Söylemini belirli düşüncelere göre biçimlendirdi
E) Anlatımında benzetmelerden yararlandığı
(ÖSS 2007)
8. Bu sanatçımızın şiirlerini gelenekle beslediğini söyleyebilirim. Doğaldır ki her şiirde, her sanat yapıtında, az ya da çok geleneğin payı vardır. Ne var ki bu şiirlerde gelenek, biraz daha belirgin biçimde, biraz daha bilerek, isteyerek kullanılmıştır. Sanki sözcükler daha güzel, daha işlevseldir. Ancak bu, gelenekle kan bağı korunarak yapılmıştır. Gelenek sözcüğünün İpinde, başta Divan edebiyatı, sonra az da olsa Halk edebiyatı, özellikle de Cumhuriyetten bu yana Türk şiirinin geçirdiği çeşitli serüvenler, deneyimler vardır.
Bu parçada sözü edilen sanatçının şiirleriyle ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?
A) Geçmişte şiirler deneyimlerden yararlanılarak oluşturulmuştur.
B) Bireyselliğe aşırı Ölçüde önem verilmiştir.
C) Konular değişik alanlardan seçilmiştir.
D) Okurları etkileyecek bir dil kullanılmıştır.
E) Biçimle özün birbirini bütünlemesine özen gösterilmiştir.
(ÖYS 1998)
9. (I) Çağdaş Türk Öykücülüğünün önemli kilometre taşlarından biri olan Sait Faik, hem kendi kuşağını hem de sonraki kuşakları derinden etkilemiştir. (II) Onun adına düzenlenen ödüllerin dağıtımı yazara yakışır bir saygınlıkla sürüyor. (III) Ama ben ilk öykülerimi yazdığım seksenli yılların başlarında bir gün bu ödülü alabileceğimin hayalini bile kuramazdım. (IV) Hatta on beş yıl sonra kitabım bu ödüle değer bulununca sevindiğim ölçüde şaşırmış ve korkmuştum, (V) Çünkü öyküye daha sıkı sarılmam gerektiğini, sorumluluklarımın arttığını biliyordum.
Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine düşüncenin akışına göre “Böyle bir ödülle onurlandırılmayı aslında her öykü yazan ister.” cümlesi getirilmelidir?
A) I. B) II. C)lll. D) IV. E)V.
(ÖSS 2008)
10. (I) Romanlar genellikle insanı konu alan kurmacasal ürünlerdir. (II) Bu yönden onlar sorunları anlatmaz, sorunların kaynağını gösterir. (III) İşledikleri konularla İnsanların duyarlığını geliştirir, keskinleştirir. (IV) Romanlarda gazete ve televizyonlarda rastlayabileceğimiz sıradan konular da işlenebilir. (V) Ancak romanı özel kılan, onun anlatılanları kahramanların bakış açısından vermesi, okurun neden-sonuç ilişkisi kurarak düşünmesini sağlamasıdır.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde romanın İşlevinden söz edilmemiştir?
A) I. ve III. B) I. ve IV. C) II. ve V.
D) III. ve IV. E) IV. ve V.
(ÖSS 2008)
CEVAPLAR
| 1.A | 6. D |
| 2. B | 7.A |
| 3.B | 8.A |
| 4.C | 9.C |
| 5.D | 10. B |
]]>
1. Küre dağlarını döne döne tırmanıyorduk, Güneş, sabah sisinin grileştirdiği yeşil tepelerin arasından portakal renkli yüzünü gösteriyordu; ama güneşin daha ulaşmadığı derin koyaklar vardı, Yeşilin en güzel tonlarıyla bezeli, mendil kadar tarlalar, gerçek değilmiş gibi duruyordu. Derin derin uçurumlar, dipten doruğa çamlarla, akkavaklarla donanmıştı.
Bu parça ile ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılamaz?
A) İkilemeler kullanılmıştır.
B) Söz sanatlarına başvurulmuştur.
C) Betimlemeye beğeni duygusu katılmıştır.
D) Günün belli bir zamanı anlatılmıştır.
E) Tartışmacı anlatım biçimiyle yazılmıştır.
(ÖYS 1994)
2. İstiyorum ki yazdıklarım insanlarımızın sorunlarını, özlemlerini anlatsın. Onların acılarını, çektiklerini başkalarına duyurabilsin. Açıkçası, yaşamı değiştirsin, güzelleştirsin. Bu amaçla insanımızdan, ülkemizden kopmamaya çalışıyorum. Ancak yine de dergilerde yer verilmiyor şiirlerime. Yayımlananlara bakıyorum, çoğu, toplum gerçeklerine kapalı; belli bir düşünceyi savunmuyor, bir sorunu dile getirmiyor.
Bu parçada şair, aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
A) Şiire özgü ilkelerin belirgin olmayışından
B) Şiirde, içerikten çok anlatımın öne çıkmasından
C) Şairlerin, ortak bir tutum izlemeyişinden
D) Yaşananları yansıtmayan şiirlerin ilgi görmesinden
E) Ozanların toplumu gereği gibi tanımayışından
(ÖSS 2003)
3. Bu yazarımızın, anlattığı çevre ve kişiler hakkında geniş bilgisi vardır. Ama o, bunu hiçbir zaman açıkça gözler önüne sermez. Anlattıkları, buzdağının suyun üstünde kalan kısmı gibidir. Okur, zamanla buzdağının altta kalan kısmını fark eder ve yazarın asıl kimliğinin orada saklı olduğunu anlar.
Bu parçada anlatılmak istenenle aşağıdaki yargılardan hangisi arasında anlamca yakınlık vardır?
A) Her yazarın, olayları ve kişileri algılama biçimi farklıdır.
B)Kimi yazarlar, yapıtlarında kendilerini bütünüyle açığa vurmaktan kaçınır.
C) Bir yapıtı, her okur farklı biçimlerde algılayabilir.
D) Okur, beğendiği yazarların yapıtlarından her okuyuşta değişik tatlar alır.
E) Kimi yazarlar, olayların değerlendirilmesini okura bırakarak ilgi çekmeye çalışır.
(ÖSS 2003)
4. Önemli bir edebiyat yapıtını çevirirken o yapıtın yazarıyla çok farklı bir ilişki kurmanın mutluluğunu da tadar çevirmen. Bir yazarla çeviri aracılığıyla ilişki kurmak, onun söyledikleri ve söyleme biçimleri üzerinde kafa yormayı gerektirir. Çünkü çeviride yapılması gereken, yalnızca okumakla, okunanı anlamakla sınırlı değil; asıl önemli olan, yazarın söylediklerine, söyleme biçimlerine, hangi dile çeviriyorsak o dilde varlık kazandırmaktır.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Başarılı çevirmenler, yapıtları çevirirken tarihsel ve toplumsal koşullan da düşünürler.
B) Bir çevirinin başarısı, yapıtın, çevrildiği dilde düşünce ve anlatım yönünden yeniden oluşturulmasına bağlıdır.
C) Çevirmenle çevrilen yapıtın yazarı arasında duygusal yönden benzerlik olması, çeviriyi olumlu yönde etkiler.
D) Çevirmenler, çeviriyi bitirinceye değin çok değişik duygular yaşarlar.
E) Anlatım olanakları birbirine benzeyen dillerde yapılan çeviriler daha başarılı olur.
(ÖSS 2003)
5. iki yaşını dolduran küçük kızım, televizyondaki sanatsal nitelikten yoksun ürünler sunan şarkıcıyı görünce hemen tanıdı ve adını söyleyiverdi. O sırada, elimde ünlü bir yazarımızın son kitabı vardı. Onu ikinci kez okuyordum. Birden içimin sızladığını hissettim. İki yaşında bir çocuk televizyonun etkisiyle bir şarkıcıyı tanıyordu. Ekranda o şarkıcının yerine bir şair, romancı, öykücü, ressam ya da bilim adamının görünmesine fırsat verilse, onların yaşamları anlatılsa, yapıtları dile getirilse o küçük çocuk onları da bilecek, onları da tanıyacak. Bu da ülkenin geleceği İçin ne kadar güzel olacak!
Bu sözleri söyleyen kişinin anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Televizyondaki çocuk programlarının yetersizliği
B) Edebiyatçılarımızın pek çok güzel ve eğitici yapıtı bulunduğu
C) Bilim ve sanat adamlarıyla ilgili programlara televizyonda yer verilmesinin gerekliliği
D) Televizyondaki müzik programlarının birçok yönden çocuklara uygun olmadığı
E) Çocuklar üzerinde televizyonun gereğinden fazla etkili olduğu
(ÖSS 2003)
6. Çalışmalarını romanlar üzerinde yoğunlaştırmış bir eleştirmendi. Roman konusunda üç yüzü aşkın eleştirisi vardı. Eleştirinin, edebiyat tarihini kurma ve oluşturma gibi önemli bir işlevi olduğuna inanırdı. Bunun için de yayımlanmış romanların hemen hemen tümünü okuyup incelemekten kaçınmazdı. Ele aldığı yapıtları çok yönlü bir değerlendirmeden geçirirdi. Bu tutumuyla romancıların yaratıcılığını besler, onlara yol gösterirdi.
Bu parçada sözü edilen eleştirmenle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Yapıtları, değişik boyutlarıyla ele alıp yargıladığı
B) Farklı eleştiri yöntemleri kullandığı
C) Çağdaş eleştiri kuramlarından yararlandığı
D) Düşüncelerini terimsel bir söylemle yansıttığı
E) Anlatımındaki pürüzlerin, çok ürün vermesinden kaynaklandığı
(ÖSS 2003)
7. Bizde eleştiri alanında bir acelecilik var. Diyelim ki bir eleştirmen, Türk edebiyatında yeni çıkmış bir kitapla ilgili eleştiri yazacak. Bunu yaparken bırakın o yazar hakkında eskiden çıkmış yazıları derleyip toplamayı, en son çıkan yazıları bile gözden geçirmiyor. Oysa bir kitap için eleştiri yazılacaksa daha önce yazılmış eleştirilerin incelenmesi, el altında bulundurulması ve yeri geldiğinde bunlara gönderme yapılması bile gerekir.
Bu parçadaki gibi düşünen bir yazar, aşağıdakilerden hangisini söylerse kendi tutum ve düşüncesiyle çelişmiş olur?
A) Bu yapıta yönelik eleştiriler arasında özgün düşünceler içerenine rastlamadım,
B) Eleştirmenlerin bu yapıt karşısındaki tutumlarını haksız ve son derece öznel buldum.
C) Bu yapıt üzerine yazılan son eleştirilerde, farklı değerlendirme Ölçütlerinin kullanıldığını gördüm.
D) Bu kitaba yönelik eleştirimi onun, üzerimde bıraktığı İzlenime göre oluşturdum.
E) Bu kitapla ilgili görüşlerin, yazarın kişiliğine değil, kitaba yönelik olmasını isterdim,
(ÖSS 2003)
8. Onu. sorumluluğunu bilen bir yazar olduğu için seviyorum, Kusuru yok mu? Hem de pek çok. Kendini coşkulu betimlemelere kaptırarak Türkçe cümleleri sarsıyor; özne, tümleç, yüklem bağlantılarını yitiriyor. Türkçeyi sevdiği ve benimsediği halde bu tür yanlışları hep yapıyor. Ayrıca öykülerini dinlendirip bir kez daha okumuyor. Bütün bunlara karşın öykülerinde insancıl gerçeğin önemli bir yeri ve ağırlığı var. Bu durum okurların, öykü kişileriyle kolayca ilişki kurmalarına dahası onlarla aynı düşünceleri paylaşmalarına yardımcı oluyor, Kısaca yazarın kişileriyle okurları birbirleriyle çelişmiyor; hatta Özlemlerini yansıttığından, okurların hoşuna bile gidebiliyor o kişiler.
Böyle anlatılan bir sanatçıdan aşağıdaki I erin hangisi beklenemez?
A) Okurun, öykü kişileriyle özdeşleşmesini sağlaması
B) Neyi, niçin yaptığının bilincinde olması
C) Yazdıklarının İlk biçimiyle yetinmesi
D) Kolay okunan ama kalıcı olmayan yapıtlar vermesi
E) İnsanlara özgü durumları işlemesi
(ÖSS 2003)
9. Bu yazarımız bütün yapıtlarında, bildiği ortamı, tanıdığı insanları anlattı. Bu, birçok yazarımızın zaman zaman yaptığı bir şeydir; ama onun için değişmez bir yasadır. Anlattığı kişileri, roman kahramanlarına dönüştürürken yalnızca romanın gerektirdiği değişiklikleri yapar. Ancak fazla değiştirmenin, onların hayattaki gerçekliklerini bozacağına inanır. Yapılacak her eklemenin bir yapıştırmadan, öteye geçmeyeceğini bilir.
Bu parçada, sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Aynı konuları farklı bakış açılarıyla işlediği
B) Kişileri tek yönlü olarak çizmeye çalıştığı
C) Kahramanlarını gerçek yaşamdan koparmamaya özen gösterdiği
D) Kendisinin çok usta bir romancı olmadığını düşündüğü
E) Kendisinin de içinde yer aldığı olayları anlattığı.
(ÖYS 1994)
10. —-. Ozanlar da yazarlar da yaşantı işçisidir bir bakıma. Gerçek yaşamdan, nesnel dünyadan kazandıkları yaşantıyı yeniden üretirler. Bu yeniden üretme ya da yaratma süreci içinde estetik bir tat katarlar ona; coşku ve düşünceyle beslenen bir özle yoğururlar. Yoğurdukları özü, okura ulaştıracak uygun yollar, uygun biçimler ararlar. Şiir, öykü, roman, oyun gibi türlere özgü yasaların içinde yeni konumlar kazandırırlar yaşantıya.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Yazınsal yaratının gücü, okurda düşünsel bir değişme yaratmasına bağlıdır
B) Okur, romanda, şiirde ya da öyküde karşılaştığı yaşamı, düş dünyasında değiştirerek geliştirir
C) Kimi sanatçılara göre yazınsal yapıtlar, okurun yaşamı algılama gücünü artırmalıdır
D) Gerçekte türü ne olursa olsun, her yazınsal yaratının malzemesi yaşantıdır
E) Şiirler, romanlar, öyküler okurun yüreğinde yeni duygular uyandırmayı amaçlar
(ÖSS 2003)
CEVAPLAR
| 1.E | 6.A |
| 2. D | 7. D |
| 3. B | 8. D |
| 4. B | 9.C |
| 5. C | 10. D |
]]>
1. “Bir kere sanatçının yaşantısı ile okuyucununki aynı olabilir mi? Unutmayalım ki sanatçının, yapıtı oluştururkenki yaşantısı sadece bir duyguyu (sevinç, keder vb.) yaşamak değildir. Bunun yanı sıra yaratma sıkıntıları, zaman zaman yaptığını yetersiz bulmanın verdiği ümitsizlik, bazen de teknik bir güçlüğü yenmenin verdiği keyif gibi okuyucunun paylaşmadığı duygular vardır ki bunları sanatçının yaşamış olduğunu okur bilemez de.”
Aşağıdakilerden hangisi paragraftaki düşünceleri tamamlayan bir sonuç cümlesi olabilir?
A) Böylece sanatı, “sanatçının kendi duygularını dile getirmesi” olarak tanımlayabiliriz.
B)Bu görüşe bakılırsa yapıt, sanatçının yaşantısını okura aktaran bir araçtır.
C) Böylece kişi, sanat sayesinde başkalarının duygularını paylaşır ve yaşantısı zenginleşmiş olur.
D) Bu bakımdan okur, sanatçının yaşantısını aynen duyar demek yanlıştır; bir kısmını duyar olsa olsa.
E) Buna göre, duygu aktarımı olmadıkça yapıt ne kadar gerçekçi olursa olsun sanat yapıtı değildir,
(ÖSS 1982)
2. “Fakat ben boş ümitle insan avutmanın yararından çok zararına İnandığım için, çoğu kez yüzümü kızartır, açıkça ‘Mümkün değil.’ derim. Nitekim o gece tren beklerken istasyon görevlisine de öyle yaptım.”
Bu parçaya göre, istasyon görevlisi yazardan ne istemiş olabilir?
A) Geceyi kendi evinde geçirmesini
B) Başka bir yere nakli için aracılık etmesini
C) Bir sonraki trenle gitmesini
D) İşlediği bir kusuru bağışlamasını
E) Yazma tekniğini kendisine de Öğretmesini
(ÖSS 1981)
3. “Teknik, insanın kendi gereksinimleri bakımından doğada yaptığı bir reformdur. Bu reforma da insanı doğa zorlamıştır.”
Aşağıdakilerden hangisi yukarıda tanımlanan “teknik” kavramıyla tam ilgili değildir?
A) Sulardan yararlanmak için barajlar yapılması
B) Yol yapımında tüneller açılması
C) Kuraklığı önlemek İçin yağmur yağdırılması
D) Ulaşımda denizlerden yararlanılması
E) İklimi etkilemek için orman yetiştirilmesi
(ÖSS 1981)
4. “Anadolu’da yapılan elişlerinde, bir süs varlığı olarak işlenen bitkilerin yörelere göre değiştiği, bir çiçeğin, bir başka bitkinin bütün bölgelerde örnek alınmadığı görülür. Karadeniz köylerinde örülen oyalarda karanfil, zambak, sümbül, lale türünden, özel bir ilgiyle yetiştirilen çiçekler pek görülmez. Güneydoğu Anadolu illerinde örülmüş bir elişinde ise fındık yaprağı oyası aramak boşunadır.”
Bu parçada açıklanan durumu en iyi belirleyen etken aşağıdakilerden hangisidir?
A) Geleneklere bağlılık, insanların sanatta değişiklikler yapmasını engellemektedir.
B) Sanat ürünlerinde, yöresel olan ve olmayan özellikler bir arada bulunur.
C) Sanat zevkinin oluşmasında yaşanılan çevre büyük bir önem taşır.
D) İnsanın yaratıcı gücü, sanat alışverişinin olduğu yörelerde daha çabuk gelişir.
E) Hep birbirine benzer ürünler ortaya konuyorsa, sanatta taklitçilik vardır.
(ÖSS 1982)
5. “Çevrenin, endüstri artıklarıyla kirlenmesi sonucu, doğa dengesi gittikçe bozulmaktadır, insan’ denilen türün ortaya çıkmasıyla ve özellikle teknolojik dönemde, fiziksel çevre hızla değişmektedir. Ancak türlerin yeni ortama uyum yapabilme hızları, bu hızın çok gerisinde kalmaktadır. Bunun sonucu olarak da kimi türler tükenmekte ya da tükenme tehlikesiyle yüz yüze gelmektedir. Bunlar arasında ‘insan’ da vardır.”
Bu paragrafta, aşağıdakilerin hangisi üzerinde durulmamıştır?
A) Çevre kirliliğinin canlılar üzerindeki etkileri
B) Doğa dengesinin bozulmasına karşı önlemler
C) Teknolojik gelişmelerin sonuçları
D) Doğa dengesinin bozulma nedenleri
E) insanın geleceği
(ÖSS 1981)
6. “Günümüzde yaygın bir yanlış var: Bilimin kesin olduğu inancı; çağdaş yaşayışın, çağdaş uygarlığın değişmez temeli olan bilimsel kesinlik. Oysa sürekli bir değişikliktir bilimi var edip ayakta tutan. Bilim bilgi üretir; bilimsel doğrulardır bunlar. Ancak bilim sonsuz bir yenilenme İçindedir. Bilimde öne sürülen her doğru, yanlış olduğu henüz kesinlikle belgelenmemiş olan doğrudur. Birtakım koşullardan ötürü doğru sayılan bilgilerdir bunlar.”
Bu parpada, aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?
A) Bilim sürekli bir arayış içindedir.
B) Bilimde tam kesinlik yoktur.
C) Bilim sürekli olarak gelişmektedir.
D) Bilimsel kesinlik yanlış anlaşılmaktadır.
E) Bilimsel bulguların doğruluğu tartışılmaz.
(ÖSS 1981)
7. “Eski, tanınmış bir yazarımızdan bir gazetede günlük fıkralar yazması istenmiş, Ücret konusu açılınca yazarımız şunları söylemiş: ‘Uzun yazarsam yarım altın İsterim; kısa yazarsam bir altından aşağı olmaz.'”
Yazar bu sözleriyle özellikle neyi vurgulamak istemiştir?
A) Uzun yazının gazetede yer almaması gerektiğini
B) Kısa yazıların daha çok para getirdiğini
C) Alınacak ücretin, yazının uzunluğu ile orantılı olması gerektiğini
D) Kısa, özlü yazı yazmanın güç olduğunu
E) Yazı yazmadaki başarının, verilecek ücrete bağlı olduğunu
(ÖSS 1981)
8. “Yayınevleri, sanat dergileri, tanınmış şairlerin her yazdığı şiiri yayımlamakla şiir sanatımıza iyilik etmiyorlar. ‘Ünlü şairlerin her yazdığı şiir güzeldir.’ anlayışı, doğru bir anlayış değildir. Okurlar, şiirseverler böyle şiirlerle aldatılmamalıdır.”
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi söylenmek istenmektedir?
A) Adı yeni duyulmaya başlamış şairlerin de iyi şiirler yazabileceği unutulmamalıdır.
B) Dergilerde gençlere olanak tanımak için, ünlü şairlerin şiirleri sık sık yayımlanmamalıdır.
C) Bir şiirin okura iletilmesinde, şairin ünü değil, şiirinin sanat değeri ana etken olmalıdır.
D) Sanatsevere duyulan saygı, ona değerli ürünler sunmakla da ortaya konabilir.
E) Şiir sanatını geliştirmenin tek yolu İyi şairleri desteklemektir.
(ÖSS 1982)
9. “Çoğu kimse onun o günkü yazısını, Türkiye’nin o günkü durumunun bir röntgeni sayardı. Popüler oluşunun bir başka nedeni de olayları her yönüyle kavraması, herkesin anlayacağı bir yalınlık içinde yorumlaması İdi.”
Böyle nitelenen bir yazarın yazısında aşağıdaki niteliklerden hangisi bulunmayabilir?
A) Gerçekleri değiştirmeden yansıtma
B) Kişisel görüş belirtmekten çekinme
C) Bilimsel bir dil kullanma
D) Güncel sorunlara ayna tutma
E) Karmaşık bir anlatımdan kaçınma
(ÖSS 1981)
10. “Halk edebiyatı, İnsanlığın binlerce yıllık geçmişinden izler taşır. İlkel yönleri ağır bastığı için İnsanın daha çok ilkel ve doğal yönlerine seslenir. İnsanların doğal ve ortak duygularını İşleyen bu edebiyattan hemen her düzeyde insan az çok etkilenir. Çünkü insan ne denli yetkinleşirse yetkinleşsin, ilkel ve doğal niteliklerinden büsbütün sıyrılamaz,”
Bu parçada, Halk edebiyatının her düzeydeki insanı etkilemesi, hangi nedene bağlanmıştır?
A) Dil ve anlatımın herkesçe anlaşılacak kadar açık oluşuna
B) Konularının, insanlığın geçmişiyle ilgili olmasına
C) Genellikle kişinin sezgi ve sağduyusuna seslenmesine
D) Tüm kişilerde bulunan benzer özellikleri ele almasına
E) Kolayca algılanabilen basit bir edebiyat olmasına
(ÖSS 1982)
CEVAPLAR
| 1.D | 6. E |
| 2. B | 7. D |
| 3. D | 8.C |
| 4. C | 9.C |
| 5. B | 10. D |
]]>
1. O, okurlarını bilgilendirmekle birlikte onları kendi düşüncelerine göre yönlendirmekten kaçınan bir eleştirmendir. Ele aldığı kitabın niteliklerini sıralar; fakat onunla ilgili öznel yorumlardan kaçınır. Daha doğrusu,yapıtla ilgili kesin bir yargıya varmayı okuruna bırakır. Bu tutum —.
Bu parçanın son cümlesi, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanabilir?
A) bilinçli bir okur kitlesinin oluşmasını sağlar
B) onun, bilgilerine güvenmediğini gösterir
C) yazarın, geniş okur kitlelerince anlaşamamasına neden olur
D) okurun, okuma zevkini köreltir
E) onun, kişiliğine olan saygıyı azaltır
(ÖSS 2002)
2. (I) Doğanın korunması, bizim için önemli bir nokta olmanın da ötesinde temel hedeftir. (II) Bu nedenle konutlar, kenttekine benzer bir dokuda değil, tamamen çevredeki ormanla uyum sağlayacak biçimde yapıldı, (III) Bir başka konu da bitkilendirme. (IV) Son zamanlarda bitkiyle haşır neşir olma eğilimi yaygınlaştı; elbette bu durum, biz çevre tasarımcılarını sevindiriyor. (V) Ancak yabancı kökenli bitkiler yerine kestane, erguvan, kızılağaç, fıstık çamı tercih edilmeli; böyle bir tercih yörenin ruhuna da uygun olur.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde parçanın ana düşüncesi belirtilmiştir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V
(ÖSS 1998)
3. Kıyılar çoktan doldu. Şimdi de dağların yamaçları hızla betonlaşıyor. En temiz renk olduğundan kuşku duyulmayan beyaz, çamlıkları, zeytinlikleri kirletiyor kimi zaman. Bu olumsuz gidişe İnsanlar değil ama doğa, olanca güzelliğiyle direniyor. İşte akşam oluyor, işte güller, menekşeler açıyor denizde.
Bu parçada hangi sorun vurgulanmaktadır?
A) Doğanın kendini yenilemedeki yetersizliği
B) İnsanların, doğal güzelliklerin ayrımına, tadına varamaması
C) Doğal güzelliklerin insanları eskisi kadar etkilememesi
D) Çamlık ve zeytinliklere ihtiyaç duyulmaması
E) Plansız yapılaşmanın çevreyi çirkinleştirmesi
(ÖSS 1997)
4, Çocuğa yalnızca bilgi yükleme eğitimin amacı değildir. Gereğinden fazla bilgi yüklenmesi, çocuğun ancak belleğini geliştirir. Fazla bilgi, çocuğu yaşama hazırlamadığı gibi, onun bireysel özgürlüklerini de engelleyebilir. Çünkü çocuk öğrendiklerini uygulamak için gerekli deneyimden yoksun kalır; bu yüzden aklını kullanamaz, özgür düşünemez, özgür davranamaz. Yeni durumlar karşısında çözüm üretemez. Böyle olunca da kendine, her zaman bağlı kalacağı bir iskele, bir dayanak arar.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bilgili kişiler bellekleri güçlü olanlardır.
B)Çok bilgili insanlar, olaylara ve durumlara yönelik düşünceler üretemezler.
C) Eğitim, düşünebilme ve düşündüğünü uygulayabilme yetisi kazandırmalıdır.
D) Kişilerin yaşama uyum sağlaması özgür düşünmelerine bağlıdır.
E) Özgürce davranabilen kişiler, sorunlara ustalıkla çözüm bulurlar.
(ÖSS 1998)
5. O, evrensel değerleri, toplumcu şiirin potasında eriten şairlerimizden biridir. İnsanı ilgilendiren her olaya, her yaşantıya şiirlerinde yer vermiştir. Bu nedenle anılar, geziler, güncel haberler, duyarlı bir gözlemin açtığı yolda, şiirinin içine akar.
Bu parçada sözü edilen şairle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Şiirlerinde konu çeşitliliği görülür.
B) Dünyaca tanınmış bir sanatçı olmayı amaçlar.
C) Bireysellikten uzak bir tutum takınır.
D) Olayları ve durumları dikkatle inceler.
E) Tüm insanlığı kucaklamayı amaçlayan şiirler yazar.
(ÖSS 2002)
6. Sanatçının yaratma gücüne sınır çizilemez. Kimi çayları, ırmakları kurutur; kimisi de bir damla sudan okyanuslar yaratır. Bu sanatçımız da dizeleriyle tek bir yapraktan koskoca bir orman yaratmış. Gerçek İmge dediğimiz şey de bu değil midir? Şairin yakaladığı bir ışık; sonra da bütünüyle yapıtının yarattığı bir farklılık…
Bu parçadan, sanatçılarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A) Bilgili ve görgülü olduklarına
B) Dış dünyayı düş güçleriyle yeniden biçimlendirdiklerine
C) Yararlanacakları kaynakları özenle seçtiklerine
D) Olayları ve durumları abartarak verdiklerine
E) Davranışlarını duygularının yönettiğine
(ÖSS 1997)
7. Adını yurt dışında da duyuran ünlü ressamımızla daha çok, oğlunun Cihangir’deki resim atölyesinde karşılaşırdık. Bildim bileli yalnız yaşayan bir kadındı. Soylu, sade, zarif ve çok güzeldi. Konuşurken sesini bir kez bile yükselttiğine tanık olmadım. Her zaman yüzünde İpeksi bir gülümseyiş, bakışlarında huzurlu bir anlam vardı.
Sözü edilen ressamın, bu parçada vurgulanmak istenen özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Özgürlüğüne düşkün olma
B) Öteki meslektaşlarına benzememe
C) Güzelliğiyle dikkat çekmek isteme
D) Yumuşak bir kişiliğe sahip olma
E) Ressamlığını ön planda tutmama
(ÖSS 1998)
8. Yazar, Hamlet çevirisinin sonundaki notta, tüm Shakespeare çevirileri için ortak olabilecek düşüncelerinden söz etmiş. Çeviri yapmanın okumaktan, dinlemekten, seyretmekten çok daha zor olduğunu belirtmiş. Ayrıca bunun, metnin tadına gerçek anlamda varmayı sağladığını söylemiş. Hamlet’ i çevirmek için gecesini gündüzüne katarak aylarca çalıştığını belirtip şunu eklemiş: “Kim bilir ne hale getirmişimdir istemeden Hamlet’i? Yapıtları kuşa çevirmek, biraz da çevirmenliğin şanından değil midir? Ne var ki kuşa çevirdiğimiz bu yapıtlar, bizim taktığımız bücür kanatlarla da uçabiliyor ne hikmetse. Bu, soluklarının rüzgârıyla oluyor belki de.”
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Çeviri yapıtlarda, okurun aradığı tadı bulamadığına
B) Çeviri yaparken yazarın, yapıttaki güzellikleri gördüğüne
C) Bir yapıtı başka bir dile çevirmenin çok güç bir iş olduğuna
D) Çeviride, yapıtların kimi özelliklerinin aktaramadığına
E) Hamlet’i çevirmenin çok zaman isteyen bir iş olduğuna
(ÖSS 2002)
9. Ben ünlü bir yayınevinde çalışan bir öykü yazarıyım. Pek çok kitabı yayıma hazırladım bugüne değin. Yazarın coşkusunu paylaşarak kiminin adını bile koydum. Bir virgüllük katkım olan her kitabı kendiminmiş gibi sahiplendim. Basımevinden geldiğinde sıcacık bir ekmek demektir her kitap benim için, Emekle ekmeğin birleşen kokusunu taşır her kitap o an. Elinizdekiyse benim ilk öykü kitabım. Saymadım; ama kim bilir kaçıncı kitabım.
Öykücünün bu sözlerinden, kendisiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Kitaplarla uğraşmayı her şeyin üstünde tuttuğu
B) Başkalarının kitaplarına da katkılarının olduğu
C)Bir kitabı yayıma hazırlamanın kendisine çok zevk verdiği
D) Kitapları yayıma hazırlamanın, yazarlık için iyi bir başlangıç olduğunu düşündüğü
E) Kendisi için kitapların büyük bir değerinin olduğu
(ÖSS 1998)
10. Özel zevkleri için bir yarım saat bile ayırdığını sanmıyorum. Kentlerarası bir yolculukta bile ya bir yolcu ya bir şoför muavini bulur, onlarla konuşmaya dalardı; bir yandan da elindeki küçük kâğıtlara bir şeyler yazardı. Romanlarını yeni baskıya hazırlarken, bir kompozisyon ödevi gibi titizlikle düzeltirdi. Yapıtlarındaki sağlamlık biraz da bu dikkatinden gelir. Durmadan aldığı notlar ise, roman kahramanlarını doğal konuşturmada gösterdiği başarının kaynağı olmuştur. Yazınımızın en rahat okunan o güzel öykülerini, bu dil kaynağından beslenerek yazmıştır.
Böyle tanıtılan yazarın yapıtlarıyla ilgili tutumu konusunda, aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Çalışmalarında titiz davrandığına
B) Her fırsatta malzeme topladığına
C) ilgi çekici konular işlediğine
D) Dil ve anlatımına özen gösterdiğine
E) Düzeltmek ve geliştirmek için çalıştığına
(ÖSS 1998)
CEVAPLAR
| 1.A | 6.B |
| 2.A | 7. D |
| 3. E | 8.A |
| 4.C | 9. D |
| 5.B | 10. C |
]]>