Warning: Use of undefined constant ‘WP_MEMORY_LIMIT’ - assumed '‘WP_MEMORY_LIMIT’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Use of undefined constant ’64m’ - assumed '’64m’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/dersimi3/public_html/wp-config.php:100) in /home/dersimi3/public_html/wp-includes/feed-rss2.php on line 8
paragraf soruları indir – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org Türk Dili ve Edebiyatı Dersi Kaynak Sitesi. Online Sınavlar Çıkmış Sorular Sınıf Konuları Sat, 03 Apr 2021 12:54:11 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.7.4 https://dersimizedebiyat.org/wp-content/uploads/2018/11/cropped-icon-32x32.png paragraf soruları indir – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org 32 32 Paragraf – 65 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-65-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:53:27 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6146 PARAGRAF  – 65 ÇIKMIŞ SORULAR

1.   Her çağda insan, düşündükleri ve ürettikleriyle bir sonraki çağın hızlanmasına ve uygarlığın gelişmesine katkıda bulunur. Kuşaktan kuşağa miras kalan bu birikim, bazen sözlü ve yazılı ede­biyat kılığında günümüze ulaşır. Bazen de el emeği bir dokuma, bir av aleti, bir vazo ya da bir heykel ile bütünleşerek o dönem insanını anlatır bize. Bütün bunlar araştırmacıların sabırla, dikkatle ve özveriyle çalışmaları sonucunda gerçekleşir.

Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?

A) İnsanlığın ilerlemesi, yüzyıllar boyu oluşan kül­tür birikimiyle gerçekleşir.

B) Çeşitli kültürel ürünler korunarak çağdan çağa aktarılır.

C) Sanat ürünleri  geçmişle gelecek arasında önemli bir bağ kurar,

D) Eski çağlardan günümüze kalmış sanat ürün­leri, uzmanların çalışmalarıyla anlam kazanır.

E) İnsanlık,     uygarlığın     gelişmesini,     bilim adamlarının yaptığı buluşlara borçludur.

(ÖSS 1988)

 

2.   1941 yılında ünlü romancımız Reşat Nuri ile ilk ve son kez karşılaşmıştım, O günlerde ilk öykü kitabım yeni yayımlanmıştı. Bana güzel bir Öğüt verdi: “Önünde uzun bir ömür var, sakın acele etme. On yıl sonra yazacağın öyküleri, romanları bugünden yazacağım diye kendini zorlama.”

Bu parçada Reşat Nuri’nin vurgulamak iste­diği gerçek aşağıdakilerden hangisidir?

A) Aceleyle yazılanların kalıcı olmayacağı

B) Güzellik anlayışının yaşla birlikte değişeceği

C)Genç sanatçıların daha çok yanlış yapabile­ceği

D) Deneyim kazandıktan sonra nitelikli eserler verilebileceği

E) Başarılı sanat eserlerinin ancak ileri yaşlarda yazılabileceği

(ÖSS 1988)

 

3.   Batı toplumu sanatta, kendinden olmayanların, yani yabancıların, kendisi gibi yapıt vermesini an­lamıyor. Bir yapıt hangi ülkeye aitse, yapıtta, o ülkenin rengini, kokusunu arıyor. İşte bu sanatçımızın, pek çok dünya ülkesinde tanın­masının, başarılı olmasının sırrı da budur. Dünya onun satırlarında Anadolu’yu buluyor.

Bu parçaya göre bir yazarın batı sanat dünya­sındaki başarısı eserlerindeki hangi özelliğe bağlanabilir?

A) Evrensel duyguları işlemesine

B) Kendine özgü bir anlatım biçiminin olmasına

C) Bölgesel sorunlara çözüm aramasına

D) Sürekli olarak kendini yenilemesine

E) Ulusal özellikleri yansıtmasına

(ÖSS 1988)

 

4.   Toplumdaki güncel olayları, gülmece yoluyla ve eleştirel bir tavırla tartışmaya yönelen kabare ti­yatrosu, bu yazarımız sayesinde kültür dünya­mıza girmiştir. Ne var ki eleştirel düşüncenin bir türlü tam kök salmamış olması, yazarın tüm ça­balarına karşın kabare tiyatrosunu zamanla amacından saptırmış ve onun, suya sabuna dokunmayan, ucuz bir güldürüye dönüşmesine yol açmıştır.

Bu parçada kabare tiyatrosu ile ilgili olarak aşağıdakilerin Özellikle hangisinden yakınılmaktadır?

A) Eleştirici yönünün ihmal edilmesinden

B) Güldürü öğesine aşırı ölçüde yer verilmesinden

C) Giderek güncel olaylardan kaçınılmasından

D) Yazarların bu türe ilgisiz kalmasından

E) Toplumla ilgisi bulunmayan olayların ele alın­masından

(ÖSS 1988)

 

5.   Bir şair herhangi bir olayı anlatmak istese, bize salt gerçeği mi yansıtır? Hayır; o olay karşısında duyduklarını, düşündüklerini de anlatır. Ya da doğrudan doğruya anlatmasa bile öyle bir şey yapar ki o duygular, o düşünceler bizde de doğar, Böylece şair, kendi iç gerçeğini ortaya koymuş olur. Bir sanat yapıtını başarılı kılan özellik işte budur.

Bu parçaya göre bir sanat yapıtının başarısı, sanatçının hangi tutumuyla açıklanır?

A) Yapıta kendinden bir şeyler katması

B) Gerçekleri değiştirip güzelleştirerek vermesi

C) Duygusallığı ön plana çıkarması

D) Kişisel görüşlerini benimsetmeye çalışması

E) Olayları gerekçi bir açıdan ele alması

(ÖSS 1988)

 

6.   Bu adada hiç kimse parmağını bile oynatmıyor. Öyle kî kekik, adaçayı gibi dağlarda yetişen otları ya da ağaçlardaki incirleri bile zahmet edip toplamıyorlar. Balıkçılıktan söz açıldığında ise kendi kıyılarında tutacak balık kalmadığından, tüm balıkların karşı kıyılarda olduğundan yakını­yorlar. Evlerinin bahçesinde yetiştirebilecekleri sebzelerden tutun da su gibi en gerekli mad­delere değin hemen her şey, sekiz saat ötedeki bir başka adadan geliyor.

8u parçada ada halkının hangi yönü üzerinde durulmaktadır?

A) Geçim sıkıntısından bunalmaları

B) Fakir bir doğal çevrede yaşamaları

C) Bulundukları yeri iyi tanımamaları

D) İşsizlikten sıkılmaları

E) Ellerindeki olanakları kullanmamaları

(ÖSS 1988)

 

7.   Bir dil yanlışından ötürü daha ilk sayfalarda elim­den bıraktığım romanlar olmuştur. “Sen benim dil­imi bırak da, anlattıklarımı oku.” diyemez bana hiçbir romancı, diyememelidir. Ben bir romanı, neyi anlattığı için değil, onu nasıl anlattığını merak ettiğim için okurum.

Böyle düşünen bir okurun roman karşısındaki tutumu için aşağıdakilerden hangisi söylene­mez?

A) Okuyacağı kitabı seçmede belirli ölçütleri var­dır.

B) Üsluba önem verir.

C) Anlatım bozukluklarını hoş görmez.

D) Konu seçiminde titizlik gösterir.

E) Başladığı her romanı bitirmez.

(ÖSS 1988)

 

8.   (I) Biz gazeteciler, dışarıdan pek sevimli gözük­meyiz. (II) Sanırım bunun temelinde daha çok, işimizin eleştiri olması yatıyor. (III) Çünkü İn­sanoğlu, doğası gereği, eleştiriden pek hoşlan­maz; eleştiriyi de eleştireni de hoşgörüyle karşılamaz. (IV) Eleştirinin tarih içindeki önemini küçümsememeliyiz. (V) Eleştiri olmasaydı her­halde uygarlık bugünkü düzeyine ulaşamazdı. (VI) Çağdaş uygarlığın bu düzeye gelmesinde eleştirinin motor rolü oynadığını söyleyebiliriz,

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense, ik­inci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II.         B)III.     C)IV.           D)V.           E) VI.

(ÖSS 1989)

 

9.   Sanatın amacı, kişinin düşüncesini, duyarlığını geliştirmek; ona, dünyaya ve insanlara insanca bakma, sezme, kavrama gücü kazandırmaktır. Sanat ürünlerine ilgi duymayan, hayali işlemeyen, başkalarının acılarına, dertlerine ortak olmayan bir bilim adamı, bir yargıç, bir yönetici düşünelim; ne yaran olur bunların toplumlarına, insanlığa? İnsanın, insan sevgisiyle yoğrulmadığı toplum­larda bütün yönleriyle ilkellik egemen olmaz mı?

Yukarıdaki parça için en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Sanat ve Düş Gücü

B) Sanat ve İnsan

C) Sanat ve Yaratıcılık

D) Sanatın Gelişimi

E) Sanatın Doğuşu

(ÖSS 1988)

 

10. Başka kültürlerle alışveriş sağlıklı bir olaydır. Yeter ki başkalarından alınanlar, toplumun kültürel değerlerine ters düşmesin; yeter ki toplum, aldığını özümleyebilsin. 16. yüzyılda Os­manlılar, doğu ve batı kaynaklı öğeleri bir potada eritmeyi başarmışlardır. Osmanlı klasik mi­marisinde bulduğumuz çarpıcı ifadeyi şekil­lendiren estetik güç, işte bu karışımın görüntüsüdür.

Bu parçaya göre, Osmanlı klasik mimarisi İçin aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Değişik kaynaklardan gelen öğeleri içerir,

B) Etkileyici bir görünümü vardır.

C) Eski ve yeni öğeler arasında uyumsuzluk var­dır.

D) Kültürel bir etkileşimin ürünüdür.

E) Taklitçilikten uzak bir etkilenme görülür.

(ÖSS 1988)

 

CEVAPLAR

1.E 6. E
2. D 7. D
3. E 8. C
4. A 9. B
5. A 10. C

 

]]>
Paragraf – 64 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-64-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:52:14 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6144 PARAGRAF  – 64 ÇIKMIŞ SORULAR

1.   Yazdıklarımın herkesçe okunmasını istiyorum. Beni okuyanların, kitaplarımda kendinden bir parça bulabilmesini, yüreğine seslenen bir şeyler yakalayabilmesini istiyorum. Çünkü önemli olan, okurun, kitapla ve yazarla sıcak bir bağ kurabilmesidir. Bu nedenle olabildiğince duru bir dil, yalın bir anlatım yeğliyorum. Kimi zaman kısa cümlelerim yadırganıyor; ama ben bunu bilinçli olarak yapıyorum. —; ancak benim seçimim yalınlıktan yana. Bu sadelik içinde okurun yüreğine ve beynine ulaşabiliyorsam ne mutlu bana.

Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi geti­rilebilir?

A) Ben de bilirim yarım sayfa süren tümceler kur­mayı, süslü ve ağdalı bir dil kullanmayı

B) Zaten her konu kendi biçim ve biçemini birlik­te getiriyor

C) Ben. sanat yapmak adına anlaşılmaz olmayı seçenlerden değilim

D) Her yazarın anlatımını renklendiren ilginç söz buluşlarından yararlanırım

E) Yazarken, sözcükleri seçmede ince eleyip sık dokuyorum

(ÖSS 2005)

 

2.   Okumayan bir insan, sadece tek bir yaşam sür­müştür. Oysa ben Napolyon’un,. Sezar’ın, Dartanyan’ın yaşamlarıyla kendi yaşamımı zenginleştirdim. Bu nedenle, gençleri kitap oku­maları konusunda her zaman yüreklendiriyor, yönlendiriyorum, çünkü bu, tek boyutlu kişilikten kurtulmanın en etkili yoludur. Böylece, — bu müthiş bir ayrıcalıktır.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirile­bilir?

A) tarihsel olaylara ilgi duyarsınız

B) ülkeleri tanıma isteğiniz artar

C) değişik yaşantılar edinmiş olursunuz

D) insanları daha çok sevebilirsiniz

E) sorumluluk duygunuz gelişip güçlenir

(ÖSS 2009)

 

3.   —-. Montaigne’in kendine dönük, söyleşi havasında, gelişigüzel yazılmış duygusu uyan­dıran; Bacon’ın ise nesnel, Özlü, betimleyici de­nemeler yazdığı söylenir, İki denemecinin yalnızca biçeminin değil, bakıp yorumladıkları dünyanın da farklı olduğu görülebilir. Mon­taigne’in, denemelerini, “kendi benliğini anlamak için” oluşturduğu, Bacon’nınsa “değişik alanlarda edindiği gözlem ve deneyimleri insanların yarar­lanabileceği bir bilgelikle” yazdığı, denemele­rinden anlaşılmaktadır.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?

A) Denemenin dokusu yazardan yazara değişir

B) Her denemecinin anlatım biçimi kendine öz­güdür

C) Denemenin konuşma tadı taşıması dilin kul­lanımıyla ilgilidir

D) Her denemecinin bir çıraklık bir de ustalık dönemi vardır

E) Deneme, kişiselliğe dayalı, rahat okunan bir yazı türüdür

(ÖSS 2009)

 

4.   Taşa çalınmış bir nara benzetirim dilimizi. Eşsiz parıltılar saçan bazı taneleri kaybolmuştur bu narın, bazı taneleri unutulmuştur. Bu benzet­meden yola çıkarak şunları söyleyebilirim: Sokak­lar, caddeler, ağızlar ve gönüller yavaş yavaş benim bilmediğim sözcüklerle doldu. Bende en küçük anısı bile olmayan, derinliğini göremediğim sözcükler bunlar: “sunucu” spiker, “gösteri adamı” showman, “İş hanı” plaza, “yıldız” star, “çarpıcı haber” flaş haber oldu söz gelimi. Daha da önem­lisi “paşa”yı pasha, “efendi”yi efendy, “eveti ewet biçiminde yazan bir kuşak çıktı ortaya.

Bunları söyleyen kişi aşağıdakilerin hangisin­den yakınmaktadır?

A) Dil kurallarının geçerliğini yitirmesinden

B) Dil bilincinin zayıflamasından

C) Sözcüklere farklı anlamlar yüklenmesinden

D) Anlamdaş sözcüklerin birlikte kullanılmasından

E) Yabancı sözcüklerin doğru yazılmamasından

(ÖSS 2009)

 

5.   Dil, tarih, edebiyat, hukuk, din, ekonomi, tarım, aile yapısı gibi birçok öğe, kültür kavramı içinde yer alır. Bu bağlamda kültür, bir ulusu oluşturan toplumun ayrılmaz parçasıdır. Ulusların gelişmiş­lik düzeyiyle kültür arasında çok sıkı bir etkileşim vardır. Çünkü kültür bir ağaç fidesindeki, bir çiçek tohumundaki öz gibi, toplumu bir arada ve canlı tutan, geliştiren bir etkendir. Sağlıklı bir toplumsa zamanın getirdiği yenilikleri, kendi öz değerleriyle kaynaştırarak yol alır. İşte bu yönden Atatürk döneminde gerçekleştirilen devrimler de bu amaca yönelik yenileştirme, geliştirme atılım­larıdır.

Bu parçadan kültürle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?

A) Uluslararası ilişkilerde gözetilmesi gereken nitelikler taşıdığı

B) Toplumsal   yapıyı   kuran   değerler   bütünü olduğu

C} Toplumların gelişip değişmesinde önemli bir güç olduğu

D) Bireyleri birbirine bağlayan özellikler içerdiği

E) Koşullara göre değişime uğrayabileceği

(ÖSS 2009)

 

6.   Düşünme üzerine söylenmiş ne kadar çok söz var! O sözlerden biri şöyle: “Uyanan düşünce bir daha uyumaz,” Öyle midir? Bilinir ki nice uyanan düşüncenin bir yolu bulunarak uyutulduğu çok ol­muştur. Düşünceyi yücelten bir söz daha: “Ölüm­süz olarak bildiğim tek şey, düşüncedir.” Bu söz için de “Evet, doğru.” diyesim gelmiyor. Tarihe baktığımızda nice düşüncenin yozlaştırılıp yok edildiğini gördüğümüz için… Konfüçyüs ise düşünmenin bir başka yönüne vurgu yaparak “Düşünmeden öğrenmek, vakit kaybetmektir.” diyor. Evet, düşünme ama hangi düşünme? Biz eleştiren ve yargılayan bir düşünmeden yanayız.

Bu parçadan düşünmeyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Belirli kalıplar içinde dondurulamayacağı

B) Farklı yaklaşımlara göre farklı anlamlar içere­bileceği

C) Savunanların yanı sıra engellemeye çalışan­ların da olabileceği

D) Sorgulayıcı bir nitelik taşıması gerektiği

E) Çağdaşlığın yolunu açma gücü taşıdığı

(ÖSS 2009)

 

7.   Edebiyatta olup bitenleri, edebiyatın canlılığını, yazarın verimliliğini hatta yapıtlarının başarısını ya da başarısızlığını kuşaklarla, yaşla değer­lendirmek çoğu zaman bizi yanlışlığa götürür. Dostoyevski en büyük iki yapıtından birini, “Karamazof Kardeşler”! ölmeden hemen önce bitirdi. Thomas Mann İse gene en büyük iki yapıtından biri olan, “Buddenbrook Ailesi”ni bitirdiğinde daha yirmi altı yaşındaydı. Bu iki yazar da ömürlerinin erken ve geç dönemlerinde başka birçok kitap yazdılar. Bu örnekler bize —

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) yazarların, yeni dünyalar kurma çabasıyla sürekli bir arayış içinde olduklarını gösteriyor.

B) bir yazarın yapıtlarının hep birbirine benzeme­sinin yaratabileceği güçlükleri hatırlatıyor.

C) yazarların, yazma ve yaratma gücünün yaşla açıklanmayacak bir olgu olduğunu gösteriyor.

D) yazarların kimi dönemlerde kalıcı ürünler ver­diğini; ancak bunu sürdürmenin güç olduğunu kanıtlıyor.

E) yazarların, yeni konular bulduklarında daha çok çalışmaları gerektiğini yansıtıyor.

(ÖSS 2005)

 

8.   Sabahattin Ali, olayları kesin sonuca bağlamak­tan kaçınan, okurun kafasında bir ufuk açıp bırakan öyküler yazar. Yani o döneme kadar alışılmış olanın dışına çıkan, Çehov’un “durum öyküsü” diye anılan öykü tarzının etkileri görülür öykülerinde. Zaman zaman da, Maupassant’ın geliştirdiği, bizdeyse Ömer Seyfettin’in öncülük et­tiği “olay öyküsü” tarzının izlerine rastlanır,

Bu   parçaya  göre  aşağıdakilerden  hangisi söylenemez?

A) Çehov ve Maupassant’ın Öykü türüne yenilikler getirdiği

B) Sabahattin Ali ile Ömer Seyfettin’in öyküye bakış açılarının bire bir örtüşmediği

C) Yazarlar arasında etkileşim olabileceği

D) Sabahattin Ali’nin öykülerinde olay ve durum öyküsü özelliklerinin görüldüğü

E) Yazarların öykü türünü daha çok yeğlediği

(ÖSS 2009)

 

9. Türkçenin yeterince ayrımına varılmamış bir özel­liğinden, yoğunlaştırma gücünden ustaca yarar­lanıyor bu yazarımız, Yapıtlarındaki duygusal ve düşünsel derinlik de buradan geliyor büyük ölçüde. Çünkü az sözle çok şey anlatma yoludur yoğunlaştırma, anlatımda şiirselliğin damarını yakalamadır. “Düşüncenin canı kısa sözdedir.” yargısına bağlı kalmadır.

Aşağıdaki cümlelerden hangisi bu parçada anlatılanlara örnek oluşturmaz?

A) Zamanı öldürerek kendi ölümünü hazırlayan ne çok insan var şu yeryüzünde,

B) İnsanları  fiziksel   özellikleriyle  değerlendir­menin yanlışlığı çokça yinelenir.

C) Yaşamını  güzelliklerle  dokumayan  insanın ömrü, yaşarken tükenmiş demektir.

D) Sabrın ülkesinde soluk alıp vermeyen bir sa­natçı, adını gelecek kuşaklara bırakamaz.

E) Acıların ateşinde pişmeyen insan, bu duyarsızlık ortamında nasıl ayakta kalabilir ki.

(ÖSS 2009)

 

10. İlk ortak çalışmamızda onun kimi özelliklerinin ayrımına varmıştım. Hem zengin bir yazınsal birikimi vardı hem de bilinçli bir okurdu. İlyada, Don Kişot, Hamlet, Suç ve Ceza, Yabancı gibi başyapıtlar derin izler bırakmıştı onda. Sık sık anıyordu bu yapıtları. Öte yandan yokluk ve yok­sullukla geçen çileli, örselenmiş bir çocukluk dönemi yaşamıştı. O yaralı çocukluk günlerini anlatmaktan hiç çekinmiyordu, çekinmek şöyle dur­sun anlatırken kahkahalarla gülüyor, az sonra gözleri buğulanıyordu. Aslında anlattıkları hiç de gülünç değildi. Dinlerken içim burkulur, ağlama­mak için zor tutardım kendimi. Kahkahalarının tınısında nasıl bir duygu gizliydi? Haz mı, acı mı, öç alma mı? Ayıramazdım bir türlü.

Bu parçada anlatılan kişi aşağıdakilerden han­gisiyle nitelendirilemez?

A) Neyi niçin okuduğunu bilen

B) Duygusal bir kişiliği olan

C) Okuduğu yazarlara benzemeye çalışan

D) Önemli yapıtlardan etkilenen

E) Yaşadıklarını hiç değiştirmeden anlatan

(ÖSS 2009)

 

11. O, dil duyarlığı gelişmiş öykücülerimizden biridir. Yaşamı değişik boyutlarıyla yansıtmayı amaçlar. Öte yandan öykülerinde dili, bir araç olarak görmez. Yazarken dilin olanaklarını belirli amaç­lar doğrultusunda zorlar, bu yolla yeni söylem biçimleri araştırır. Bunu yazarlığın ve yaratıcılığın doğal bir işlevi olarak görür, Yoğun, çok katmanlı, Çağrışımlı bir anlatım oluşturma çabası içindedir. Dilin, yeni duyguları, yaşantıları yansıtabilmesi için farklı sözcükler seçmekten ve sözcüklere yeni anlamlar yüklemekten çekinmez. Bütün bunları yazarlığın temel koşulu sayar, yazdıklarını bu doğrultuda biçimlendirir.

Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Dile yaklaşımına

B) Yaşananlara farklı açılardan baktığına

C) İşinin bilincinde olduğuna

D) Anlatımını geliştirmeye çalıştığına

E) İlginç konular seçtiğine

(ÖSS 2009)

 

12. Kimi çağdaş yazarların hoş bir tutumu var. Önce bilinen bir kuşeyi alıp yazdıkları öykünün çıkış noktası yapıyorlar. Siz okur olarak “Eyvah!” der demez, satırların arasında verilen ustalıklı ve in­celikli anlatımlar sizi bambaşka bir şölene çağırıyor. Ama öyle dil oyunlarının, bilinç akışı gibi metnin anlaşılmasını güçleştiren yöntemlerin kul­lanıldığı bir şölen değil bu. İnsanların davranışlarını yönlendiren öğeleri seçiyor, bunları çarpıtmadan çağdaş insanın tutkularıyla bizi yüz yüze getiriyor. Üstelik her şey yalın ve usulca söz söylemeye dayalı.

Bu parçada sözü edilen yazarların yapıtlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A} Anlaşılması çaba gerektiren nitelikler taşıdığı

B) Özgün olmayan konulardan yola çıktığı

C) Belirli teknikleri kullanmaktan kaçındığı

D) Anlatılanların beklentilere ters düştüğü

E) Karakterleri kendi gerçeklikleri içinde yansıttığı

(ÖSS 2009)

 

CEVAPLAR

1.A 7. C
2. C 8. E
3. D 9. B
4. B 10. C
5. A 11. E
6. E 12. A

 

]]>
Paragraf – 63 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-63-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:51:05 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6142 PARAGRAF  – 63 ÇIKMIŞ SORULAR

1.  Sağlık personelinin, bilimsel verilere dayalı tanılar koymasının yanında, kendi düşüncelerini halka tam olarak anlatabilmesi için sağlıkla ilgili kav­ramların yerel karşılıklarını bilmesinde zorunluluk vardır. Halkın kullandığı sözcük ve deyimleri bil­mek, yalnızca onlarla anlaşmaya değil; onların düşüncelerini, İnanışlarını, değer yargılarını, kısaca kültürlerini anlamaya da yardım eder. Kültürel özellikleri dikkate almayan bir sağlık hizmeti verimli bir biçimde gerçekleştirilemez.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdaki­lerden hangisidir?

A) Sağlık personeli çok yönlü bir eğitimden geçi­rilmelidir.

B) Tıpla ilgili deyim ve kavramları yerli yerinde kullanan sağlık personeli daha başarılı olmak­tadır.

C) Sağlık hizmetlerinde başarılı olabilmek ipin halkla birlikte çalışmak gerekir.

D) Halka sağlık hizmetleri sunulurken kişilerin farklı özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.

E) Sağlık hizmetlerinde, çağdaş tıp anlayışının yanı sıra doktor ve hasta iletişiminin kurulmuş olması da önemlidir.

(ÖSS 2004)

 

2.   Çocukları okumaktan soğutan bir neden de öğre­tici olmayı her şeyin başında tutmamızdır. Ders vermeyen, hem de bunu açık seçik yapmayan hiçbir yazınsal yaratı, anadili öğretiminde yer al­maz; çünkü yazıların seçiminde, işlenişinde temel ölçüt ders vericiliktir. Bir yazı, bir şiir ne denli güzel, renkli bir yaşantı birikimiyle yüklü olursa olsun ders vermiyorsa hiç değeri yoktur. Oysa bu konuda Goethe şöyle der: “Yalnızca ders ver­mekle kalan, duygu dünyasının sınırlarını genişletmede hiçbir katkısı olmayan kitaplardan nefret ederim.”

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakiler­den hangisidir?

A) Anadili Öğretimi, çocukta okuma alışkanlığı geliştirme amacından yoksun olmamalıdır.

B) Okuma yazma becerisini sürekli kullanmayan kişi, dış dünyaya kapalı kalacaktır.

C) Öğrencilere okutulacak yazılar, onların ye­tişme ortamları göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır.

D) Çocuklara okumayı sevdirmek için, öğretici ni­telikli kitaplarda da onların iç dünyalarını zen­ginleştirici özellikler bulunmalıdır.

E) Değişik yazı türleriyle sık sık karşılaşmayan çocuklar, tembel, edilgen bir kafa yapısına sa­hip olurlar.

(ÖSS 2004)

 

3.   Bir kimse arada bir, “Bizim zamanımızda…” diye söze başlayıp yakınıyor ya da eski günleri arı­yorsa anlayın ki çağdışı kalmıştır. Baba, çocuğunu anlayamadığından; yaşlı, gencin ya da genç kafalı yaşıtın davranışlarını beğenmediğin­den mi söz ediyor, “Bizim zamanımızda böyle değildi.” kanıtına umutsuzca da olsa dört elle mi sarılıyor; bilin ki bunların söyleyecek bir sözü yok­tur artık bugün için. Zaman, böyle konuşanları aşmış, tüketmiştir.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdaki­lerden hangisidir?

A) Yaşamın her dönemini tat alarak geçirmek gerektiği

B) Güzellik anlayışının insandan insana değiştiği

C) Mutsuz insanların, geçmişin güzel olduğunu söyleyerek avundukları

D) İçinde yaşadığı toplumun gerisinde kalanları uyarmak gerektiği

E) Toplumsal değişim ve gelişmelere ayak uydu­ramayanların geçmişe sığındıkları

(ÖSS 2004)

 

4.   Peyami Safa’yla Halide Edip Adıvar’ı karşılaştıran bir eleştirmenimiz şöyle diyor: Matmazel Noraliya’nın Koltuğu da Sinekli Bakkal gibi, mistik bir dünya görüşünün savunulduğu bir romandır. Ancak, Adıvar, klasik roman tekniğini kullanırken Peyami Safa, XIX. yy. sonlarında beliren yeni bir roman tekniğiyle yazar. Bu yeni roman anlayı­şında, anlatım tekniğinin ve bakış açısının önemi büyüktür. Çünkü modern diyebileceğimiz romancılara göre, geleneksel romanla yeni roman ara­sındaki Önemli fark, geleneksel romanın “anlatma” yöntemine, ötekinin “gösterme” yön­temine ağırlık vermesidir. Gösterme yönteminde yazar, anlatma yönteminin aksine anlatıcı olarak aradan çekilir; anlatmanın yerini yaşatma alır. Böylelikle roman, okuyucuyu olayların içine taşıyan, etkili ve gerçekçi bir nitelik kazanır.

Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılabilir?

A) Halide Edip Adıvar’ın romanları, Peyami Safa’nınkilerden daha başarılıdır.

B) Anlatma yöntemiyle oluşturulan romanlarda olaylar yazarın bakış açısından verilir.

C)Türk romanında en başarılı dönem XIX. yy. sonlarıdır.

D) Romanın, okuru etkileme gücü, onun dil ve an­latımına bağlıdır.

E) Roman, sanatsal değerini romancının kişiliğin­den alır.

(ÖSS 2004)

 

5.   Babalarla çocukların birbirini anlayamadığı kimi dönemler vardır. Böyle bir dönemden ben de geç­tim. Bugün artık hayatta olmayan babamla ilişkile­rim, yaşamımdaki en büyük üzüntülerimden biridir. Çünkü o zamanlar, dünya görüşüyle benim karşımda yer almıştı; ama hiçbir zaman beni red­detmedi; tersine anlamaya çalıştı. Bense onun o görüşte olmasını kabul edemedim.

Bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilirse konuşan kişinin “pişman” olduğu an­laşılır?

A) Aslında farklı düşünse de hoşgörülü olabilir­miş İnsan.

B) Bunda çevremin de etkili olduğunu anladım.

C) Babamın öyle biri olması, beni ondan uzaklaştırıyordu.

D) Çünkü ben gençtim ve doğruları yalnız ben görebiliyordum.

E) Her sorunun, kendine özgü bir çözümü vardır.

(ÖSS 2004)

 

6.   insanı insana anlatmak, başlıca kaygısıdır sanatın, Çağlar boyunca, sözle olsun, renkle, ezgiyle olsun, tüm sanat ürünleriyle insanın iç ve dış evreni yansıtılmak istenmiştir, Duygular, tutku­lar, düşler, düşünceler değişik biçimler içinde ele alınmış, işlenmiştir, işleyiş, ele alış biçimleri sanatçıdan sanatçıya, çağdan çağa değişse de amaç aynı kalmıştır; İnsanı insana anlatmak…Bir bakıma sanatın işlevindeki soyluluk da bu amaç­tan doğar. Yaşamın tatlanması, çirkinliklerden arınması, insanın insanı anlamasına bağlı değil midir? Mutsuzluklar, uyumsuzluklar hep insanın İnsanı anlamamasından kaynaklanmaz mı?

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıda­kilerden hangisidir?

A) Duygu ve düşüncelerin anlatımı çeşitli sanat dallarına göre farklılık gösterir.

B) Sanat ürünleri, bireylerin birbirine yakınlaş­masını, yaşamın güzelliklerini sezmesini ve al­gılamasını sağlar

C) Sanatın etki gücü, her şeyden önce yaşamı ol­duğu gibi yansıtmasından ileri gelir.

D) Sanatsal yaratıların yaygınlaşıp gelişmesiyle yaşam koşulları arasında sıkı bir etkileşim var­dır.

E) Aynı konuyu işleyen iki sanatçının konuya ba­kış açıları, konuyu işleyiş yöntemleri birbi­rinden farklı özellikler gösterebilir.

(ÖSS 2004)

 

7.   Hayata bakış açım değişmişti. Doğum tarihime göre 34 yaşındaydım. Ama yaşama sevincim çoktan sönüp gitmişti. Coşkun, neşeli olabildiğim günleri, uzak bir hayal gibi hatırlıyordum. Yazarlığım da annemin hastalığından çok şey kaptı; hepsi de acı şeyler.

Böyle konuşan bir kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Mutluluğu hep gelecekte aramıştır.

B) Yaşadıklarının etkisiyle kötümser bir insan ol­muştur.

C) Geçmişin güzel günleri artık ona mutsuzluk vermektedir.

D) Acılar, onu başkalarına karşı katılaştırmıştır.

E) Çektiği sıkıntılar, onu bir sanatçı olmaya yö­neltmiştir.

(ÖSS 2004)

 

8.   Halk ipin yazdığını söyleyen Ahmet Mithat’ın oku­yucusu, gazete okuyan, belli bir aydın kesimdir. Çok sonraları, okurları düşündürmeyen, yaşam­sal ve düşlemsel bir değer taşımayan sıradan olayları anlatan kimi yazarlar bu tutumu değiştir­miştir. Onlar, ortaya koydukları ürünlerle halka yönelerek mahalle aralarında İnsanları roman okur duruma getirmişlerdir. Fakat mahalle ar­alarında bir A. Hamdi Tanpınar’ın ya da bir A. Şinasi Hisar’ın yazdığı, yazınsal değeri yüksek yapıtlar okunmamıştır.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Nitelikli romanlardan tat alan okurların azlığı

B) Bir romanın sanatsal değerinin, onun, değişik düzeylerdeki okurlarca sevilmesine bağlı ol­duğu

C) Serüven öğesi ağır basan romanların çok okunduğu

D) Ahmet Mithat’ın romancılıktaki yüzeyselliği

E) Romanların, okurların düzeyine göre türlere ayrıldığı

(ÖSS 2004)

 

9. Gerçekte “doğru” diye bellediğimiz düşüncelerin bir bölümü, yinelene yinelene bu niteliğin yüklen­diği yanlışlardır. Tek yönlü, yüzeysel gözlemlerin, yanılsamaların ürünüdür bunlar. Diyelim ki yıllarca önce bir eleştirmen ya da yazın tarihçisi bir değerlendirme yapmış; kimi belirlemelere gitmiş bir yapıt üzerinde. Ardından gelenler de onun söylediklerini bir tartımdan geçirmeden benimse­yip yinelemişler, Böylece yapıtlar ve yazarlar üze­rinde basmakalıp, üç aşağı beş yukarı “aslının aynı” diyebileceğimiz etiket yargılar oluşturul­muştur.

Bu parçada eleştirilen yaklaşım aşağıdakiler­den özellikle hangisiyle nitelendirilebilir?

A) Kişiden kişiye değiştiği için doğru olup olma­dığı her zaman tartışılan

B) Yazın adamlarınca öne sürülmemiş, belirli öl­çütlere uygun olup olmadığı bilinmeyen

C)Dar bir bakış açısıyla, derinliğine inilmeden oluşturulmuş, yanlış algılamaların tekrarına dayalı

D) Çok tekrarlandığı İçin herkesçe bilinen, öz­günlüğü kalmamış

E) Daha önce ortaya konmuş, sonradan değişti­rilmesi için herhangi bir neden olmayan

(ÖSS 2004)

 

10. Dilleri, zengin, yoksul, eksikli, yetkin gibi sözcük­lerle nitelendirmek bilimsel gerçeklerle bağdaş­maz. Her dil, olayları, durumları, varlıkları, evreni, kendince adlandırıp yansıtır. Bir başka deyişle, o dili kullanan toplumun yaşama biçimiyle ilgilidir bu. Örneğin, Türkçede dört ayrı sözcükle an­latılan “baldız, elti, görümce, yenge” için, İngilizcede yalnızca “sisterinlaw”, Almanca’da ise “Schwâgerin” karşılıkları vardır. Bunun gibi Türkçe’de “kayınbirader, enişte, bacanak” ilişkisi, İngilizce’de “brotherinlaw”, Almanca’da ise “Schwâger” sözcüğüyle belirtilir.

Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdaki­lerden hangisiyle sürdürülebilir?

A) Böyle olduğu için, Türkçe işlenmiş, gelişmiş kültür dili sayılan bu dillerden daha zengindir diyebiliriz

B) Bu durumda Türkçenin insanoğlunun acıla­rını, tutkularını, düşlerini doğadaki varlıklardan yaralanarak anlatan, olanakları geniş bir dil olduğu görülür

C) Bu bize, olsa olsa Türk toplumunda aile ve ak­rabalık ilişkilerinin ayrıntılı olarak yer aldığını, bunun da söz varlığımıza yansıdığını gösterir

D) Oysa Türkçede bir nesne ya da varlığı anlata­bilmek için doğadaki bir başka nesne ya da varlıktan yararlanma söz konusudur

E) Daha doğrusu, “İstenirse Türkçeyle anlatıla­mayacak hiçbir kavram yoktur.” düşüncesini yaygınlaştırmak gerekir

(ÖSS 2004)

 

CEVAPLAR

1. E 6. B
2. D 7. B
3. E 8. A
4. B 9. C
5. A 10. C

 

]]>
Paragraf – 62 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-62-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:49:54 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6140 PARAGRAF  – 62 ÇIKMIŞ SORULAR

1.   Edebiyat yapıtlarını açıklamak, yorumlamak, değerlendirmek ve sınıflandırmak amacını taşıyan yazılar vardır. Bu yazıları “edebiyat eleştirisi” adı altında toplayabiliriz. Edebiyat eleştirisi ipinde daha çok denemeler, kitap tanıtma yazıları ve bilimsel araştırmalar yer alır. Bu yazılar, en öznel izlenimlerden en nesnel değer­lendirmelere değin uzanan geniş bir yelpaze İçinde karşımıza çıkar. Bu açıklamalardan da an­laşılacağı üzere bu yazılarda

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?

A) değişik anlatım yöntemleri kullanılır

B) ele alman konuların sının oldukça geniştir

C) doğruluğu kanıtlanabilecek görüşlere ağırlık verilir

D) okurları bilgilendirmek ön plana çıkar

E) asıl amaç, yapıtların gereği gibi tanıtılmasıdır

(ÖSS 1999 İPTAL EDİLEN)

 2.   (I) Öncelikle, eleştireceği yazarın sanat ve dünya görüşünü kavramaya çalışır. (II) Sonra sanatçıyla ve onun yapıtlarıyla ilgili izlenimlerini toplumsal açıdan değerlendirmeye yönelir, (III) Bir yazarın bir yapıtını hiçbir zaman tek başına ele alıp in­celemez. (IV) Bir romancının, bir Öykücünün yeni bir yapıtını eleştirirken daha öncekilerle karşı­laştırır. (V) Yapıtın hangi açılardan geliştiğini ya da geride kaldığını belirtir. (VI) Yazarın kendini aşma çabalarını ya da yinelemelerini gösterir. (VII) Bunları yaparken ne denli nesnel olmaya çalışırsa çalışsın yine de öznellikten kurtulamaz.

Yukarıdaki parçadan numaralanmış cümleler­den hangisi çıkarılırsa, parçanın anlamında büyük bir değişme olmaz?

A) II.        B)lll.        C)V        D) VI.        E) VII.

(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)

 

3.   İster olay öyküsü olsun, isterse durum öyküsü; benim öyküm, okunduktan sonra belleklerden uçup gitmemeli. Konusuyla, özüyle, diliyle, biçim­sel ustalıklarıyla okuru kuşatmalı. Kişi, öyküyü okuyup bitirdikten sonra değişmeli. Yıllar sonra o öykünün anımsanan, insanı etkileyen biryanı bu­lunmalı. Sait Faik’in “Hişt Hişt” adlı öyküsü, lirizmi ve şiirselliğiyle, Sabahattin Ali’nin “Değirmen” adlı öyküsü iletisiyle böyle değil mi?

Böyle diyen bir kişiye göre, öykünün temel niteliği nedir?

A) Ünlü öykücülerin yazdıklarını düşündürmesi

B) Belirli bir olay ya da durumdan yola çıkması

C) Bilinen, somut gerçeklere dayanması

D) Okurları, unutamayacakları biçimde etkilemesi

E) Çelişkilere dayalı bir yapısının olması

(ÖSS 2000)

 

4.   O, aslında yazdığı öykülerde, oyunlarda, roman­larda da bir ozandır. Diline, dildeki uyuma, musikiyi sağlayan öğelere öncelik veren bir düzyazı ustasıdır. Bu yönden düzyazıyla oluştur­duğu yapıtlarda da ozanlığı öne çıkar. Sözcükleri bir imbikten geçirerek damıtır; böyle bir damıtımdan geçmemiş hiç bir sözcüğe yer vermez yapıt­larında. Düzyazılarında da iyi bir söz işçisidir, tıpkı şiirlerindeki gibi.

Bu parçada, sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Değişik türlerde ürünler verdiğine

B) Şiirselliğinin her ürününe yansıdığına

C) Kulağa hoş gelen sesler İçeren sözcükler kul­lanmaya özen gösterdiğine

D) Yapıtlarında kullandığı dili inceden İnceye işle­diğine

E) Belirli kalıpların dışına çıkmadığına

(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)

 

5.  (I) Ulusal güvenliğin, ekonominin ve zenginliğin çarkları artık bilgiyle dönüyor. (II) Bilgiyse, üretilen bir şey. (III) Bilginin değeri yükseldikçe, onu elinde tutan bireylerin ve ulusların bahtı açılıyor. (IV) Bilim insanına hemen her çağda gereksinim duyulmuştur; ancak bilgi toplumunda bu gereksinim kat kat artmaktadır. (V) Günümüzde gerçekçi toplumlar bu gereksinimi karşılamaya çalışıyorlar. (VI) Yeterli sayıda ve nitelikte bilim adamı olmayan alanlarda bilim adamı yetiştirme çalışmalarına hız veriyorlar.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istenirse ik­inci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) II.         B)lll.         C)IV,         D)V.         E) VI.

(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)

 

6.   Bana göre yeni öykücüler “ben’li anlatımın dışına   çıkamıyor, “ben” dışındaki yaşamın Öykülerine girmesine izin vermiyorlar. Bazen öykünün İçine kulaktan dolma ve taşıyamayacağı ağırlıkta felsefe koyuyorlar, O felsefe de öyküye yedirilmiş ol­muyor. Bu yüzden yazdıklarının öykü mü, ruhsal çözümleme mi, deneme mi olduğunu bilemiyor­sunuz.

Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada sözü edilen öykücülere yöneltilen eleştirilerden biri değildir?

A) Yazdıklarını kendileriyle sınırlı tutmaları

B) Öykülerin düşünsel bütünlükten yoksun olması

C) Özümsenmemiş bilgi ve düşüncelere yer ver­meleri

D) Sözcük seçiminde gerekli özeni göstermeme­leri

E) Belirli bir yazınsal türün ilkelerine bağlı kalma­maları

(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)

 

7.   Düşüncenin en iyi biçimde, insanın kendi anadilinde oluşup geliştiğini söylerdi. Anadile yaslanmayan bir anlatımın sağlam olmayacağını savunurdu. Daha da ileri gider, anadiline saygının en büyük erdem olduğuna inanır, onu yurtsever­likle eşdeğer tutardı. Bilimsel çalışmalarında olduğu kadar günlük yaşamında da dile büyük bir özen gösterirdi. Kimi zaman bir sözcüğe takılır, düşüncesini açık seçik yansıtacak bir anlatım biçi­mini buluncaya değin günlerce çalışırdı. Düşünsel tutarlılığın ancak dilsel tutarlılıkla gerçekleşebile­ceğine inanırdı.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Anadilin, insanın duyarlığı üzerindeki etkisine

B) Sözcük seçiminde gösterilen titizliğe

C) Dil ile düşünce arasındaki ilişkiye

D) Anlatımla anadil arasındaki bağa

E) Dili doğru ve düzgün kullanmanın önemine

(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)

 

8.   Bir eleştirmen, kendi görüşlerini kabul ettirmek için okuyucuyu zorluyorsa yanlış yoldadır. Çünkü eleştirinin amacı okuyucuyu etkilemek değil, onu birlikte düşünmeye yönlendirmek olmalıdır. Önemli olan, değerlendirme yapmaktan çok, yaşanılan düşünme sürecine okuyucunun katılımını sağlamaktır. Eleştirmenden beklenen–

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?

A) okuyucuya yapıtla ilgili bilgiler ve ipuçları sun­maktır

B) eleştirdiği yapıtla okuyucu arasında köprü kur­maktır

C) okura, okuduğunu bağımsızca değerlendirme olanağı tanımaktır

D) okuru koşullandırmadan yapıtı değişik açılardan tartışmaktır

E) okurun dünya görüşüne belli bir yön vermektir

(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)

 

9.   Hepimiz bencillikten yakınıyoruz. Herkesin yal­nızca kendisini düşündüğünü, kendisinden başkası yokmuş gibi davrandığını görüyoruz. Bu tutumu eleştiriyoruz; ama görüyoruz ki eleştirinin pek bir yararı olmuyor. Çünkü bencillik azalacağı yerde giderek yaygınlaşıyor. Bu duruma karşı önlem almıyor, sadece yakınmakla yetiniyoruz —

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygun olur?

A) Bencil İnsan, kendisini koruma güdüsüyle ken­dine güvensizlik arasında sıkışmıştır

B) Bencilliğin birey olma yetkinliği kazanamamış kişilerde sık görüldüğünü biliyoruz

C) Bencil kişilerin, her olayı, her durumu, her in­sanı kendi çıkarı için kullandığını unutmamalıyız

D) Bencilliğin nelerden kaynaklandığını, neden yaygınlaştığını düşünmüyoruz

E) Bencil kişiler kendilerinden başkalarına değer vermeyi bilmezler

(ÖSS 1999İPTAL EDİLEN)

 

10. Anadili öğretimini Türkçe’nin söz değerlerine dayandırmak gerekir. Yıldız yerine “star”, gösteri yerin “şov” gibi yabancı sözcükleri kullanır, sürekli olarak, anlamını bilmediğimiz Arapça sözcükleri yinelersek çocukların söz dağarcığı karmaşık bir hal alır. Bundan da Öte, sözcükler açık ve aydınlık bir anlam kazanamaz. Çocuklarımız arasından sanatçıların, bilim adamlarının çıkmasını daha başlangıçta engellemiş oluruz. Çünkü bilgin ya da sanatçı, bulgu ve yargılarını, gözlem ve deneyim­lerini, anadilinin kavramları üzerine kurar. Kavramlar açısından duruluk kazanmamış bir zihin, açık seçik düşünemeyeceğinden, bir buluş ya da yapıt ortaya koyamaz.

Bu parpada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Söz dağarcığının konuşma gücünü etkilediği

B) Dil eğitiminin toplumsal gelişme açısından önemli olduğu

C) Yaratıcılığın önkoşulunun yüksek düzeyde bir eğitim görmek olduğu

D) Kimi sözcüklerin anlamda bulanıklığa yol açtığı

E) Anadilini iyi bilmemenin yaratıcılığı engellediği

(ÖSS 2000)

 

CEVAPLAR

1.C 6. D
2. B 7. A
3. D 8. E
4. E 9. D
5. C 10. E

 

]]>
Paragraf – 61 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-61-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:48:41 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6138 PARAGRAF  – 61 ÇIKMIŞ SORULAR

1.  Şiirlerinde Divan edebiyatının abartısı yanında, Halk edebiyatının yalınlığı var. Bu yalınlık, daha sonraki kitaplarında yer alan şiirlerinde de görül­mektedir. Ona göre Divan edebiyatının ana teması aşk olduğu İçin, yazdığı aşk şiirleriyle ken­disini bu şiirin yakınında görmektedir. Yoksa dil ve ölçü bakımından, uyak yönünden böyle bir yakın­lığı söz konusu değildir.

Bu parçadan, sözü edilen sanatçının şiirleriyle ilgili olarak aşağıdaki yargıların hangisi çıkarı­labilir?

A) Söyleyişindeki abartı ve konusu yönünden Di­van şiirine benzemektedir.

B) Ölçü ve uyak bakımından özgündür.

C) Bütünüyle   Divan   şiirinin   ustalığına   erişe­memiştir.

D) Dili, zamanla daha kolay anlaşılır bir hale gel­miştir.

E) Halk edebiyatının etkisi giderek daha belirgin­leşmiştir.

(ÖSS 1995)

 

2.  Bildiği ortamı, tanıdığı insanları anlattı. Bu, nice yazar için de geçerlidir ama onun için değişmez bir yasadır. O, gerçek yaşamdaki kişileri roman kahramanlarına dönüştürürken yalnızca romanın gerektirdiği değişiklikleri yapar. Fazla değiştirmenin onların hayattaki gerçekliklerini bozacağını düşünür. Yapılacak her eklemenin bir yapıştır­madan öteye gitmeyeceğine inanır.

Bu parçada, sözü edilen sanatçının romanlarıyla İlgili olarak anlatılmak istenen aşağı­dakilerden hangisidir?

A) Konu bakımından birbirine çok benzedikleri

B) Kişilerin, değişik ruh halleriyle verildiği

C) Kişilerin, yaşamda olduğu gibi yansıtıldığı

D) Olayların hep aynı çevrede geçtiği

E) Değişik anlatım tekniklerinden yararlanıldığı

(ÖSS 1995)

 

3.   (I) F. Kafka’nın, çok ilgi çekeceği sanılan yeni bu­lunmuş mektupları, İsveç’te kitap olarak yayım­landı. (II) Bu yayınevi geçen yıl çeşitli yazarların yapıtlarından oluşan bir kitap dizisi yayımlamıştı. (III) Mektuplar Kafka’yı sevenleri de edebiyat tar­ihçilerini de yakından ilgilendiriyor. (IV) Bunlarda Kafka üzerinde yapılmış kimi eski araştırmaları aydınlatan bilgiler yer alıyor. (V) Ayrıca, yazarın yaşamının son aylarıyla ilgili önemli noktalar ortaya konuyor.

Yukarıdaki      numaralanmış      cümlelerden hangisi düşüncenin akışım bozmaktadır?

A)l.        B)ll.                C)lll.       D) IV.     E) V.

(ÖSS 1995)

 

4.,  Ömründe ilk kez böyle bir yörük çadırı görüyordu. Çadırın arka tarafında yan yana asılmış nakışlı ki­limler vardı. Nakışlarda baş döndürücü bir hızla renkler uçuşuyordu. Işıklar, renkler birbirine karış­mış oynaşıyordu. Gözü bir kilime takıldı. Kilimin üstünde küçük küçük muhabbetkuşu nakışları vardı. Gaga gagaya vermiş, yeşil, mavi, kırmızı, mor kuşlar uçuşuyordu. Çadırın orta direğine de som sedeften, uçan, tüyleri yıldır yıldır eden geyikler oyulmuştu.

Bu parçada yörük çadırıyla ilgili olarak anlatıl­mak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) İç düzenlemesinin sürekli olarak değiştiği

B) Direkteki oymaların ve kilimlerdeki nakışların motif ve renk bakımından zengin olduğu

C) Yerdeki kilimlerin ötekilerden farklı özellikler taşıdığı

D) Kilimlerde muhabbetkuşu motiflerinin daha çok kullanıldığı

E) Direğe, doğaüstü varlık motiflerinin ustaca çizildiği

(ÖSS 1995)

 

5.   Atatürk, yaşamının her döneminde olduğu gibi, Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliğini kurarken de bin bir zorlukla karşılaştı. Bu zorlukların hiçbiri onu yıldırmadı. Su yoktu, su getirtti. Toprağın türüne göre değişik fidanlar yetiştirmeyi denedi; kimi fidanlar kurudu, bunların yerine yenilerini dik­tirdi. Çevreye yeni bir görünüm kazandırttı. Bu irade karşısında, doğa lütfünü esirgemedi. Toprak ana canlandı, bozkır ortasında bir cennet doğdu.

Bu parçada anlatılmak istenene en uygun ata­sözü, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Azmin elinden bir şey kurtulmaz.

B) Rüzgâr eken fırtına biçer.

C) Dikensiz gül olmaz.

D) Akıl akıldan üstündür.

E) Cefayı çekmeyen sefanın kıymetini bilmez.

(ÖSS 1995)

 

6. İlk şiirim bir dergide yayımlandığında lisedeki felsefe öğretmenim beni karşısına almış, bir arkadaş gibi, şiirlerimi eleştirmişti. Şiirin yalnız gençlik duygularıyla beslenemeyeceğine onu güçlendirecek bir kültürel birikimin ve dünya görüşünün gerekli olduğunu söylemişti. Ne demek istediğini tam olarak anlayamasam da şi­irin, sevgilinin gözleri ve kaşları için yazılsa bile kültürle, yaşamın tutkularıyla beslenmesi gerek­tiğini belirtmek istediğini sezmiştim.

Bu parçada şiir yazma konusunda aşağıdakilerden hangisi anlatılmaktadır?

A) Konuların çok çeşitli ve değişik olaylarla ilgili olabileceği

B) Duyguların yanı sıra bilgi ve yaşam deneyimi de gerektirdiği

C) Başarıya ulaşmada duyguların önem taşı­madığı

D) Başarının yaşla sıkı bir ilişkisi olduğu

E) Öncelikle, deneyimli kişilerin önerilerine uyul­ması gerektiği

(ÖSS 1995)

 

7.   Bilgi aktarmacılığına alışmış olan öğrenciler, oku­dukları bir şiir, bir öykü üzerine kendi düşünceleri sorulduğunda şaşkına dönüyorlar. Düşünmeyi bil­mediklerinden daha önce ortaya konmuş olan hazır düşünce kalıplarını benimsiyorlar. Bunları ezberliyor, kendi düşünceleriymiş gibi ortaya koyuyorlar.

Bu parçada sözü edilen öğrencilerle ilgili olarak vurgulanmak istenen nedir?

A} Düşünmeden çok, eğlenceye önem verdikleri

B) Başkalarının düşüncelerini önemsemedikleri

C) Sorunlarını çözerken hileli yollara başvurduk­ları

D) Sanat değeri  bulunan yapıtlardan  hoşlan­madıkları

E) Hazır bilgilerle yetindikleri

(ÖSS 1995)

 

8.   Bir şiiri oluştururken bir sözcük ya da bir imge üzerinde çok dururdu. Aklına takılan noktaları ise güvendiği kişilere sorar, onlara danışırdı. Önerileri küçücük kâğıt parçalarına not eder, sonra bunları kendince değerlendirir, ölçüp tartardı, Genellikle de pek uymazdı bunlara. Yine de onların kendisi için karanlıkta bir tür mum ışığı olduğunu söylerdi.

Bu parçada sözü edilen şairle ilgili olarak aşa­ğıdaki yargılardan hangisine varılabilir?

A) Kendine güveni yoktur.

B) Üretken bir şair değildir.

C) Eleştirilmekten hoşlanmaz.

D) Çalışmalarında titizdir.

E) Usta şairlerin etkisi altındadır.

(ÖSS 1995)

 

9.   (I) Anılar yaşandıktan sonra yazılır. (II) Günlüklerse yaşanırken oluşturulur. (III) Kimi günlükler içe dönük bir nitelik taşır. (IV) Anılarla günlükler arasındaki en önemli ayrım budur. (V) Bu bakım­dan günlükler anılara göre daha inandırıcıdır.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) l.          B) II.        C)lll.          D) IV.        E) V.

(ÖSS 1995)

 

10. Niye olmasın ki? Duyguların düzyazıyla roman, öykü, deneme, mektup biçiminde ya da şiirle an­latılması edebiyatın kapsamı içinde yer alıyor. O halde, gidilip görülen herhangi bir coğrafi mekânın, tüm öğeleriyle yazarda uyandırdığı izlenimlerin ve duyguların yazıya dökülmüş biçimi de edebiyatın kapsamına girer.

Bu  sözler aşağıdaki  sorulardan  hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Gezi yazıları da ayrı bir edebiyat türü olabilir mi?

B) Şiir, duyguların anlatımında öteki türlere oranla daha çok mu kullanılır?

C) Düzyazı türleri arasında duyguları anlatmaya yönelik en uygun tür roman ve öykü müdür?

D) Düşüncelerin anlatımında en uygun yazı türü ya da anlatım yolu düzyazı mıdır?

E) Gezilip görülen yerlerin insan üzerindeki etkisi düzyazıyla anlatılabilir mi?

(ÖSS 1994)

 

 

CEVAPLAR

1.A
2. C
3. B
4. B
5. A
6. B
7. E
8. D
9. C
10. A

 

]]>
Paragraf – 60 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-60-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:44:41 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6135 PARAGRAF  – 60 ÇIKMIŞ SORULAR

1.   “Birçok kişi A, Muhip Dıranas’la C. Sıtkı Tarancı’nın, Fransız şairlerinden Baudelaire’in, Mallarme’nin çizgisinde olduğunu söyler. Ama iki şairimiz de kendi kişiliklerini, kendi toplum­larının havasını duyurmuşlardır dizelerinde (mıs­ralarında); olsa olsa bir etkilenme vardır, ancak bunu özümleyebilmişlerdir. Kaldı ki Yahya Kemal’de de, Ahmet Haşim’de de görülür Fransız şiirinin etkisi.”

Bu metnin sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilirse metindeki düşünce en uygun biçimde tamamlanmış olur?

A) Önemli olan, etkiyi aşmak, kendine özgü bir şiire ulaşmaktır.

B) Yalnız, her zaman, en iyi şair etkilenmeyen şair değildir.

C) Bunun yanında, sanatta etkilenmenin önemi uzun yıllar tartışılmıştır.

D) Şunu da belirtmek gerekir ki bir dönemin hiçbir şairi bu etkiden kurtulamamıştır.

E) Ne var ki onlar hiçbir zaman etkilenmeye karşı olduklarını söylememişlerdir.

(ÖSS 1983)

 

2.   “Yazının malzemesi sözcüklerdir. Yazar da bir bakıma sözcük İşçisidir. Ancak, bu İşçiliği kazan­mak, bir başka deyişle söyleyişini kurmuş yazar olmak çok zordur. Okurlarını etkilemesi de buna, söylemek istediğine uygun bir söyleyiş biçimini bulmasına bağlıdır.”

Bu parçada, “söyleyişini kurmuş yazar olmak” neye bağlanmaktadır?

A) Düşünceyle anlatımı kaynaştırmaya

B) Etkileyici sözcükler seçmeye

C) Çok yönlü düşünmeye

D) Kendine özgü bir anlatım yaratmaya

E) Anlatımda tekdüzelikten kurtulmaya

(ÖSS 1982)

 

3.   “Eleştiriyi, karşısındakinin bilgisizliğini gösterme, yanlışlarını çıkarma, söylediklerini yalanlama, onu aşağılama işi olarak gören anlayış, artık aşılmıştır,”

Aşağıdaki yargılardan hangisinde, bu cüm­lede vurgulanmak istenen görüşe ters düşülmüştür?

A) Romancı bildiği, tanıdığı kendi çevresinin dışı­na çıkınca aynı ustalığı gösteremiyor.

B) Yazar, baştan sona yazım (imla) kurallarına ters düşen dil kusurları işliyor, yer adlarını bile birbirine karıştırıyor.

C) Romanlarında, genellikle kır insanının kentteki şaşkınlığını abartılı bir anlatımla veriyor.

D) Başarısızlığı, dil ve anlatımdan çok, romanın yapısı ve kurgusundaki aksaklıklardan ileri geliyor.

E) Köye, bir toplumbilimci yaklaşımıyla eğildiğin­den romanda kişiler tam bir belirginlik kazana­mıyor.

(ÖSS 1983)

 

4.   “Denilebilir ki, buraların en çalışkan, en becerikli, en yırtıcı adamıdır. Ekmeğini taştan çıkarır.”

Bu söz, aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülürse, kendisinden söz edilen kişinin olum­suz bir yönü belirtilmiş olur?

A) Başkalarını ekmeğinden etse bile.

B) Ekmek elden su gölden demez.

C) Ekmek aslanın ağzında olsa bile.

D) Ne yapar eder bir ekmek kapısı bulur.

E) Ne kendi ekmeğiyle oynatır ne de başkalarınınkiyle.

(ÖSS 1983)

 

5.   “Sanatçı sürekli bir alışveriş içindedir. Öyle ki bir eliyle bir önceki günü yoklar, öbür eliyle de bir sonraki günü dener. Böylece günün yakın sınırlar: ipinde bir hesaplaşmayı sürdürür. Açık denizde yerini bulmak isteyen, bunun İçin de ardını önünü kollayan bir gemi gibidir. Gününü açık seçik tanı­mak, bilmek, dünden kalan değerleri tartmak, bugünden yarına nelerin aktarılabileceğini anla­mak ister…”

Bu parçada belirtilen nitelikleri taşıyan bir sa­natçı, ne yapmak istediğini aşağıdaki cümle­lerden hangisiyle açıklar?

A) Yapıtlarımda geçmişle gelecek arasında köprü kurarak bugünü anlatmaya çalışıyorum.

B) Roman ve öykülerimde yaptığım şey, içinde bulunduğumuz güne ayna tutmaktır.

C) Bugünden yarına kalacak değerleri dünün ölçülerine vurarak anlatmak istiyorum.

D) Yaşamı olduğu gibi ele alıyor, onu bütün zen­ginlikleriyle yansıtmayı amaçlıyorum.

E) Geçmişin havasını bugüne aktararak yaşamı zenginleştirmeye çalışıyorum.

(ÖSS 1982)

 

6.   “(I) Bence sanatçı, sanatının dışında bir görevle yükümlü olmamalıdır. (II) En azından aydın kişi olmak sorumluluğunun dışında bir görevle yükümlü olmamalıdır. (III) İnsan yalnız şiir yaz­mak için yaşayabilir, yaşamalıdır da. Düşünmeli ki geçmiş zaman sanatçılarından bize ne kaldı? Yalnızca yarattıklarıdır kalan. (IV) Onlar bütün ömürlerini sanata adamasalardı günümüze ulaşa­mazlardı, (V) Zanaatta bile kişinin zamanını tümüyle zanaatına ayırmasını isteriz. (VI) Zanaatçının da bu bakımdan sanatçıdan bir farkı yoktur.”

I. cümlede öne sürülen düşüncenin gerçekleş­mesiyle elde edilecek sonuç, öbür cümlelerin hangisinde belirtilmiştir?

A)ll.         B)III.         C)IV.         D)V.         E) VI.

(ÖSS 1983)

 

7.   “Altmışlık ünlü ressam bir lokantaya girer. Gerçi cebinde narası yoktur ama aldırmaz. Güzelce karnını doyurur. Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır. Kalkarken adam gelir, resme bakar, beğenir. ‘Güzel ama’ der lokantacı, ‘bir dakikada yaptınız bunu. Oysa bir saattir yiyorsunuz!’ Ressam, ‘Bir dakika değil, alt­mış yıl ve bir dakika!’ diye karşılık verir.”

Ressam, bu sözleriyle ne demek istemiştir?

A) Sanatçı olmayanların değerlendirmeleri yanlış olabilir.

B) Büyük sanat ürünlerinin temelinde yorucu ça­lışmalar yatar.

C) Sanatta ustalaşmanın yaşla yakın ilgisi vardır.

D) Yaşlı sanatçılar, çalışmalarını kısa sürede biti­rebilirler.

E) Her sanat ürünü belirli bir birikimin sonucudur.

(ÖSS 1983)

 

8. “—.- Örneğin geniş kültürlü bir kimse, daha az kültürlü biriyle konuşurken kimi kavramları, karşısındakinin anlayabileceği biçimde basitleştirerek kullanmaya, hatta bunlardan kimini kullan­mamaya yönelir. Bir bilim adamının, bir meslek kuruluşundaki konuşmasıyla çocuğuna bir şey öğrettiği zamanki konuşması birbirinden çok fark­lıdır.”

Bu paragrafın başına, aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Bilgi düzeyi yüksek kişiler, bilgi düzeyi düşük kişiler ve çocuklarla anlaşmakta büyük güçlük çekerler.

B) Konuşma sırasında, duruma ve konuşulan kişilerin niteliklerine uygun sözler seçilir.

C) Bir bilim dalının adamı olmak, kişiyi toplumun geniş bir bölümünden uzaklaştırır.

D) Düşündüklerimizi karşımızdakilere eksiksiz an­latabilmek için onların bilgi düzeyinde olmamız gerekir.

E) Çevreyle anlaşmamızda, bilgi ve deneyimleri­mizin hiçbir etkisi yoktur.

(ÖSS 1983)

 

9. “Anlatım bir biçim işidir. Anlatılan olay kadar, an­latılış yolu yordamı da önemlidir. Bir olayı, bir fo­toğraf acımasızlığıyla, olduğu gibi yansıtmak; durum ve duyguları bir teyp duyarlığıyla vermek kolay iş değildir,”

Parçada geçen “fotoğraf acımasızlığıyla” sözleri nasıl bir anlatım özelliğini vurgulamaktadır?

A) Karşılıklı konuşuyormuş gibi dikkatleri canlı tu­tan

B) Bir   anlık   bir   görüntüyü,   o   anı   yaşıyormuşçasına anlatan

C) Olayları iyi ve kötü yanlarıyla hiç değiştirme­den yansıtan

D) Üzüntü verici olayları sonuçlarına göre yorum­layan

E) Konuşmanın canlılık ve etkileyiciliğini yazıda sağlamaya çalışan

(ÖSS 1983)

 

10. “Romanda düşsel yaşantı, biyografide (hayat hikayesinde) ise gerçek söz konusudur. Her İki türde de, bir yazma çabası vardır. Bir kişinin ha­yatını anlatırken iki gözü İki çeşme ağladı.’ der­sem, bu kadarı yeter. Bu, gerçek olduğundan, okuyucular olay kahramanının gerçekten böyle ağladığını duyarlar. Başka bir şey söylemek gerekmez. Oysa romanda, bir kadının perişan­lığını anlatmak istesem iş değişir. O kadın düşse! bir varlık olduğu için acı, üzüntü, çöküntü havasını duyurabilecek sözleri seçmek gerekir; sıradan birkaç sözle yetinemezsiniz. Yoksa yavan bir şey olup çıkar.”

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A)  Günlük dil, düşsel bir yaşantıyı anlatmakta yetersiz kalır.

B) Gerçek olaylar anlatılırken yapmacıksız bir dil kullanılır.

C) Romanla biyografinin dili gerçekle düş gibi bir­birinden ayrılır.

D)  Bir yazının dil ve anlatım özelliğini belirleyen etkenlerden biri de o yazının türüdür.

E) Bir yazıyı çekici kılan tek özellik, yazarın anla­tıştaki ustalığıdır.

(ÖSS 1983)

CEVAPLAR

1.A 6. C
2. A 7. E
3. B 8. B
4. A 9. C
5. A 10. D

 

]]>
Paragraf – 59 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-59-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:43:17 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6133 PARAGRAF  – 59 ÇIKMIŞ SORULAR

1.     Her şeyden önce bir yazardır eleştirmen de. Biraz değişik de olsa sanatçının malzemeleri onda da vardır. Yazar olması, malzemesinin sözcükler ol­ması ister istemez eleştirmeni bir yazı sanatçısı olmaya götürür. Sanatçının kullandığı malze­meyle, sanatçının yaptığına benzer bir iş yapar. Bunu yaparken de sanatçı gibi davranması doğaldır,

Bu parça, bütünüyle ele alındığında aşağıdaki sorulardan hangisine bir yanıt olabilir?

A) Eleştirmeni, eleştirme eylemine iten nedir?

B) Sanatçı ile eleştirmen birbirini nasıl etkiler?

C) Sanatçıyı eser vermeye zorlayan nedir?

D) Eleştirmen bir sanatçı mıdır?

E) Eleştirmenin sanat alanındaki işlevi nedir?

(ÖSS 1989)

 

2.  Her şair toplumun bir üyesidir, Toplumu oluşturan öteki insanlarla aynı yazgıyı, aynı yaşamı paylaşır. İster iste­mez onlarla aynı ilişkiler düzeni içinde ya-şar; onların acılarına, dertlerine ortak olur. Bu, benim için de böyledir. Elbette ben de şiirimi yaşadığım hayattan çıkarıyorum; bu hayattan damıtıyorum. Böyle olunca da şiirlerin birbirini izlemesi, bir süreklilik göstermesi kaçınılmaz oluyor.

Bu    sözleri    söyleyen    şairin    şiirlerindeki süreklilik neye bağlıdır?

A) Şiirinin yaşamla olan sıkı ilişkisine

B) Şiirlerinin konularını özgürce seçmesine

C) Başkalarının iç dünyasını yansıtmasına

D) Belirli kalıpların içinde kalmasına

E) Kendi yaratma gücüne olan inancına

(ÖSS 1990)

 

3.      O sabah koşup dolabı açtığım zaman, dondum kaldım. Oyuncak bebeğim yerinde yoktu. Bebeği, annemle üstüne oturttuğumuz raf, katı bir yürekti sanki. Hemen anneme koştum; yeri süpürüyordu. Karşısında hiçbir şey söylemeden duruyordum. Durmuş, hep anneme bakıyordum. Annem ise durmadan yeri süpürüyordu. Bin yıl süpürdü, yüz bin yıl süpürdü o yeri; başını bir türlü kaldırmı­yordu. Sandım ki bundan böyle annem hep o daracık sofayı süpürüp duracak. Başını kaldır­mayacak. Yüzüme bakmayacak. Bana, yiten be­beğimden hiç haber vermeyecek.

Bu sözleri söyleyen çocuğun, içinde bulun­duğu ruhsal durumu en iyi anlatan sözcük çifti aşağıdakilerden hangisidir?

A) Telaşlı – sinirli

B)Sabırsız- pişman

C) Kaygılı – suçlayıcı

D)Kızgın- bezgin

E) Üzüntülü – umutsuz

(ÖSS 1990)

 

4.    Yazılarımı bin bir güçlükle yazarım. Yazıp bitirdik­ten sonra da hiçbir ferahlık duymam, Zira, o kadar sıkıntıyla, zahmetle meydana getirdiğim yazı, benim yazmak istediklerimin soluk bir gölgesi gibidir. Onun için çok defa bunları nefretle bir yana atarım. Şunu da itiraf edeyim ki, eserlerim, kitap halinde ya da parça parça yayımlandığında büyük bir pişmanlık duyarım. Ama yazma gücümü ve daha iyiye ulaşma umudumu da asla yitirmem.

Kendinden böyle söz eden bir yazar aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?

A) Kusursuzu arayan

B) Zor beğenen

C) Karamsar

D) Kararlı

E) Açıksözlü

(ÖSS 1990)

 

5.      Bu romancı, çıkış noktası olarak bireyleri almıyor. Birtakım toplumsal sorunların altını çizmek istiyor, ama efe aldığı sorunları, yaşayan bireylerin sorunları haline dönüştürmüyor. Böyle bir dönüştürme gerçekleştirilmeyince de romanın şe­matik olması önlenemiyor. Çünkü bir romanda, bir dönemin tanıklığını belgelemek, ancak bireyler anlatılarak gerçekleştirilebilir. Aksi halde, kişiler birer kukla olmaktan öteye gidemez.

Bu parçada karşı çıkılan tutum aşağıdakiler­den hangisidir?

A) Toplumsal sorunların kişilerden soyutlanarak işlenmesi

B) Toplumsal sorunlara ağırlık verilmesi

C) Okuyucuya ulaştırılacak mesajın, roman kahramanlarının yaşayışı aracılığıyla sunul­ması

D) Kahramanların kişilik sahibi ve inandırıcı tipler­den seçilmesi

E)Bir dönemin, belgelerle aydınlatılmak İsten­mesi

(ÖSS 1989)

 

6.      Hiç kimse kendini yazamaz. Çünkü kendimi yazıyorum derken ya iyice yana çekilir, kendini anlatıyormuş gibi, özlediği, olmak istediği kişiyi anlatır ya da gereğinden fazla yargılar kendini, hak ettiğinden fazla sorguya çeker, üstelik suçlu çıkarır. Dışarıdan bakan biri, yazarın kendisine karşı böylesine acımasız olabileceğini düşünmez ve yazdıklarının kesinlikle doğru olduğuna hemen inanır.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sanatçı, yazılarında kendini anlatmaktan ka­çınmalıdır.

B) Bir yazarın, kendini olduğu gibi anlatabilmesi olanaksızdır,

C) Yazar, kendini anlatırken olumlu yanlarına ağırlık vermelidir.

D) Yazar, anlatımıyla okuyucuyu etkilemek ister.

E) Bir yazarın yapıtlarının okunması, anlatımının içtenlikle olmasına bağlıdır.

(ÖSS 1990)

 

7,      İnsan yaşlandıkça, anılarıyla yaşamaya başlar; belleğinin girdilerinde çıktılarında birtakım güzel­likler arar. Ne var kî anılar, eski bir sandık odasında, karanlık dolabın içinde bulunan bir lamba gibidir. Tozlarını alın, fitilini düzeltin, şişesini silip parlatın, gazyağını yenileyin, sonra bir kibrit çakıp yakın; solgun bir ışık verir. O güzelim lam­banın gizemli ışığı, hiçbir zaman elektriğin yerini tutmaz.

Bu parçada, anılarla ilgili olarak anlatılmak is­tenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Zihinde kalan ayrıntılarının zamanla yok ol­ması

B) İçerdiği olayların, yaşandıkları günkü güzellik­lerini koruyamaması

C) İnsanı, yaşadığı zaman diliminden uzaklaştır­ması

D) Zaman içinde fazla değişikliğe uğramaması

E) Değerinin ve etki gücünün, kişiden kişiye de­ğişmesi

(ÖSS 1990)

 

8.      Eğer mutluluğu tanımıyorsan o da sana merhaba demez; hayatın yollarında bin kez karşılaşsan bile ne sen onu tanırsın ne de o sana selam verir. Mutluluğu tanıyacaksın. Kim bilir, belki evin bahçesinde büyüyen çam ağacıdır mutluluk; belki de sokağın köşesinde boy atan akasyadır. Bahçede çam yoksa, sokakta akasya salınmıyorsa, o zaman da pencereden görünen avuç içi kadar denizdir. Pencereden deniz görünmüyorsa, sokağa bak. Sokakta oynayan bir çocuk yok mu? Varsa, adı mutluluktur. Ya yoksa? O zaman belki de bir kedidir soğuk kış gününde camdan bakan.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Mutluluk veren şeyler, kişiden kişiye değişir.

B) İnsan isterse mutluluğu her şeyde bulabilir.

C)Doğadaki varlıklar, insanın tasarladıklarına uyarsa ona mutluluk verir,

D) Kimi insan en küçük şeylerle bile mutlu olabilir.

E) İnsan, kendisini nelerin mutlu edeceğini bilme­lidir.

(ÖSS 1990)

 

9.     Bir eleştiri düşünün, oyunun başlama tarihinden beş ay önce, bitim tarihinden de bir ay sonra yazılmış olsun. Üstelik bu oyun, sahnelendiği süre içinde kapalı gişe oynamış ve her seferinde olduğu gibi son oynanışında da dakikalarca alkışlanmış olsun. O zaman bu eleştiride art niyet aramamak elde değil. Yalnız, unutmamak gerekir ki bu anlayışla yazılmış bir eleştiri, yazarından çok şey götürür. Bu giden şeylerin en önemlisi de sanırım inandırıcılıktır.

Bu parçanın yazarı aşağıdakilerden hangisine karşı çıkmaktadır?

A) Oyun   üzerinde,   eleştirmenlerin   ortak   bir yargıya ulaşamamasına

B) Oyunun belirli bir süre içinde eleştirilmemiş ol­masına

C) Oyunun, metnine bakılmadan eleştirilmiş ol­masına

D) Oyunla   ilgili   eleştirilerin,   oyunu   oluşturan öğeleri bütünüyle içermemesine

E) Oyunla ilgili olarak önyargılı eleştiri yapılmış ol­masına

(ÖSS 1990)

 

10.   Okumak için her zaman vakit bulmuşumdur. İyi ya da kötü bir kitabı okurken vaktimin boşa gittiğini asla düşünmem. Her türden kitabi okumanın gerekli olduğuna inanmışımdır. Bu da benim okuma zevkimi oluşturmuş, geliştirmiştir. Nitekim sıradan ya da değersiz bir kitabı daha ilk satırın­dan anlayabilirim; kolay kolay aldanmam. Bu yön­den biz okurlar iyi bir seçici olmak istiyorsak birçok iyi kitap yanında birçok işe yaramaz, sıkıcı kitap da okumak zorundayız.

Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Okuma alışkanlığı kazanan kişi, eline geçen her türden kitabı okur.

B) Gerçek okuyucu, neyi, nasıl okuyacağını bilen kişidir.

C) İyi kitabi kötüsünden ayırma yeteneği her nite­likteki kitabı okumakla gelişir.

D) İyi bir okuyucu, zamanını, okuduğu kitabın de­ğerine göre ayarlar.

E) Okuma zevki gelişmiş kişi, her kitapta iyi bir yön bulabilir.

(ÖSS 1990) 

 

CEVAPLAR

1.D 6.B
2. A 7.B
3.E 8.B
4.C 9. E
5.A 10.C

 

]]>
Paragraf – 58 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-58-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:42:07 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6131 PARAGRAF  – 58 ÇIKMIŞ SORULAR

1,    Aşağıdaki parçayı dikkatle okuyunuz. Aşağıdaki dört soru parçaya göre cevaplandırılacaktır.

Ne yazık ki, vücudun hârâbisi zekâ olgunluk za­manına tesadüf eder. Manâsız çocukluk, tatsız gençlik, olgunluk yaşma hazırlanmaktan başka nedir? Zekâ nar, ayva ve portakal gibi geç renk ve koku bulan bir sonbahar mahsulüdür. En az kırk sene güneşte pişmeden bu asil meyva bal­lanmıyor. Dünyayı idare eden ilim, fen, iktisat, sanat ve edebiyat cereyanlarının nâzımı, şakak­ları beyazlaşmış kafalardır.

Yazar zekâyı neden bir sonbahar mahsulü olarak kabul ediyor?

A) Ayva, nar ve portakalla ilgili güzel bir teşbih ya­pabilmek İçin

B) Sonbahar meyveleri gibi renkli olmasından dolayı

C) Sonbahar meyveleri daha değerli ve dayanıklı oldukları için

D) Sonbahar meyvelerinin olgunlaşmak için gü­neşe, zekânın da gelişebilmek için çeşitli şart­lara ihtiyacı olmasından dolayı

E) Sonbaharda elde edilen mahsuller gibi geç ol­gunlaşmasından dolayı

(ÜSS 1967)

 

2.     Parçaya göre çocukluk ve gençlik çağımızın hayattaki önemi nedir?

A) Birbirini devam ettirmeleri

B) Hayatın akıcılığını ortaya koymaları

C) Çocukluğun manasız, gençliğin tatsız olaylarla dolu olması

D) Çocukluk ve gençlik irademiz dışında davra­nışlar ihtiva etmesi

E) Bu iki devrenin olgunluk çağını hazırlaması

(ÜSS 1967)

 

3.     Yazara göre beden ile zekâ arasında nasıl bir İlişki vardır?

A) Beden ile zekâ birlikte gelişir,

B) Beden gelişir, zekâ harab olur.

C) Beden harab olur, zekâ gelişir.

D) Zekâ harab oldukça beden de harab olur.

E) Beden ile zekâ arasında belirli bir ilişki yoktur.

(ÜSS 1967)

 

4.     Parçanın ana fikri aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsan zekâsı, en gelişmiş şekline orta yaştan sonra erişebilir.

B) Ne kadar uğraşsak çocukluğu manasızlıktan, gençliği tatsızlıktan kurtaramayız.

C) Tabiatla insanlar arasında gelişme bakımından büyük bir ilişki vardır.

D) Dünya ancak ilim, fen, sanat ve ekonomi ile yönetilebilir.

E) Dünyayı idare edenler ancak şakakları beyaz­laşmış kafalardır.

(ÜSS 1967)

 

5.     “Bakıp imreniyorum akınına

Şehrin üstünden geçen bulutların

Belki gidiyor onlar yakınına

Rüyamızı kuşatan hudutların”

parçasında şairin dile getirdiği duygu ve dü­şüncenin en doğru ifadesini seçiniz.

A) Şair şehirde yaşamaktan bıkmıştır; bu hayat­tan kurtulmak istemektedir.

B) Şair yalnızlıktan usanmıştır, bulutlar gibi baş­kalarıyla kaynaşık yaşamayı Özlüyor.

C)Şair bütün görevlerinden kurtulup uzak ülke­leri gezmeyi İstemektedir.

D) Şaire göre asıl imrenilecek şey, bulutlar gibi kayıtsız, hareketli ve sınır tanımaksızın, hür yaşamaktır.

E) Şair bulutlar gibi hafif, dertsiz, mutlu olmak İs­temektedir.

(ÜSS 1970)

 

6.     “Mademki bir içtimai heyette yaşayan halk bunca kanunî vezâif ile mükelleftir, elbette sözle ve kalemle vatanın menfaatlerine dair fikirler beyan etmeyi kazanılmış haklan cümlesinden sayar. Eğer şu iddiaya ispat edici bir senet aranılacak olsa maârif kuvvetiyle zihni açılmış olan medenîleşmiş milletlerin yalnız politika gazetelerini göstermek kifayet eder.”

Bu parçanın ana fikri nedir ?

A) Toplum halinde yaşayan halk, birçok kanunî görevlerle yükümlüdür.

8) Gazete çıkararak toplumla ilgili düşüncelerini açıklamak herkesin hakkidir.

C) Herkes düşüncelerini özgürce açıklayabilir.

D) Medenî milletlerde politika gazetelerle yapılır.

E) Gazeteler, medenî memleketlerin bilgi yönün­den kuvvetlenmesini sağlar.

(ÜSS 1974)

 

7.     Bütün erkekler delikanlı Bütün kadınlar genç kız, Fakirinde refah, Hastasında sağlık;Sorulsa çocuk bahçesidir derim, Karşı bayırdaki mezarlık. Bu sabah hava berrak, Bu sabah her şey billurdan gibi.

Bu parpada şairin işleyip geliştirdiği temel duygu, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yaşama karşısında duyulan büyük sevinç

B) insanların tümüne duyulan sevgi

C) Yoksulu zengin, hastayı sağlıklı görme isteği

D) Sabah güzelliğinin uyandırdığı sevinç

E) Mezarlığı çocuk bahçesi olarak görme isteği

(ÜSS 1974)

 

8.     Yorgunsun, uzaklardan gelmişsin.

Yitirmişsin nen varsa birer birer.

Bir sağlık, bir sevinç, bir umut onlar da nerdeyse gitti gider.

Bu parçada, aşağıdaki ruhsal durumlardan özellikle hangisi işlenmektedir?

A) Umutsuzluk

B) Güçsüzlük

C) Usanmışlık

D) Sevgisizlik

E) Karamsarlık

(ÜSS 1975)

CEVAPLAR

1.E
2. E
3. E
4.A
5. D
6.B
7.A
8.E

 

]]>
Paragraf – 57 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-57-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:40:57 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6129 PARAGRAF  – 57 ÇIKMIŞ SORULAR

1.    Bu kitap başlangıcından bugüne, edebiyat tarihi­mizdeki ünlü kişilerin ve henüz edebiyat tarihine geçmemiş kimi günümüz şair ve yazarlarının ha­yatını konu alıyor. Bunların eserleri üzerine bilgiler vererek edebiyatımızda önemli bir boşluğu doldu­ruyor. Türk edebiyatçılarının özelliklerini, başlıca eserlerini, sanatçıların doğum ve ölüm tarihlerini yanlışsız olarak bir arada veriyor. Bu yapıt, yalnız lise edebiyat derslerine yardımcı olmakla kalmıyor, edebiyatla uğraşan herkesin, her zaman başvurma gereğini duyacağı bir elkitabı niteliği taşıyor.

Bu parçada, sözü edilen kitapla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Edebiyatçılarla ilgili tarihsel bilgilerin doğru­luğuna

B) Okullar dışında da kullanım alanı olduğuna

C) Türk şairleriyle yazarlarını kapsadığına

D) Herkesin anlayabileceği bir dille yazıldığına

E) Eski ve yeni edebiyatçılara yer verildiğine

(ÖYS 1996)

 

2.   Hemen hemen bütün yabancı yazarların Türkçeye çevrilen deneme türündeki yapıtlarını alıp okuyordum. (I) Bunun sonucunda o yazarlara özendim ve deneme yazarlığına başladım. (II) Konu olarak da “dil” alanını seçtim. (III) Yazarlığa başladığımda kitap tanıtma yazıları yazıyordum. (IV) Bu tanıtım yazılarının okur sayısını artıraca­ğına, okuma sevgisini geliştireceğine inanıyor­dum. (V) Hâlâ da bu inancımı koruyorum.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler iki parag­rafa bölünmek istense, ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) I.         B)ll.         C)lll.          D) IV.         E)V.

(ÖYS 1997)

 

3_ Bir olayın ayrıntılarıyla saptanması, sanat açısın­dan gerçekçilik sayılmaz. Bir anlatının, sanat ya­pıtı düzeyine ulaşabilmesi için ayrıntıların bir düzene sokulması, kimileri atılırken kimilerinin öne çıkarılması gerekir. Çünkü gerçekçilik, sanatçının ayrıntıları, belli bir bakış açısından öğelere ayırarak yeniden yaratmasını gerektirir.

Bu parçada, sanatta gerçekçilikle İlgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Ayrıntıların, anlamayı kolaylaştırmak için kul­lanıldığına

B) Ayrıntıların yeniden biçimlendirilmesi gerek­tiğine

C)Anlatılanların belirli bir yaklaşımla yansıtıldı­ğına

D) Ayrıntılar arasında bir seçim yapılması gerek­tiğine

E) Ayrıntılara dayanılarak yaratıldığına

(ÖYS 1996)

 

4. Şiirimizin bu büyük ustasının bütün eserleri yeni­den yayımlanmaya başladı. Sanatçımız bu eser­lerde bireyin hem gündelik ve sıradan yaşamını hem de onun özlemlerini, yönelimlerini işledi, Ge­tirdiği biçimsel yeniliklerle şiir dilimize apayrı bir görünüm kazandırdı. Düzyazılarıyla, radyo oyun­larıyla da edebiyatımıza benzersiz katkılarda bu­lundu.

Bu parçadan, sözü edilen şairle ilgili olarak aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?

A) Konuları olağanüstü nitelikler taşımaz.

B) İnsanların düş dünyalarını ele alır.

C) Şiir dilinde bir değişiklik gerçekleştirmiştir.

D) Şiir dışındaki türlerde de yapıt vermiştir.

E) Şiirleri içerik yönünden alışılmışın dışındadır.

(ÖYS 1996)

 

5.    — kolay kanmama, başkalarını kandırma ve ufal tefek oyunlarla amaca ulaşmadır. Bu yapıdaki  kişiler, çaba göstermeden amaçlarına ulaşmak is terler. Bu nedenle de elde ettiklerinin değerini pek bilmezler. Bazı durumlarda —- gerekli olabilir ama başkalarına zarar veriyorsa toplumda hoş karşılanmaz.

Bu parçada boş bırakılan yerlere aşağıdaki ferden hangisi getirilirse anlamca bütünlü sağlanır?

A) Akıllılık

B) Kurnazlık

C) Beceriklik

D) Tedbirlilik

E) Bencillik

(ÖYS 1997)

 

6.     Yeniye dudak büküp de ille eskiyi, eskiye benzeyeni isteyenler vardır. Bunlar cesaretsiz kişilerdir.   Bilmedikleri yollara bir türlü sapamazlar. O yollarda ötekilerden de üstün güzellikler bulunduğunu istediğiniz kadar söyleyin, istediğiniz kadar anlatın, sizi dinlemezler. Yeniye de yenilik isteyenlere de kötü gözle bakarlar. Onlar için olmadık şeyler söylerler. Bu kolay yolu seçenler, düşünmekten kaçanlardır.

Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çı­karılamaz?

A) Bazı insanlar, bilmedikleri ve anlamadıkları şeyleri benimseyemezler.

B) Eskiye bağlı kalanlar değişikliklerden kaçınır­lar.

C) Yenilikten yana olanlar bazen eleştiriye uğrar­lar.

D) insanlar, yeniliğin her türlüsünü yadırgarlar.

E) Eskiden    yana    olanlar,    yeniliklerle    ilgili düşünceleri önemsemezler.

(ÖYS 1996)

 

7.     Öykülerimin tümü elbette aynı yetkinlikte değildir. Bunları ben yazdım; ama yazarken o günün ko­şullan, anlattığım olayın özellikleri etkili olmuştur. Belki de o konu, öyle yazılmamalıydı; ama yazmışım. Belki de o konu seçilmemeliydi; ama seçmişim. Bir öykünün düşünülmesi yazılması tekrar tekrar üzerinde durulması, hatta bazen yırtılıp yeni baştan yazılması çok zaman alıyor. Bence çok zaman alan öykü, değerli öyküdür.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Öykülerin, yazıldığı dönemin etkilerini taşıdı­ğına

B) Yazınsal türler içinde yazılışı en güç olanın öykü olduğuna

C) Yazarın, yayımlanmış öykülerine, sonradan farklı bir gözle baktığına

D) Öykü yazmanın çok zaman aldığına

E) Bir yazarın öykülerinin düzey yönünden farklı olduğuna

(ÖYS 1996)

 

8.     Bu sanatçımız, ulusal tiyatro oyunlarına gerek­sinme duymuştu. Bunun için de Müfit Ratip’in, Yakup Kadri’nin yapıtlarını sahneleyerek ulusal tiyatro yazarlığını canlandırmak istiyordu. Koşul­lar elverdikçe Arsen Lupen, Sherlock Holmes gi­bi, seyircinin hoşlandığı hafif oyunlar yanında çok ağır piyeslere de kucağını açıyordu. Ancak o yıl­larda seyircinin çoğunluğu böyle oyunlara daha alışamamış olduğundan bu tür çalışmalar verimli olmuyordu.

Yukarıdaki parçada, sözü edilen tiyatro sanat­çısı İle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Ulusal özelliklerimizi yansıtan oyunları sah­nelediğine

B) Edebi değeri olan yapıtlara ilgisiz kalmadığına

C)Oyun seçiminde izleyicinin beğenisini de göz önüne aldığına

D) Yazarları ulusal tiyatroya yöneltmeye çalıştı­ğına

E) Seyircinin düzeyini yükseltmek İçin onları eğit­meye çalıştığına

(ÖYS 1996)

 

9.     Bir eleştirmen olarak tanıtılıp yargılanıyorum hep. Oysa eleştirilerimin yanında denemelerim de çe­virilerim de var. Onlara da en az eleştirilerim ölçüsünde özen gösteriyorum. Belki de bu dal­larda yeterince başarılı bulmuyorlar beni; ya da eleştirmenliğim, denemeciliğimi, çevirmenliğimi gölgeliyor. Sonuç benim açımdan hiç de iç açıcı değil.

Yazarın bu sözlerinden, kendisiyle ilgili olarak aşağıdaki yargıların hangisine varılamaz?

A) Salt eleştirmen olarak tanınmayı istememek­tedir.

B) Deneme ve çevirileri birçok eksiklik içermekte­dir.

C) Eleştirmenliği, öteki yönlerinden daha çok öne çıkmaktadır.

D) Deneme ve çevirilerinin ilgi görmeyişinden yakınmaktadır,

E) Eleştirileri kadar, deneme ve çevirilerine de özen göstermektedir,

(ÖYS 1996)

 

10.   İnsanın, yeryüzünde göründüğünden bu yana or­taya koyduğu her eylem, Özellikle aşk, bu sa­natçımızın öykülerinin demirbaş konularındandır. Bunları abartmadan, görkemli tablolar çizmeden, tıpkı yaşananlar gibi yalın bir tavırla ele alıp işler, Tipleri, tanıdığımız, bildiğimiz, yakınımızda dolaşan insanlardır. Zekâsının ışıklarını, bazı ak­saklıkları aydınlatmak, oradan yükselen espri öğelerini ince mizahında eritmek için kullanır. Dili her türlü süsten arınmıştır; ama ipten içe işleyen ve kendini göstermeyip sezdiren bir renge sahip­tir.

Bu parçada, sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) İnsanı konu aldığına

B) Eleştirilerinde gülmece öğelerine yer verdiğine

C) Sürekli kendini yenileme çabası içinde oldu­ğuna

D) Sıradan insanı işlediğine

E) Dilinde kendine özgün bir hava bulunduğuna

(ÖYS 1996)

 

CEVAPLAR

1.D 6.D
2.C 7.B
3.A 8. E
4. E 9.B
5.B 10.C

 

]]>
Paragraf – 56 Çıkmış Sorular https://dersimizedebiyat.org/paragraf-56-cikmis-sorular.html Fri, 31 Jan 2014 03:39:38 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=6127 PARAGRAF  – 56 ÇIKMIŞ SORULAR

1.   Bana gönderdiğin şiir ve öyküleri ilgiyle okudum. Gençlerin çoğu gibi senin de şairlikle yazarlığı bir­likte sürdürmek istediğini görüyorum. Öykülerinde konu ve işleyiş yönünden duyarlı bir titizliğin izleri var. Şiirlerin için ise bunları söyleyemem. Bu alanda da yer yer güzel dizeler kurduğun bir gerçek. Ama bilmelisin ki güçlü ve çarpıcı şiir, bir birikimin ardından gelir. Bu yazdıklarım, yeni örnekler göndermeni engellemesin, ileride yazının her dalında adını duyuracağına inanıyo­rum.

Bu parçada, eserlerini gönderen gence söyle­nenler arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Öykülerin şiirlerine göre daha başarılı.

B) Şiiri bırakıp öykü türünde yoğunlaşmalısın.

C) Yeni çalışmalarını da görmek isterim.

D) Şiirlerin henüz yeterince olgunlaşmamış.

E) Şiir ve Öykü dışındaki türlerde de başarılı ola­bilirsin.

(ÖYS 1993)

 

2. O, her yazısında, içtenliği, hoşgörüsü, kendi çizgi­sine bağlılığı, ödün vermez dürüstlüğüyle bize yeni bir düşünce dünyasının kapılarını açıyor. Ele aldığı sorunlar üzerinde bizi de kendisiyle birlikte düşündürüyor. Hem de bizi saran, sıcak, içten bir anlatımla yapıyor bunu.

Bu parçada, sözü edilen kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Farklı düşünceleri anlayışla karşıladığına

B) İnandığı ilkeleri sonuna değin savunduğuna

C) Düşündürücü yazıları bulunduğuna

D) Anlatımda yapaylıktan kaçındığına

E) Alçakgönüllü bir insan olduğuna

(ÖYS 1993)

 

3.   (I) Sekiz küçük roman yayımladım. (II) Ama bun­lardan biri dışında öbürleri beni hiç doyurmadı, (III) Yeniden inceleyince neden doyurmadıklarını anladım. (IV) Bunun üzerine şu kanıya vardım: Sağlam bir kültürel temele oturmayınca, iyi sanat yapılmaz. (V) Özellikle roman ve hikâye sağlam bir kültür ister.

Yukarıdaki parçada, numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Bilgi yönünden eksik­lerim vardı.” cümlesi getirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?

A) I.          B) II.          C)III.          D) IV.          E) V.

(ÖYS 1994)

 

4.   (I) Çağımızın önemli buluşlarından biri de kuşku­suz fotoğraftır, (II) Fotoğraf, becerinin yanı sıra teknik ve bilimsel eğitimi de gerektirir. (III) Bu eğitimin sağlıklı olması için, bilimsel araştırma ve çalışmalar yapılmalıdır. (IV) Fotoğraf günümüzde bilim, teknoloji ve kitle iletişiminin vazgeçilmez un­surudur. (V) Ayrıca fotoğrafçılığın ortak dilini oluş­turmak, fotoğraf araç ve gereçlerinin kullanımlarında ve işlevlerinde ortak tanımla­malara, ortak anlatımlara varmak gerekir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerinden hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?

A) I.         B)ll.    C)  III.     D) IV.              E) V.

(ÖYS 1994)

 

5.   Değer, nesnelerin ve olayların insana göre öne­mini belirleyen niteliğidir. Başka bir deyişle bir şeye, insan tarafından uygun görülen karşılıktır. Belirli koşulların oluşturduğu bir duruma bağlı ol­duğu için değişken; bireyin yetişimiyle ilgili olduğu için de durağandır. Bunlara bakarak değerleri ruh-bilimsel, törebilimsel, sanatsal değerler diye sınıflandırabiliriz.

Bu parçada değerle ilgili olarak aşağıdakiler­den hangisi yoktur?

A) Tarihsel gelişimini belirtme

B) Özelliklerini belirtme

C) Başlıca türlerini sayıp dökme

D) Tanımını yapma

E) Bir tanımı başka bir tanımla açıklama

(ÖYS 1994)

 

6.   Geleneksel seyirlik oyunlarımız değişik özellikler taşır. Örneğin, bu oyunlarda gerçek anlamda bir öyküleme düzeni yoktur. Olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurulmadığı gibi, bunların mantığa uygun olmasına da önem verilmez. Kişiler genel­likle tek boyutlu olarak tanıtılır. Onların psikolojik özelliklen derinlemesine ele alınmaz. Ayrıca kişiler arasında iletişim güçlüğü vardır. Dil, iletişim aracı olarak görevini gereği gibi yerine getirmez.

Bu parçada geleneksel seyirlik oyunlarımızla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Olayların anlatılışında belli bir sıraya uyul­madığına

B) insanların ruhsal özellikleri üzerinde ayrıntılı olarak durulmadığına

C) Kişilerin birbirleriyle anlaşmakta güçlük çektik­lerine

D) Anlatılanların akla uygun olmadığına

E) Günlük olayların konu olarak alındığına

(ÖYS 1993)

 

7.   Benim Yahya Kemal etkisinde olduğumun söy­lenmesine karşın ilk şiirlerimde Ahmet Haşim et­kisi önde gelir. Özellikle lirik şiirlerimde A. Haşim’e yaklaşmaya çalıştığım açıkça görülür, Ancak bir dönemden sonra içimde Y. Kemal’le A. Haşim yer değiştirdi. Bunun nedeni Haşim’in Piyale Mukaddemesi’nde şiire getirdiği, kendi şiiriyle çelişen görüştür. Bundan başka Haşim Batı’daki şiir es­tetiğinden habersizdi. Şiirde anlam üzerinde güzel şeyler söylüyordu ama şiirin ne olduğunu değil, ne olmadığını vurguluyordu. Oysa Y.Kemal güzel şiiri anlatmaya, tatlandırmaya çalışıyordu. Bunun için Divan şiirine bile başvuruyordu. A. Haşim Divan şiirimizi de bilmiyordu.

Yazar bu sözlerinde aşağıdakilerden hangi­sine değinmemiştir?

A) Ahmet    Haşim’le    Yahya    Kemal’den    et­kilendiğine

B) Yahya Kemalle Ahmet Haşim’in şiir özellikle­rine

C) Yahya Kemal’i Ahmet Haşim’e tercih nedenle­rine

D) Yahya Kemal’in Batı edebiyatını iyi bildiğine

E) Ahmet Haşim’in şiir hakkındaki görüşlerini Piyale Mukaddemesi’nde açıkladığına

(ÖYS 1993)

 

8.  Bir şair, kendi ülkesinin eski ve yeni şiirini, dünya şiirini bilmediği için eleştirilebilir. Böyle bir eleştirinin haklılığı da yadsınamaz. Ancak önemli olan bir başka nokta da şairin yazdıklarıdır. Nasıl bir şiirdir onun yazdığı? Özgün mü, çağdaş mı? Ayrıca ülkesinin şiir atlasında yer alacak evrensel şiir coğrafyasına girebilecek nitelikler taşıyor mu? Asıl önemli olan işte bunlardır.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Şiirde ulusallıktan evrenselliğe giden yola

B) Şairin, hem dünya şiirini hem de kendi ulu­sunun şiirini tanımasının gerekliliğine

C) Şairlerin başka şairlerinkine benzer ürünler vermeye çalıştığına

D) Her şairin şiirlerinde kendine özgü niteliklerinin bulunması gerektiğine

E) Şairleri değerlendirmede onların bilgilerden çok, yazdıklarına bağlı kalınmasına

(ÖYS 1993)

 

9.   (I) Garip hareketi üç şairin adıyla anılır: Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday, (II) Bu üç şair, başlangıçta konuşma dilinin yalınlığı içinde yaşama sevincini, günlük hayatı, küçük adamın dertlerini konu edinir. (III) Garip hareketini kısa sürede yaygınlaştırır. (IV) Melih Cevdet ve Oktay Rıfat yeni denemelerde kendilerine özgü bir şiire yönelirler. (V) Orhan Veli de ikinci kitabı “Vazgeçemediğim”den başlayarak şiirini değiştirir.

Yukarıdaki parçada, numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Ancak zamanla bu üç şairin şiir anlayışlarında bir değişme olur,” cümlesi ge­tirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?

A) I.          B) II.          C)lll.          D) IV.         E) V

(ÖYS 1994)

 

10.   Sanatçılara ağır gelen, yapıtlarına yöneltilen eleştiriler değil, onlar karşısındaki suskunluktur. Çünkü eleştiri okunmanın, suskunluk da ilgisizliğin bir göstergesidir. Bu nedenle ben, kitaplarımın okunmasını istediğim kadar, onların her yönüyle kıyasıya eleştirilmesini de İsterim. Şuna inanıyorum ki bir başına övgülerin de yergilerin de kişiye  bir yararı yoktur. Bir yapıt, bütünüyle ele alınmalı, olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendirilmelidir. Unutmayalım ki, sanatçının yaratma gücüyle, ortaya koyduğu ürünlere gösterilen ilgi ve bunların   değerlendirilmesi arasında sıkı bir bağlantı vardır.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarıl­maz?

A) Bir yapıtın başarısı öncelikle onun dil ve an­latımına bağlıdır.

B) Bir yapıtla ilgili eleştirilerin tek boyutlu olma­ması gerekir.

C)Her sanatçı, ortaya koyduğu yapıtın değer­lendirilmesini bekler.

D) Yazarların, olumsuz eleştirileri de doğal kar­şılamaları gerekir,

E) Eleştiri      ortamının     canlılığı      sanatçının yaratıcılığını etkiler.

(ÖYS 1993)

 

CEVAPLAR

1.B 6. E
2. E 7. D
3.C 8.C
4. D 9.C
5.A 10. A

 

]]>