2006 – ÖSS SORULARI
1. Düş gücümü kamçılayan, besleyip geliştiren romanları severim. Yazar bana özgürlük tanımalı, beni kapana sıkıştırmamalı. Derinlere yaptığım yolculuk kılavuzsuz olmalı ki, sürprizlerin hem tedirginliğini hem hoşluğunu bir arada yaşayabileyim.
Bu parçadaki altı çizili sözlerde romanla ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Anlatımı, okurun dikkatini dağıtacak gereksiz ayrıntılara boğmamak gerekir.
B) Değişik anlatım biçimleri kullanmak romanın okunurluğunu artırır.
C)Olayların sırasının bozulmadan verilişi, anlatımı monotonlaştırır.
D) Heyecan ve beklenti okuma hızını etkileyen nedenlerdir.
E)Olayların nasıl gelişeceğini kestirmek, okuma merakını dondurur, hazzını sınırlar.
2. Yazmaya yeni başlayanlara, bu alanda yeterli deneyim kazanmamış olanlara bir önerim var: Önce Türkçenin kurallarını tanıyın, inceliklerini öğrenin,daha sonra dil oyunlarına başlayın. Düz yolda yürüme becerisini kazanmadan ip cambazlığına özenirseniz, vay halinize.
Bu parçadaki altı çizili sözlerle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Söz oyunlarına bolca yer vermek, okurların anlatılanları anlamasını engeller.
B) Yazar seçtiği konuyla örtüşen, kendine özgü, yepyeni bir biçem oluşturmalıdır.
C) Herkesin kolayca anlayıp tadına varacağı bir anlatım biçimi yeğlenmelidir.
D) Dili sanatlı kullanmadan önce doğru, güzel ve etkili kullanmayı öğrenmek gerekir.
E) Anlatımda tekdüzeliğe düşmemeye çalışılmalıdır.
3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde aynı düşünce değişik sözlerle yinelenmiştir?
A) Seçilen konular ve bunların işleniş biçimi, yazınsal türlere göre değişir.
B) Bu şiirlerin bir bölümü yazıldığı günlerin sınırını aşamamış, yaşarlığını koruyamamıştır.
C) Şimdi de yaratma sürecinin bir başka yönü, konunun algılanış biçimi tartışılmalıdır.
D) Konuşma sırasında, sözcük seçimiyle, ses tonuyla anlam değişiklikleri oluşturulabilir.
E) Romanda, kişinin doğup büyüdüğü toprakları unutması, oralardan kopuş nedenleri uzun uzun anlatılmaktadır.
4. Altı yıl önce aramızdan ayrılan değerli sanatçımız,
I
İstanbul’da açılan bir sergiyle anılıyor. Sanat yaşamı boyunca yapıtlarında çağdaş sanat akımlarını göz ardı etmeyen, bunun
II
yanı sıra geleneklerimizi ve Anadolu Estetiğini de yüzeye
III IV
çıkarmayı başaran sanatçının yapıtları 7 Şubat 2006 tarihine
V
kadar izlenebilir.
Bu parçadaki altı çizili sözlerden hangisinin yazımı yanlıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
5. Artık var olmayan şeyleri büyük bir özlemle kim bilir kaç kez anmışızdır ( ) Kimi zaman, yalnızca geçmişte kalan şeylerin değerini anlayabiliyormuşuz gibi geliyor bana ( ) Kültürümüzün ayrılmaz öğeleri gün geçtikçe yok olmaya yüz tutuyor ( ) tarihsel yapılar, müziğimiz, bize özgü yemekler ( ) Eskiden bilinen birçok olağanüstü yiyecek de unutuluyor artık ( ) hem de bir daha hiç yenmemek, tadılmamak üzere.
Bu parçada ayraçlarla ( ) gösterilen yerlere aşağıdakilerin hangisinde verilen noktalama işaretleri sırasıyla getirilmelidir?
A) (…) (,) (,) (…) (!) B) (.) (.) (:) (…) (;)
C) (…) (!) (:) (;) (,) D) (!) (.) (;) (.) (;)
E) (.) (…) (;) (:) (,)
6. (I) Bu dönem şairleri, dili bir mermer kütlesi gibi görüp işleyerek istedikleri biçime sokmaya çalışmıştır. (II) Bunu yaparken de dilin olanaklarını, sınırlarını
zorlamıştır. (III) Sözcüklerin anlam ve çağrışım gücünü geliştirmeye önem vermiştir. (IV) Her şair kendine özgü bir dil oluşturma çabası içinde olmuştur.
(V) Türkçenin gücünün bu çağrışımlarda gizli olduğunu anlamış ve anlatmaya çalışmıştır.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
7. Kişi, karşısında duran bir ağaca baktığında, yanındakilerin de kendisiyle aynı şeyleri gördüğünü sanır. (I) Çünkü her görüş bir seçimdir, birçok özelliği karanlıkta bırakıp birçoklarını da aydınlığa çıkarır. (II) Aynı doğa parçası karşısında ressamların yaptıklarında hiçbir benzerlik olmaması bundandır. (III) Bu, aynı konuyu, aynı temayı işleyen iki romancı, iki şair için de geçerlidir. (IV) Sanatçı, dış dünyayı, türlü olayları gözleriyle değil, düşleri, anıları, özlemleri, tepkileriyle, kısacası bütün varlığıyla görür, daha doğrusu yaşar. (V) Bu özellik de sanatçının öbür insanlardan ayrılmasını sağlar.
Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine “Oysa gerçek hiç de öyle değildir.” cümlesinin getirilmesi uygun olur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
8. (I) Yapıtlarını okuduğum gençler şunu bilmelidir: Değerlendirmelerimde, vardığım yargılarda dostluğun, arkadaşlığın en küçük bir payı yoktur. (II) Benim
bu tutumum karşısında, “Gençleri umutsuzluğa düşürmemek, yüreklendirmek gerekir.” diyenler var. (III) Oysa benim ölçütlerim değişken bir nitelik taşır. (IV) Yazdıklarımın hiçbiri bir düşünceye bağlanmanın ya da ortak bir görüşü savunmanın ürünü değildir. (V) İncelediğim ürünler arasında farklı dünya görüşlerini yansıtanlar var. (VI) Ben bu ürünlerin duygularımı etkileyen yönlerini savunuyorum.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde yan tutmama söz konusudur?
A) I. ve IV. B) II. ve V. C) II. ve VI.
D) III. ve V. E) IV. ve VI.
9. I. Bazen bir insan yüzü, bir olay, bir konuşma, bir doğa parçası yıllar önce okuduğum öykülere götürür beni.
II. Bir öykücünün belleğinde iz bırakan, sessiz bir anıya dönüşen her şey, zamanı geldiğinde yazarını yazmaya zorlar.
III. Öyle öyküler vardır ki ilk okuyuşumda bende bıraktığı izlenimler nedeniyle onu, bir dostu özler gibi özler, zaman zaman onunla birlikte olmak isterim.
IV. Küçük bir ayrıntı, belki bir çocuğun bakışı, bir kedinin kamburunu çıkarıp yazarın ayağına sürtünmesi, öyküde etkileyici öğeler olarak karşımıza çıkar.
V. Yazarları etkileyen, konu sandığında beklemeye bırakılan nice olaylar, durumlar bir süre sonra öyküleştirilmeyi ister.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri anlamca birbirine en yakındır?
A) I. ve III. B) II. ve IV. C) II. ve V.
D) III. ve IV. E) IV. ve V.
10. Bir yönetmenimiz şöyle diyor: “Gerçek bir film, ayakkabının içine kaçan bir taşa benzemelidir.”
Bu cümlede, filmle ilgili olarak belirtilmek istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bir durumu eleştirel yaklaşımla ele alıp olumlu ve olumsuz yönleriyle yansıtmalıdır.
B) İnsanı ve toplumu tedirgin eden sorunlar üzerinde bizi düşünmeye zorlamalıdır.
C) İnsanın duygu dünyasını etkileyecek nitelikte olmalıdır.
D) İzleyenlerin, yaşamı daha iyi tanımasına olanak sağlamalıdır.
E) Değişik yollara başvurarak izleyicilerin ilgisini kamçılamalıdır.
11. I. Bu heykel, insan ruhundan bir soluk üflenmişçesine canlı ve sıcak duruyor.
II. Arkadaşımın evinde gördüğüm tablolar, bana çocukluğumda yaşadığım yerleri bütün ayrıntılarıyla anımsattı.
III. O yıllarda yayımlanan dergiler, bize yeni şiirleri sıcağı sıcağına ulaştırıyordu.
IV. Oyundan, sahneye aktarılamayacak bölümleri çıkardık.
Yukarıdaki cümlelerden hangileri öğelerinin sıralanışı yönünden aynıdır?
A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III.
D) II. ve IV. E) III. ve IV.
12. (I) Ortalık ağır ağır aydınlanıyor, topraktan incecik buğular yükseliyordu. (II) Otlar ile pamuk fideleri daha ayırt edilemiyordu. (III) Az sonra güneş doğacak;
kıpkırmızı, her yanı yakan bir güneş… (IV) Toprağa basamayacak, sıcaktan soluk alamayacak, bir fırının içine girmiş gibi kavrulacak insanlar. (V) Bütün bunlara karşın, güneşin doğuşu sabırsızlıkla bekleniyor. (VI) Güneş demek, yeni bir gün demek, umut demek.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) I. cümledeki “ağır ağır” ikilemesi zarftır.
B) II. cümledeki “ile” bağlaçtır.
C) III. cümledeki “kıpkırmızı” sözcüğü pekiştirme sıfatıdır.
D) V. cümledeki “karşın” sözcüğü ilgeçtir.
E) VI. cümledeki “umut” sözcüğü kökü bakımından isim soyludur.
13. (I) Yaşamayı öğretmek için, ilk önce kendimiz yaşamayı öğrenmeli, sevmeliyiz, diye başlıyorsun son mektubuna. (II) Çevremizde, bize yaşamı sevdirecek nice durumlarla karşılaşıyor; onun güzelliklerini sezdirecek nice olaylar yaşıyoruz. (III) Olaylara ve insanlara bakmayı öğrendikçe yaşamı da daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. (IV) Geçen hafta, öğrencilerimle bir kır gezisine çıktık. (V) İki kilometre ya yürüdük ya yürümedik; ama bu yol boyu öyle değişik şeyler, öyle güzel şeyler gördüm ki ilk kez, yaşadığımın ayrımına vardım.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) I. cümle, yüklemi şimdiki zamanlı bileşik bir cümledir.
B) II. cümle, ortak tümleçli, sıralı bir cümledir.
C) III. cümle, dolaylı tümleci olan basit bir cümledir.
D) IV. cümle, içinde zarf tümleci olan olumlu bir cümledir.
E) V. cümle, birden fazla yan cümleden oluşan girişik bir cümledir.
14. Yıl sonları, pek çoğumuzun geçen yılla ilgili değerlendirmelere yöneldiği, gelecek için planlar yaptığı bir dönemdir.
Bu cümleyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) “–ler, –lar” eki abartma göreviyle kullanılmıştır.
B) “yöneldiği” ve “yaptığı” sözcükleri sıfat-fiildir.
C) “yıl sonları” sözü belirtisiz isim tamlamasıdır.
D) Yüklem, sıfat tamlamasından oluşmaktadır.
E) Belgisiz zamir kullanılmıştır.
15. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?
A) İlgililer bu konuda görüş alışverişinde bulundular.
B) Bu tür etkinliklerin çoğaltılması gerektiğini düşünüyorum.
C) Gazetelerde yer alan haberleri değerlendirecekler.
D) Bundan sonraki amacımız halkı bilinçlendirmek olacak.
E) O dönemde para üç katı değer kaybetmişti.
16. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?
A) İşe geç geleceğini hiç olmazsa bana haber verseydin bari.
B) O anda, dertleşebileceği bir dosta ihtiyacı vardı; ama yanında kimse yoktu.
C) Bu karara varmadan önce, onların da görüş ve önerilerini dikkate alman gerekirdi.
D) Yazıda onun resimlerinden pek söz edilmiyor; oysa o, çok yetenekli bir sanatçı.
E) Beğendiğimiz o evi satın aldık; ancak oraya önümüzdeki yıl taşınabileceğiz.
17. Bu davranış insandan insana göre değişir.
Bu cümledeki anlatım bozukluğu aşağıdakilerin hangisinden kaynaklanmaktadır?
A) İşaret sıfatına yer verilmesinden
B) İkilemenin yanlış kullanılmasından
C) Gereksiz yere ilgeç kullanılmasından
D) Tümleç kullanılmasından
E) Yüklemin geniş zamanlı olmasından
18. Yazar, her öyküye bir roman gömüyor adeta; “Bulması benden, çoğaltması senden.” der gibi, okuyucunun önüne zengin malzemeler bırakıyor ve gidiyor. Bu yüzden, onu okumak biraz emek istiyor.
Bu parçada söz konusu yazarla ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Olayları, öyküye benzeyen bir kalıp içinde; ama roman gibi uzun ve ayrıntılı olarak anlattığı
B) Kişileri ve olayları karmaşık bir yapıda anlatarak okuyucunun onları anlamakta zorlanmasına neden olduğu
C) Söylediklerinin okuyucu tarafından geniş yorumlar yapmayı gerektiren bir nitelik taşıdığı
D) Her seferinde çok değişik konuları işleyerek okuyucuyu şaşırttığı
E) Öykülerini belli bir sonuca bağlamadan bitirerek okuyucunun, yapıtlarına olan ilgisini canlı tutmaya çalıştığı
19. Yazar için yetenekten söz edeceksek bu, sanatçının, anlattığı kişi olabilme yeteneğidir. Bence edebiyattaki en büyük yetenek de budur. Yalnızca kadınları iyi yazamazsın; ya her şeyi iyi yazarsın ya da hiçbir şeyi… Bu konuda en güzel sözü Flaubert söylemiş. Kendisine: “Madame Bovary kim?” diye sormuşlar. “Benim.” demiş. Bunu gerçekten böyle hissettiğinden eminim. Bana da kadın kahramanlarımı sorarsanız, “Benim.”derim; ama erkek kahramanlarım da “Benim.”.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Başarılı yazar, her kahramanını kendisiyle özdeşleştirerek yaratır.
B) Bir yazarın karakter çizmedeki başarısı, onları toplumsal yönden iyi tanımasına bağlıdır.
C) Tanınmış romanlardaki kişiler, herkesin beğeneceği sıradan insanı yansıtır.
D) Romanda başarının tek ölçütü farklı karakterleri iyi canlandırabilmektir.
E) Yazar, kendisini kahramanlarının yerine koyarak bir düş dünyasında yaşar.
20. Bir gün genç bir yazar, Anatole France’a yazdıklarını göstererek: “Yazmaya devam edeyim mi, etmeyeyim mi?” diye sorar. O da: “Yazmamak elindeyse, yazma.” der. Çünkü hiçbir gerçek yazar için yazmama olasılığı yoktur.
Anatole France’ın bu sözleriyle anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Genç yazarları kırmadan, onlara yardım etmek gerekir.
B) Henüz ustalaşmamış bir yazar, deneyimlilerin izlediği yoldan gitmelidir.
C) Genç yazarlar, olgunlaşmamış da olsa yapıtlarını ortaya çıkarırlar.
D) Başarılı, usta bir yazar için yazmak, güçlü bir tutkuya dönüşmüştür.
E) Usta yazarlar, deneyimsiz yazarlara yol göstermekten kaçınmazlar.
21. Romancılarımız, edebiyatımızın bir döneminde toplumsal sorunlara sahip çıkmayı ilke edinmiş, yapıtlarında bunları yansıtmaya çalışmışlardı. Daha sonra Türkiye’nin ve dünyanın değişmesiyle bu yaklaşım da geçerliğini yitirdi. Romancılarımız toplumsal konular yerine bireysel konuları anlatmaya yöneldi. Bu yönelim, onların kimi düşünceleri yansıtmaması anlamına gelmez. Elbette her romanın yine de bir iletisi vardır. Ama bu, hesaplı bir biçimde, bir amaç doğrultusunda yapılıyorsa o zaman, yazılan, romanlığını yitirir; ya reklam metni olur ya da propaganda.
Bu parçada romanlarla ilgili olarak karşı çıkılan nedir?
A) Yalnızca insanın anlatılması
B) Çeşitli sorunlara çözümler önerilmesi
C) Dilinin kendine özgü nitelikler taşımaması
D) Bir düşünceye bağlanıp onun benimsetilmeye çalışılması
E) Biçimsel özelliklerinin önemsenmemesi
22. Hakkımdaki övgüleri de yergileri de pek ciddiye aldığımı söyleyemem. Övgüleri ilk duyduğumda yurtdışındaydım. Bana moral verdi, beni güdüledi bu övgüler. Övülmek elbette iyi bir şeydir; ama yalnızca bununla yaşanmaz ki. Düşünsenize, “Ben geleceğin yazarıyım.” dersen, bunu ilke edinip oturursan, kendini yenilemekten de kaçınırsan sonun ne olur? Ortada kalırsın; bırak geleceği, bugünü bile göremezsin.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yazarların, okurlardan gelecek tepkileri umursamadığı
B) Beğenilen yazarların da kalıcılığının, kendilerini sürekli geliştirmelerine bağlı olduğu
C) Sanatçılara olumlu eleştiriler yöneltmek gerektiği
D) Kendini belirli ölçütlerle sınırlayan yazarların özgün ürünler veremeyeceği
E)Yazarların, okurlardan, yazdıklarını değerlendirmelerini beklemediği
23. Yazar bu kitabında, son yıllarda yazdığı denemelerini bir araya getirmiş. Kırk yılı aşkın bir yazarlık serüveninin son ürünleri bunlar. Kitabın bir yerinde şöyle diyor yazar: “Günümüzde yazarlığa heves eden gençlerin ilk ürünlerine bakarken duyduğum kaygıları, ne yazık ki birkaç kitap yayımlamış, ünlenmiş, göklerde dolaşan yazarları okurken de duyuyorum. Türkçenin bugünkü durumuna nasıl geldiğini bilmiyorlar. ‘Dil nedir, biçem nedir?’ diye düşünen yok. Bir anadilleri olmasını yazarlık için yeterli sanıyorlar.”
Bu parçada yazarlar hangi açıdan eleştiriliyor?
A) Kendilerinden önce yapılmış çalışmalardan habersiz olmaları
B) Kendi özeleştirilerini yapmaktan kaçınmaları
C) Kitapları olanların, olmayanları küçümsemeleri
D)Duygu ve düşüncelerini yansıtırken alışılmamış yollar izlemeleri
E) Anlatımlarının gücünü artıracak çabayı göstermemeleri
24. Çocukken beni en çok etkileyen kitaplar Michael Strogoff, Küçük Prens ve Pıtırcık dizisi olmuştur. Bunlar çocuğun düş gücünü geliştiren kitaplardır. Örneğin küçükken Jules Verne’in romanlarını okumuş bir bilgisayar mühendisiyle okumamış olan, birbirinden ayrılır; çünkü okuyan daha yaratıcıdır. Ayrıca, edebiyat öğretmenlerinin karşı çıkmasına karşın, çocukken bizi gözyaşlarına boğan bir yazarımızın kitaplarından da tat aldığımı söylemek isterim. Çünkü biz fark etmesek de o kitaplar, aslında duygusal eğitimimizin bir parçasıydı. Bize acımayı, ağlamayı öğretmişti onlar. —-. Bu, kötü bir şey.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Şimdiki çocuklar bunları tatmadan, yaşamadan yetişiyor
B) Yaşamda insanı insan kılan böyle olaylarla karşılaşacağımızı düşünüyorduk
C) Böylece duygularımızı yansıtmayı öğreniyorduk
D) O zaman öğretmenlerimizin yanılmadığını anlamıştık
E) Çocukların duygularına aşırı ölçüde yüklenmiştir bu kitaplar
25. —-. Gerektiği yerde gerektiği kadar sözcük… Metinde anlam, tanımlamalarla, çağrıştırmalarla, örneklemelerle değil, tek başına kullanılan sözcüklerle ortaya konuyor. Her tutum, her davranış, her olgu, her nesne ayrıntılara inilmeden onu en iyi anlatan sözcükle veriliyor.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Yazılarının sözcük örgüsü, büyük bir değişkenlik gösteriyor
B) Değişik anlatım biçimleri kullanmaktan kaçınıyor
C) Yazılarında en az sözcükle en çok şeyi anlatma ilkesine bağlı kalıyor
D) Sözcükleri, temel anlamları kadar yan anlamlarıyla da kullanmaya çalışıyor
E) Söylediklerinin kolay anlaşılır olmasını istemiyor
26. “Hayatım roman olur.” diyenlerden özür dileyerek söyleyelim: “Yaşanmış gerçeği” öykülemek bir yazın yapıtı oluşturmaya yetmez. Yaşanmış bir olay, bir romanın, bir şiirin çıkış noktasını oluşturabilir; ama bir yapıtta, “yaşanmış gerçeklere” yer verme, yazınsal türlerin gerekli niteliklerinden değildir. Çünkü insanlar sanat yapıtlarında —-.
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) yaşanmış, yaşanmakta olan gerçekleri yazmanın daha kolay olduğunu düşünürler
B) anlatılanların ne kadar etkileyici olduğunun farkındadırlar
C) düşsel öğelere ağırlık verilmesinin, okurların ilgisini çekmediğini bilirler
D) kendi yaşam gerçekleriyle anlatılanların örtüşmesini isterler
E) gerçeğe benzerliği, gerçeklikten üstün tutarlar
27. Deneme, yaşananları, akıldan geçenleri düşünsel yönden derinleştirerek yorumlamadır. Belki bir roman, bir öykü bir ölçüde özetlenebilir. Ne var ki, denemeyi özetlemeye kalkmak, insanı, tırnağının ucunu göstererek tanımlamaya benzer. —-. Göz gezdirilerek okunmaz. Deneme okuru, eline aldığı yazıyı kılı kırk yararcasına, irdeleyerek okur; düşünceler, duygular, gözlemler dünyasında yeni yolculuklara çıkar.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Kişisel görüşlerin söyleşi havasında işlenmesi denemenin özelliklerinden biridir
B) Deneme, yazınsal bütünlüğü bozulamayan bir türdür
C) Denemede söylenenlerin doğruluğu kanıtlanmaya çalışılmaz
D) Denemeler konusal yönden öteki yazı türlerinden ayrılır, değişik duygu ve düşünceleri kuşatır
E) Deneme, yazarına özgürce yazma olanağı verir, okurun düşünce evrenini genişletir
28. Bir kez daha koca bir yılı eskitip anılarımızın arasına gönderdik. Henüz eskitmediğimiz bir yeni yıl da tüm gizemiyle çaldı kapımızı. Her geçen gün solmuş bir gül yaprağı gibi dökülüp gitti geçmişe. Anılarımızı kurutup özenle koyduk bir kitabın arasına. Yaşadığımız düş kırıklıkları, mutluluklar belki hiçbir zaman unutulmayacak; ama hiçbir zaman da bir kez daha yaşanmayacak. Doğanın değişmez yasası bu. Bir gün öncesini değil, beş dakika öncesini aynı duygularla yaşamamız olası değil. Kısacası, —-.
Bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) yaşamın tadına ve anlamına vardığımız her dakika bizler için bir armağandır
B) yaşamakta olduğumuz her an yeniden yaşanmayacak kadar değerlidir
C) geçmişin acı ve tatlı yanlarını bir yana bırakıp günümüzü anlamlı kılmaya çalışmalıyız
D) kaybedilen zamanın bir daha geri gelmeyeceğini düşünerek, yaşamı sevgiyle kucaklamalıyız
E) her dönemde yaşamın bize yüklediği sorumluluklar farklılık gösterir
29. Yazı insanıyım ben. Yazıdan başka bir şey düşünmem. Geçimimi de yazarak sağlıyorum. Televizyon haberciliği bana, açık, kısa cümlelerle yazmayı öğretti. Bir buçuk dakikalık haberde bütün gün izlediğin olayı anlatmak zorundasın. Zaten televizyonda uzun cümleler dikkati dağıtır. Eline gazete alıp okumak gibi değildir. Basında röportajlar, diziler hazırlarken yerim genişti. Yine de kısa, anlaşılır yazmaya özen gösterirdim. Reklam için metin yazmak ise bambaşkadır. Kırk beş saniyelik reklamlara metin sığdıracaksın. Kısacası yazıyı, yaptığım işe uydurmayı öğrendim.
Aşağıdakilerden hangisi böyle diyen bir yazarın özelliği değildir?
A) Yaşamını yazmaya adama
B) Okurların ilgisini değerli yapıtlara yönlendirme
C) Anlatımını yoğunlaştırma
D) Bir işle ilgili değişik ürünler üretme
E) Yazıyı türsel özelliklerine göre oluşturma
30. “Aşk romanı”yla “aşkı da içeren roman”ları birbiriyle karıştıranlar var. Bunları ayırmak gerek. Oysa bizde bu ayrım yapılmıyor. Eğer aşk romanından kasıt, yabancıların “romance” dedikleriyse benim romanlarım bu grupta yer almıyor. Çünkü bu tür romanlara Barbara Cartland’ın kitaplarını, pembe dizileri örnek gösterebiliriz ki bunlar bence edebiyatın dışındadır. Konusuna aşkın da sindirildiği ya da birtakım olayların bir aşk etrafında anlatıldığı romanlar bunlarla bir tutulamaz. Örneğin Anna Karenina’da toprak reformu da anlatılır. Bu ayrımı yapmazsak Anna Karenina’yı yalnızca sıradan bir aşk romanı olarak nitelendiririz.
Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen yazarın düşüncesiyle bağdaşmaz?
A) Aşk, gerçeğe en uygun biçimde ancak yabancı romanlarda anlatılır.
B) Aşk romanı sözünün anlamsal sınırı belirlenmelidir.
C) Salt aşk üzerinde yoğunlaşan romanların yazınsal bir değeri yoktur.
D) Dokusunda aşkı barındıran her yapıt, aşk romanı sayılmaz.
E) Kimi romanlarda aşk, toplumsal sorunlarla iç içe anlatılır.
Edebiyat / Dil ve Anlatım Kaynak Site
CEVAPLAR
1. E 2. D 3. B 4. D 5. B 6. D 7. A 8. A 9. C 10. B | 11. C 12. E 13. C 14. A 15. E 16. A 17. C 18. C 19. A 20. D | 21. D 22. B 23. E 24. A 25. C 26. E 27. B 28. E 29. B 30. A |