2011 YGS Türkçe Soruları

2011 YGS TÜRKÇE SORULARI

1.     Yahya Kemal’i ve Nazım Hikmeti ayrı tutarsak küçük mutluluklar Türk şiirine Garip döneminde bir uğrayıp geçmiştir, diyebiliriz. Biraz Ziya Osman, çok az Cahit Sıtkı… Onun dışında “Hüzün ki en çok yakışandır bi­ze.” anlayışı egemendir. Cemal Süreya’nın, Garipçilerin izine basarak yürüdüğü kimi şiirlerinde de bu anlayışın yansımalarını görürüz. Ne var ki onun şiirle­rinde genel olarak ince bir hüzün söz konusudur.

Bu parçada geçen “izine basarak yürüme” sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A)  Herkesçe anlaşılmama

B)  Yeni biçimler arama

C)  Kalıcı olmayı amaçlama

D)  Benzer duyguları işleme

E)  Karamsarlığı yeğleme

 

2.     Kim bilir kaç kere karar verip de başlayamadığım bir işi bu yıl da ertelemek zorunda kaldım. Türkçe Söz-lük’ü alıp baştan sona okuma düşüncem yine hayal oldu. Oysa sözcüklerin kuytulara yatmış, öteki yüzle­riyle karşılaşmak tadına doyulmaz bir eğlence olacak­tı benim için.

Bu parçadaki altı çizili sözle, sözcüklere yönelik olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangi­sidir?

A)  İlk anda akla gelmeyen anlamlarını öğrenmek

B)  Yapısal özelliklerini tanımak

C)  Yenilerini eskilerinden ayırabilmek

D)  Gündelik dilde kullanılanları araştırmak

E)  Yeni bir sözlük oluşturmak

 

3.  Bir sanatçımız şöyle diyor: “Dergiler, edebiyatın yeral­tı haritasıdır.” Nitekim bu dergilerde ilk ürünleri yayım­lanan genç şairlerin çoğu, bir süre sonra çalışmalarını kitaplaştırarak şairliklerinin ilk kilometre taşlarını ko­yarlar.

Bu parçada geçen “edebiyatın yeraltı haritası olma” sözüyle, dergilerin hangi özelliği belirtilmek isten­miştir?

A)  Sanatçıları, farklı algılama kalıpları içinde düşün­dürme

B)  Gizli  yeteneklerin  gün   ışığına  çıkmasına  olanak sağlama

C)  Yazarları, yeni yazınsal türlere yönlendirme

D)  Şiiri öteki türlerin önüne geçirme

E) Sanatçıların   birbirlerinden   yararlanmasına   ortam hazırlama

 

4.     Turgut Uyar’ın “Şiir çıkmazda çünkü insan çıkmazda.” sözüne katılmadığımı belirtmek isterim. Bu iki durum arasında karşıtlık ilişkisi var bence. Yani insan çıkmazdaysa şiir çıkmazda olamaz. Aksine, şiir çıkmaz­dan beslenir. Bu, zaman zaman varoluşsal, bireysel çıkmazlar olur; zaman zaman da savaşlar, felaketler gibi toplumsal çıkmazlar… Peki bu hep böyle olmak zorunda mıdır? Tabii ki değildir. Çıkmazlar olmadan da yazılabilir çok iyi şiirler.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada geçen “Şiir çıkmazdan beslenir.” sözüne anlamca en yakındır?

A)  Büyük ve   eskimeyen şiirler, insanın   dış dünya­sıyla iç dünyasını kaynaştırarak anlatanlardır.

B)  Şiirin evrenselliği insanın duygu dünyasına odak­lanmasına bağlıdır.

C)  Çözümsüz durumlar şiire kaynaklık eder.

D)  Yeni   şiir   türlerinin   oluşturulmasında, yaşananla­rın payı vardır.

E)  İyi şiirler, şairlerinden zengin bir birikim ister.

 

5.    Aşağıdakilerin hangisinde verilen cümle, ayraç içindeki sözün anlamını içermemektedir?

A)Öykünüzdeki bilinmeyenlerden kurtulmak için öy­küdeki kadının kim olduğunu, nasıl bir yaşam sürdüğünü, ne iş yaptığını görünür kılın. (belir­ginlik kazandırmak)

B)Sizin yaptığınız gibi, bir dönemi küçük bir öyküye sığdırmak herkesin üstesinden gelebileceği bir iş değildir. (zorluğu yenmek)

C)Öykünüzün kahramanı olan kadını, içimizden biri gibi gösterebilmişsiniz. (inandırıcı olmak)

D)Öykünüzü, yaşamın akışını düşündüren bir do­ğallıkla yazın, bunu yapabilecek güçlü bir kalemi­niz var. (yazarlık yeteneği olmak)

E)Öykülerinizde ayrıntılardan kaçınmanızı, yalınlı­ğa bağlı kalmanızı çok beğendim; bu, sizin yo­ğunluğa verdiğiniz önemi gösterir. (çığır açıcı olmak)

 

6.     Şair olarak başarımı —- borçluyum çünkü ne kadar çok sözcükten kurtulursam şiire o kadar çok yaklaş­tığımı düşünürüm hep.

Bu cümlede boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A)  sahip olduklarıma değil, vazgeçtiklerime

B)  aynı metni eklemelerle zenginleştirmeme

C)  aldığım notlardan yararlanmama

D)  hayal gücümün zenginliğine

E)  işlediğim duyguların çeşitliliğine

 

7.     (I) Yaşadığı dönemin şiir anlayışından uzaklaşarak uçlarda dolaşan, alışılmadık bağdaştırmaları ve imgeleriyle zaman zaman, bilinen söylemin dışına taşan şair, sürekli yenilikler peşinde koşmuştur. (II) Karşı­laştığı insanlık durumlarına yeni duygu ve anlamlar yükleyerek onları yeniden yazmıştır. (III) Şiirlerini oluştururken boş alanlar bırakmış, uzun dizeleri kırmıştır. (IV) Şiirde bir yenilik gerçekleştirmek için dilin yerleşik söz değerlerini olduğu gibi kullanmaktan ka­çınmış, dili yeniden kurmaya yönelmiştir. (V) Şiirle­rinin çoğunda, çok anlamlı sözcükler kullanarak deği­şik çağrışımlar uyandırmıştır.

Bu   parçadaki   numaralanmış   cümlelerin   hangisi, sözü edilen şairin şiirlerinin içeriğiyle ilgilidir?

A) I.          B) II.         C) III.        D) IV.        E) V.

8.     (I) Kimi şairler vardır, daha ilk şiirleriyle yeni bir içerik, yeni bir biçim yaratırlar. (II) Bu şairler, sürekli bir ara­yış içinde olduklarından zaman zaman şaşırtsalar da düş kırıklığına uğratmazlar okurlarını. (III) Moda yö­nelişlere itibar etmezler, dışarıdaki “gürültü” dikkatini dağıtmaz bu tip şairlerin. (IV) Kendilerini yenileme sü­reci içinde olan bu şairler okurlarının beklentilerini bo­şa çıkarmazlar. (V) Şiirin iç sese dayandığının, yapı­sal bir bütünlük ve sağlamlık gerektirdiğinin bilincin­dedirler.

Bu parçadaki   numaralanmış  cümlelerden  hangile­ri anlamca birbirine en yakındır?

A) III. ve V.         

B) IV. ve V          

C) II. ve IV

D) I. ve III.

E) I. ve II.

 

9.     (I) Berna Moran’ın deyişiyle “huzursuzluğun romanı”, Fethi Naci’ye göre de “Türkçenin en güzel aşk roma­nı” olan Huzur’un yayımlanışının üzerinden yaklaşık elli yıl geçti. (II) Bu romanda olaylar, bir ağustos günü başlar ve radyodan İkinci Dünya Savaşı’nın başladı­ğını haber veren bir anonsla biter. (III) Her ne kadar ilk bakışta aşk romanı gibi görünse de günahın ve ka­vuşmanın değil, Doğu’yla Batı’nın, huzursuzluğun, zaman ve müziğin romanı olarak kabul edilir. (IV) Hu­zur, hiçbir zaman Madam Bovary’nin yarattığı etkiye benzer bir etki yaratmamıştır. (V) Madam Bovary gibi can sıkıcı taşranın romanı değildir Huzur; tam tersine çok eski, çok köklü bir kentin, İstanbul’un, Boğazi­çi’nin romanıdır.

Bu  parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisin­de değerlendirme söz konusu değildir?

A) I.          B) II.         C) III.        D) IV.        E) V.

 

10.   (I) Günümüzde, yeni yetişen genç yazarlar kendinden öncekileri tanımadıkları, okumadıkları için bir eksiklik duymuyor sanki. (II) Bunlar deneyimli, usta yazarların önünde yaprak gibi titremiyor artık, kendine çok güve­niyor. (III) Bununla birlikte yapıtları ilgiyle karşılanan, geniş okur kitlelerine seslenen sanatçının çok iyi ya­zar olduğu yanılgısına düşüyor. (IV) Yeni kuşağın “Ne olacaksa çabucak olsun.” düşüncesinden doğan bu gözü kara yarış, bence oldukça tehlikeli. (V) Çünkü bu, bireyciliğin, “ben ben”ciliğin egemenliği anlamına gelir.

Bu parçadaki   numaralanmış   cümlelerle ilgili ola­rak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, usta yazarların,    edebiyat dünyasın­daki gelişmelerden kaygılandıkları dile getiriliyor.

B)  II.   cümlede,   genç  yazarların   değişen   tutumları hakkında bilgi veriliyor.

C)  III. cümlede, yanlış bir kanıya değiniliyor.

D)IV cümlede, olumsuz bir durumla ilgili kişisel gö­rüş belirtiliyor.

E)V. cümlede,   önceki cümlede belirtilenle   ilgili yo­rum yapılıyor.

 

11. Şairler arasında öteden beri süregelen açık ya da giz­li bir yarış vardır. Oysa aynı gözeden su içen, aynı güneş altında ısınan, aynı ağacın gölgesinde oturan insanlardır onlar. Birbirlerine, sanıldığından daha çok ihtiyaçları vardır. Ölmüş şairlerle, onların anıları üze­rinde yaşatılan dostluklar da dâhildir buna. —-? Kıs­kanmalar, görmezden gelmeler, kara çalmalar… Neyi paylaşamazlar? Herkesin kabı kendine göredir, ala­cağı su miktarı bellidir oysa. Paylaşmanın, el ele ve­rerek yaratacakları eleştiri ortamının sağlayacağı ya­rarlar üstünde durmak ve bunu geliştirmek varken ne­dir bu yok edici yarış?

Bu parçada  boş  bırakılan yere  düşüncenin  akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A)  Oysa her şair, şiirini kendi yaşam serüveninden çıkarmaz mı

B) Bunu   bilmelerine   karşın nedir bu sevgisizlik şair­ler arasında

C) Şairler arasındaki  bütün  bu  çatışmalar gerçekte şiirimizin tematik haritasını daraltır mı

D) Öyleyse neden şiirin kolaya kaçma sanatı olduğu izlenimi yaratılıyor

E) Şairler, birbirlerini değerlendirirken şiirsel ölçütler kullanırlar mı

 

12. Sokrates’ten önceki ilk Batılı filozoflar, geçmişten iki büyük kopuşu aynı anda gerçekleştirdiler. İlk önce, kendi akıllarını kullanarak dünyayı anlamaya çalıştı­lar. Bu tek başına, tümüyle yeni bir şeydi ve insanın gelişmesinde en önemli köşe taşlarından birini oluş­turdu. Aynı zamanda insanlara, akıllarını nasıl kulla­nacaklarını ve kendi başlarına nasıl düşüneceklerini de öğrettiler. —-. Onlar bilgi birikimlerini olduğu gibi öğrencilerine aktarmak yerine, onları tartışmaya, düşünce alışverişinde bulunmaya, kendi düşüncele­rini ileri sürmeye ve savlarını kanıtlamaya özendiren öğretmenlerdi.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A)Ayrıca insanın düşünce yapısını çözmeye çalış­tılar, gözleme ve deneye dayanan psikoloji bilimi­nin temellerini de attılar

B)Düşünce tarihinde bu yaklaşımlar, çok büyük tar­tışmalara konu oldu

C)Dolayısıyla, öğrencilerinin de kendileriyle tıpatıp aynı düşüncede olmasını beklemediler

D)Bu tutum, günümüz düşünce dünyasında da var­lığını sürdürmektedir

E)İnsanlığın zihinsel serüveninde ortaya çıkan bu iki yöntem birbirini etkileyen bir gelişim süreci iz­lemiştir

 

13. Türküler, şiirler iç dünyamızın sesi olarak yazılmış ol­salar da bizden çıktıkları anda topluma mal olmuştur artık. Yalnız topluma mal olmakla kalsa iyi. Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele bir değişme ve gelişme çizgisi izleyerek bütün insanlığın ortak değeri hâline gelir. Örneğin Yunus Emre’nin şiirlerinde yansıtılan duygular salt bize mi özgüdür? Neruda, yalnızca Şi­li’nin acılarını yansıtmıştır, deyip dışlayabilir miyiz onu? Acısı acımız olmuştur, halkı da halkımız. Kısaca —-.

Bu   parçanın   sonuna   düşüncenin   akışına   göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) şiir, şairin şiiri düşünmeye başladığı andan okuyucusuyla buluştuğu ana değin süren, uzun ve sancılı bir dönemin ürünüdür

B) sanatçı, ortaya koyduğu ürünlerin hangi özellikle­ri taşıyacağını önceden saptamalıdır

C) sanatçı, yapıtını yaratırken bilinçli olarak ona ulu­sal niteliklerin dışına taşan yeni boyutlar kazan­dırır

D)  her birimiz, yaşadığımız bölgenin rengini, doku­sunu, çizgisini yansıtan türkülerden ve şiirlerden hoşlanırız

E) türküler, şiirler özünde kendi coğrafyalarının izle­rini taşısalar da sanatsal dilin içerdiği insansal özle bütün insanlığın ortak yaratısıdır

 

14. Gerek edebiyat dergilerinde gerekse gazetelerin sanat-edebiyat sayfalarında yer alan söyleşilerde, ne­dense hep aynı konular konuşuluyor ve bundan bir türlü vazgeçilmiyor. Bir yazarın yeni bir romanı mı çıkmış, sorusu hemen hazır: “Bu yapıtınızı yazarken neyi amaçladınız?” ya da “Yapıtınız yaşadıklarınız­dan izler taşıyor mu?” Cevaplar da üç aşağı beş yu­karı aynı düşünceler etrafında dönüyor. Peki neden bu sınırlılık? Bence bu, yazardan değil, soruyu so­randan kaynaklanıyor. Çünkü söyleşilerde asıl yön­lendirici, soruyu sorandır. Bu nedenle sanatçının dü­şünce üreterek sanatını geliştirmesinde ve yapıtları­nın değerlendirilmesinde ona sorulacak soruların önemli bir payı vardır. —-.

Bu   parçanın   sonuna   düşüncenin   akışına   göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A)  Bütün bunlara bakarak eleştirel yaklaşımın ne denli önemli olduğunu söylemek hiç de yanlış ol­maz

B)  Bu sorun bence temelde birbirini izleyen aynı nitelikteki durumların art arda sıralanmasından doğuyor

C)  Hangi yazara sorarsanız sorun, hepsi kendine özgü yazma yöntemlerinin olduğunu söyleyecek­tir

D)  Üstelik yapıtın niteliğini yazarın donanımı belirler ve bunun üzerine söylenebilecek çok söz vardır

E)  Kısaca hem eleştirmenlerin hem de sanatçılarla söyleşi yapanların, her düzeyden insanın ilgisini çekecek nitelikte sorular sorması gerekiyor

 

15.   Yayınevlerinin tercihi her zaman romandan yana olmuştur. Yalnız bizde değil, dünyada da böyle. Öykü­ler ise daha çok dergilerde varlıklarını sürdürüyor. Öykü kitabı yayımlamakta direnen genç yeteneklere olanak sağlayan yayınevleri – neyse ki – var. Şu da bir gerçek ki beş altı yıldır durağan bir ortamda kendini yineliyor öykü ama yenileyemiyor. Bu nereye kadar sürer, kestirmek güç; ardından bir yükselişin, belki de sıçramanın yaşanacağı kesin.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A)Öykücülerin  soyut konulara ağırlık verişini  neye bağlıyorsunuz?

B)Yayınevleri öykü seçiminde hangi ölçütlere bağlı kalıyor?

C)Genç yazarları öykü yazmaya yönlendirmek için neler yapılabilir?

D)Türk  edebiyatında   romanın   yükselişi   karşısında öykünün konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

E)Roman türündeki kalıplaşmaya   gidiş   konusunda ne düşünüyorsunuz?

16.   Modayı sevmem. Örneğin herkesin aynı anda, aynı şeyleri giymesi, bana nedense ters gelir. Benim pus­lu, gözlerden uzak ve reklamı çok yapılmamış olan hoşuma gider her zaman. Çünkü yönlendirilmeyi de­ğil,   özgürce   keşfetmeyi   severim.   Bilinçaltıma   baskı   yapılmasını istemem.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A)  Popüler edebiyat ürünleri arasında romanın yeri nedir?

B) Yayımlandığında  uzun  süre gündemden  düşme­yen bu romanı neden bu kadar geç okudunuz?

C)  Okurlarınız,   romanlarınızdaki   fantastik      dokuyu nasıl karşılıyor?

D)Bir romanın üst üste baskı yapması, değerli oldu­ğunu gösterir mi?

E)Anlattıklarınızı   niçin   kendi   çocukluğunuzla  sınır­landırıyorsunuz?

 

17.   Ödüller, genç bir şairin adının altı fosforlu bir kalemle çizilerek şiirlerinin tanınmasına olanak sağlıyorsa az şey mi bu? Ya da usta bir şairin, şiire verdiği emeğin ödülle taçlandırılmasının ne sakıncası olabilir ki? Üs­telik şiir kitaplarının hemen hemen hiç satılmadığı, dolayısıyla kitapçıların, bu kitapları raflarına koymaya yanaşmadığı ve dağıtımcıların, “şiir” sözcüğünü duy­duğunda yüzlerini buruşturduğu günümüzde… Şiirin bu konumuna gönlü razı olmayan şairlerin verdiği emekleri, bütün şiirseverlerin takdirle karşılaması ge­rektiği kanısındayım.

Bu  parçada yazar aşağıdakilerin  hangisinden ya­kınmaktadır?

A)  Ödüllere karşı çıkılmasından

B)  Ödüllerin gelişigüzel dağıtılmasından

C)  Günümüzde değer yargılarının değişmesinden

D)  Genç şairlerin  ödül  alınca  ustalaştıklarına  inan­malarından

E)  Sanatçıların,     yaratılarını     oluştururken     gerekli özeni göstermeyişlerinden

18.   Don Kişot ve Don Kişotluk üstüne şimdiye değin cilt­ler dolusu yazı yazıldı ve hâlâ yazılıyor. Ünlü bir filo­zof, “İnsan bu yapıtı hayatında üç kez okumalıdır: Duyguların hemen kolaylıkla harekete geçtiği genç­likte, mantığın egemen olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı yaşlılıkta.” diyor. Bu sözleriyle yapıtın klasik bir yapısının olduğunu be­lirtiyor.

Bu  parçada sözü  edilen yapıtla  ilgili  olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A)  Roman türünün ilk ve temel örneği olduğu

B)  Tadına, eleştirel bir okumayla varılabileceği

C)  İnsanoğlunun değişik hâllerini yansıttığı

D)  Düş dünyası geniş okurlara seslendiği

E) Yaşamın farklı dönemlerine özgü bakış açılarıyla okunmasının gerekliliği

19. İnsanlar, toplu hâlde yaşama gereksinimi duyarlar. Bunun için herkesin üzerinde anlaştığı, gittikçe yay­gınlaşan ortak bir değerler sistemi gerekir. İşte ahlak, bu türden bir değerler sistemidir. Toplumda çekişen ve çatışan tarafların hiçbir ortak yanı kalmadığı du­rumlarda bile birleştirici bir güç durumundadır. Ör­neğin, dürüstlüğü değil de yalancılığı ya da sahte­kârlığı kimse öneremiyor. Sadakat yerine ihanet, ada­let yerine haksızlık değerli gösterilemiyor. Çünkü ah­lak, bir insan topluluğunun, üzerinde birleştiği ortak paydayı oluşturuyor.

Bu   parçadan   ahlakla   ilgili   olarak  aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?

A)  Kişileri değerlendirmede ayırıcı bir ölçüt olduğu

B)  Davranışları ve ilişkileri düzenleyen ana kurallar olduğu

C)  İlkelerinin kişiden kişiye değişen,   göreceli bir ni­telik taşıdığı

D)  Toplumdan topluma farklı özellikler taşıdığı

E)  Yasaların öngördüğü yaptırımları içerdiği

 

20. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından bu yana nostalji, başka bir deyişle eskiye duyulan özlem gittikçe yay­gınlaşıyor. Bu, bir bakıma insanların yaşamlarından giderek daha fazla yakındıklarının bir göstergesi. Ar­tık her kuşak yaşamın daha az mekanik, doğallığın daha yaygın olduğu bir dönemi özlüyor. Bu özlem hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Çünkü teknolojik geliş­meler yaşamı kolaylaştırdığı ölçüde daraltıyor da. Bu yüzden günümüz insanı gözlerini geçmişe çeviriyor. Söz gelimi eski trenler böyle miydi, diye başlıyor, in­sanların atlı arabalarla yolculuk ettikleri günlere kadar gidiyor.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?

A)  İçinde  bulunduğumuz  koşulların  geçmişi  güzel­leştiren çağrışımlar yarattığı

B)     İnsanlar arasındaki içtenlikli ilişkilerin yitip gittiği

C)    Mutluluk anlayışının insandan insana değiştiği

D)    İnsanların gelecek kaygısı çekmediği

E)    Günümüzde, yaşama sevincinin azaldığı

 

21. Bir zamanlar edebiyatın gücüne, bir şeyleri değiştire­bileceğine inanırdım. Benim için edebiyat, yaşam bo­yu temiz kalmanın, vicdani ve ahlaki çürümeye karşı durmanın göstergelerinden biriydi. Yıllarım, bu inan­cın etkisiyle gelişen bir tutkunun peşinden koşmakla geçti. Ama artık kabul edelim, bugünün insanı sözün değerini bilmiyor. Okumayı sevdiğini söylüyor ama iyi romanlardan, öykülerden, gerçek şiirden habersiz. Ömrünü edebiyata vermiş, köşesinde sessiz sessiz yaşayan gerçek yazarlara sırtını dönmüş. Yalnızca, yapıtları çok sattığı için kimi yazarların önünde uzun kuyruklar oluştururken edebiyatın insanı çağırdığı o gerçek dünyayı aşındırdığının farkında bile değil. Pe­ki, o zaman edebiyat ne işe yarıyor? Söylemesi zor ama edebiyat bugün, yaratıları ilgi görmeyen üç beş kişinin sığındığı, kuşatılmış bir kale.

Aşağıdakilerden hangisi edebiyatla ilgili olarak bu parçada yakınılan durumlardan biri değildir?

A)  Okurların beğeni düzeyinin düşmesi

B)  Gerçek sanatçıların giderek azalması

C) Eğitiminin,  güzel duyusal  (estetik)  boyutlara dayandırılmaması

D)  Yazınsallıktan yoksun yapıtlara değer verilmesi

E)  Yaşama ve insana olumlu boyutlar   kazandırdığı­nın farkına varılamaması

22. Çocukluğumuzda kaç kez duyduk kim bilir: “Çok oku­yan mı bilir, çok gezen mi?” Cevaptan çok, sorunun kendisi önemliydi sanki. Ortada derin bir ikilem var­mış gibi ciddiyetle yöneltilirdi soru. Her seferinde “Çok okuyan!” dememiz beklenirdi. Galiba ilköğ­retimdeki öğretmenlerimiz, okuma sevgimizi böyle ar­tırmaya çalışırdı. Çok okumakla çok gezmek asla yan yana gelemezmiş gibi… Bense okumayı da gezmeyi de tutkuyla seven biri olarak ikiye bölünürdüm. Hiçbir zaman ısınamadım bu yapay ikileme, okumanın da içten içe bir seyahat olduğuna inandığımdan, her ki­tabın bizi başka bir yolculuğa çıkardığını düşündü­ğümden. Okuyarak gezmek, her kitabı başlı başına bir serüven sayarak bir başka ortama, bir başka ya­şama uzanan bir yolculuk yapmak mümkündür çün­kü. Gezerken de her insanı ve her hayatı bir kitap gibi düşünerek dünyayı okumak da mümkün. Okumak ve gezmek aslında o kadar iç içe ki…

Bu   parçadan     aşağıdakilerin     hangisine  ulaşıla­maz?

A)  Yaşamdaki olgular kalıplaşmış sorulara sığdırılamaz.

B)  Bilgi edinmenin farklı yolları vardır.

C)  Kitaplar dünyayı tanımamıza olanak sağlar.

D) Merak öğesi içermeyen kitaplar gezip   görme is­teği de uyandırmaz.

E)  Okuma ve gezme birbirini besleyen iki eylemdir.

 

23. Benim ansiklopediyle tanışmam, ortaokulda ödev yapmak için kütüphaneye gittiğim günlere rastlar. Bir ansiklopediye sahip olmak o yıllarda, hayal edilemez bir şeydi. O, ancak bir kütüphanede bulunur ve belli bir süreliğine alınıp bakılabilir, dokunulabilir bir nes­neydi. Kocaman cüssesiyle bir ansiklopediyi kucakla­mak, sayfalarını karıştırmak, bir maddeyi arayıp bul­mak, başka bir gezegene inmek ve orada keşiflerde bulunmaktan farksızdı. Ne yazık ki şimdiki çocuklar ansiklopedi bile karıştırmıyorlar. O büyülü dünyadan, o heyecandan habersiz yaşıyorlar. Öğretmenler ödev verirken “İnternetten bulun.” diyorlar. Onlar da hiçbir çaba göstermeden İnternetten buldukları bilgiyi kop­yalıyor; okuyup değerlendirmeden, hiçbir şey öğren­meden götürüp veriyorlar.

Bu  parçada belirtilenler arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A)  Sürdürülen bir tutuma tepki

B)  Öğrenme coşkusunu tadamayış

C)  Bilgiyi özümseyememe

D)  Kolaycılığa yönlendirme

E)  Duygularını başkalarıyla paylaşamama

24. Hemen hepimiz yazılarımızda, yerli yersiz alıntılar yapmaktan, özellikle sözü, alçak gönüllülükle yabancı ozanlara, çağdaş düşünürlere bırakmaktan fazlasıyla hoşlanıyoruz. Kimi zaman bunu öyle abartıyoruz ki yazar olarak konuyla ilgili ne düşündüğümüz anlaşıl­mıyor. Ayrıca aynı alıntıların değişik yazarlarca da kullanıldığını görüyoruz. Böylece tekrarın tekrarı bir okuma, zaman kaybına, okuma ediminin yavanlaş­masına yol açıyor. Bu nedenle kendi özgün düşünce­mizi dayanaklarıyla işlemeliyiz yazılarımızda. Yüzey­sellikten olabildiğince kaçınmalıyız. Kendi düşüncele­rimizin de örneğin bir Valéry’ninki, Deleuze’ünki kadar önemli olduğuna inanarak bir öz güven geliştirmeliyiz.

Bu   parçada alıntıyla  ilgili  olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A)Yazılarda kullanılırken aslına bağlı kalınmadığına

B)Belirli örneklere sık sık başvurulduğuna

C)Yazarlarda düşünsel sığlığa yol açtığına

D)Okuma zevkini azalttığına

E)Kullanımının, yazarların kendi düşüncelerini önemsemeyişlerinden kaynaklandığına

 

25.   Bazı   sanatçılar,   yaratıcılıklarını     kamçılayan   büyülü

 I

anları “beyaz an”     diye    adlandırırmış.    Yakalandığı

II

sırada “Sonra devam ederim.” diyerek  asla    kesinti­

III

ye    uğratılmaması,     ertelenmemesi    gerekirmiş    bu

anın. Çünkü   dönüp bakıldığında   yerinde   bulunama-

IV

yabilirmiş.    Tükeninceye    değin    hakkının    verilmesi

gerekirmiş,   her zaman    karşılaşılmayan   bu   beyaz

      V

anların.

Bu parçadaki   numaralanmış   sözcüklerden hangi­si fiilimsi değildir?

A) II.         B) III.        C) IV.        D) I.          E) V.

26.   (I) Rengi uçmuş, sıradan yaşamımızda kendimize bir ziyafet çekmek istediğimiz zaman kitapların kapağını aralarız. (II) Büyük bir açlıkla sayfaları çeviririz. (III) Gözlerimiz sözcükleri iştahla birer birer yerken zamandan ve mekândan kopuveririz. (IV) Başka in­sanların, başka diyarların görünmez konukları oluve­ririz. (V) Bu deneyimin ardından yaşadığımız ana geri döndüğümüzde ise ruhumuzda kopan fırtınalar ya şiddetlenir ya da dinginleşir ama her zaman bir şeyler değişir içimizde.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle    ilgili ola­rak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A)  I.   cümlede,   nesne,   belirtili   isim   tamlamasından oluşmuştur.

B)  II. cümlede, durum zarfı kullanılmıştır.

C)  III. cümle, bileşik yapılı bir cümledir.

D)  IV. cümlede, “görünmez” sözcüğü fiilden sıfat ya­pım eki almıştır.

E)  V cümlede, ilgeç kullanılmıştır.

 

27.   Doğa, bitki örtüsünü ve tüm canlıları nasıl biçimlendiriyorsa benim şiirlerimi de etkilemiş; bir ses, bir renk, bir koku, bir titreşim olarak şiirlerime girmiştir.

Bu   cümleyle   ilgili   olarak   aşağıda   verilenlerden hangisi yanlıştır?

A)  Ek almamış sözcükler vardır.

B)  Bağımlı, sıralı bir cümledir.

C)  Yüklem, çatısı bakımından etkendir.

D)  İyelik eki almış sözcükler yoktur.

E)  Belgisiz sıfat kullanılmıştır.

 

28.   (I) Yatılı olarak okuduğum ortaokul yıllarında, yaz ta­tillerinde Kozlu’ya, ailemin yanına özlemle dönerdim. (II) O yaşlarda evden yedi-sekiz ay uzakta kalmak ko­lay değildi. (III) Arkadaşlarımı, okulumu çok seviyor­dum, bugün de süren dostlukların temeli o yıllarda atılmıştı ama aile özlemi bir başka şeydi. (IV) Evimiz, denizin hemen kıyısındaki bir tepenin yamacındaydı. (V) Dalga sesleri odamda sürekli yankılanırdı ve ben doyamadığım o denizi, dalgaları büyük bir hazla izler­dim. (VI) Hâlâ Kozlu’yu, o evi ve o dalga seslerini, öz­lemin içimi sızlatan acısıyla anımsarım.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisin­de öğelerin dizilişi “zarf tümleci, nesne, zarf tümleci ve yüklem” biçimindedir?

A) I.          B) II.         C) III.        D) V.         E) VI.

 

29.   Usta şairlerin şiir hakkındaki yazılarını okumak, yal­nızca onların şiire ilişkin görüşlerini öğrenmemizi, kendi şiirlerini anlamamızı değil, bir devrin şiir anlayı­şını sorgulamamızı ve yapılan tartışmaları değerlen­direbilmemizi de sağlar.

Bu cümlede aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A)  Bağlaç görevinde kullanılmış “de”

B)  Sıfatlaştıran -ki

C)  Sürerlik fiili

D) Ünlü düşmesi

E) Dönüşlülük zamiri

 

30.    Bir uğultu    başlıyor   söz   dağarcığımda,   sözcükler

üşüşüyor zihnime; acılı, ezik, buruk,   yorgun, çekingen,

                                    I                II                III

kırgın,   suçlayıcı,   küskün

IV                               V

Bu   cümledeki   altı   çizili   sözcüklerin   hangisinde ünsüz benzeşmesi vardır?

A) I.         B) II.        C) III.        D) IV.          E) V.

 

31.    Top peşinde koşan çocukları, pencereden sarkıp ça­maşır asan genç kızları çekinmeden fotoğraflamak mı

                                                                  I

istiyorsunuz? O zaman Balat vazgeçilmez mekânınız­dır.   Hele akşamüstü   eski    semtin    dar   sokaklarına

II

öyle bir ışık düşerki   hayran    kalırsınız.    Son yıllarda

                          III

yapılan restorasyon   çalışmalarıyla    güzelleşen   Balat

 IV

Kültür Evini de görmeden edemezsiniz.

     V

Bu parçadaki numaralanmış sözlerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır?

A) I.         B) II.        C) III.        D) IV.          E) V.

 

 

32.   Denizli’nin Tavas   ilçesine bağlı Medet Köyü’nde ya­şayan “sırsız seramik” ustasını bu sanatın meraklıları tanır. Usta,

                                                                                                   I

derme çatma köy evinde yumurta kabuğu inceliğinde seramikler üretir, bunların üzerine de­senler   çizer   sonra Bu

                                                                                                     II

desenlerin   büyüleyiciliği nereden   geliyor?   Besbelli

                                                                           III

tarihten   süzülmüş  türlü hayatlardan Ya   yolu   Tavas’a

                                                                   IV

düşürüp görmeliyiz onları ya da Türkiye’nin çeşitli müzelerini dolaşıp raf­lara daha dikkatli bakmalıyız.

                                                                   V

Bu   parçadaki   numaralanmış   noktalama   işaretle­rinden hangisi yanlış kullanılmıştır?

A) I.         B) II.        C) III.        D) IV.          E) V.

 

33.   Eğer o şiirler, o romanlar, o öyküler, o tiyatro yapıtları olmasaydı, söylemek bile fazla, duygularımız daha az bilinecek, bilgilerimiz daha az olacaktı. Çünkü ede­biyat, daha iyi duymamızı, daha iyi düşünmemizi sağ­lar. Daha doğru, daha insanca yaşamamıza yardımcı olur.

Bu parçada, virgülün işlevleriyle ilgili olarak aşa­ğıda verilenlerden hangisine uygun bir örnek yoktur?

A)  Özel olarak vurgulanması gereken bir öğeyi be­lirtme

B)  Ara sözleri ayırma

C)  Art arda sıralanan eş görevli sözcük kümelerini ayırma

D)  Tırnak içinde verilmeyen aktarma cümlelerini be­lirtme

E)  Sıralı cümleleri birbirinden ayırma

 

34.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bo­zukluğu vardır?

A)  Diplomalarını   alacak  öğrenciler salona sırayla gi­riş yaptılar.

B) Müjdeyi  vermek  için  mutfağa,  annesinin  yanına heyecanla koştu.

C)  Konuşmasına   başlamadan     önce     dinleyicilere şöyle bir baktı.

D) Eski  öğrencilerin  de  katıldığı  büyük bir toplantı düzenlediler.

E)  Yarıyıl tatilinde yapılacak olan Amasra gezisi er­telendi.

 

 

35.   (I) Çocuklar şiire pek ilgi duymaz; onlar, metinlerde geçen sözcüklerin ve yansıttıkları anlamın büyüsün­den çok, anlatılanlara odaklanır. (II) Çocuk şiiri denen bir türün varlığını hep sorgulamışımdır. (III) Çünkü “olay” onlar için neredeyse her şeydir. (IV) Nitekim, çocuklar için yazılmış iyi şiirleri bulup getirmeme, okutup ezberletmeme karşın, benim kızım da bu şiir­lerde olayı aradığından iyi bir şiir okuru olamadı henüz. (V) Bu da bize, Borges’in de dediği gibi, şiirin öğretilemeyecek ama duyumsatabilecek bir tür oldu­ğunu gösteriyor.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I.          B) II.         C) III.        D) IV.        E) V.

36.   (I) Editör, bir   yayınevinin   olmazsa   olmazlarındandır.

(II)  Yayımlanacak bir yapıtı düzenlemek, yayıma ha­zırlamak ve yayımlamak gibi birçok işi   ve   işlevi   var.(III)  Yazarın ve eserinin seçilmesinden, nasıl yayımla­nacağına değin yayımlama işinin bütün aşamalarını kapsayan zorlu bir iştir bu. (IV) Günümüzde editörlük, yayıncılık alanında kurumsallaşamamış işlerden. (V) Yazarların çoğu, editörün yaptığı işi küçümseyip onu yalnızca bir düzeltmen olarak algılıyor. (VI) Bu yüzden de editörlüğü böyle algılayan birçok yazarın yayımlanan kitaplarında yanlışlardan geçilmiyor.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci pa­ragraf hangi cümleyle başlar?

A) II.         B) III.        C) IV.        D) V.         E) VI.

 

37.   (I) İnsan ilişkilerinin öneminin yeterince kavranmamış olması, çocuk gelişimiyle ilgili birtakım sorunları da beraberinde getirdi. (II) Söz gelimi günümüzde, kendi kendine oyun kuramadığı için üretken olamayan, edil­gen, çevreye karşı ilgisiz, evlere hapsolmuş çocuklar yetişiyor. (III) Bunların hayal güçleri, erken yaşta ta­nıştıkları ve hayatlarının doğal bir parçası olan tele­vizyonla ve bilgisayar oyunlarıyla sınırlanmış durum­da. (IV) Televizyondaki reklamlar çocukları ticari birer araç olarak görüyor. (V) Kaba kuvveti ve silah kullan­mayı özendiren, sanat değeri düşük filmler ve kimi yayınlar yüzünden özellikle çocuklar, çeşitli psikolojik sorunlarla yüz yüze geliyorlar. (VI)

Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine düşüncenin akışına göre “Bütün bunlardan daha da önemlisi, bu türden olumsuzluklar tekrar tekrar yaşa­nıyor.” cümlesi getirilebilir?

A) II.         B) III.        C) IV.        D) V.         E) VI.

 

38.   Sözcükler anlamlı ses birimleridir. Başka bir deyişle nesnelerin ve varlıkların yerini tutan birer göstergedir. Aslında özel adlar dışında hiçbir sözcük, tek bir nes­nenin adı değildir. Çünkü bir sözcük, kimi yönleriyle ötekilerden ayrılan, birbirlerine daha çok benzeyen, türdeş birçok nesnenin ortak adıdır. Söz gelimi çiçek sözcüğü belli bir çiçeğin değil, çiçek olma özelliği taşıyan tüm bitkilerin ortak adıdır. Dünyadaki benzer özellikler taşıyan bazı bitkilerin ötekilerden ayrılarak farklı bir küme oluşturduklarının anlaşılmasıyla, “çiçek” sözcüğü o kümenin adı olmuştur.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Abartma                         B) Tanımlama

C) Örnekleme                     D) Karşılaştırma

E) Genelleme

 

39.   Yazınsal yaratıcılığın gizi, ana dilde, ana dilin söz değerlerindedir. Buna erişmesi, yazarın, ozanın önce­likle ana dilini, onun söz değerlerini sevmesine bağlı­dır. Bu sevgiden yoksunsa kişi, gerçek anlamda yara­tıcı olamaz. Büyük bir ozan da yaratıcılığın dilde, söz­cüklerde olduğunu söylüyor. Şöyle diyor sözcükler için: “Onların önünde ben diz çökerim, bana kalk de­yinceye değin kıpırdamam. Kısaca, değer veririm on­lara, arkalarından giderim sözcüklerin, izlerim onları. İşte ben böylesine severim sözcükleri.”

Bu  parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakiler­den hangisi söylenemez?

A)  Değişik cümle türleri kullanılmıştır.

B)  Alıntıya yer verilmiştir.

C)  Kişileştirmeye başvurulmuştur.

D)  İkileme kullanılmıştır.

E)  Açıklama yapılmıştır.

 

40.   Şiirlerimde bir dereden söz etmişsem şırıldayan su­larda kar kokusu duyumsansın istemişimdir. Kaleiçi’ni anlatmışsam kırlangıçların seslerine yansımış bahar sevinci duyumsansın istemişimdir. Akdeniz’in üstün­de parlayan gün ışığı, ardıç kuşları… Her sabah bize ergen güzelliğiyle “Günaydın.” diyen Tahtalı Dağ’ın üstüne yığılmış mor bulutlar… Teleferik yapmak ama­cıyla dinamitlerle parçalanmış dağın, yok edilmiş endemik bitkilerin kederi… Çam ağaçlarının, bin yıllık sedirlerin denizi yalayıp gelen esintisi dizelerimin üs­tünden geçsin istemişimdir.

Böyle diyen şairin şiirleriyle ilgili olarak aşağıda­kilerden hangisi söylenemez?

A)  İmgelere başvurduğu

B)  Değişik mekânlardan söz ettiği

C)  Çağrışımlardan yararlandığı

D)  Duyularla algılanan ayrıntılara yer verdiği

E)  Üçüncü kişili anlatımla biçimlendirdiği

 

www.dersimizedebiyat.org

 

Edebiyat / Dil ve Anlatım Kaynak Site

 

 

CEVAPLAR

1. D 21. C
2. A 22. D
3. B 23. E
4. C 24. A
5. E 25. E
6. A 26. E
7. B 27. D
8. C 28. E
9. B 29. C
10. A 30. E
11. B 31. C
12. C 32. B
13. E 33. D
14. A 34. A
15. D 35. B
16. B 36. C
17. A 37. E
18. E 38. A
19. B 39. D
20. A 40. E