Paragraf – 60 Çıkmış Sorular

PARAGRAF  – 60 ÇIKMIŞ SORULAR

1.   “Birçok kişi A, Muhip Dıranas’la C. Sıtkı Tarancı’nın, Fransız şairlerinden Baudelaire’in, Mallarme’nin çizgisinde olduğunu söyler. Ama iki şairimiz de kendi kişiliklerini, kendi toplum­larının havasını duyurmuşlardır dizelerinde (mıs­ralarında); olsa olsa bir etkilenme vardır, ancak bunu özümleyebilmişlerdir. Kaldı ki Yahya Kemal’de de, Ahmet Haşim’de de görülür Fransız şiirinin etkisi.”

Bu metnin sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilirse metindeki düşünce en uygun biçimde tamamlanmış olur?

A) Önemli olan, etkiyi aşmak, kendine özgü bir şiire ulaşmaktır.

B) Yalnız, her zaman, en iyi şair etkilenmeyen şair değildir.

C) Bunun yanında, sanatta etkilenmenin önemi uzun yıllar tartışılmıştır.

D) Şunu da belirtmek gerekir ki bir dönemin hiçbir şairi bu etkiden kurtulamamıştır.

E) Ne var ki onlar hiçbir zaman etkilenmeye karşı olduklarını söylememişlerdir.

(ÖSS 1983)

 

2.   “Yazının malzemesi sözcüklerdir. Yazar da bir bakıma sözcük İşçisidir. Ancak, bu İşçiliği kazan­mak, bir başka deyişle söyleyişini kurmuş yazar olmak çok zordur. Okurlarını etkilemesi de buna, söylemek istediğine uygun bir söyleyiş biçimini bulmasına bağlıdır.”

Bu parçada, “söyleyişini kurmuş yazar olmak” neye bağlanmaktadır?

A) Düşünceyle anlatımı kaynaştırmaya

B) Etkileyici sözcükler seçmeye

C) Çok yönlü düşünmeye

D) Kendine özgü bir anlatım yaratmaya

E) Anlatımda tekdüzelikten kurtulmaya

(ÖSS 1982)

 

3.   “Eleştiriyi, karşısındakinin bilgisizliğini gösterme, yanlışlarını çıkarma, söylediklerini yalanlama, onu aşağılama işi olarak gören anlayış, artık aşılmıştır,”

Aşağıdaki yargılardan hangisinde, bu cüm­lede vurgulanmak istenen görüşe ters düşülmüştür?

A) Romancı bildiği, tanıdığı kendi çevresinin dışı­na çıkınca aynı ustalığı gösteremiyor.

B) Yazar, baştan sona yazım (imla) kurallarına ters düşen dil kusurları işliyor, yer adlarını bile birbirine karıştırıyor.

C) Romanlarında, genellikle kır insanının kentteki şaşkınlığını abartılı bir anlatımla veriyor.

D) Başarısızlığı, dil ve anlatımdan çok, romanın yapısı ve kurgusundaki aksaklıklardan ileri geliyor.

E) Köye, bir toplumbilimci yaklaşımıyla eğildiğin­den romanda kişiler tam bir belirginlik kazana­mıyor.

(ÖSS 1983)

 

4.   “Denilebilir ki, buraların en çalışkan, en becerikli, en yırtıcı adamıdır. Ekmeğini taştan çıkarır.”

Bu söz, aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülürse, kendisinden söz edilen kişinin olum­suz bir yönü belirtilmiş olur?

A) Başkalarını ekmeğinden etse bile.

B) Ekmek elden su gölden demez.

C) Ekmek aslanın ağzında olsa bile.

D) Ne yapar eder bir ekmek kapısı bulur.

E) Ne kendi ekmeğiyle oynatır ne de başkalarınınkiyle.

(ÖSS 1983)

 

5.   “Sanatçı sürekli bir alışveriş içindedir. Öyle ki bir eliyle bir önceki günü yoklar, öbür eliyle de bir sonraki günü dener. Böylece günün yakın sınırlar: ipinde bir hesaplaşmayı sürdürür. Açık denizde yerini bulmak isteyen, bunun İçin de ardını önünü kollayan bir gemi gibidir. Gününü açık seçik tanı­mak, bilmek, dünden kalan değerleri tartmak, bugünden yarına nelerin aktarılabileceğini anla­mak ister…”

Bu parçada belirtilen nitelikleri taşıyan bir sa­natçı, ne yapmak istediğini aşağıdaki cümle­lerden hangisiyle açıklar?

A) Yapıtlarımda geçmişle gelecek arasında köprü kurarak bugünü anlatmaya çalışıyorum.

B) Roman ve öykülerimde yaptığım şey, içinde bulunduğumuz güne ayna tutmaktır.

C) Bugünden yarına kalacak değerleri dünün ölçülerine vurarak anlatmak istiyorum.

D) Yaşamı olduğu gibi ele alıyor, onu bütün zen­ginlikleriyle yansıtmayı amaçlıyorum.

E) Geçmişin havasını bugüne aktararak yaşamı zenginleştirmeye çalışıyorum.

(ÖSS 1982)

 

6.   “(I) Bence sanatçı, sanatının dışında bir görevle yükümlü olmamalıdır. (II) En azından aydın kişi olmak sorumluluğunun dışında bir görevle yükümlü olmamalıdır. (III) İnsan yalnız şiir yaz­mak için yaşayabilir, yaşamalıdır da. Düşünmeli ki geçmiş zaman sanatçılarından bize ne kaldı? Yalnızca yarattıklarıdır kalan. (IV) Onlar bütün ömürlerini sanata adamasalardı günümüze ulaşa­mazlardı, (V) Zanaatta bile kişinin zamanını tümüyle zanaatına ayırmasını isteriz. (VI) Zanaatçının da bu bakımdan sanatçıdan bir farkı yoktur.”

I. cümlede öne sürülen düşüncenin gerçekleş­mesiyle elde edilecek sonuç, öbür cümlelerin hangisinde belirtilmiştir?

A)ll.         B)III.         C)IV.         D)V.         E) VI.

(ÖSS 1983)

 

7.   “Altmışlık ünlü ressam bir lokantaya girer. Gerçi cebinde narası yoktur ama aldırmaz. Güzelce karnını doyurur. Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır. Kalkarken adam gelir, resme bakar, beğenir. ‘Güzel ama’ der lokantacı, ‘bir dakikada yaptınız bunu. Oysa bir saattir yiyorsunuz!’ Ressam, ‘Bir dakika değil, alt­mış yıl ve bir dakika!’ diye karşılık verir.”

Ressam, bu sözleriyle ne demek istemiştir?

A) Sanatçı olmayanların değerlendirmeleri yanlış olabilir.

B) Büyük sanat ürünlerinin temelinde yorucu ça­lışmalar yatar.

C) Sanatta ustalaşmanın yaşla yakın ilgisi vardır.

D) Yaşlı sanatçılar, çalışmalarını kısa sürede biti­rebilirler.

E) Her sanat ürünü belirli bir birikimin sonucudur.

(ÖSS 1983)

 

8. “—.- Örneğin geniş kültürlü bir kimse, daha az kültürlü biriyle konuşurken kimi kavramları, karşısındakinin anlayabileceği biçimde basitleştirerek kullanmaya, hatta bunlardan kimini kullan­mamaya yönelir. Bir bilim adamının, bir meslek kuruluşundaki konuşmasıyla çocuğuna bir şey öğrettiği zamanki konuşması birbirinden çok fark­lıdır.”

Bu paragrafın başına, aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Bilgi düzeyi yüksek kişiler, bilgi düzeyi düşük kişiler ve çocuklarla anlaşmakta büyük güçlük çekerler.

B) Konuşma sırasında, duruma ve konuşulan kişilerin niteliklerine uygun sözler seçilir.

C) Bir bilim dalının adamı olmak, kişiyi toplumun geniş bir bölümünden uzaklaştırır.

D) Düşündüklerimizi karşımızdakilere eksiksiz an­latabilmek için onların bilgi düzeyinde olmamız gerekir.

E) Çevreyle anlaşmamızda, bilgi ve deneyimleri­mizin hiçbir etkisi yoktur.

(ÖSS 1983)

 

9. “Anlatım bir biçim işidir. Anlatılan olay kadar, an­latılış yolu yordamı da önemlidir. Bir olayı, bir fo­toğraf acımasızlığıyla, olduğu gibi yansıtmak; durum ve duyguları bir teyp duyarlığıyla vermek kolay iş değildir,”

Parçada geçen “fotoğraf acımasızlığıyla” sözleri nasıl bir anlatım özelliğini vurgulamaktadır?

A) Karşılıklı konuşuyormuş gibi dikkatleri canlı tu­tan

B) Bir   anlık   bir   görüntüyü,   o   anı   yaşıyormuşçasına anlatan

C) Olayları iyi ve kötü yanlarıyla hiç değiştirme­den yansıtan

D) Üzüntü verici olayları sonuçlarına göre yorum­layan

E) Konuşmanın canlılık ve etkileyiciliğini yazıda sağlamaya çalışan

(ÖSS 1983)

 

10. “Romanda düşsel yaşantı, biyografide (hayat hikayesinde) ise gerçek söz konusudur. Her İki türde de, bir yazma çabası vardır. Bir kişinin ha­yatını anlatırken iki gözü İki çeşme ağladı.’ der­sem, bu kadarı yeter. Bu, gerçek olduğundan, okuyucular olay kahramanının gerçekten böyle ağladığını duyarlar. Başka bir şey söylemek gerekmez. Oysa romanda, bir kadının perişan­lığını anlatmak istesem iş değişir. O kadın düşse! bir varlık olduğu için acı, üzüntü, çöküntü havasını duyurabilecek sözleri seçmek gerekir; sıradan birkaç sözle yetinemezsiniz. Yoksa yavan bir şey olup çıkar.”

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A)  Günlük dil, düşsel bir yaşantıyı anlatmakta yetersiz kalır.

B) Gerçek olaylar anlatılırken yapmacıksız bir dil kullanılır.

C) Romanla biyografinin dili gerçekle düş gibi bir­birinden ayrılır.

D)  Bir yazının dil ve anlatım özelliğini belirleyen etkenlerden biri de o yazının türüdür.

E) Bir yazıyı çekici kılan tek özellik, yazarın anla­tıştaki ustalığıdır.

(ÖSS 1983)

CEVAPLAR

1.A6. C
2. A7. E
3. B8. B
4. A9. C
5. A10. D