Artık kendimi tutamıyor, yüzümü karanlığa çevirerek ağlıyordum. Cevdet bana kuvvetli vaatlerde bulundu. Fakat o herhâlde mebusların pek hatırı sayılanlarından olmayacak ki kızımı resmî bir mektebe kayıramadı. Ancak bazı dostlarının yardımıyla bir Marabet mektebine yerleştirdi ki buna da bin şükür. Evladımı nihayet o canavarların elinden kurtarmaya muvaffak oldum. Ana kız ikisi de köpek gibi ayaklarıma kapanarak ağlıyorlar:
— Feriha’yı toprağa verdik. Zehra’yı da elimizden alma, diye yalvarıyorlardı.
Çocuğum bu gece mektepte. Onun şimdi temiz bir mektebin temiz bir yatağında masum çocuklar, merhametli muallimeler arasında yattığını düşündükçe başıma taç giyerek bir hükümdar tahtına oturmuşum gibi seviniyor, gururlanıyor, bayram ediyorum. Zehra kurtuldu… Defter burada bitiyordu. Yalnız birkaç sahife ötede okunmayacak kadar karışık ve fena bir yazıyla şu satırlar vardı:
“Zehra’yı gördüm. Büyümüş, hemen hemen bir genç kız olmuş. Dört seneden beri görmemiş olmama rağmen o kadar çocuğun içinde derhal bulup çıkardım. Zehra mektep arkadaşlarıyla beraber bir yere gidiyordu. Allah’tan son bir şey isterdim: Kocaman bir hanım olmuş kızımı son bir defa kucaklamak… Fakat buna imkân yok… Çocuğum benden utanır… Ne yapalım, elverir ki o bahtiyar olsun…”
Zehra defteri bitirdiği zaman ortalık ağarmaya başlamıştı. Titreye titreye yerinden kalktı, mumu eline alarak cenazenin yattığı odaya girdi. İhtiyar komşu kadın başında baş örtüsü, elinde mushafla köşede uyuyakalmıştı.
Mürşit Efendi’yi ince bir şilteye yatırmışlar, üstüne eski bir asker battaniyesi örtmüşlerdi. Battaniye kısa olduğu için ölünün yırtık çoraplı ayakları dışarda kalmıştı; Zehra artık kendini zaptedemedi:
— Baba… Benim zavallı babam, diye feryat etti.
Yüzüstü yere kapandı, gözlerinden sel gibi yaşlar akarak bir ibadet istiğrakı içinde babasının ayaklarını öptü:
— Baba… Zavallı babam… Affet beni…
Zehra birkaç gün sonra Anadolu’daki mektebe döndü. Genç muallimenin artık hiçbir eksiği kalmamıştı. Acımayı öğrenmişti.
Reşat Nuri Güntekin, Acımak
METİNDE GEÇEN BAZI KELİME VE KELİME GRUPLARI
buhran: Bunalım, kriz.
filhakika: Gerçekten, doğrusu.
gayriihtiyari: İstemeksizin, düşünmeden, elinde olmayarak.
intihap: Seçim, seçme.
istiğrak: Coşkuyla kendinden geçmek.
leyli: Yatılı.
mamafih: Bununla birlikte, durum böyle iken.
muavenet: Yardım.
mushaf: Kurʼan.
mutasarrıf: Tanzimattan sonra, Osmanlı yönetim teşkilatında sancakların yöneticisine verilen ad.
nazır: Bakan.
nefer: Er.
süfli: Aşağı, aşağılık, bayağı, adi.
şahika: Doruk.
tasavvur etmek: Zihinde canlandırmak, göz önüne getirmek.
ulvi: Yüce.