Sonuç Yayınları 9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Etkinlik Cevapları Sayfa – 137 (Yeni Müfredat-Yeni Kitap)(2018-2019)

 Başımı çevirmiş, ellerimle parmaklığa dayanarak denize bakmaya başlamıştım. Cevdet yerinden kalktı. Yanıma geldi. Hafif bir tereddütten sonra:

— Sen misin Mürşit? dedi.

Suç üstünde yakalanmış bir adam gibi sıkılarak başımı salladım.

 

 

— Ne yapıyorsun? Ne iş görüyorsun?

Çok sıkılmış olmama rağmen içimden gayriihtiyari bir gülme geldi. Bir parmağımla Dolmabah­çe’nin parlak fenerlerini göstererek:

— Sarayda Teşrifat Nazırı’yım dedim.

Cevdet de güldü. Hiç beklemediğim, bir sa­mimiyet ve merhametle elimi tutup sıktı:

— Vah Mürşit vah!…

Senelerden beri bu kadar derin, tatlı bir mer­hamet sesi işitmemiştim. Kendimi tutmasam ba­ğıra bağıra ağlayacaktım.

Ahali etrafımıza toplanacak, ağlayışımı bir sarhoş münasebetsizliği sanarak gülecekti. Bu merhameti hissetmemiş gibi görünerek ben de ona sordum:

— Sen nasılsın? Hayatından memnunsun ya inşallah?

— Hamdolsun…

— Ne iş yapıyorsun?

— Rumeli sancaklarından birinde mutasarrıftım. Bu intihapta beni mebus çıkardılar.

— Allah daha âlâ etsin.

Arkadaşım hangi felaketin beni bu hâle getirdiğini sormuyordu. Hayat böyleydi. İnsanlar ayrı ayrı yollara dağılırlardı. Kiminin tuttuğu yol, insanı bu Cevdet gibi muvaffakiyete götürür. Kimininkini de benim vardığım şahikaya çıkarırdı. Bu bir talih, tesadüf meselesiydi. Niçinini, nasılını sormak beyhu­deydi.

Cevdet:

— Sana bir muavenette bulunabilir miyim Mürşit dedi.

— Geçti, dedim. Bu tesadüf bir iki sene evvel olsaydı belki eski arkadaşa bir iyilik edebilirdin. Fakat şimdi… Ölüler gibiyim. Hiçbir şeye ihtiyacım yok. Yuvarlanıp gidiyoruz.

Cevdet’ten beş on kuruş istemek mümkündü ama içimden gelmedi! Ondan alacağımı almıştım. Biraz evvel “Vah Mürşit, vah!..” diye bana acıması tasavvur edebileceğim sadakaların en muhteşemi ve ulvisiydi.

Fakat o ısrar etti:

— Sana mutlaka bir şey yapmalıyım Mürşit.

Ben cevap vermeyerek gülümsüyordum. Birdenbire aklıma kızım Zehra geldi.

— Bana hakikaten bir iyilik yapmak istiyor musun, dedim.

— Elbette… Ona ne şüphe?

— İki kızım vardı. Biri öldü. Öteki de ya ölecek ya ahlaksız olacak Senin hatırlı ahbapların vardır. Şu çocuğu bir leylî mektebe kabul ettirebilir misin? Böylece hem bir masumu kurtarmış hem de bana edebileceğin tek iyiliği etmiş olacaksın?