Edebiyat Din İlişkisi

EDEBİYAT – DİN İLİŞKİSİ

Edebiyat, toplumlarda şiir ile başlamış, tüm milletler gibi Türk şiirinin temellendiği kaynak da “din” olmuştur. Tarihin ilk çağlarında, gönülleri, duygusu ve korkusuyla dolduran Tanrı düşüncesi, toplum hayatının ilk âdetlerini hatta kanunlarını oluşturmuş, ahlak kurallarını belirlemiştir.

Tanrı düşüncesiyle oluşan âdetler ve ahlak kuralları da doğrudan edebiyata yansımış, ilk edebî örnekler olan şiirlere konu olmuştur.

Her edebiyat eseri dilin imkânlarını kullanarak içinden çıktığı toplumun inançlarını, duygularını, yaşam biçimini yansıtır. Yalnızca Türk toplumunda değil, bütün toplumlarda edebiyat aynı zamanda “din”i, onun yarattığı “ahlak kuralları“nı ve “yaşam biçimi“ni yansıtma görevi üstlenmiştir.

Türk şiirinin “sığır, şölen, yuğ” adı verilen ayinlerde ortaya çıktığı, bu ayinler sırasında söylendiği bilinmektedir. O dönemdeki din adamları aynı zamanda şairdir. İlk edebî ürünlerimizi oluşturan Göktürk ve Uygur edebiyatında “Şamanizm“in etkisi çok açıktır. Dinî ayinleri yöneten Şaman, bu görevinin yanında şifacı, büyücü ve şairdir. Toplumun en önemli aktörü olan Şaman, söylediği şiirlerle sözlü kültüre, sanata ve edebiyata temel oluşturmuştur.

Kam, ozan, baksı” gibi adlarla anılan bu şairler, toplumsal olayları destan şeklinde şiire dönüştürmenin yanında, ölenlerin arkasından “sagu” adı verilen duygusal şiirler, doğa ve aşk konulu “koşuk“lar, hikmetli sözlerden oluşan “sav“lar söylemişlerdir.

 

Aşağıdaki şiir örneği Türklerin Şamanizm inancını yansıtmaktadır.

Örnek Metin

Körügme kün tengri

Siz bizni küzeding

Körügme ay tengri

Siz bizni kurtgarıng

Tang tengri

Yıdlıg yıparlıg

Yarukluk yaşuklug

Tang tengri

Tang tengri

Tang tengri

Yıdlıg yıparlıg

Yaruklug yaşuklug

Tang tengri

Tang tengri

 

Günümüz Türkçesiyle

Gören Güneş Tanrısı,

Siz bizi koruyun!

Gören Ay Tanrısı,

Siz bizi kurtarın!

Tan Tanrısı!

Güzel kokulu, misk kokulu,

Parlak ve nurlu.

Tan Tanrısı!

Tan Tanrısı!

Tan Tanrısı!

Güzel kokulu, misk kokulu,

Parlak ve nurlu.

Tan Tanrısı!

Tan Tanrısı!

Türk edebiyatının her döneminde dinin etkisi görülmektedir. Hatta alfabe değişikliğinde bile dinin etkisi vardır. Türklerin Göktürk alfabesinden Uygur alfabesine geçişlerinde de belirleyici faktör dindir. Şaman inancından Brahman inancına geçen Türkler, o dini daha iyi anlamak için Uygur alfabesini seçmiştir.

Türklerin Arap alfabesine geçmeleri de İslam dinini kabul ettikten sonra gerçekleşmiştir. Türklerin İslam’ı kabul etmeleriyle birlikte Türk edebiyatı da ciddi bir değişim geçirmiştir. İslam dininin kabulü, edebî eserleri hem biçim hem de içerik yönünden değiştirmiştir. İslam dinine girdikten sonra toplumsal ve kültürel yönden bir değişim yaşayan Türkler, aralarındaki çatışmaları ve ayrımları bir yana bırakarak “ümmet” çerçevesi içinde bütünleşmeye başladılar. İslamiyet’i kabul eden Türkler, büyük ölçüde hayvancılıktan tarıma, göçebelikten yerleşik düzene geçtiler.

Toplumsal yaşamı düzenleyen, yönetimi etkileyen, tarımsal ekonominin hukuk sistemini oluşturan ana belirleyici, İslam dini oldu. Toplumsal yaşamdaki bu köklü değişme, Türklerin gelenek ve göreneklerine de yansıdı, Türk-İslam senteziyle oluşmuş bir zihniyet ve dünya görüşü ortaya çıktı.

İslamiyet’in kabulüne kadar farklı dinî motifler barındıran, din dışı ögelerden oluştuğunu söyleyebileceğimiz edebiyat eserleri, İslam’ın kabul edilmesinden sonra “besmele, hamdele, salvele“yle başlar olmuştur.

Din dışı bir konuda yazılan, Araplara Türkçe öğretmeyi amaçlayan bir ansiklopedik sözlük mahiyetinde olan Divanü Lügati’t Türk‘ün giriş kısmı okunduğunda “Esirgeyen ve Koruyan Allah’ın Adıyla” sözüyle başlayan, dinî içerikli bir ön söz yer almıştır.

 

Aşağıdaki şiir örneği İslam dininin edebiyatı nasıl etkilediğini göstermektedir.

Örnek Metin

Ey kardeşler ey yaranlar sorun bana kanda idim

Divanlar dinler isen diyivirem ezelî vatanda idim

 

Evvel dilimdeki budur Tanrı bir rasûl Hak’dürür

Anı böyle bilmez iken bir acep gümanda idim

 

Kaalû belâ dinilmeden tertip düzen eylenmeden

Hak’tan ayru değil idim ol ulu divanda idim

 

Eyyüb ile derde esir inledim ben çektim ceza

Belkıs ile hem taht üzre mühr-i Süleyman’da idim

 

Yunus ile balık beni çekti demeye yuttu beni

Zekerriyya ile kaçtım Nuh ile tufanda idim

 

İsmail’e çaldım bıçak bıçak bana kâr etmedi

Hak beni azad eyledi koç ile kurbanda idim

 

Yusuf ile bir kuyuda yatdım bile çektim ceza

Yakub ile çok ağladım bulunca efganda idim

 

İsa ile Musa ile sürdüm çıktım Tur dağına

İbrahim ile Mekke’ye bünyad bırakanda idim

 

Mi’raç gicesi Ahmed’in döndürdüm arşda na’linin

Üveys ile öründüm taç Mansur’la urganda idim

 

Ali ile saldım kılıç Ömer ile adl eyledim

On sekiz yıl Kaf dağında Hamza’yla meydanda idim

 

Yunus senin âşık canın ezelî âşıklar ile

Ol Allah’ın dergâhında cevlân ü seyranda idim

Yunus Emre (Büyük Türk Klasikleri)

 

İslamiyet’in kabulünden önce ve İslamiyet’in kabulünden sonra olmak üzere, bu kültürlerin etkisiyle yazılmış eserlerden bazı bölümler ve bunların incelemesini okudunuz. Her iki eser de Türk milleti tarafından oluşturulmuştur ancak aralarında duyuş, düşünüş, sanat, inanç anlayışı ve dil yönünden farklılıklar vardır. Edebiyatımızı dönemlere ayırmada işte bu unsurlar ölçüt olmaktadır. İslam dininin kabulünden sonra Türk dili, Doğu Lehçesi (Hakaniye) ve Batı Lehçesi (Oğuzca) olmak üzere iki kola ayrılmıştır. Bu da dinî motiflerin sadece edebî ürünlere yansıtılmakla yetinilmediğini, dili de etkilediğini göstermektedir.

İslam dininin kabulüyle birlikte Türkçeye Arapça ve Farsçadan pek çok sözcük ve tamlama girmiş, bu durum da Türkçenin arılığını yitirmesine yol açmıştır. Dildeki bu sözcük artışı hem dinin bir gereği hem de Arap toplumuyla kültürel etkileşimin bir sonucudur.

İslamiyet’e geçişin ilk eserlerinde (Geçiş Dönemi), İslamiyet öncesi Türk edebiyatı gelenekleri ile yeni benimsenen İslam kültürünün edebiyat gelenekleri birlikte kullanılır. Türk sanatçıları, yeni kültürün edebiyat geleneklerini, Fars (İran) edebiyatından alırlar. Fars edebiyatındaki ölçüyü, biçimleri ve türleri kullanırlar.

İslamiyet’le ilgili birtakım dinî ve felsefi kavramların yanında, İslami edebiyatın ortak mecaz, mazmun ve sembolleri de Türk edebiyatına girer. Arapça, Farsça sözcüklerin de yer aldığı bir dil ortaya çıkar. Böylece başlangıçta Fars edebiyatını kendisine örnek alan Türk edebiyatı, zaman içinde İslami edebiyatın önemli bir parçası hâline gelir.