1 Nisan 2012 YGS Türkçe Soruları ve Cevapları

2012  YGS TÜRKÇE SORULARI

1.    Çevremdeki her şeyi izlerim. Otobüste, yolda, vapurda, ilgimi çeken hiçbir durumu kaçırmam. Bunun gibi, din­lediğim bir şarkıdaki duygu, izlediğim bir filmdeki sahne, zihnimde imgeye dönüşebilir. Tüm bu deneyimler, biri­kimler, duygulanımlar sonucunda bakıyorsunuz ki sözcükler üzerinde düşünmeye, onlarla dans etmeye başlamışsınız. Hatta sözcükleri yaşıyorsunuz, dahası sözcüklerin iç evreninde bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Sözcüğün melodisi, tınısı, kâğıda dökülürken çıkardığı ses, büyük bir lezzet sunuyor. Sizin kattığınız duyguyla bambaşka bir zenginlik kazanıyor.

Bu parçada konuşan kişi altı çizili sözlerle, sözcük­lere yönelik olarak neyi yaptığını belirtmiştir?

A)  Onların anlam katmanlarında dolaştığını

B)  Anlatımını yalnızca dilin çevrimindekilerle sınır­landırdığını

C)  Ses özelliklerine, anlamdan daha çok önem verdiğini

D)  Kullanıma yenilerini kattığını

E)  Duygusal boyutlu olanları sıkça kullandığını

 

2.     Bir yazara göre çocuk beyinleri aynı tornadan çıkmışküçük kaplara benzer, bunların ancak algılarla doldurulması gerekir. İşte bu yüzden onlara masal anlatılmayacaktır. Hatta çiçek desenli halılar ya da kuşlu kelebekli tabaklarla fincanlar görmeleri de engellenecektir. Çünkü onlara göre çiçekler halılarda yetişmez; kuşlarla kelebekler, tabaklara ve fincanlara yapışıp kalmaz. Çocukların her şeyi dört işlem yoluyla değerlendirebilmeleri, yaşamları boyunca salt akıllarının buyruğuna uyarak davranmaları sağlanacaktır böylece. Birer insan değil de ileride yararlı olmaları beklenen robotlar sayılan çocuklara ancak gözle görülen, akılla kavranan olgular öğretilecektir. Yazar, bu yönteme göre yetiştirdiği çocukları bir tahta perdenin deliğinden sirk gösterilerini izlerken yakalayınca neredeyse fenalık geçirmiştir. Çünkü bu, akılla ve çarpım tablosuyla hiçbir ilişkisi olmayan, şiir okumak kadar ayıp bir eğlencedir.

Bu parçadaki altı çizili sözlerle anlatılmak istenenler arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A)  Kişisel farklılığı yok sayma

B)  Gerçekler dünyasıyla sınırlı kalma

C)  Duyguları önemsemeyip dışlama

D)  Başkalarının isteklerine göre yaşama

E)  Her şeyi olumsuz yönleriyle değerlendirme

 

3.  Bir gün Nuruosmaniye’de bir yazar arkadaşımla karşılaştım. “Ne o beyim, romancılığa mı başladın?” dedi.Şaka etmediğini sesinden, bakışından anlamıştım. Demek benim takma adla yazmama bir şey demiyordu da kendi adımı kullanarak yazmamı —- sayıyordu. Roman, romancıların alanıydı. Bir ozan buraya burnunu soka­mazdı.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki deyimler­den hangisi getirilmelidir?

A)  kendi borusunu çalmak

B)  başına dert açmak

C)  iş çıkarmak

D)  çizmeden yukarı çıkmak

E)  kendi göbeğini kendi kesmek

 

 

4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde klasiklerle ilgili farklı bir düşünce dile getirilmiştir?

A)  Söyledikleri, hiçbir dönemde tüketilmez.

B)  Okurların dünyasında özgün ve değişmeyen bir yeri vardır.

C)  İnsan, yaşamının her döneminde onlarda kendini bulur.

D) Anlaşılıp kavranabilmesi özel bir çaba, özel bir okurluk donanımı gerektirir.

E)  Onları okumaktan alınan haz hiçbir zaman azalmaz.

 

5. Barthes’in “Sözcükler herkesin malıdır ama cümle yalnızca yazarın.” sözü aşağıdakilerden hangisiyle ilişkilendirilemez?

A) Anlatım                          

B) Anlamdaşlık

C) Özgünlük                       

D)Öznellik

E) Biçem

 

6.     Yazar; karşıtlıkların üst üste yığıldığı, ucu açık, kesin bir yargıya götürmeyen, tam bitmeyen metinleriyle, okuru düşüncelerin eşiğinde bırakıyor.

Bu sözlere göre yazarın, okura yönelik olarak ger­çekleştirmek istedikleri arasında aşağıdakilerden  hangisi yoktur?

A)  Okuduklarını tamamlatıp onu bütünselliğe kavuşturtma

B)  Düş gücünü geliştirme

C)  Çok boyutlu düşündürme

D)  Yorumlamaya yönlendirme

E)  Söylenenlerin kanıtlanmasını isteme

 

7.(I) Mario Giordano’nun Deney adlı romanı ilk kez dili­mize çevrilmesine karşın sinemaseverler bu isme ya­bancı değil. (II) Deney önce Das Experiment, ardından da The Experiment adlarıyla iki kez sinemaya uyarlan­mıştı. (III) Bu uyarlamalar, romanı kadar başarılı değilse de ilki Alman, ikincisi Amerikan yapımı olan her iki film de seyircilerin ilgisini çekmişti. (IV) Doğrusunu söyle­mek gerekirse hikâyesi o kadar etkileyici ve sinemaya uyarlamaya o kadar elverişli ki bu filmlerin ilgi çekme­mesi için yönetmenlerin özel bir beceriksizlik göster­meleri gerekliydi. (V) Çünkü Deney otorite ve güç ara­sındaki ilişkiyi, iktidarın doğasını ve büyüsünü, hapis­hanenin işlevini, sonuç olarak da insanın karanlık yan­larını sorgulayan bir roman?

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde hem olumlu hem de olumsuz bir eleştiri söz konu­sudur?

A) I.           B) II.          C) III.         D) IV.         E) V. 

 

8.     (I) Tanpınar’ın yarım kalmış son romanı Ay’daki Kadın bir rüyadan uyanışla başlar ve içinde “rüya” sözcüğünün geçtiği bir cümleyle yarıda kalır. (II) Kitapta en çok yine­lenen sözcüktür rüya; roman da adını, edebiyatımızda benzeri az bulunur bir mizahla kurulmuş eşsiz bir rüya­dan alır. (III) Tanpınar’ın roman ve şiirlerini yakından tanıyanlar için Ay’daki Kadın’ın baştan aşağı bir rüya dili ve atmosferiyle kurulduğunu söylemek de şaşırtıcı ol­mayacaktır. (IV) Ay’daki Kadın, daha ilk sayfasından anlaşılacağı gibi okuyucuyu Tanpınar’ın o bilinen dün­yasının hazlarına hemen götüren bir roman. (V) Öte yandan, tamamlanmamış kitabın dünyası, çok belirgin  düzeltmeleriyle Tanpınar’ın kimi romancı sırlarını ve  kararsızlıklarını açığa vuran bir dünya.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde kişisel düşünceye yer verilmemiştir?

A) I.           B) II.          C) III.         D) IV.         E) V.

 

9.     (I) Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 1940’ta yayımladığı, ikinci şiir kitabı olan Çocuk ve Allah okurla yeniden buluşu­yor. (II) Türk şiirinin dil ve yapı bütünlüğü bakımından en sağlam yapıtlarından biri. (III) Bin yıllık Türk şiirinin yüzyılımızdaki son halkası olarak varlığını koruyor. (IV) Şair; kitapta, insanın evrendeki yerini, doğanın gör­kemi karşısındaki sarsılış ve duyuşlarını dile getiriyor. (V) Bunları çocuklara özgü bir düş gücüyle yansıtıyor.

Bir şair ve yapıtından söz edilen bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, anlatılan kitabın daha önce de basıldı­ğından söz edilmiştir.

B)II. cümlede, şiirlerin benzerlerinden ayrılan yönlerine değinilmiştir.

C)III. cümlede, şiirleri güzel ve etkileyici kılan etkenler üzerinde durulmuştur.

D)IV. cümlede, işlenen temalara değinilmiştir.

E)V. cümlede, şiirlerin nasıl bir bakış açısıyla oluştu­rulduğu belirtilmiştir.

 

10.   (I) Işığın Anadolu’ya dokunduğu yerde ilk karşılaşaca­ğınız, Harranlı çocukların yüzleridir. (II) Gölgenin ve ışığın uyumunu yakalamaya çalıştığınız sırada, küçük bir çocuğun size yolun kenarından el salladığını görür­sünüz. (III) Irmakta tuttuğu balığı, ağaçtan topladığı el­mayı ya da otların arasından derlediği yaban çiçeklerini, almanız için size uzatır. (IV) Oradan geçen bir yolcu ola­rak onların dünyasında nasıl bir umut olduğunuzu bütü­nüyle bilemezsiniz. (V) Çocukların büyüklere kızdığı bir dünyayı hayal bile edemediklerinden, arabanız üstlerine tozlar savursa da size hiç içerlemezler.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisin­de ögelerin sıralanışı “Duvarın dibindeki kızı görünce Harran Kalesi’nde bir akşamüstü karşılaştığım o esmer kızın büyüleyici yüzünü anımsadım.” cümlesiyle aynıdır?

A) I.           B) II.          C) III.         D) IV.         E) V. 

 

11.  Verdiği her uzun aranın ardından yeni albümüyle gönlümüzü fethetmeyi başaran pop müziği sanatçısı, bu kez eski şarkılarını yeniden yorumlayarak geçmişe bugünün penceresinden bakıyor ve dinleyiciyi yine oldukça etkiliyor.

Bu cümlede aşağıdaki ses olaylarından hangisi yoktur?

A) Ünlü daralması                               B) Ünlü düşmesi

C) Ünsüz yumuşaması                         D)Ünsüz türemesi

E) Ünsüz benzeşmesi

 

12.   (I) Gül kokusu bana hep çocukluğumu hatırlatır. (II) Ba­bam Akdeniz’e yaptığı seyahatlerinden her dönüşünde tenekeler dolusu gül reçeli getirirdi. (III) Sabahın erken saatlerinde uykulu gözlerle onu karşıladığımızda al­gıladığımız ilk şey, evin içini saran gül kokusu olurdu. (IV) Kahvaltı soframız birkaç çeşit gül reçeliyle bezenir, gül reçellerinden hangisinin daha güzel olduğu konu­sunda sohbetler edilirdi. (V) Yıllar sonra Gül Festivali için Isparta’ya gittiğimde çocukluğumun gül kokulu gün­leri gözlerimin önünde canlanıverdi.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A)  I. cümle, yüklemi geniş zamanlı basit bir cümledir.

B)  II. cümle, içinde zarf tümleci olan birleşik bir cümledir.

C)  III. cümle, kurallı bir fiil cümlesidir.

D)  IV cümle, olumlu ve sıralı bir cümledir.

E) V. cümle, yüklemi süreklilik fiiliyle oluşturulmuş girişik bir cümledir.

 

13.   Hiç bir söz, hiçbir varsayım, hiçbir kuram yaşanan somut gerçeklerin yerini tutamaz; bin kez söylenen yağmur sözcüğünün bir damla yağmurun yerini tutamayacağı gibi.

Bu cümlede aşağıda verilenlerden hangisi yoktur?

A) Ek fiil almış sözcük                         B) Benzetme edatı

C) Sayı sıfatı                                          D)Birleşik sözcük

E) Yeterlik fiili

 

14.   İletişim konusunda çağımızda teknolojinin bize

                                                                                      I

sunduğu olanaklardan olabildiğince yararlanmaya

çalışırken öte yandan en yakınımızdaki kişilerin

seslerini duymakta, dillerini anlamakta zorlanıyoruz.

                                                                             II

Giderek daha az göz göze geliyoruz. Sevgimizi daha

                                                                       III

az dile getiriyoruz. Büyük kalabalıklar içinde yaşayan

                                                                      IV

yalnızların sayısı günden güne artıyor böylece.

       V

Bu parçadaki altı çizili sözcüklerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A)  I. sözcük, yönelme durumu eki almış bir zamirdir.

B)  II. sözcük, dönüşlülük eki almıştır.

C) III. sözcük, hem yapım eki hem çekim eki almıştır ve cümlede belirtili nesne görevinde kullanılmıştır.

D)  IV. sözcük, ad soyludur ve bulunma durumu eki almıştır.

E)  V. sözcük, belgisiz sıfattır.

 

 

15.   Bilgisayar teknolojisiyle yetişen kuşaklarda ekrandan kitap okumanın yaratacağı hazzı, bilgisayarla ileriki yaşlarda tanışan insanlar tadamayacaktır.

Bu cümlede aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A)  İyelik eki almış sözcük

B)  Geçişsiz çatılı yüklem

C)  İsim-fiil eki almış sözcük

D)  Belirtisiz ad tamlaması

E)  Sıfat tamlaması

 

16.   Necip Fazıl ( ) şair oluşunun öyküsünü şöyle anlatıyor: “Şairliğim on iki yaşımda başladı. Annem hastanedeydi. Ziyaretine gitmiştim. Beyaz yatak örtüsünde, siyah kap­lı, küçük ve eski bir defter ( ) Bitişikte yatan veremli has­ta kızın şiirleri varmış defterde. Bunu söyleyen annem, bir an gözlerimin içini tarayarak ‘Senin, şair olmanı ne kadar isterdim!’ dedi. Annemin dileği bana, içimde bes­leyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Gözlerim hastane odasının penceresin­de ( ) savrulan kar ve uluyan rüzgâra karşı uzun uzun düşünerek içimden şöyle bir karara vardım ( ) ‘Şair ola­cağım, hem de büyük bir şair ( )’ ve oldum.”

Bu parçada ayraçlarla ( ) belirtilen yerlere aşağıda­kileri hangisinde verilen noktalama işaretleri sıra­sıyla getirilmelidir?

A) (;) (.) (;) (:) (.)                                  B) (,) (.) (;) (;) (.)

C) (,) (…) (,) (:) (!)                                 D) (,) (…) (;) (,) (.)

E) (;) (…) (;) (:) (!)

 

17.   (I) Yetişme döneminde sevilmiş, kişiliğine saygı göste­rilmiş, kendisiyle barışık bir insan değilseniz yaşamda karşılaşacağınız kimi güçlüklerin üstesinden gelemez­siniz. (II) Yaşamda çirkin-güzel ikilemi, insanı kendisine sürekli çekidüzen vermeye zorlayan bir yargılama ölçü­tü. (III) Çalışkanlığınız, yaratıcılığınız, iletişim beceriniz, sorumluluk bilinciniz, dürüstlüğünüz, içtenliğiniz, adalet duygunuz ikinci planda bırakılarak yalnızca bu çerçe­vede değerlendirilmeye tabi tutuluyorsunuz. (IV) Bu du­rumla karşılaşan bir insanın böylesi bir ölçütü yadsıması ve kendini bedensel görünüşü dışındaki özelliklerle de var etmeye çalışması, yadırganacak bir davranış sayıl­mamalı. (V) Bunları yaşayan birinin, bazı insanların sırf doğuştan gelen özelliklerle öne çıkarılmasına tepkisi, gerçekte kıskançlık değil, eşitlik isteğidir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I.           B) II.          C) III.         D) IV.         E) V.

  

18.   (I) Servetifünun temsilcileri içinde Tevfik Fikret’ten sonra “en büyük şair” olarak nitelendirilen Cenap Şahabettin ile okul kitaplarında ilk karşılaşmam hançer gibi keskin bir Erzurum kışına rastlar. (II) Zaten büyük bir çoğunlu­ğumuz şair ve yazarlarla ancak okul kitaplarında tanış­mışızdır. (III) Ne gariptir ki o büyük şairin o büyük şiiriyle Erzurum’un kan donduran, kasıp kavuran soğuğu yü­zünden bir türlü ısınmayan sınıfında tanışınca içim ısınmıştı. (IV) Şiir sevenler bilir; şiir insanın içini ısıtır, yerine göre serinletir, düşüncelerin ağırlığından kurtarır, alır götürür insanları bir yerlere gönlünün elinden tuta­rak. (V) Elhân-ı Şitâ, o soğuk kış mevsiminde, o yatılı okulda yalnızlığımın ve özlemlerimin üzerine örtülüveren sıcacık bir battaniye etkisi yaratmıştı.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde yalın bir anlatım söz konusudur?

A) I.           B) II.          C) III.         D) IV.         E) V.

 

19.   Doğu Karadeniz’in yaylalarını mutlaka görün. Kıyılarda hiç oyalanmadan kartpostallardaki kadar güzel orman­ların üzerindeki muhteşem yaylalara çıkın. Her biri öte­kinden farklı olan yaylaların birinden ötekine yürüyün. Ahşap yayla evlerinde konaklayıp yöresel yemeklerin tadına bakın. Yamaçlarda horon tepin; vadilere çökmüş, denizi andıran sis bulutlarına karşı tembel tembel yatın.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A)  Betimleyici öğelere yer verilmiştir.

B)  Karşılaştırma yapılmıştır.

C)  Benzetmeden yararlanılmıştır.

D)  Öneri nitelikli cümleler kullanılmıştır.

E)  Kişileştirmeye başvurulmuştur.

 

20.  Alışkanlıklar, basmakalıp sözler en derin gerçeklerin anlamını, en güzel duyguların ürpertisini unutturabilir. Bunları yeniden canlandırmak, yeniden yaşatmak için sanatçı olmak gerekir. Ancak şairler, milyonlarca yıllık güneşin ışığını, bize yeni açmış bin bir renkli bir çiçeğin parıltısı gibi gösterebilirler. Yunus’un söyleyişiyle, her gün yeniden doğan şairler olmasaydı insanlık; öğrenil­miş, ezberlenmiş gerçeklerin kabuğu içinde sıkışıp kalacaktı.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A)  Abartmaya başvurma

B)  Yinelemelere yer verme

C)  Koşul öne sürme

D)  Yansız bir söyleme dayanma

E)  Tanık göstermeden yararlanma

 

 21. Yazmaya yeni başlayanların ilk ürünlerini, kuşların ka­nat alıştırmasına benzetirim. İlk uçuşlarla, kanat alıştır­malarıyla ilgili ne güzel belgeseller yapılmıştır. Bu bel­gesellerde yavru kuşlar uçma aşamasına gelince ilkin başlarını yuvalarından dışarı çıkarır, şöyle bir bakarlar mavi boşluğa; uçma güdüleri uyanmıştır, cıvıldayıp dururlar. Ama göze alamazlar uçmayı. Sonra annele­rinin kılavuzluğu başlar; birlikte birkaç metreyi geçme­yen kısa uçuşlar yapar, yuvaya dönerler. Bu belgesel­lerde ilk uçuşlardan duyulan heyecandan, sevinçten de söz edilir. Cıvıldaşmalar, cıvıldaşmaların tınısındaki değişmeler örnek gösterilir buna. Yazar, şair adayları için de gerçekten böyledir bu. İlk ürününü basılı gör­mekten duyulan sevince sınır çizilemez. Sıradan bir benzetme olacak ama tay tay duran, ardından ilk adı­mını atan çocukların duydukları bir sevinç vardır ya tıpkı ona benzer.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A)  Olayları oluş sırasına göre verme

B)  Örnekten hareketle asıl düşünceye ulaşma

C)  Görsel ve işitsel öğelerden yararlanma

D)  Nitelendirmelere başvurma

E)  Karşıtlıklardan yararlanma

 

22. —-. Örneğin Rubens, yüzünün güzelliğiyle övünç duy­duğu küçük oğlunun resmini yaparken ona bizim de hayran kalmamızı bekliyordu. Elbette bu çok doğal bir istekti. Ancak, bu türden konulara duyulan ilgi, ilk ba­kışta daha az çekici gelen konuları dışlamamıza yol açarak beğenimizi sınırlayabilir. Bunu aşmak için, Albrecht Dürer’in annesinin yaşlı yüzünü resimlediği tabloda, gençlikten kaynaklanan güzellikten başka şeyler arama sabrını göstermemiz gerekli. Çünkü bu tablonun başarısı, konu aldığı figürün yüzündeki güzel­likten gelmez. Nitekim tabloyu sevdiren, yüzdeki güzel­liğin önüne geçecek kadar etkili olmuş ifadedir.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağı­dakilerden hangisi getirilebilir?

A) Sanatçı, genellikle yarattığı tablolarda insanların gerçek hayatta görmekten hoşlandıkları şeyleri yansıtmak ister

B)  Gördüğümüz bir tablonun, geçmişte yaşadığımız güzellikleri çağrıştırması onun olumlu bir özelliğidir

C)  Gerçek bir sanatçı, tablolarının sanattan anlamayan kişilerce değerlendirilmesini önemsemez

D)  Duyguları anlatan her çalışmanın, sanatsal bir yön içermesi gerekmediğini baştan kabul etmek gerekir

E)  Sanat tarihinde dış gerçekliği kendi algılama yeti­sine göre değiştirip yansıtan ressamlar da vardır

 

 

23.İnsanın sanatsal çalışmalarının tümüne, bir arama ve bulma çabası olarak bakılabilir. Ya da bunlar, hayatı ve bu hayatın içinde insanın kendi yerini anlama ve anlam­landırma uğraşı olarak görülebilir. Bu çaba, ilk insandan bugüne değin farklı amaçlar ardında, farklı açılımlar, bi­çimler ve yöntemlerle serpilip gelişmiştir. Yüzlerce yıllık serüveni boyunca, hem tarihsel dönemler, toplumsal ve siyasal koşullarca biçimlendirilmiş hem de onları biçim­lendirmiştir. Buradan bakıldığında —-.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A)  sanatın, insanı doğa ve toplumla olan çatışmalarıyla yansıtma işlevini yerine getirmesinin gerekliliği orta­ya çıkar

B)  sanat yapıtlarında işlenen toplumsal özlemlerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği de açıklık kazanır

C)  sanatla toplumsal fayda arasında bir seçim yapma­nın zorluğu daha iyi anlaşılabilir

D)  sanatın, insanın kişilik özelliklerini boyutlandırıp geliştirdiği söylenebilir

E)  bir toplumun sanatıyla o toplumun yaşamının birbi­riyle etkileşim içinde olduğu yargısına ulaşılabilir

 

24.  Yazar, kitaptaki resimler ve ilginç bilgilerle okuyucuyu, Eski Yunan ve Roma Uygarlıklarına uzanan bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Rengârenk, parlak sayfalar ara­sında gidip geldikçe ve biraz da hayal gücünüzü kullan­dığınızda kendinizi Eski Mısır’da “papirüs” terliklerle gezerken ya da Roma’da “toga” giymiş olarak bulmanız mümkün. Toga nasıl giyiliyor diye endişeleniyorsanız merak etmeyin kitapta o da yazıyor. Kitabı okuduğu­nuzda Antik Çağ ile şimdiki yaşantınız arasında öyle bir köprü kuracaksınız ki hem kendi yaşantınızdaki öğeleri Antik Çağlarda hem de Antik Çağlardaki yaşantılarda kendinizi bulacaksınız.

Bu parçada sözü edilen kitabın asıl özelliği aşağıda-kilerden hangisidir?

A)  Görsellik yönünden etkileyici bir nitelik taşıma

B)  Tarihsel bilgileri, ortaya çıktığı dönem içinde yargılama

C)  Okuyucuda, anlatılanları yaşıyormuş duygusu uyandırma

D)  Çok eski yaşam biçimlerini karşılaştırarak anlatma

E)  Okuyanların belirli bir düşüncede yoğunlaşmasını sağlama

 

25. 1861 yılında bir eleştirmen şöyle demiş: “Bugüne kadar fotoğraf, kural olarak ‘gerçeği yansıtmayı’ amaçladı. Peki ama güzelliği belirgin kılma gibi bir amacı da üstle­nemez mi?” Burada, o zamana değin yalnızca belgele­me yöntemi sayılmış bir iletişim aracının alanına estetik ölçülerin de dâhil edildiği görülüyor. Bu da, fotoğrafçı­nın, gördüğünü yorumlayarak yansıtma bilincine varmasının bir sonucudur. Sanatsal yorumun ortaya çıkışı, sanatsal ölçütlerin uygulanmasına kendiliğinden yol aça­caktır.

Bu parçaya göre fotoğrafçılığın bir sanat olarak kabul edilmesi aşağıdakilerden hangisiyle ilişkilidir?

A)Değişmez ve belirli kurallar içermesiyle

B)İlgi duyanların sayısının her geçen gün artmasıyla

C)Yaratıcılık yönünden başka sanat dallarıyla da ilişkili olmasıyla

D)Çekenin bakış açısına göre anlamsal zenginlikler kazanmasıyla

E)Belirli bir eğitimden geçmeyi gerektirmesiyle

 

26. Sanatçı, yaşama ilişkin bilgi edinme yükümlülüğü altın­dadır. Bu demektir ki yaşadığı zaman diliminde olup bitenlere kaç numaralı camlar gerekiyorsa o camların takılı olduğu gözlüklerle bakmalıdır. Bu zorunluluğun bilincine varamayan bir sanatçı, gerçek dünyayı ya bu­lanık görecek ya da hiç göremeyecektir.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada belirtilenleri destekler niteliktedir?

A)  Avrupa tiyatrosunda natüralizm öncesi dönemde, yeni biçim ve üslupların denenmesine karşın artık çok değişen dünya, eski ölçütlere göre algılandığı için bir büyük bunalımın içine düşülmüştü.

B)  James Joyce’un Ulysses örneğinde olduğu gibi pek çok yazar okunmak için değil, ünlü olmak ve ince­lenmek için yazıyor.

C)  Sanatın tarihi, geleneksel biçimlere ve üsluplara neredeyse bütünüyle bağlı kalarak yeni olabilmiş sanatçıların öyküleriyle doludur.

D)  Franz Kafka’nın yüz yıl sonra da ününü koruyup geleceğe kalacağını öngörmek için onun yaşadığı zamanın şartlarını göz önünde bulundurmaya gerek yoktur.

E)  Bir yazar, anlatacaklarını değiştirmeden olduğu gibi dile getirirse yazar değil, gazeteci ya da politikacı olur.

 

27.  10 ciltlik Seyahatname, Evliya Çelebi’nin 40 yıllık seyahatlerinde aldığı notlardan oluşuyor. Doğudan batıya, kuzeyden güneye 17. yy. Osmanlı ülkesini anlatıyor. Yazarın son derece renkli ve sıra dışı kişiliği nedeniyle yapıt, hem tarih hem filoloji dalları hem de edebiyat açısından taşıdığı önem dolayısıyla bir dünya klasiği sayılıyor. Ne var ki yine aynı nedenle yapıtın “yazma”dan basıma geçiş evresi de zorluklar içeriyor. Çünkü günümüzde onu “doğru okumak” da doğru anlamak da başlı başına bir uzmanlık işi. Evliya Çelebi gerek gördüğü fakat dilde bulunmayan, okuyanın kolayca kavrayamayacağı sözcükleri yaratan, tanık olduklarını kendi algılayışına göre değiştirip büyüterek yansıtan bir kişi. Bu yüzden önce onun dilinin şifrelerini çözmek, kişilik özellikleriyle tanışmak ve düşünce yapısını öğrenmek gerekiyor.

Evliya Çelebi’yi anlayabilmek için onun

I.     yeni sözcükler oluşturması, , 

II.    yapıtının dünyada kabul görmesi,

III.    gördüklerini düş gücüyle abartarak yansıtması,

IV.   karşılaştığı olayları anlatması

özelliklerinden hangileri nedeniyle özel bir donanım gereklidir?

A) I. ve II.                                             B) I. ve III.             

C)I. ve IV.                                             D)II. ve IV.                          

E) III. ve IV.

  

 

28.   Bir dizi röportajdan oluşan bu kitapta, yazarlara yönelti­len sorular yalnızca girişte veriliyor. Daha sonra röportaj yapılan yazarın cevaplarına geçiliyor. Bu, belki okuyu­cuyla aracısız bir sohbet duygusu yaratma açısından güzel bir yol ama kimi yerlerde boşluklar oluşuyor. Ko­nunun nereden, nasıl başladığı noktası havada kalabi­liyor. İki paragraf arasında karşınıza çıkan bu boşluklar, okurken irkilmenize neden olabiliyor. Bazen de elinizde olmadan aradaki eksik soruyu içinizden tekrarlarken buluyorsunuz kendinizi.

Bu parçada sözü edilen röportajlarda soruların baş­ta toplu olarak verilmesi, okurlar açısından aşağıda-kilerden hangisini ortaya çıkarmamıştır?

A)  Sanatçıyla yüz yüze gelmişlik duygusu vermeyi

B)  Duraksamalarına yol açmayı

C)  Metnin bütünselliğini kavramalarını engellemeyi

D)  Kopuklukları gidermeye zorlamayı

E)  Bu türe karşı ilgi uyandırmayı

 

29.   Bu romanınızdaki karakterler neden öldü? Bu soru ba­na sık sık soruluyor. Doğrusu, bunu ben de pek bilmiyo­rum. Yapıtlarımı böyle aniden bitirme merakım buna yol açtı sanırım. O an, kurgu ve çatışma gereği böyle bir trajedi ortaya çıktı. Aslında bu karakterlerin ölmesi en çok beni üzmüştü. Başından beri ellerinizde büyüttüğü­nüz kişilerin aniden yok oluşları çok üzücü oluyor ancak bazen zorunlu olarak böyle sonlar ortaya çıkıyor. Belki de ölmeleri gerekmiyordu ama romancı bendim ve öyle istedim. Nitekim yaşasalardı ve roman bitseydi sürekli onları düşünecektim. Beni meşgul edeceklerdi. Bu ne­denle ben de kurtuldum onlar da, diyebilirim.

Aşağıdakilerin hangisi tutumunu böyle belirten bir yazarın romancılara ilişkin düşüncelerinden biri olamaz?

A)  Yapıtlarını istedikleri zaman sonuçlandırabilirler.

B)  Kahramanlarına kendi kişiliklerinin damgasını vururlar.

C)  Belleklerinde, yarattığı kişilerden izler kalır.

D) Yazdıklarını biçimlendirirken belirli öğeleri göz önün­de tutarlar.

E)  Kahramanların yazgısını ellerinde bulundururlar.

 

30. Bir yazar, kendisiyle söyleştiği bir yazısında şöyle diyor: “Her yaş döneminin insanı ayrıdır. Yirmili yaşların insa­nıyla ellinin, altmışın, yetmişin hele seksenin, doksanın insanı aynı insan mıdır?” Aynı olur mu hiç? Değişim salt fiziksel özelliklerimizi değil, asıl iç dünyamızı kuşatıyor. Bakıyorum bir zamanlar hiç umursamadığım olaylar, haberler şimdi derinlemesine etkiliyor beni. Yargılayıcı, eleştirel bir açıdan bakıyorum her şeye. İster istemez sorunların sarmalında buluyorum kendimi. Öfkeleniyor, üzülüyorum. Dinginliğimi yitirdiğim, içimin allak bullak olduğu böyle anlarda çevremdekiler de yatıştıramıyor beni; tutunacak bir dal, sığınacak bir yer arıyorum. Çözüm aradıkça, şiire ya da romana sığınmanın daha iyi geldiğini düşünüyorum.

Bu parçadan yaşlılarla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine varılamaz?

A)  Mutsuzlukları bir başına kalışlarından kaynaklanır.

B)  Farklılaştıklarının bilincinde olurlar.

C)  Karşılaştıkları günlük gerçeklere tepki gösterirler.

D)  Tanık oldukları durumlara yeni anlamlar yüklerler.

E)  Kaçış ve arayış duyguları içindedirler.

 

31. Umberto Eco’nun Genç Bir Romancının İtirafları adlı deneme kitabı yayımlandı. “Genç romancı” nitelemesini kendisi için kullanıyordu Eco. İlk romanı Gülün Adı ya­yımlandığında 50’sine bastığı düşünülürse edebiyat ölçeğinden bakıldığında yaşı 30’larda olmalıydı. José Saramago’nun yeni yayımlanan Kabil’i üzerine yazarken Eco’nun bu muzip kitabı geldi aklıma. Eco’nun ironisin­den hareketle, yazar olarak tanınmasını 1988’de 66 ya­şındayken yayımlanan Baltasar ve Blimunda’ya borçlu olan Saramago da genç sayılabilirdi. 20. yy. edebiya­tının bu iki büyük yazarı arasındaki benzerlik yalnızca “gençliklerinden” kaynaklanmıyor; resmî gerçekleri sor­gulayan yapıtlarındaki düş gücü, derinlik ve ironi de bir­leştiriyor onları.

Bu parçada sözü edilen iki yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A)Alaycı ve yergiye dayanan bir tutum izlemişlerdir.

B)Yüzeysel anlatımdan kaçınmışlardır.

C)Yaşananları eleştirel bir yaklaşımla ele almışlardır.

D)Yazarlığa başlayışları yönünden birbirini andıran yanları vardır.

E)Kendilerinden öncekilerin izlerini sürmüşlerdir.

 

32. Günümüzde “paranın ve hızlı şöhret hırsının” tutsağı olan kimi yazarlar, yazmaya başlamadan önce kendile­rince bir tür piyasa araştırması yapıyorlar. İlkin yayımcı­lara uğruyor, onların nabzını tutuyorlar. Hangi türden yapıtlar istendiğini doğrudan ya da dolaylı bir biçimde öğrenmeye çalışıyorlar. Kafalarındaki anahtar soru şu: “Ne yazarsam yayımcılar hemen basar, daha çok para, daha çok ün kazandırır bana?” Bu soru konusal bir arayışa yönlendiriyor onları. Yığınların ilgisini kamçıla­yacak moda konularda yoğunlaşıyorlar. Daha sonra da yazmayı tasarladıkları yapıtlar beyinlerinin kovuğunda çimlenmeden duyuru çalışmaları başlıyor. Yapıtları kitapçı sergenlerinde göründükten sonra sıra “tanıtım seferberliğine” geliyor. Bu yazar, koltuğunun altında yeni kitabı, bir kanaldan ötekine dolaşıp duruyor. Övgücüleri de önceden saptanmış köpüklü sorularla, yapıtı değerlendirmeye kalkıyorlar.!

Bu parçada tanıtılan yazar tipinden yola çıkıldığında nitelikli bir yazarla ilgili olarak aşağıdakilerin hangi­sine ulaşılamaz?

A)  Kendi yaratma gücüne inandığına

B)  Estetik kaygıları ön planda tuttuğuna

C)  Düzeyli okurlar için yazdığına

D)  Geleneksel anlatım biçimlerinden kaçındığına

E)  Yazma sürecinde sabırlı olduğuna

 

 33.  Yaşamdan yola çıkmayan, sığ, okuma tembelliğine yol açan, yaratma cesaretinden yoksun ve ders veren anla­tılar, romansal düşüncenin askıya alındığı ucuz bir bildi­ricilik durumundan öteye geçemez. Bu anlatılar; insanı, onun acılarını, çelişkilerini derinlik ve incelikle yansıtıp dile getirmeyi kesinlikle başaramaz. Bu yüzden her nite­likli gerçek yazınsal yapıt, özellikle kişinin varoluşsal hâllerini anlatmalı. Böyle bir anlatımdan yoksunsa o, gerçek bir yapıt sayılamaz.

Bu parçadan kimi yazınsal yapıtlarla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine varılamaz?

A)Öğreticilikten uzak olmalıdır.

B)İnsan yaşamını değişik boyutlarıyla kuşatmalıdır.

C)Anlatıcı kendini gizlemelidir.

D)Yaşananlara yeni biçimler kazandıran sanatsal bir doku taşımalıdır.

E)Okuyanı düşündüren, etkileyici bir söylemle biçimlendirilmelidir.

 

34.   Sözcükler asi, uysal, renkli, soluk, yaramaz, çığırtkan ve sevecen olabilirler ama her zaman çok değişkendirler. Taşıdıkları yalın anlamın ötesine geçip bambaşka şey­ler söyleyebiliyorlar; diziliş sıralarına göre farklı çağrı­şımlar yaratıyor, oturdukları yeri beğenmiyorlar bazen, dikkat etmezsem susmaları gereken yerde sızlanıyorlar. Onları kullanırken ince eleyip sık dokuyorum. Eğip bü­küyor, kesip biçiyorum. Güldüklerini, ağladıklarını duyu­yorum ama onlarla uğraşmaktan yılmıyorum. En başına buyruk sözcükler elimin altında, dilimin ucunda, beyni­min içinde ama büsbütün ele geçiremiyorum onları. On­ların sahibi olabilmek için yıllardır uğraşıyorum.

Bu parçadan sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?

A)  Belli bir yönteme göre cümleye dönüşürler.

B)  Doğaları yeni anlamlar yüklenmeye yatkındır.

C)  Kullanımlarını yadırgadıklarında bunu sezdirirler.

D)  Farklı nitelikler içerirler.

E)  Seçilişleri titiz davranmayı gerektirir.

 

35. Yazınsal metinlerle beslenmek, iyi bir gazete metni yaz­manın olmazsa olmazlarındandır. Bu, cinayet haberi yazan polis muhabiri için de geçerlidir, köşe yazarı için de. Gazetecilerin iyi bir şiir, roman, öykü okuru olmaları bana göre, zorunludan da öte. Ben gazete yazılarımda önce anlaşılır olmaya çalışırım. Sonra, işlediğim konuda öncelikle belli bir noktayı vurgularım ki okuyanlar onda yeni bir bakış açısı bulabilsin. Ne yazık ki bunu, lafa boğmadan yapabilmek sanıldığından çok daha zor. Ba­zen altı satırlık bir yazı için günlerce araştırma yaptığı­mı, onlarca insanla konuştuğumu bilirim. Yine benim gazete yazılarımın olmazsa olmazlarından biri de say­damlıktır. Kötüye kötü, iyiye iyi diyemediğim tek bir yazım bile yok. Çünkü gazete yazıları gerek biçemiyle gerek içeriğiyle mutlaka “gerçek” olmak zorunda.

Böyle diyen bir gazeteciyle ilgili olarak aşağıdaki­lerin hangisine varılamaz?

A)  Sanatsal yapıtları okumanın gerekliliğine inandığına

B)  Yazdıklarının kısa ve açık olduğuna

C)  Söylemek istediğini kendine özgü bir yaklaşımla dişlediğine

D)  Yazacaklarını bir ön değerlendirmeden geçirdiğine

E)  Okuyucularını kendisiyle özdeşleştirmek istediğine

 

36.  Yaşam, gittikçe yoruyor hepimizi. Bu da zamanın ge­rektiği gibi kullanılmamasından kaynaklanıyor. Öyle ki zamanında söylenmeyen her söz ve alınmayan her tavır, saatinde kalkmayan her otobüs gittikçe yoruyor insanı. Her şey zamanında yapılsa, her söz zamanında söylense, her tavır zamanında alınsa, otobüsler tam zamanında kalksa yine de yorulur muyduk yaşamak­tan? Zaman ilerledikçe mi aklımız eriyor? Aklımız erdikçe mi yoruluyoruz yoksa? Yoruldukça durağanlaşıyor, heyecanımızı mı yitiriyoruz? Şurası bir gerçek ki direnme gücünü yitiren insan yaşamda gözlemlediği çirkinliklere karşı koyamaz.

Bu sözleri söyleyen kişiden aşağıdakilerin hangisi beklenemez?

A)  Çevresine eleştirel bir gözle bakma

B)  Koşulların değiştirilemeyeceğine inanma

C)  Mutluluk arayışı içinde olma

D)  Düzensizlikten yakınma

E)  İçinde bulunduğu durumları yorumlama

 

37.   Neyi, neden yazacağımız sorusu ilk adımdır. Konu bul­mada işaretleri değerlendirmek, koku alabilmek ve iz sürebilmek önemlidir. Merak, içgörü, zengin bir düş gücü de temel öğelerdir. Yazar uyanıkken düş gören insandır. Yazacağımız romanı nasıl, hangi dil ve yapı içinde anlatacağımıza karar vermeli, uzun süre kafamız­da taşımalı ve olgunlaştırmalıyız. Bunun için de ben bir romanın kapısını çalarken kendime şu soruyu sorarım: Ne anlatmak istiyorum? Soruyu bir cümleyle yanıtlaya­mıyorsam kafam henüz karışık demektir. Beklerim. Bu arada neyi anlatmak istediğim netleşirken nasıl anlata­cağım üzerinde düşünürüm. Yine de niyetlerimin nes­nellik kazanarak bir biçim alması için hemen her zaman sayısız giriş denemesi yapmışımdır.

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı yoktur?

A)  Bir yazıda bulunmasını zorunlu saydıklarınız nelerdir?

B) Yapıtlarınız genellikle nasıl bir çalışmadan sonra ortaya çıkar?

C)  Yapıtlarınızda hangi türden sonuçları yeğlersiniz?

D)  Roman yazanlara neleri önerirsiniz?

E)  Yazmaya başlarken çıkış noktanız nedir?

 

38.   Neden şiir yazar ki insan? Havasızlıktan boğulmak üzere olan evrende nefes alabilmek, var olabilmek, elinde iyi-kötü ne varsa dökebilmek için mi eteklerine? İç dünyasının dışarıyla olan kavgasında anlaşılabilir olma derdi midir kendini kanıtlamak ya da kanatmak? Şairler, görünenin ardındaki gizemleri ortaya çıkararak bize rehberlik mi ederler?

Bu sözleri söyleyen kişiye göre şairlerin yazma nedenleri arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A)  Yaşamın bunaltıcılığından sıyrılma

B)  Kendini, anlatarak ortaya koyma

C)  Ruhsal durumuyla yaşam arasındaki çatışmayı yansıtma

D)  Yalnızlaşmaktan kurtulma

E)  Yaşamın, ayrımına varılmayan yönlerini duyum- satma

 

39.   Düşünen gençlerden umutluyum. Başarılı ürünler ortaya koyuyorlar, koyacaklar da. Bir yandan Batı’daki birikimi özümseyecek, yorumlayacak; diğer yandan da kendi dilimize, kendi kültürümüze ilişkin arayışları sürdürecek­ler. Bu arayışları, bizi biz yapan öğelerden ödün verme­den, dünyanın her yerinde yaşananlara hem duyarlı ola­rak hem de onlardan belli bir uzaklıkta durarak sürdüre­cekler. Eğer bundan vazgeçmez, amaçlarına ulaşıncaya değin çaba gösterirlerse yanı başlarında, kendilerinden yıllar önce yaşamış yol arkadaşları bulacaklar. Günü­müzde doğrudan bir sonuca ulaşamasalar bile, gelecekte bu yolda yürüyeceklere bugünden tutmuş oldukları ışıkla umut verecekler.

Bu parçanın yazarı gençlerde bulunması gereken özellikler arasında aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?

A)  Olumsuzluklardan ders çıkarabilmeye

B)  İşlerinde kararlı bir tutum izlemeye

C)  Dışsal gelişmelerden yararlanmaya

D)  Sonraki kuşaklara kılavuzluk etmeye

E)  Ulusal değerleri önemsemeye

 

 40.Çehov’un çocukluk ve ilk gençlik yıllarında yaşadığı ağır koşullara, serinkanlı duruşuna rağmen karşılaştığı her trajik durum ve olguyu alaycı bir dille yansıtması, ince­lenmeye hâlâ muhtaçtır. Tolstoy’un diliyle söylersek Çehov, özellikle izlenimci yanıyla, çağdaşları, öncülleri, ardılları arasında öne çıkar: “Çehov bir sanatçı olarak önceki Rus yazarlarla Turgenyev, Dostoyevski veya benimle karşılaştırılamaz. Çehov’un kendi biçemi var. Bakarsınız, adam hiçbir seçim yapmadan eline hangi boya geçerse onu gelişigüzel sürüyor. Bu boyalar arasında hiçbir ilgi yokmuş gibi görünüyor. Ama bir de geri çekilip bakıyorsunuz ki ne göresiniz! Karşınızda parlak, büyüleyici bir tablo duruyor.”

Bu parçada Çehov’la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A)  Özgünlüğünü belirleyen yönlerine

B)  Kahramanlarının iç dünyasına

C)  Anlatım niteliklerine

D)  Kişisel özelliğine

E)  Yaratıcı gücüne

 

  

CEVAPLAR

1. A

11. D

21. E

31. E

2. E

12. E

22. A

32. D

3. D

13. A

23. E

33. C

4. D

14. E

24. C

34. A

5. B

15. B

25. D

35. E

6. E

16. C

26. A

36. B

7. C

17. A

27. B

37. C

8. A

18. B

28. E

38. D

9. C

19. E

29. B

39. A

10. B

20. D

30. A

40. B