Dadaloğlu – Hayatı Hakkında Bilgi

Dadaloğlu – Hayatı Hakkında Bilgi

            Oğuzların Avşar (Afşar) boyundan olup Âşık Musa‘nın oğludur. Güney Anadolu’­nun Toroslar yöresinde yaşadığı bilinen şairin asıl adı ve doğum tarihi belli de­ğildir. Şiirlerinde Veli adını kullanmış ol­ması asıl adının bu olduğunu düşündürmekteyse de sözlü gelenekte bu ad bazan Ali, bazan da Mustafa olarak geç­mektedir. Daha çok Dadaloğlu ve Dadal ismini kullanan şairin doğum yılı sıra­sıyla 1790-1791, 178S ve 1765 olarak gösterilmesine rağmen bunların hepsi birer tahminden ibarettir. Ancak XVIII. yüzyılın son çeyreğinde doğduğu söyle­nebilir. Şairin doğum tarihi gibi ölüm ta­rihi de kesin olarak belli değildir. Üzerin­de büyük bir çoğunlukla birleşilen 1868 yılı da tahminden öte bir değer taşıma­makta, mezarının da nerede olduğu bilinmemektedir.

Dadaloğlu’nun mensup olduğu Avşar boyunun göçebelikten vazgeçmesi için çeşitli yerlere iskân edilmesi bu boyun devlete karşı tavır almasına sebep olmuş, Avşarlar’ın sözcüsü durumunda bulunan Dadaloğlu da iskân olayına karşı çıka­rak zaman zaman bunu şiirlerinde dile getirmiştir. Bu şiirlerden hareketle ba­zı çevreler tarafından Dadaloğlu devlete baş kaldırmış bir âsi gibi gösterilmeye çalışılmıştır.

Daha çok eski Türk ozanını hatırlatan Dadaloğlu‘nun şiirlerinde tabii ve sami­mi bir söyleyiş vardır. Bugüne kadar 130 civarında şiiri tesbit edilmiş olmakla be­raber bunların uzun bir hayat sürmüş olan Dadaloğlu’nun şiirlerinin tamamını teşkil etmediği sanılmaktadır. Birkaçı dışında hemen bütün şiirleri sözlü der­lemeye dayanmakta, bu durum Dada­loğlu’nun birçok şiirinin kaybolduğu ve­ya başkalarına mal edildiği ihtimalini ak­la getirmektedir.

Elde mevcut bütün şiirlerinde koşma, türkü, semai, varsağı, destan gibi halk nazım şekillerini kullanan Dadaloğlu’nun manzumelerini muhteva bakımından sev­da şiirleri, yurt güzellemeleri ve kavga şiirleri olarak üçe ayırmak mümkündür. Kavga şiirlerinde Köroğlu’nun, sevda şi­irlerinde ve yurt güzellemelerinde Kara-caoğlan’ın ve Dede Korkut’un etkisi gö­rülür. Dili kavga şiirlerinde sert ve per­vasız, diğer şiirlerinde ise içli, samimi ve sadedir.

Türk halk şiirinin büyük isimlerinden Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihnî, Everekli Seyrânî ve Dertli ile çağdaş olan Da­daloğlu’nun hayatında, “rüyasında gör­düğü sevgiliyi aramak için” gurbete çı­kış yoktur. Dadaloğlu mahallî karakteri­ni korumasını bilmiş, bunun sonucunda Ruhsatî, Âşık Gündeşlioğlu. Serdârı, Süm-mânî ve Seyrânî’yi etkilemiştir. Şehir ha­yatından uzak kaldığı için XIX. yüzyılın tanınmış birçok halk şairinden ayrı ola­rak divan şiirinden etkilenmemiştir. Şi­irleri şekil bakımından devamlılık gös­termediğinden pek çok eski ve yeni saz şairinin, özellikle Cingözlü Seyyid Osman başta olmak üzere Âşık Veli, Âşık Deli Aziz ve Karacaoğlan’ın şiirleriyle karıştı­rılmıştır.

Dadaloğlu tam anlamıyla kabilesinin şairidir. “Biz” zamiri onda bir estetikten ziyade belirli bir zümre anlayışının ifa­desidir. Şiirlerinde atasözleri ve deyim­lerden faydalandığı gibi Çukurova-Toroslar yöresinde yaygın olan bazı efsa­nelere de telmihte bulunmuştur. Şekil olarak daha çok üç-yedi haneden kuru­lu şiirler yanında on birli hece ölçüsünü tercih eden Dadaloğlu kafiye yönünden de fazlaca başarılı değildir. Bu durum, birçok şiirinde kafiyelerin zamanla de­ğişmesi yanında genel olarak halk şair­lerinin hemen hepsinde görülen kafiye kusurlarından kaynaklanmaktadır.

Güney Anadolu’da anlatılan halk hikâ­yelerinden büyük bir kısmının manzum ve mensur bölümleri derlenerek halk hi­kâyesi halinde düzenlenmesi Dadaloğlu’na mal edilmektedir. Ayrıca şaire mal edilen “Gâvur Kızı”, “Kral Kızı”, “Emmi Kızı” ve “îsâ Güzeli” gibi hikâyeler ger­çek anlamda hikâye değil birer şiirin söy­leniş hikâyesini anlatmaktadır. Şairin yaşadığı bölge olan Toroslar’da hikâye an­latma geleneğinin pek gelişmemiş ol­ması ve bu yörede anlatılan hikâyelerin olay ve şiirlerini derleyerek halk hikâye­si şeklinde düzenleyen kişilerin bilinme­mesi de Dadaloğlu’nun halk hikâyesi dü­zenlemediği ihtimalini kuvvetlendirmek­tedir.