Paragraf – 22 Çıkmış Sorular

PARAGRAF  – 22 ÇIKMIŞ SORULAR

1.  Yaşar Kemal, yaşadığını, gözlemlediğini yansı­tan, topluma ayna tutan bir yazar sayılmaz. Göz­lemlediklerinden, bildiklerinden, hayal gücüyle yeni bir roman dünyası yaratan sanatçılardandır. Bu yönüyle çarpıcı karakterleri; boyutları, olağanı ve sıradanı aşan olayları; efsaneler ve düşlerle iç içe geçmiş bir gerçekliği İçeren yapıtlar vermiştir. Ama onun gücü bir yandan da dilinden, dilindeki şiirsellikten gelir. Şiirselliğin besleyip geliştirdiği bir Çukurova dünyası katmıştır edebiyatımıza.

Bu parçada yazarın özellikle hangi niteliği üze­rinde durulmaktadır?

A) Kahramanlarının olağanüstü  nitelikler taşı­ması

B) Gözlem yeteneğinin güçlü olması

C) Gördüklerini, yeniden biçimlendirerek etkili bir söyleyişle dile getirmesi

D) Konularını, gerçeküstü olaylarla renklendirip zenginleştirmesi

E) İçinde yaşadığı, bildiği ve tanıdığı yöreyi anlat­ması

(ÖSS 1997)

 

2.   Benim çocukluk anılarım daha çok annemle ilgi­lidir. Babam eve akşamları gelen, biraz yabancı, biraz düş gibi biriydi. Ergenlik yıllarımın babası, hayranlık duyulan, çekinilen, yakışıklı, güçlü bir adamdı. Lise yıllarımda o, kişiliğimi kanıtlamak duygusuyla kafa tuttuğum; sevmek, acımak, karşı koymak ya da sığınmak duygulan arasında bo­caladığım zamanlarda bana hep sabırla karşılık veren bir insandı. Onun altmışlı, benim otuzlu yıllarımızda babam, yaşlanmakta olan, kendisi için kaygı duyduğum bir yakınımdı. Annemle kişilikleri sanki özdeşleşmiş, başlıca kaygıları, evlatlarının mutluluğu olan tek bir kişi olmuşlardı.

Bu parçanın bütününde yazar, kendisiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisini vurgulamak­tadır?

A) Babasına duyduğu kırgınlığın nedenlerini

B) Babasına bakış açısındaki değişmeleri

C)Anne ve babasıyla yakınlaşmasının neden­lerini

D) Olgunlaşmasında anne ve babasının rolünü

E) Kendisini ailesine bağlayan değişik etkenleri

(ÖSS 1997)

 

3.   (I) Kişi, karşısında duran bir ağaca baktı mı, yanındakilerin de onu kendisi gibi gördüğünü sanır. (II) Oysa iş, hiç de öyle değildir. (III) Çünkü her kişi, baktığı nesne ya da varlıkta farklı şeyler görür, farklı şeyler algılar. (IV) Aynı doğa parçası karşısında ressamların yaptığı resimlerde hiçbir benzerlik bulunmaması bundandır. (V) Bu, aynı konuyu, aynı temayı işleyen iki romancı, iki şair için de böyledir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce, numaralanmış cümlelerin hangisinde belirtilmektedir?

A) I.        B)II.        C)lll.        D) IV.        E) V.

(ÖSS 1997)

 

4.   Yenilgiyi daha baştan kabul eden insanlar hiçbir zaman zafere kavuşamazlar. Her yeni gün, bizleri birtakım güçlüklerle karşı karşıya getirir. Bunları yenebilme, öncelikle onları yenebileceğimizi düşünmeye bağlıdır. Hiçbir yetkin doktor, has­tasının iyileşmeyeceğini kabul etmez. Ümidi ol­masa bile elinden gelen her şeyi yapar, en son dakikaya kadar her türlü çabayı gösterir.

Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sorunlara, onların üstesinden gelebileceğimiz umuduyla yaklaşmalıyız.

B) Yaşam, güçlükler ve sıkıntılarla doludur,

C) Zorluklarla karşılaşmak kişilerin dayanma gü­cünü artırır,

D) Her iş ya da mesleğin savaşmayı gerektiren tehlikeleri vardır.

E) İşini seven kişi, onda başarı gösterir.

(ÖSS 1997)

 

5.   Kasım gelince tatil yapılan yöreler boşalır. Giden gider, kalanların başı dinçtir. Yaz günlerinin o şen şakrak havası, yerini dingin güzelliklere bırakır, Güneş hâlâ bedenleri ısıtır. Büyük kentlerin gürültüsünden kaçıp bu kıyılara yerleşen insan­ların en sevdiği zamandır kış ayları. Böyle bir günde bisikletinizi tahta iskelenin basma bırakıp oltanızı denize sallandırabilirsiniz. Balık çıkmasa bile baş başa kaldığınız doğanın sessiz müziği ruhunuzu dinlendirmeye yeter.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdaki­lerden hangisidir?

A) Tatil yörelerinin yazın daha kalabalıklaştığı

B) Kışın balık avlamanın insana ayrı bir tat verdiği

C) insanların dinlenmek için kıyı kentlerini seçtiği

D) Her mevsimin kendine göre güzelliklerinin olduğu

E) Tatil yörelerinin kışın daha dinlendirici olduğu

(ÖSS 1998)

 

6.   Tüm tanımlar, tanımlanan şeyin bir yanını eksik bırakır. Kirliliği tanımlamaya kalksak, mutlaka o tanımın da eksik bir yanı olacaktır. Çünkü kirlilik göreceli bir şey. Birine göre temiz ya da az kirli olan şey, bir başkasına göre çok kirli sayılabilir. Bu durum dil için de geçerli. Bazı kişiler dilimizin Doğu ve Batı dilleri tarafından kuşatılmasını doğal karşılayıp bundan hoşnut olurken bazıları bundan rahatsızlık duymaktadır. Çevremizi gözlemlediğimizde bunu açıkça görebiliriz. Konuşurken, yazarken dilini arıtmak için Özen gösterenler yanında, konuştuklarını, yazdıklarını pek çok ya­bancı sözcükle süslemeyi hüner sananlar az mı?

Bu parçadaki yakınma, özellikle aşağıdakilerden hangisine yöneliktir?

A) Kavramları tanımlamanın önemine

8) Kirlenmeyi önlemenin olanaksız olduğuna

C) Dillerin birbirleriyle etkileşim içinde olduğuna

D) Bazı kişilerin, Türkçeyi kullanırken yabancı dil­lerin etkisinde kaldığına

E) Dildeki kirlenmenin eğitim yetersizliğinden kay­naklandığına

(ÖSS 1997)

 

7.   Yazar, kitaplarını okuyan çocukların yaşama il­işkin sorunlarla doğrudan doğruya karşılaşmasını istemez. Ancak, çocukların bu konularda bi­linçlenmesini ve eleştirel bir bakış kazanmasını amaçlar. Başka bir deyişle, çağdaş dünyanın sorunlarını masalsı bir biçimde çocuğun dünyasına taşıyarak çocuğu, çağdaş yaşamın vazgeçilmez koşulu olan eleştirel düşünmeye hazırlar. Bu özelliği nedeniyle yetişkinler de onun kitaplarını büyük bir ilgiyle okurlar.

Bu parçaya göre, sözü edilen yazarın kitapları­nın, büyüklere çekici gelen yanı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Olayları ve durumları, doğru ve yanlış yön­leriyle birlikte düşündürmeyi amaçlaması

B) Sorunları, dolaylı bir biçimde çocuklara sezdir­mesi

C) Çocukları, okumaya yönlendirmek amacıyla masalsı bir anlatımı yeğlemesi

D) Sorunları çözüm yollarıyla birlikte vermesi

E) Çocuğun dünyasına yenilikler getirerek onun dünyasını zenginleştirmesi

(ÖSS 1997)

 

8.   Bir sanatçının ilk kitabının ortaya çıkması, gerçek­ten çok hoş bir duygu. Hangi sanatçı vardır ki kita­bını vitrinlerde görünce içi titremesin, duygulanmasın? Bunu anlatmak oldukça zor. Sonra bu duygulanma yalnızca ilk kitap İçin mi geçerli? Yoksa yeni çıkan ya da çıkacak olan bütün kitaplar için de mi böyle? Bilemiyorum. Ama şu gerçeği çok iyi biliyorum: insanın içinde uyanan bu coşku, kişiyi yeni yapıtlar hazırlamaya çağırıyor. Hatta yeni yapıtlar için zorlayıcı bir güç niteliği kazanıyor.

Sanatçının bu sözlerle yansıttıklarına daya­narak aşağıdaki genellemelerden hangisine ulaşılabilir?

A) Her sanatçı ilk kitabıyla okurlarını etkilemek is­ter.

B) Yazarların başarılı bir çizgi tutturmasında ilk ki­taplarının büyük bir payı vardır.

C) İlk kitapların yazılması ve yayımlanması, son­rakilerden daha zordur.

D) Sanatçı, her kitabının yayımlanışında aynı öl­çüde mutlu olur.

E) ilk kitaplarının sanatçılarda uyandırdığı duygu, onları yenilerini yazmaya özendirir.

(ÖSS 1997)

 

9. Gerçek şiir bir doğa yemişidir. Duyar duymaz ku­lakta ses, ruhlarda iz bırakan ve yüksek sesle okunur okunmaz insanın içinde titreşimler uyandıran bir şeydir. Şiir, bir müziktir; gergin gövdeleri gevşetir; kişinin iç dünyasına bir yön verir; onun dünyaya daha güzel bir gözle bak­masını, yaşama sıkı sıkı sarılmasını sağlar.

Aşağıdakilerden hangisi, şiirin bu parçada de­ğinilen özelliklerinden biri değildir?

A) Duygulara seslenme

B) Doğadan yararlanma

C) Bakış açısını değiştirme

D) Sinirsel yorgunluğu giderme

E) Okuyanı yaşama bağlama

(ÖSS 1998)

 

10. Öykülerimi okuyanlar çok iyi bilirler. Ben kişiler­imin çoğunu gerçek hayattan seçerim. Bunlar çok yakından bildiğim, tanıdığım kişilerdir. Geçen gün, “Koşucu” adlı öykümde işlediğim koşucuyla karşılaştım. Şuradan buradan konuştuk. Ona baktım, içimden dedim ki: “Bu benim öykümdeki koşucu değil. Benimkisi çok farklı.”

Yazarın, öyküsünde işlediği kahramanla ilgili bu sözlerinden aşağıdakilerin hangisine varılabilir?

A) Öyküye kahraman olarak seçilen kişilerin dav­ranışları zaman içinde değişebilir.

B) Kişilerle İlgili kimi gerçekler, sonradan fark edi­lebilir.

C) Gerçek yaşamdaki kişiler, öykü kişisine dönü­şürken değişir.

D) Öykücünün, gerçek yaşamdaki kişileri algıla­mada belirli bir Ölçütü yoktur.

E) Gerçeklik ölçütü, duruma ve zamana göre değişiklik gösterir.

(ÖSS 1997)

 

CEVAPLAR

1.C
2. B
3. C
4. A
5. E
6. D
7. A
8. E
9. B
10. C