mağın içine doldurmuş sonra da elinden geldiğince bir de top yapmış; işini bitirince ertesi gün, Kralın huzuruna çıkmış ve karşısında eğilerek yeri öpmüş. Sonra ona, ertesi gün meydana gitmesini ve kendisini orada beklemesini söylemiş.
Ertesi gün oyun meydanına giden Krala, emirleri, mabeyinciler, vezirler ve krallığın diğer önemli kişileri eşlik etmiş. Meydana henüz yeni ulaşmışlarken; Hekim Rûyan çıkagelmiş ve Krala, orada silahşorlarından seçeceği birkaçıyla at üzerinde top oynamasını önererek “Bu sopayı al ve sıkı sıkı tut ve bununla topa vur! Bu oyunu tüm avucun ve bedenin terleyesiye kadar sürdür. Böylece ilaç avucundan tüm vücuduna geçerek dağılacak. Terleyip ilacın bedenini etkilemesine değin zaman geçince sarayına dön, hemen hamama girip yıkan! Kendini iyileşmiş bulacaksın. Şimdi Tanrı’ya emanet ol!” demiş.
Kral Yunan, hekimin verdiği sopayı alıp seçtiği silahşorlarla top oynamaya başlamış. Silahşorlar da atlarının üzerinde topu atıp, Kralın vurmasını sağlayarak onunla birlikte bu oyunu sürdürmüşler. Kral, topun peşine düşerek, ulaşınca ona şiddetle vurmak üzere at koşturmuş; elindeki sopayı da sıkı sıkıya tutuyormuş. Bu biçimde sopa vurmayı, avucu ve tüm bedeni terden sırılsıklam oluncaya kadar sürdürmüş. Böylece, ilaç avucundan sızarak bütün bedenine yayılmış. Hekim Rûyan, ilacın etki sağladığını anlayınca, – Kralın hemen saraya dönmesini ve hemen hamamda yıkanmasını önerdiği için Kral da hemen dönüp kendisine hamamı hazırlamalarını emretmiş. Halı sericiler ve köleler, acele koşuşup, halıları serip, giysileri ve havluları yerine koyunca Kral hamama girmiş ve hamamın özel bölmesinde giyinip dışarı çıkarak, atına atlayıp sarayına dönmüş ve orada uyumuş.
Kral Yunan’ın durumu böyleyken Hekim Rûyan da evine gidip yatmış. Ertesi sabah uyanınca saraya gitmiş: Kralın huzuruna çıkıp kabulünü dilemiş. Kral onun içeri alınmasını buyurmuş; hekim huzura gelince eğilerek yeri öpmüş ve ağır ağır şu kasideyi okumaya başlamış:
Hitabet, baba olarak seni seçse idi çiçek açar ve bir daha başkasını seçmezdi. Ey ışık saçan yüzü, meşalenin alevini körleten! O parlak yüzün sönmeden ışık saçıp dursun! Zamanın çehresinde çizgiler belirleyinceye kadar. Bulutun, tepeleri sarıp yağmura dönüşmesi gibi sen de cömertliğinle kapla benim her yanımı! Yaptıklarınla zaferin tepelerinde yer tut! Bahtın, hiçbir dileğine karşı çıkmadığı sevgilisi ol!
Bu kasideyi duyunca Kral ayağa kalkmış ve sevecenlikle hekimin boynuna sarılmış. Sonra onu yanına oturtmuş ve ona şahane hilatlar armağan etmiş.
Gerçekten Kral hamamdan çıkınca bedenine bakmış ve cüzzamdan hiçbir iz kalmadığını görmüş, vücudu sanki saf gümüşe dönmüş. O zaman en coşkun bir sevinçle mutluluk duymuş, göğsünün daralması geçmiş, ferahlamış. Sabahleyin yataktan kalkınca divana girmiş, tahtına oturmuş. Mabeyinciler ve krallığının ileri gelenleri sonra da Hekim Rûyan içeri girmiş. İşte bu sırada Kral ayağa kalkıp ona yanında yer göstermiş. Bunun üzerine ikisine sofra serip bütün gün yiyecekler, içecekler sunmuşlar. Akşam olunca Kral, hekime hilatlar ve diğer armağanlardan gayri iki bin dinar vermiş sonra da kendi özel bineğiyle evine dönmesine ruhsat tanımış.
Hekim ayrıldıktan sonra onun hekimlik mesleğindeki marifetini hayranlıkla hatırlamaktan kendini alıkoyamamış ve de “Beni merhem falan sürmeden bedenimin dışından iyileştirdi, Allah için bilimin yücesine ulaşmış bir hekim! Bu adamın iyiliğini armağanlarla karşılamam ve onu bir nedim ve sevecen bir dost olarak her zaman yanımda tutmam gerekir.” demiş. Kral Yunan, bedenini sağlıklı ve tüm hastalıktan arınmış görerek, bütün sevinciyle mutlu yatıp uyumuş.
Ertesi sabah kalkıp tahtına oturduğu zaman ulusun ileri gelenleri yöresini sarmış emirler ve vezirler sağına soluna oturmuş. Hekim Rûyan’ı sormuş o da gelip önünde yer öpmüş. Onu gören Kral, ayağa kalkıp ona yanında yer göstermiş, onunla oturup yemek yemiş, uzun bir ömür dileyerek hilatlar ve daha başka şeyler armağan etmiş. Sonra gün batıncaya kadar konuşmalarını sürdürmüş ve ona ödül olarak beş hilat ve bin dinar daha vermiş. İşte hekimin, Krala hayırlar dileyerek evine döndüğü zaman durumu böyleymiş.