Sonuç Yayınları 9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Etkinlik Cevapları Sayfa – 150 (Yeni Müfredat-Yeni Kitap)(2018-2019)

 Kararlı adımlarla, hızlı hızlı yürüyordu, bütün vücudu kırılıyorcasına bitkindi, ama bilinci yerindeydi. İzleneceğinden korkuyordu; yarım saat, belki de çeyrek saat sonra bir kovuşturma emri çıkarılmasından korkuyordu. Ne pahasına olursa olsun delilleri ortadan kaldırmalı, hazır gücünü, bilincini tümüyle yitirme­mişken bu işin üstesinden gelmeliydi… Nereye gidecekti?

 

Çoktan kararlaştırmıştı bunu: “Hepsini kanala atarım, ne delil kalır ortada, ne bir şey.” Gece, sayıklama­lar arasında kararlaştırmıştı bunu, hatta kararını hatırladıkça çekinip kalkmak istiyor ve,

“Çabuk, bir an önce gidip atmalıyım” diyordu.

Ama anlaşılan pek kolay olmayacaktı üzerindekileri kanala atması.

İşte yarım saattir -belki daha bile fazla olmuştu- Katerina Kanalı boyunca dolaşıp duruyordu, ama kana­la inen her merdiveni birkaç kez gözden geçirmesine rağmen, bir türlü kararını uygulayamıyordu; çünkü iniş merdivenlerine birtakım kayıklar, sallar bağlanmıştı ve bunların üzerinde çamaşır yıkayan kadınlar vardı. Öte yandan çevreden gelip geçenler de hiç az sayılmazdı. Her yerden görebilirlerdi kendisini. Adamın biri­nin durup dururken merdivenlerden inmesi, aşağıda biraz oyalandıktan sonra da suya bir şeyler atması çok kuşku uyandıracak bir olaydı. Hele bir de kutular batmaz da suyun üstünde kalırsa?.. Ve bu herhâlde böyle olurdu. O zaman herkes görürdü. Zaten başka işleri kalmamış gibi yoldan gelip geçenler de kendisine bakıp durmuyorlar mıydı? “Acaba neden bakıyorlar?” diye düşündü. “Yoksa bana mı öyle geliyor?”

Sonunda götürüp Neva’ya atmasının daha uygun olabileceği düşüncesi geldi aklına. Kalabalık da ol­mazdı orada, insanın fazla göze batmayacağı bir yerdi. Her bakımdan buradan daha uygun bir yerdi.

Neva; en önemlisi de buralardan uzaktı. Böylesine kederli ve korkmuş bir yüzle, böylesine tehlikeli yerlerde yarım saatten fazla bir süredir nasıl olup da aylak aylak dolaşabildiğine ve Neva’yı daha önce akıl edemediğine şaşıp kaldı. Uyurken, üstelik de sayıklamalar arasında verdiği aptalca bir karar yüzünden ya­rım saatini çarçur etmişti! Son derece dalgın ve unutkan olmuştu ve bunu kendisi de biliyordu. Elini çabuk tutması gerekiyordu, hem de çok çabuk. Neva’ya “V…” Caddesi’ni izleyerek gitti. Yolda birden “Neden Ne­va’ya gidiyorum ki?” diye düşündü. “Ve neden ille de suya atacağım? Çok uzaklara, örneğin adalara gidip, ormanda bir ağacın altına, çalıların arasına gömsem, sonra da ağacı işaretlesem, daha iyi olmaz mı?” Sağ­lıklı düşünebilecek bir durumda olmadığını bilmesine rağmen, bu düşüncesi ona oldukça doğru göründü.

Ama adalara gitmesi de kısmet olmadı, iş başka türlü sonuçlandı: “V…” Caddesi’nden alana çıkarken birden sol yanında bir avlu kapısı gördü; avlu boydan boya yüksek duvarlarla çevriliydi. Kapıdan girin­ce hemen sağda, yandaki dört katlı apartmanın sıvasız, penceresiz, yüksekçe duvarı avlunun derinliğine doğru uzanıyordu. Solda kapıdan başlayarak ve sağdaki duvara paralel olarak avlunun yirmi adım kadar derinliğine uzanan, sonra yine sola kıvrılan bir tahta perde vardı. Tahta perdeyle çevrilmiş ve içinde birtakım malzemeler bulunan boş bir yerdi burası. Daha ileride, avlunun dibine doğru, tahta perdenin ardında isten kararmış, alçak, taş bir yapının köşesi görünüyordu. Burası bir araba imalathanesine, tesviye atölyesine ya da bu türden başka bir yapıya ait bir bölüme benziyordu. Her yer neredeyse daha kapıdan başlayarak kömür tozuyla simsiyahtı. Raskolnikov birden, “İşte tam yeri, buraya atıp savuşayım” diye düşündü. Avluda kimsenin bulunmadığını görünce içeri girdi; hemen kapının yanında, fabrika ve atölye olarak kullanılan bu tür yapıların hemen hepsinde sıkça rastlandığı gibi, çitlere dayalı bir su olduğunu gördü; tahta perdenin oluğun hemen üzerine gelen bölümünde böylesi yerlerde hep görülen bilgece bir yazı gördü. Tebeşirle ya­zılmıştı yazı: “Burada durmak yasaktır”. Demek ki, onun burada bulunmasından kimse kuşkulanmayacaktı. “Hepsini çabucak bir köşeye atar, kaçarım!” diye düşündü.

Çevresine bir kez daha bakınıp tam elini cebine soktuğu sırada, birden avlu kapısı ile oluk arasında, sokağa bakan taş duvara yaslanmış duran, aşağı yukarı yirmi beş kilo ağırlığında büyük bir taş gördü. Duvarın ötesinde sokak, kaldırım ve sokakta yürüyen insanlar vardı. Ama içeri girmedikçe kimse kendisini göremezdi. Elini çabuk tutmalıydı, her an biri içeri girebilirdi.