II. YAZMA
BİR ROMAN KESİTİNİN BAKIŞ AÇISINI VE ANLATICISINI DEĞİŞTİRME
A. YAZMA TÜR VE TEKNİKLERİNİ TANIMA
Anlatmaya dayalı bir metin türü olan roman, olay çevresinde meydana gelir. Romanda olay; kişiler, yer (çevre), zaman gibi unsurlarla birleştirilerek anlatılır. Bu bakımdan olay örgüsü, yer, zaman ve kişiler romanın temel ögeleridir. Bu nedenle bir romanda kişi, mekân ve zaman gibi unsurlar değiştiğinde olay örgüsü de değişir.
Bir eserde akıcılığı sağlayan dildir. Dil akıcı ve açık olur, günlük konuşma dilinden farklı olarak söz sanatlarına, deyimlere, mecazlı ifadelere yer verilir.
B. YAZMA TÜR VE TEKNİKLERİNİ UYGULAMA
Verilen bilgilerden hareketle aşağıda verilen roman kesitinin bakış açısını ve anlatıcısını değiştirerek defterinize yeniden yazınız. Daha sonra arkadaşlarınızla bakış açısı veya anlatıcı değişikliğinin romanın içeriğini ve anlatımını nasıl etkilediğini değerlendiriniz.
SODOM VE GOMORE
Necdet, kendisinden böyle bahsedildiği saatte uykusuz bir gecenin bütün ıstıraplarıyla yatağının içinde kıvranıp duruyordu. Boş yere bir parça karanlık olsun diye perdeleri kapadı; boş yere kalbinin üstüne soğuk kompresler koydu; sokağın uğultusundan korunmak için kulaklarını tıkadı. Fakat bir türlü uykuyu mümkün kılan sessizliği bulamadı. Garibi şu ki doğrudan doğruya Leyla’yı da düşünmüyordu. Yalnız belirsiz bir heyecan içinde bütün sinirleri tir tir titriyor, kalbi vücudunun her tarafında atıyor ve durmadan başına sıcak kan dalgaları hücum ediyordu.
İnsanlara insanlar tarafından yapılan işkenceler içinde bir tanesi vardır ki, alçaklık ve acıklılığı hepsini geçer: bu da eski Mısırlıların çok kullandıkları kazık cezasıdır. Necdet eski Mısır’a ait bir romanda okuduğu bu işkenceye dair birtakım tüyler ürpertici tafsilatı şu dakikada birer birer kendisinde, kendi bedeninde hissediyordu. Gerçekten, Necdet’in kazığa çakılmış bir idam mahkûmundan hiç farkı yoktu. Sanki içinde, bütün varlığını baştanbaşa keserek gelip gırtlağına dayanan sert ve katı bir madde vardı ve bu madde onun kendi şuurunun hiçbir şeyle yumuşamayan, hiçbir şeyle uyuşmayan katılaşmasından başka bir şey değildi.
Sabaha karşı alaca karanlıkta yatak odasına girince geceden karar verdiği bütün ayrılma jestlerini yapmıştı. Leyla’nın bütün resimleri, mektupları, hatıra eşyası hepsi birden ya kendisine geri verilmek veyahut doğruca ocağa atılmak üzere, odanın bir köşesinde, yerde, bir yatak bağının içinde sarılmış duruyordu. Necdet’in bir türlü kapanmak bilmeyen gözleri, yarı karanlığın içinde arasıra. Bu hüzünlü çıkına rasladıkça vücudunu bir fena ürperme alıyor, bu çıkın ona, bir evden bir cenaze çıktıktan sonra kendisine ait eşyanın fukaraya dağılmak üzere geçici olarak bir köşeye yığılışını hatırlatıyordu.
(…)
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore