Parayı verdim. Aldı. Yıldırım gibi uzaklaştı. Sokağın başından sesi geldi:
“Gazete, havadiiis!”
Günler geçiyor, her sabah saat gibi geliyor, gazetelerimi verdikten sonra ekliyordu:
“Üç lira kaldı borcum ağabey!”
Sonraları borcu iki liraya indi, bir liraya, daha sonra da elli kuruşa. En son gün gelir, iki gazetemi verirse borcunu ödemiş oluyordu ki gelmedi. Şaştım. Neden gelmemişti? Elli kuruşumun üstüne yatabileceği aklımın kıyısından bile geçmiyordu. Sakın herhangi bir trafik kazasında…
(…)
Günler günleri, günler haftaları, haftalar da ayları kovaladı.
Unutmuştum.
Bir başka çocuk getiriyordu gazetemi. Bu, ondan da cılız, ondan da üfürsen uçacak gibiydi. Onun da bir başka hikâyesi vardı çocuk omuzlarında taşıdığı.
Karların savrulduğu bir kış sabahıydı.
Yazı makinemin başına geçmiştim. Şimdiye kadar hiç işitmediğim cılız bir çocuk sesi:
“Gazete, havadiiiis!”
O muydu? Fakat hayır, olamazdı. Pek cılızdı. Penceremin önünde durmuş, ısrarla vızıldayıp duruyordu:
“Gazete, havadiiis!”
Aşağı indim. Her günkü satıcıdan almıştım oysa gazetemi. Kapıyı açtım: Kısa pantolonlu, minnacık bir çocuk. Savrulan karlarla ıslanmış gazeteleriyle titreyip duruyordu.
“Ağabeyim, kusura bakmasın, dedi amca!”
“Ne bu?”
“Elli kuruş borcu kalmış size de…”
“Kendisi nerede?”
Ağlamadı, hıçkırmadı. Taş gibi, “Öldü.” dedi. “Dün Edirnekapı’ya gömdük…”
Elli kuruşu uzattı. Sonra çekip giderken:
“Gazete, havadis!”
Orhan Kemal, Önce Ekmek
METİNDE GEÇEN BAZI KELİME VE KELİME GRUPLARI
haminne: Yaşlı ve saygı duyulan kadın.
havadis: İlgi ile karşılanabilecek haber.
inme: Vücudun bir bölümünde hareket ve hissetmenin kalkması, felç, nüzul.
tahsildar: Bir kimse veya bir kuruluş adına para toplamakla görevli kimse, alımcı.
üstüne yatmak: Hakkı yokken bir şeyi kendine mal etmek, bir şeyi alıp vermemek.