4. ETKİNLİK
“Birtakım İnsanlar” hikâyesini anlatıcı, bakış açısı, zaman ve mekân özellikleri bakımından aşağıda verilen “Şişman ile Zayıf” hikâyesiyle karşılaştırınız. Bu hikâyelerin benzer ve farklı yönlerini tespit ediniz.
|
Birtakım İnsanlar |
Şişman ile Zayıf |
Anlatıcı |
Kahraman |
Yazar |
Bakış Açısı |
Kahraman Bakış Açısı |
İlahi Bakış Açısı |
Zaman Özellikleri |
Gece |
Belirli zaman yok,kısa bir an |
Mekan Özellikleri |
Dış mekanlar :İstasyon,sokaklar |
İstasyon |
ŞİŞMAN İLE ZAYIF
İki eski arkadaş Nikolayev istasyonunda karşılaştılar; bunlardan biri şişman, öbürü zayıflı. Şişman olanı az önce gar lokantasında karnını doyurmuştu, o yüzden yağlı dudakları olgun iki vişne gibi parlıyordu. (…) portakal çiçeği kokusu yayılıyordu çevresine. Zayıf olan ise henüz yeni trenden inmişti; valizlerle, bohçalarla, karton kutularla yüklüydü elleri, kolları. Onun ağzından da jambon ve kahve telvesi kokusu yayılıyordu. Adamın arkasında uzun çeneli, sıska bir kadın ile uzun boylu, gözlerini kısarak bakan, gözlüklü bir lise öğrencisi başlarını uzatmış bakıyorlardı. Zayıf adamın karısı ile oğluydu bunlar.
Şişman, zayıfı görünce;
—A, Porfir, diye haykırdı. Bu sen misin, iki gözüm? Görüşmeyeli yıllar geçti.
Zayıf apışıp kalmıştı.
—Mişa, aziz dostum! Çocukluk arkadaşım benim! Nereden çıktın böyle?
İki dost kucaklaştılar, üç kez öpüştüler, yaş dolu gözlerini birbirlerine diktiler, ikisi de hoş bir şaşkınlık içindeydiler. Sarılıp öpüşmeden sonra zayıf olanı;
—Ah, sevgili dostum, dedi. Doğrusu, karşılaşacağımızı hiç tahmin etmezdim! Bu ne güzel rastlantı! Dur, sana şöyle bir bakayım! Gene eskisi gibi yakışıklısın, içten bakışların da, şıklığın da hiç değişmemiş. Hey, Ulu Tanrı’m, bakın şu işe! Ee, nasılsın, iyi misin? Zengin misin? Evlendin mi? Gördüğün gibi, ben evliyim… Bu, benim hanım Luiza, kızlık soyadı Wanzenbachlı… Lüteryen bir aileden gelme… Bu da oğlum Nafanail, lise üç öğrencisi. Nafanail. Bu bey benim çocukluk arkadaşımdır. Liseyi birlikle okuduk.
Nafanail biraz düşündü, şapkasını çıkardı.
—Liseyi birlikle okuduk, diye sürdürdü konuşmasını zayıf olanı. Mişa, anımsıyor musun, seninle nasıl alay ederlerdi? Okulca dağıtılan kitabı (…) yaktın diye sana Herostrat adını takmışlardı. Bana da arkadaşlarımın arasını bozduğum için Efialt diye takılırlardı. Kah-kah-kah! Çocukluk günleri ne güzeldi! Korkma. Nafanailciğim, sokul arkadaşımın yanına! Yaa, işte bu da karım, kızlık soyadı Wazenbach… Lüteriyen’dir.
Nafanail bir an düşündükten sonra babasının arkasına gizlendi. Şişman, sevinç dolu gözlerini arkadaşından ayıramıyordu.
—Anlat, bakalım! Nasılsın, neler yapıyorsun? Görevin nerede, hangi rütbedesin?
—Memurluktan başka ne yapabiliriz ki! 7. dereceden denetçi görevindeyim. Bir de Stanislav nişanım var. Aldığım aylık yetersiz ama yetiştirmeye çalışıyoruz. Ayrıca karım müzik dersleri veriyor, ben de ağaçtan sigara küllüğü oyup satıyorum. Tanesi bir rubleden gidiyor, çok güzel kül tablalarıdır. On taneden fazla alana, anlıyorsun ya, biraz indirim yapıyorum. Yuvarlanıp gidiyoruz işte… Başkentte görevliydim, şimdi de buraya, aynı bakanlığa bağlı dairede kısım şefliğine atandım. E, sen hangi görevdesin, bakalım? Epey üst rütbelere yükselmişsindir, sanırım. Daire amiri filan…
Şişman;
—Hayır, dostum, daha yüksek, dedi. Bakanlık müsteşarıyım…. Nişanım da var. Çift yıldız.
Zayıf birden sarardı, dondu kaldı, sonra biraz toparlanarak yüzüne çarpık bir gülümseme yayıldı; aynı anda da gözlerinde kıvılcımlar çaktı. Bunun ardından ezildi, büzüldü, kamburlaştı, ufaldı… Karısının çenesi daha bir sivrildi, oğlu Nafanail “hazır ol”a geçti, dik yakalı setresinin bütün düğmelerini ilikledi.
—Beyefendi hazretleri… bendeniz çok memnun oldum. Nasıl desem ki… çocukluk arkadaşım, birdenbire bu rütbeye yükselmiş! Kih-kih-kih!