BOYACI
Ufak telek, kara kuru, yüzünün derisi ta ensesine kadar kırış kırış. Sırtındaki ceket kırk yamalı. Beş yıl önce bir armatör acımış, vermiş. Ufacık boya sandığı uydurma, ama çiy yeşil, çiy pembe, çiy mordan bir şeyler çizmeğe, sandığını şenlendirmeğe çalışmış. Sandık şenlenmiş şenlenmesine ya, çiçekler, çiçeklerin yaprakları olmamış.
Dışarıda yağmur çisenti hâlinde. Kahvenin içi sıcak. Camlar hohlanmışçasına…
Beni ta karşıdan gördü, gözlerinin içi gülerek geldi yanıma,
– Merhaba beyim !
İyi ama bu havada pabuç boyatmanın faydası ne? Hiç bana göre. Ona göreyse elbette gerekil. Çünkü ellinin üstünde bir adam. İrili ufaklı beş çocuğundan başka büyük kızından kalma bir de torunu olduğunu söylemişti. Havalar bozuk, yağmur yağıyor, pabuçlarını boyatacaklar pek de bulunmaz diye çekilip oturacak değil ya!..
“Merhaba beyimrirte karşılık verdim:
Merhaba !..
– Nasılsınız? Aliyettesinizdir İnşallah?
– Eh işte. Sen?
– Ben mi? Bana kulak asma… (…)
Orhan Kemal, Yağmur Yüklü Bulutlar
B. Aşağıdaki yargılar, yukarıda verilen parçaya göre doğru ise cümlenin başına “D”, yanlış ise “Y” yazınız.
1. Bu parçada diyalog tekniğinden yararlanılmıştır. (D)
2. Olaylar, kahraman anlatıcının bakış açısıyla anlatılmıştır. (D)
3. Parçada sözü edilen kişiler, daha önce birbirlerini hiç görmemiştir. (Y)
4. Anlatıcı, gerçek hayatta yaşanması mümkün olan bir olayı nakletmiştir. (D)
5. Parçada mekân olarak bir kahvehane kullanılmıştır. (D)
6. Olayın hangi yılda geçtiği belli değil ama mevsimlerden kıştır. (Y)
7. “Boş oturmaktansa geçimini sağlamak için yaşlı da olsan çalışmak gerekir.” iletisi verilmiştir. (D)
8. Anlatma tekniğinden ve öyküleyici anlatım biçiminden yararlanılmıştır. (D)