EDEBİYAT AKIMLARI
Sanatta (edebiyat, resim, heykel, musiki…) belirli bir görüş, duyuş ve anlayış sistemine ‘akım’ denir. Edebiyatta buna ekol, çığır, okul, meslek adları da verilmektedir. Her edebiyat akımı, bir öncekini yadsıyarak şekillenir. Çünkü her yeni düşünce, eski düşüncenin diri yanlarından filizlenirken eskimiş yanlarını da yadsıyacaktır.
Edebiyat akımı dediğimiz zaman, yepyeni bir düşünce yepyeni bir fikir ortaya atmak aklımıza gelir. Bunu hayatın yeni bir felsefesi olarak da düşünebiliriz. Edebiyat akımları bir anlamda bilim, felsefe, teknikteki gelişmelerin edebiyata yansıması, büyük ve köklü değişimlerin sanattaki izdüşümüdür.
BAŞLICA EDEBİYAT AKIMLARI:
1) Hümanizm
2) Klasisizm
3) Romantizm
4) Realizm (gerçekçilik)
5) Naturalizm ( doğalcılık)
6) Parnasizm
7) Sembolizm (simgecilik)
8) Sürrealizm ( gerçeküstücülük)
9) Egzistansiyalizm (varoluşçuluk)
10) Empresyonizm
11) Ekspresyonizm
12) Kübizm
13) Fütürizm (gelecekçilik)
14) Dadaizm
15) Letrizm (harfçilik)
16) Ünanizm ( tek ruhçuluk)
HÜMANİZM: (14. Yüzyıl)
Eski çağ dillerine ve edebiyatlarına ön planda yer ayıran ve insana, insan yaşamına en yüksek anlamını, en yetkin saygınlığını kazandırma amacı taşıyan öğretidir. Edebiyatta uyanış yeniden doğuş anlamına gelir. Önce İtalya’da görüldü. Eski Yunan ve Latin edebiyatlarına duyulan hayranlık, orta çağda kilise ve devlet baskısına tepki, matbaanın icadı gibi nedenlerle oluştu. Sanatçılar eski filozof ve sanatçıların düşünce ve biçemlerini ( üslup) taklit ettiler. Değişmeyen temel insanı işlediler.
Ünlü hümanistler: Dante (İlahi Komedya), Montaigne (Denemeler), Boccacio (Dacameron : On Gün Hikayeleri),
Petrarca, Rabelais ( Gargantua), Ronsart, Erasmus ( Deliliğe Övgü), Thomas More ( Ütopia) ve William Shakespeare’dir.
Örnek: TANRISAL KOMEDİ
Tanrısal Komedi; dünya edebiyatının en tanınmış, en büyük eserlerindendir. Üç bölüme ayrılır: Cehennem, Araf, Cennet; 14233 dizelik bu eser boyunca Dante ” insan” ın, Vergilus ” akıl” ın, Beatrice ” iman” ın sembolü olarak görülür.Dante’nin öbür dünyaya yaptığı yedi günlük hayali gezinin şiirleşen anıtıdır. “Terzarima” nazım biçimi ile üçlü bentlerle yazılmıştır. Eser ilk dizelerden son dizelere kadar telmihlerle, alegorilerle örülüdür.
” Cehenneme Giriş”
Dert şehrine benden girilir
Bitmeyen azap içine benden girilir,
Lanetliler arasına benden girilir.
KLASİSİZM:(XVII.yy.)
Klasisizmin düşünce temelini Descartes’in “akılcılık” ( Rasyonalizm) felsefesi oluşturur.”Düşünüyorum, öyleyse varım.” Diyen Descartes’in bu felsefesine göre, gerçek ve doğru ancak akıl yoluyla bulunabilir. Duygular ( aşk, kin, seviç, keder..) yanıltıcıdır, bunlar mutlaka aklın denetiminde olmalıdır.
Klasisizmin en çok etkilediği sanat dalı,tiyatro olmuştur.Özellikle eski Yunan’dan beri geleneği süren trajedi türünün ilginç örneklerini Racine ve Corneille verirken,Moliere”modern” yaşamı işleyen komedyalarıyla “tarih ve antik beğeni yerine çağını yansıtma gayreti içindedir.”
Buna karşılık epik ve lirik şiir,hiçbir etkinlik göstermez.
Özellikleri:
1)Akıl,irade ve sağduyuya önem verirler;onlara göre duygu ve coşku aldatıcıdır.
2)Klasiklere göre “doğa”,insanın değişmeyen iç dünyası demektir.İnsanın duygu ve düşüncelerinin hiç değişmeyen yanları bulunduğuna inanılmış;insandaki evrensel özellikler incelenmiştir.
3)Günlük ve gelip geçici olan konuları değil,kalıcı olan konuları işlemişlerdir.Bu nedenle eski Yunan ve Latin
edebiyatlarını örnek almışlardır.
4)İdeal ve mükemmel insanı (aklını ve iradesini kullanabileni)konu alarak işlemişler,değişmez tipler yaratmışlardır.
5)Tiyatroda üç birlik kuralına(yer,zaman,olay birliğine)yer vermişlerdir.
6)Yapıtlarda,hasta ve sakat insanlara yer verilmemiş,insan dışındaki her şey (kostüm,dekor,doğa görünümü…)
ihmal edilmiştir.
7)Ahlaki amaç güdülmüş,erdeme her şeyin üstünde değer verilmiştir.
8)Klasiklere göre konudan çok,konunun kusursuz bir dil ve anlatımla ortaya konulması asıldır.Kullanılan
dil kabalıktan,bayağılıklardan arınmış,seçkin bir dil olmalıdır.
9)Tiyatro eserlerine daha çok önem verilmiş,roman üzerinde pek durulmamıştır.
10)Sanatçılar,yapıtlarında kişiliklerini saklamışlar;bu nedenle yapıtlarda sanatçının duygu ve düşünceleri
ön plana çıkmamıştır.
11)Klasikler”Sanat sanat içindir”anlayışıyla eserler vermişlerdir.
12)Konuya değil,konunun işlenişine önem verildiği için aynı konu başka sanatçılarca da ele alınmıştır.
Başlıca sanatçıları:
Tragedyada Racine,Corneille; komedyada Moliere; manzum,mektup ve manzum yergideBoileau; fablde La
Fontaine; felsefede Descartes,Pascal; özdeyişteRochefoncault; portrede La Bruyere; dinsel söylevde Bossuet;
anıda Saint-Simon;romanda Mme De La Fayette(Prenses de Cleves),Fenelon(Telemak)
Türk Edebiyatındaki Etkisi:
Türk edebiyatında Klasisizmin etkisini belirli olarak göremeyiz.Ancak,Şinasi’nin “Şair Evlenmesi”nde üç birlik
kuralını uygulaması ve La Fontaine’den yaptığı çeviriler; Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı çeviri ve
uyarlamalar;Yusuf Kamil Paşa’nım Telemak çevirisi,Klasisizmin Türk edebiyatındaki etkisini göstermektedir.
ROMANTİZM(ÇOŞUMCULUK)(XVIII.yy.)
Aydınlanma çağı dediğimiz18.yy belirleyici öz.feodal monarşik düzen yapısını değiştitmek;özgürlüğü,
kardeşliği,eşitliği egemen kılmaktır.Nitekim yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen Fransız İhtilali bu ana-
düşünceden beslenir.Bu ihtilal,sanat ve edebiyatı da derinden etkiler.Edebiyat ve sanat alanında daha önceki
akıma,klasisizme tepki başlar.Düzen,uyum,denge,akılcılık,idealleştirme gibi ilkeler reddedilir.
Sanatçı kentlerden,süslü salonlardan kaça;özgürlüğü doğada,kendi iç dünyasında arar.Seçkin sınıfların klasik
ölçülerini,onların saptadığı tüm kuralları bir yana atar.İnsanı toplumsal çevresiyle birlikte algılamaya çalışır.
Romantizmin düşünsel alanda en önemli habercisi Fransız filazof ve yazarı Roussea’dur.
Romantizm ilkin İlgitere’de W.Wordswort ve S.Taylor Coleridge’in birlikte yayımladıkları lirik baladlar
ile başlar.Almanya’da Geothe,Sehiller ile en güzel örneklerini veren romantizmin19. yüzyılın başlarında
Victor Hugo’nun “Cromwell”önsözü ile kuralları saptanır.Daha sonra da Chateaubriand,Lamartin,A.de Musset ile bütün Avrupa’ya yayılır.
Özellikleri:
1)Klasiklerin akla önem vermesine karşılık romantikler hayal ve duyguya önem vermişlerdir. Dehanın akılda olduğuna
inanan klasiklere karşı A.de Musset “Yüreğine vur, oradadır deha” diyerek duyguyu savunur.
2) Sanatçılar, yapıtlarında kişiliklerini gizlememişler; kendi duygu ve düşüncelerini, izlenimlerini anlatmışlardır. Romantikler,
doğayı betimlemiş; onon derinliğindeki anlamı sezmeye çalışmışlardır.
3) Romantikler gülünç, kaba, çirkin insanı da anlatmaya, kural dışı nesnelere de değer vermeye başlamışlardır. Önemli
olan ideal insan tipi değil, çağdaş insan tipidir. Ulusal değerler de bu akımla önem kazanır.
4) Hristiyanlığa, baskı ve kurallar sistemi olarak bakmamışlar; onu ahlaki telkin aracı olarak saymışlardır.
5) İnsanların içinde bulunduğu çevreler, sadece dekor olarak anlatılmış ve insanın eğitimi yerine toplumun eğitimi
amaçlanmıştır.
6) Dil, seçkinlik kaygısı güdülmeksizin, kullanılır. Yazar, anlatacakları için sözcük seçme kaygısı taşımaz.
7) Romantikler, tiyatroda üç birlik kuralını yıkmışlar, dram türüne önem vermişlerdir.
8) Tip değil karakter esas alınmıştır.
9) Sanatçılar, ortaçağ ve Rönesans dönemi ile ilgili konulara ve ulusal tarihe ilgi duymuşlardır.
10) Klasisizmde ihmal edilen doğaya karşı büyük bir sevgi gösterilir, doğa görünümlerinin, uzak ülkelerin, yerli ve
yabancı törelerin betimlenmesine geniş yer verilir.
Bu ilkelerin uygulanmasıyla lirik ve epik şiir, roman, deneme, gezi, eleştiri, tarih türleri çok gelişmiştir. Tiyatroda
trajedi yerine dram türüne bırakmıştır.
Romantizmin temsilcileri:
Fransa: Jean Jacques Rousseau, Chateaubriand, Mme de Stael, A. de Musset, Lamartine, Victor Hugo, Goerge Sand…
İngiltere: Byron, W. Wordswort.
Almanya: Geothe, Sechiller:
İtalya: Manzoni, Silvio Pellico, Leopardi.
Türk edebiyatında: Şemsettin Sami, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi
REALİZM(GERÇEKÇİLİK)
Realizm,yani gerçekçilik,tabiatı olduğu gibi,görünüşte sanıldığı gibi çirkinlikleri ve bayağılıklarıyla anlatmaya
çalışan bir sanat akımıdır.Realizm XIX.yüzyılın ilk yarısında,romantizme tepki olarak doğmuştur.
Gerçeği ve doğayı değiştirmeden,olduğu gibi yansıtmayı amaçlayan bu edebiyat ve sanat akımı,pozitivizmin
(olguculuk-Auguste Comte)gelişimine koşut olarak ortaya çıkar.Bilimin gelişmesi,determinist(gerekirci) görüşler
gerçekliği hazırlar;deney,gözlem,nesnellik gibi yöntemsel ilkeler de gerçekçilerin ana ilkesi olur.
Fransız romancıları Honore de Balzac ve Stendhal romantizmin egemen olduğu yıllarda yaşamalarına karşın gerçekçiliğin öncüleri ve kurucuları arasında yer alırlar.Balzac;Eugenie Grandet,Goriot Baba,Vadideki Zambak gibi romanlarında dönemine eleştirel ayna tutar.önemini ve içinde yaşadığı toplumu bir tarihçi tutumuyla inceler.
Stendhal de”Bir roman,yol boyunca gezdirilen bir ayna demektir.” düşüncesinden yola çıkarak döneminin çeliş-
kilerini,insan ve toplum ilişkilerini yalın bir biçimde anlatır.
Gerçekçilik akımını onaylattıran yazar ise Gustave Flaubert’tir.Yapıtlarında kişiliğini gizler,kahramanların
duygu ve düşüncelerini gözlemci bir gerçekçilikle çözümler.Balzac ve Stendhal’den ayrı bir tutumla”toplum
anatomisini çizme” yerine,toplumsal yapının etkisiyle oluşan insanlık durumlarına eğilir.”Madam Bovary”,
bunun en güzel örneğidir.
Akımın özellikler:
1.Sanatçı, anlattıklarında gözleme ve belgeye dayanmalıdır;insan,içinde bulunduğu çevrenin özellikleriyle
tanıtılmalıdır.
2.Sanatçı tarafsız olmalı,kendi duygu ve düşüncelerini gizlemelidir.
3.Sanatçılar,insanı ve toplumu “iyi-kötü,güzel-çirkin”demeden olduğu gibi yansıtmak zorundadır.(klasikler,
olması gerektiği gibi;romantikler,kendi istedikleri gibi,anlatırlar.)
4.Kişiler,toplumsal düzeylerine göre konuşturulmuştur.
5.Sanatçının eğitme amacı yoktur;o,gerçekleri olduğu gibi anlatan bir gözlemcidir.
6.Realistler,toplum ve gerçeklerini ele almalarına karşın,sanatı ve edebiyatı bir mücadele aracı olarak
görmemişlerdir.
7.Realist edebiyatta tiyatro,özellikle de roman türleri çok gelişmiştir.
8.Dil,zorlama bir dil değildir.Anlatım,sağlam kurgulu,açık ve anlaşılırdır.
9.İnsanın doğal ve toplumsal gelişmesinde çevrenin etkisi göz önünde tutularak çevre betimlemelerine özen gösterilir. Romantizmde olduğu gibi doğa betimlemeleri süs değildir;kişinin iç dünyasını yansıtır.Betimleme için betimleme yapılmaz.Betimlemeler,sanatçının gözüyle değil,yapıttaki kişilerin gözüyle yapılır.
Ünlü Realistler:
Fransız edebiyatı:Honore de Balzac( Goriot Baba,Vadideki Zambak) ,Stendhal(Kırmızı ve Siyah,Parma Manastırı)
Gustave Flaubert(Madam Bovary,Salambo),Guy de Maupassant -Fr.ünlü hikayecisidir.Natüralizmde de tanındı.
Alphonse Daudet (Değirmenimden Mektuplar)
İngiliz edebiyatı:Charles Dickens(Oliver Twist,Antika Dükkanı,David Copperfield)
Rus edebiyatı:N.Gogol(Bir Delinin Hatıra Defteri,Müfettiş,Ölü Canlar) ,İ.Turgenyev(Babalar ve oğullar,Taşralı
Kadın,Fırtınadan Önce) ,F.Dostoyevski(Suç ve Ceza,Karamazov Kardeşler,Budala,Kumarbaz)
L.Tolstoy:(Savaş ve Barış,Anna Karenina,Diriliş,Hacı Murat) ;A.Çehov(Martı,Üç Kız Kardeş,Vanya Dayı,
Vişne Bahçesi ve 4.cilt öykü) ,Maksim Gorki:(Ana, Çocukluğum,Ekmeğimi Kazanırken…)
Amerikan edebiyatı:J.London(Vahşetin Çağrısı,Demir Ökçe),E.Hemingway(Silahlara Veda,Çanlar Kimin İçin
Çalıyor,İhtiyar Adam ve Deniz),J.Steinbeck:(Fareler ve İnsanlar,Gazap Üzümleri,Bitmeyen Kavga)
Türk Edebiyatında Gerçekçilik:
Türk edebiyatı,Batılı anlamda gerçekçilik akımını Tanzimat döneminde tanır.Samipaşazade Sezai,esirlik ve
insan ticareti üzerine yazdığı “Sergüzeşt”(1889)romanında,romantizmden tümüyle sıyrılamamış olmasına
karşın gerçek gözlemlerden yararlanır,kişilerin davranışlarını ve iç dünyalarını oldukça gerçekçi bir
şekilde verir.Recaizade Mahmut Ekrem,Araba Sevdası adlı romanında Batılılaşmayı günlük yaşamın
akışına uyarlayamayan züppe bir tipi(Bihruz Bey),gerçekçi gözlemlere dayanarak anlatır.
Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde başlayan realist etkilenme Servet-i Fünun’da Mehmet Rauf,H.Ziya
Uşaklıgil ve Hüseyin Cahit’te görülür.Bağımsız yazarlardan Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim de bu yönde
yaoıtlar kaleme almışlardır.
Türk edebiyatının realist kabul edilen öteki yazarlar şunlardır:Yakup Kadri,Refik Halit,Reşat Nuri,Halide
Edip,Ebubekir Hazım,Ömer Seyfettin,Sabahattin Ali,Memduh Şevket,Halikarnas Balıkçısı,Orhan Kemal,
Kemal Tahir,Yaşar Kemal,Fakir Baykurt….
NATÜRALİZM (DOĞALCILIK)
19.yüzyılın sonunda ve 20.yüzyılın başında etkili olan bir sanat akımıdır. Doğa bilimlerinin ve özellikle Darvinci doğa anlayışının ilke ve yöntemlerinin edebiyata ve güzel sanatlara uygulanmasıyla gelişmiştir. Edebiyatta “gerçekçilik”(realizm) geleneğini daha da ileri götüren doğalcılar,gerçekçiliği ahlaksal yargılardan ve seçici bir bakıştan uzak bir anlatımla sergilemeyi amaçlarlar.
Fransa’da ortaya çıkan doğalcılığın kuramsal temelini Hippolyi Taine’in eleştirisel yaklaşımı oluşturur.”İngiliz Edebiyatı Tarihi” adlı yapıtının önsözünde:”Hırsın,yürekliliğin ve gerçeğin,tıpkı sindirimin,kasların hareketi ve vücut ısısının olduğu gibi bir nedeni vardır. Kötülükle erdem,sülfürik asitle şeker gibi birer üründür.”der.Doğalcılığın en önemli temsilcisi Emile Zola’nın “Deneysel Roman”ı(1880)akımın edebi bildirgesi sayılır. Zola,gözlemin romancı için yeterli olmadığını,gözleme deneyi de eklemek gerektiğini söylemekteydi.
Natüralizmin Özellikleri:
1.Determinist görüşe uygun olarak deneysel bilimlerde uygulanan yöntem,edebiyatta da uygulanabilir.İnsanın duygu ,tutku ve düşünceleri,soyunun,içinde yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisiyle oluşur.Kişinin iradesiyle yaptığını sandığı işler bile bu etkinin sonucudur.Bu nedenle kişiler,olaylar yazarın istemi dışında gelişir.Onları yönlendiren soyaçekim yasaları ve içinde yaşadıkları çevredir.
2.Natüralizm,Realizmden daha ileri giderek gözlemciliği deneye dayandırmıştır.Örneğin iyi veya kötü koşullarda çalışan bir işçinin psikolojik,fiziksel özelliklerindeki değişim,ayrıntılarıyla ele alınır.
3.Natüralizmde yazar,kişiliğini gizler.Yaşamın bütün iyi,kötü yanları anlatılır.
4.Doğa betimlemeleri kişileri tanıtmada araç olarak kullanılır.
5.Kahraman toplumun hangi katındansa o dille konuşur.
6.Anlatım doğaldır.
7.Biyolojik nedensellik,toplumsal nedenselliğe yeğ tutulur.Bu nedenle çoğu kez yalnız,yaşananın nesnel yansıtımıyla yetinilir.
8.”Sanat toplum içindir.”ilkesi egemendir.Sanatçı,bir doktor gibi davranmalı;edebiyat da bir ameliyat masası
olmalıdır.Sanatçı,toplumu ameliyat masasına yatırmalı;toplumun hasta yanlarını insanlara göstermelidir.
Bunu yaparken ahlaksal kaygılara uymak zorunda değildir.
Natüralizmin başlıca sanatçıları:
Emile Zola(1840-1902)Natüralizmin kurucusu ve kuramcısıdır.(Eserleri:Meyhane,Germinal,Toprak,Gerçek,
Nana,Para…)
Goncourt Kardeşler:(Edmond ve Jules Goncourt)Eserleri:Manette Salamon,Journal.
Guy De Maupassant:/Eserleri:Tombalak,Ayışığı,Küçük Raque,Bir Hayat,Güzel Dost…)
Türk Edebiyatında Natüralizm:
Türk edebiyatında doğalcılık akımı,Tanzimat döneminin ikinci kuşak sanatçıları arasında etkili olur.
Nabizade Nazım,”Zehra” romanını yazmadan önce,eserinde anlatacağı çevreyi inceleyerek notlar alır,romanındaki
tiplerin ruhsal durumlarının fizyolojik ve toplumsal etkiler altında geliştiğini gösterir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar,”Mürebbiye”,”Hayattan Sayfalar”,”Ben Deli miyim?” adlı romanlarında “deneysel roman” yöntemini kullanır.
Doğalcılığa ve Emile Zola’ya hayranlığıyla tanınan Selahattin Enis,doğalcılığın henüz anlaşılmadığı dönemlerde
“çevredeki pislikleri,tutku çirkefliklerini bütün çıplaklığıyla sanat merceğinden sunarak okuyucuyu uyarmak
amacıyla roman ve öyküler yazar.
PARNASİZM
Parnasizm;19.yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da Romantizme tepki olarak doğan,realist metotlarla yazılan
şiir akımıdır.
Fransa’da Parnasse Contemporain (Çağdaş Parnas) adlı bir şiir dergisi çevresinde toplanan(1866) ozanlara
“parnesyen” denmiş,bunların oluşturduğu şiir akımına da “Parnas” adı verilmiştir.
Daha 1850 sıralarında Pozivitizm (olguculuk)’in etkisiyle, uzak duygusal diline tepki olarak ölçülü ve nesnel bir
anlatıma, teknik kusursuzluğa ve kesin betimlemelere önem verirler. Ölçü ve nazım biçimlerinde deneysel arayış-
lara ve sone türünün yeniden canlanmasına olanak hazırlarlar. Akım XIX. yüzyılın sonlarına doğru romanda görülen realizme ( gerçekçilik) koşut olarak gelişir. Başlangıçta konularını o dönemin toplumundan alan Parnasçılar daha sonra mitolojiden, uzak ülkelerin, başta Hint ve Eski Yunan olmak üzere geçmiş uygarlıkların öykü ve destanlarından esinlenirler.
Parnasizmin Özellikleri:
1) Şiirde ozanın kişiliği gizlenir; şiir, iç dünyadan dış dünyaya, öznellikten nesnelliğe açılır. Ozan, kendi kişisel duyguları, tutkuları yerine, dış dünyadaki gözlemlerini, değişik doğa görünümlerini nesnel bir tutumla anlatır.
2) “Sanat, sanat içindir.” ilkesini benimsemişlerdir.
3) “Biçimsel güzellik” uğruna, şiiri, ölçü ve uyaktan örülü bir oluş olarak görmüş, duygu ve düşünceyi göz ardı etmişlerdir. Lirizme yer vermemişlerdir.
4) Kötümser ve umutsuz ruh halini yansıtan Parnasçılar, şiiri saf güzellik olarak ele almışlar; güzeli her zaman yararlıya yeğlemişlerdir.
5) Şimdiki zaman yerine geçmiş zaman kişileri ve olayları işlenir, tarihin her döneminden, özellikle Hint, Mısır, Filistin gibi uzak ve yabancı ülkelerin kültür ve efsanelerinden yararlanılır. Bu ülkelerin doğa görünümleri işlenir, şiire egzotik bir hava getirilir.
6) Felsefi düşünceler, hatta bilim ve fenle ilgili görüşler işlenir.
Başlıca Sanatçıları:
T. Gautier (1811-1872): Güzelliği ve biçimi her zaman önde tutmuş; hiçbir siyasal, ahlaksal ve toplumsal kaygının,
ideali önleyemeyeceğini öne sürmüştür. ( Eserleri: Mineler ve Akikler, Momie’nin Romanı…)
T. De. Banville (1823-1894): Dizeleri, uyum ve ölçü bakımından çok ustacadır. Ortaçağ nazım biçimlerini yeniden
canlandırmıştır.( Eserleri: Fransız Şiirinin Küçük Kitabı, Akrobatik Şiirler…)
L. De.Lisle (1818-1894): Nesnelliğe çok önem verdiği için bütün aşamalarıyla insanlık tarihini şiirlerinde yaşatmak istemiştir. ( Eserleri: Antik Şiirler, Barbar Şiirler, Trajik Şiirler…)
J.M.De Heredia:(1842-1907)Ahlâk ve yurtseverlik konularını işleyen şiir biçimindeki oyunları vardır.(eserleri:
Kutsal Kalıntılar Korunağı,Alçak Gönüller…)
Türk Edebiyatındaki Etkisi:
Tevfik Fikret’in Servet-i Fünun dönemi şiirlerinde Parnasizmin açık etkisi görülür. Yahya Kemal’in ilk şiirlerinde de bu akımın izleri sezilmektedir.
SEMBOLİZM (SİMGECİLİK)
Sembolizm;hem gerçeği göstermek hem de onun sınırlarını aşmak arzumuza aynı zamanda cevap veren bir sanat
biçimidir.Doğrudan doğruya sözle anlatılamayan derin duygularla heyecanları sembolik kelimelerin müziğiyle anlatmaya çalışan bu akım,Parnasizm’e tepki olarak doğmuştur.XIX.yüzyılın son yarısında Fransa’dan bütün Avrupa’ya yayılmıştır.
Sembolistler,bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir biçimde anlatmak yerine simgelerle yüklü örtük bir dille
anlatma yoluna giderler.
Akımın öncülüğünü yapan Verlaine ve Rimbaud gibi şairler,Charles Baudelaire’nin şiir ve düşüncelerinden
özellikle de “Elem Çiçekleri” şiirinden büyük ölçüde etkilenirler.
Simgecilere göre şiirin teması,bir müzik parçasında olduğu gibi özenle seçilmiş sözcüklerin uyum,ton ve
renklerin incelikli bir biçimde düzenlenmesi yoluyla işlenebilir.Sembolistlerin,şiirin özüne ağırlık vermeleri,
sanatın öteki bilgi ifade araçlarından daha üstün olduğu inancına dayanır.
Sembolizm,1890 yılında doruğa ulaşır;ama ,1900’den sonra akıma duyulan ilgi azalmaya başlar.
Gene de sembolistler.XX.yy.İngiliz ve Amerikan edebiyatları üzerinde güçlü ve kalıcı etkiler bırakır ve getirdikleri yeniliklerle çağdaş şiiri zenginleştirirler.Eliot’ın şiirlerinin yanı sıra James Joyce ve Wirginia Woolf’un anlatıdan çok sözcüklerin uyumuna ve imge düzenlemelerine önem veren romanlarında da sembolist kuramın etkisi
görülür.
Sembolizmin Özellikleri:
1.Sembolistler,Parnasçıların şiirden kovduğu duygu ve hayal dünyasını geri getirmişlerdir.
2.Sembolizm,bir bakıma Romantizme dönüş gibi görünse de,gerçekte kendinden önceki bütün şiir anlayışlarına
karşı çıkar.
3.Sembolistler,birtakım simgelerin arkasına saklanmış,kapalı anlamı herkese göre değişebilen bir şiir anlayışını
benimsemişlerdir.
4.”Şiir,sözden çok,sözle yaratılan müziktir.”diyen sembolistler,Parnasçıların konuya uygun sözcükler seçerek
oluşturdukları ritmik şiirden,sözcüklerin müzikli yapısına yaslanan ses zenginliğine,iç ahenge dayanan bir beste
şiire ulaşmışlardır.
5.Sembolistler,dış dünyada gördüklerini değil,sezdiklerini;doğayı değil,izlenimlerini anlatmışlardır. Onlar doğada
açıklığa karşıdırlar. Yansıtmaya çalıştıkları esrarlı alem için yarı aydınlık ortamları (akşamın alacakaranlığını,
günbatımının gizemli kızıllığını,ay ışıklı geceleri…)dekor olarak seçmişlerdir.
6.Sembolistler,duyguları,anlamı herkese göre değişebilecek olan simgelerle ve yeni mecazlarla anlatmışlardır.
7.Sembolistlere göre,biçimsel özellikler (ölçü,uyak,nazım biçimi…) ikinci plandadır.
8.Anlam geriye itilmiş,güzellik kapalılıkta aranmıştır.
9.Sembolistler,toplumsal sorunlardan uzak kalmışlar;”sanat için sanat” anlayışını yansıtmışlardır.
Sembolizmin Başlıca Sanatçıları:
E.A.Poe:Çağdaş kısa öykünün kurucusu sayılır.Şiirleri teknik,ritim ve müzik bakımından olgundur.(Eserleri:
Kuzgun,Çanlar,Altın Böcek,Morg Sokağı Cinayeti…)
C.Baudelaire:(1821-1867)Poe’nin etkisiyle yazmış,sözcükleri bilinen anlamları dışında kullanarak,çağrışımlarla
yani kapalı anlatımla duygularını sezdirmeye çalışmıştır.(Eserleri:Kötülük Çiçekleri,Yapma Cennetler…)
S.Mallarme:(1842-1898)”Saf şiir”yaratmak için biçim olgunluğunu kırmış,sözcüklerin ,uyağın ve gramerin
bilinen biçim anlatımlarının dışına çıkmıştır.(Eserleri:Eski Tanrılar,Şiirler…)
P.Verlaine:(1844-1896)Müzikli ve kapalı üslubuyla,duygu ve görüntünün bütün inceliklerini ve ayrıntılarını
ortaya çıkarmaya çalışmıştır.(Eserleri:Aşıkların Bayramı,Güzel Şarkı,Sözsüz Romanlar…)
A.Rimbaud:(1854-1891)Empresyonistler arasında da sayılan ve sürrealizme kaynaklık eden sanatçıya göre
şair,bütün duygularının düzenini değiştirmeli,evrenin yeni boyutlarını görmeli ve anlatmalıdır.(Eserleri:
Sarhoş Gemi,Cehennemde Bir Mevsim,İlhamlar…)
Türk Edebiyatındaki Etkisi:
Sembolizm,Türk edebiyatında da yankısını bulmuştur.İlk etkiler,Servet-i Fünun şairi Cenap Şahabettin’de
görülür. Ancak,bu akımın bütün kurallarını benimseyen ve ona uygun şiirler yazan Ahmet Haşim’dir.Ahmet
Hamdi Tanpınar ve Ahmet Muhip Dranas’ta da bu etki sezilmektedir.