İçindekiler
Edebi Sanatlar (Özellikler ve Örnekler)
Sözün gerçek anlamı dışında daha zengin anlamlarla kullanılması demek olan mecaz, söz sanatlarının kaynağıdır.
Başlıca söz sanatları:
I- Benzetme (Teşbih):
Anlam ya da biçimce ilişkili iki kavramdan, niteliği zayıf olanın güçlü olana benzetilmesidir. Tam bir benzetmede dört unsur vardır: Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme edatı, benzetme yönü.
Ör/
Taş gibi sert ekmek.
kendisine benzetme benzetme benzeyen
benzetilen edatı yönü
Cennet kadar güzel vatanımız var.
Kendisine benzetme benzetme benzeyen benzeyen edatı yönü
Ağabeyi kadar akıllıydı Ahmet.
kendisine benzetme benzetme benzeyen
benzetilen edatı yönü
Benzetmenin temel öğeleriyle (benzetilen ve benzeyen) yapılan benzetmeye “Teşbih-i Beliğ (Güzel Benzetme)” denir.
Ör/
Aslan askerlerimiz geçiyor.
kendisine benzeyen
benzetilen
Kömür gözleriyle uzaktan bakıyordu.
kendisine benzeyen
benzetilen
Fark etmez anne toprak ölüm maceramızı.
Gördüm denizdekileri bin başlı ejderi.
Nazlı vücudu bir kucak ot bir yığın kemik.
II- İstiare (İğretileme):
Bir sözcüğün benzetme amacıyla başka bir söz yerine kullanılmasıdır. Diğer bir deyişle benzetmenin temel öğelerinden yalnızca biriyle yapılan söz sanatıdır. İkiye ayrılır:
a- Açık istiare:
Benzetme unsurlarından sadece “Kendisine benzetilenle” yapılır.
Ör/
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Sen o yılanın sözlerine bakma.
Bir cennette yaşıyoruz farkında değiliz.
Sabahtan uğradım ben o fidana.
Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü.
(Benzeyen “sevgili” yok. Kendisine benzetilen “gonca gül” var.)
Şu beşikte yatan meleğe bakınız.
(Benzeyen “bebek” yok. Kendisine benzetilen “melek” var.)
b- Kapalı istiare:
Benzetme unsurlarından “Benzeyenle” yapılan istiaredir.
Ör/
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda
Rüzgâr, yüzümü kesiyor.
Ay, ağaç dalları arasından yere damlıyordu.
Can, kafeste durmaz, uçar.
A kara kız kara kız
Saçlarını tara kız
Gönlüm uçtu yuvadan
Perçeminde ara kız
(Benzeyen “gönül” var. K.Benzetilen “kuş” yok.)
Tekerlek yollara bir şeyler anlatıyor.
(Benzeyen “tekerlek” var. K.Benzetilen “insan” yok.)
Ufukta günün boynu büküldü.
(Benzeyen “güneş” var. K.Benzetilen “insan” yok.)
Not: Kişileştirme sanatının olduğu her yerde “Kapalı istiare” vardır.
III- Mecaz-ı Mürsel:
Benzetme amacı güdülmeksizin bir sözcüğün başka bir söz yerine kullanılmasıdır.
Ör/
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun.
Halit Ziya’yı okudun mu?
Güçlü kalemlerimizden birisi de Akif’tir.
Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!
Sivas mandayı kabul etmedi.(Kongre üyeleri)
IV- Tevriye:
Bir sözün iki anlama gelecek şekilde fakat daha çok uzak anlamının kastedilerek kullanılmasıdır. Bu anlamların ikisi de gerçektir. Bu yönüyle kinayeden ayrılır; çünkü kinayede mecaz anlam çağrıştırılır.
Ör/
Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
Ben: 1.Tendeki ben, benek. 2.Birinci tekil kişi.
Ör/
Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar
Ulusun: 1.Yücesin, asilsin. 2. Köpek gibi ses çıkarsın.
Tahir Efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp tahirdir.
Tahir: 1. İsim 2. Temiz
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül.
Eller: 1. Organ adı 2. Yabancılar.
Kanmadık gayş eden bu maviliğe.(Y.Kemal)
Kanmadık: 1. Aldanmadık 2. Doymadık.
V- Kişileştirme (Teşhis ve İntak):
İnsan dışındaki varlıkların insan kişiliğinde gösterilmesi (Teşhis) ve konuşturulması (İntak) sanatıdır.
Ör/
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal.
Salkım söğütler yıkıyordu suda saçlarını.
Tilki, kargaya: “Sesinizin çok güzel olduğunu söylüyorlar.” dedi.
Sustukça, sema kalbime hicranı fısıldar.
Bulutlar gözyaşı döktüler.
Menekşeler külahını kaldırır.
Not: Her intak aynı zamanda bir teşhistir.
VI- Abartma (mübalağa):
Bir durumu olduğundan çok büyük ya da çok küçük gösterme sanatıdır.
Ör/
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda.
Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.
Gözüm yaşı değirmenler yürütür.
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kaygusuz Abdal
Alem, sele gitti gözüm yaşımdan. (K.oğlan)
Kibrit kutusu gibi bir evimiz var.
VII- Kinaye:
Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamıyla birlikte kullanmaktır.
Ör/
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın?
Bulamadım dünyada gönüle mekân
Nerede bir gül bitse etrafı diken
Odamın her zaman kapısı açıktır
Bu memlekette de sabah olacak Haluk
VIII- Tezat (Zıtlık, Çelişim):
Anlamca birbirine karşıt olan durumların, fikirlerin bir arada kullanılmasıdır.
Ör/
Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.
Karlar altında bir ilkbaharım
ben.
Ne efsunkâr imişsin ey didar-ı hürriyet
Esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten.
Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar
Cahit S. Tarancı
Bir ustaya olsam çırak
Bir olurdu yakın ırak
Ağlarsam ağladın, gülersem güldün. (A.Veysel)
IX- Hüsn-i Talil:
Bir şeyin meydana gelişini, kendi sebebi dışında daha güzel bir sebebe bağlama sanatıdır.
Ör/
Hurşide baksa halkın gözleri dolagelir
Zira görünce hatıra ol mehlika gelir.
Sen gelip geçesin diye ey yar,
Ağaçlar yapraklarını yoluna sermiş.
Köyün girişinde karşılamak için beni,
Dizilmiş sıra sıra köyün tüm selvileri.
Güzel şeyler düşünelim diye
Yemyeşil oluvermiş ağaçlar
Ateşte kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa Çoban Çeşmesi
Renk aldı özge ateşimizden şerab ü gül
Peymane söylesün bunu gülzâr söylesün
X- Tecahül-i Arif:
Bilinen bir şeyi, anlam inceliği oluşturmak için bilmiyor görünme sanatıdır.
Ör/
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
O çay ağır akar, yorgun mu bilmem
Mehtabı hasta mı solgun mu bilmem.
Su insanı boğar ateş yakarmış
Geç fark ettim taşın sert olduğunu
Yılın ilk karı yağdı
İyice kılsaldı günler
Ölülerimiz üşür mü ki?
XI- Tekrir:
Bir sözcüğün tekrarıyla anlamın ve anlatımın güçlendirilmesidir.
Ör/
Beni bende demen, bende değilim.
Bir ben vardır benden içeri.
Kimse yetişmemiş kimseye
Kimse kimseyi anlayamaz
Kimse kimseyi eğitmemiş.
Dedim inci nedir dedi dişimdir
Dedim kalem nedir dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir dedi yaşımdır
Dedim daha var mı dedi ki yok yok
Hepsi gider, bu kubbede kalacak
Âşık sesi, şâir sesi, er sesi
Bizi bundan sonra sarıp alacak
Tanrı sesi, sanat sesi, yâr sesi
XII- Cinas:
Yazılışları aynı anlamları farklı sözcüklerin bir arada kullanılmasıdır.
Ör/
Kuleden
Ses geliyor kuleden
O kaş, o göz değil mi?
Beni sana kul eden
Dünyasına dünyasına
Aldırma sen dünyasına
Dünya benim diyenin
Dün gittik dün yasına
Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışıma uymaz, kışım yazıma
Kısmetindir gezdiren yer yerseni
Arşa çıksan akıbet yer yer seni
XIII- Tenasüp (Uygunluk):
Anlam bakımından birbirine uygun ve birbiriyle ilişkili olan kelimeleri bir arada kullanma sanatıdır.
Ör/
Bülbüllerin ister seni ey gonce-dehen gel
Gül gittiğini anmayalım gülşene sen gel
Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle
Başımız bir kere eğilmemiştir.
Yine bahar geldi, bülbül sesinden
Sada verip seslendi mi yaylalar
Çevre yanın lale sümbül bürümüş
Gelin olup süslendi mi yaylalar
Deli eder insanı bu dünya
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaçlar
XIV- Terdid:
Sözü beklenmedik bir sonla bitirmektir.
Ör/
Başın mı ağrıyor
Bir çeyreğe iki aspirin
Dişin mi ağrıyor
Çek kurtul
Verem misin
Onun da çaresi var
Ölür gidersin.
XV- Telmih (Hatırlatma):
Bir kelimeyle geçmişteki bir olayı, şahıs veya meşhur bir eseri hatırlatma sanatıdır.
Ör/
Daha dün neşe verirken yâdı
Gömelim ağlayarak kalbimize
Şimdi hicran dolu sadabad’ı
Onu son matem unutturdu bize.
Mecnun oluruz lezzet-i iksir ile nâgâh
Nâgâh açılır sırrına aşkın nice bin râh
Sultan Süleyman’a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün
(Hz. Süleyman hatırlatılır)
Gökyüzünde İsa ile
Tur Dağında Musa ile
Elindeki asa ile
Çağırayım Mevla’m seni
Hz. İsa’nın göğe yükselişi.Hz. Musa’nın Tur’da Allah’la konuşması ve asa ile gösterdiği mucizeler.
XVI- Tariz (Dokundurma):
Bir kişiyi, olayı ya da durumu alaylı yoldan, iğneleyici dille eleştirme sanatıdır. Bir sözün taşıdığı anlamın tam tersini kastetmektir. Çirkin birinin güzelliğinden, cimri birinin cömert-liğinden söz etmek gibi.
Ör/
Yiyin efendiler yiyin bu han-ı yağma sizin
Doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin.
Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden. (Bravo bu kadar basit bir şeyi okuyabiliyorsun)
Kitapları sandıkta sakladığına bakılırsa okumayı seven bir insansın. (okumayı sevmeyen
O kadar akıllıdır ki sorma gitsin.
Yazısı o kadar güzel ki, üç kişi zorlukla okuduk.
Her nere gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni
Bir saatte söyle yüz bin yalanı
El bir doğru söz söylese inanma
XVII- Leff-ü Neşr (Söz Simetrisi):
Birinci dizede söylenen sözlerle ilgili olarak ikinci dizede bazı sözlerin bir sıra gözetilerek anlatılmasıdır.
Ör/
Gönlüde ateştin gözümde yaştın
Ne diye tutuştun ne diye taştın.
Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı.
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı
Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz.
Biz neşatın da gamın da rüzgarın görmüşüz
XVIII- Sehl-i Mümteni (Kolay Söyleyiş):
Herkesin söyleyebileceği kadar basit görünen derin anlamlı, taklidi zor söz söylemektir.
Ör/
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.
XIX- Aliterasyon (Ses Uyumu):
Şiirde aynı sesin fazla kullanılmasıyla oluşan, sese dayalı bir sanattır.
Ör/
Eylülde melül oldu gönül soldu da lale
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hale
(“l” sesi çokça tekrarlanır)
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
(“b” sesi çokça tekrarlanır)
Dest bûsu arzusuyla ölürsem dostlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su
Fuzuli
Karşı yatan karlı kara dağlar, kararıptır otu bitmez
XX- Seci (Düzyazı Kafiyesi):
Düzyazıda yapılan kafiyedir.
Ör/
Keman görünce kaşların sanır,
İnci görünce dişlerin sanır.
XXI- Rücu (dönüş Yapma):
Söylediğinden geri döner gibi yaparak düşünceyi daha güçlü ifade etme sanatıdır.
Ör/
Erbab-ı teaşür çoğalıp şair azaldı
Yok, öyle değil, şairin ancak adı kaldı
Al yanaktan buse alsam
Yanak olmaz, dudak olsun
XXII- İstifham (Soru Sorma):
Yanıt alma amacı gütmeden, duyguyu ve anlamı güçlendirmek için, anlatılmak istenen-lerin soru biçiminde anlatılmasıdır.
Beni candan usandırdı cefadan yâr usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı
Fuzuli
Kim söylemiş beni
Süheyla’ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş ama kim,
Eleni’yi öptüğümü,
Yüksek kaldırım’da güpegündüz?