KİNAYE (DEĞİNMECE)
- Bir sözün hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kullanılmasına “kinaye” denir.
- Kinayede asıl kastedilen mecaz anlamdır; gerçek anlam ise ancak mecaz anlamın yadsınması gerektiğinde öne çıkarılır.
Örneğin, havanın giderek soğuduğu ve üşümeye başladığımız bir mekana, varlığından hoşnut olmadığımız biri geldiğinde onu kastederek: “Buranın havası da iyice söğüdü!” dersek, kinaye yapmış oluruz. O kişinin tepkisiyle karşılaştığımızda ise gerçek niyetimizi gizlememiz ve “Sen yanlış anladın, ben sadece havanın soğuduğunu söylemiştim.” dememiz mümkündür.
Örneğin bir insan için “O, eli uzun biridir.” dediğimizde aslında onun “hırsız” olduğunu vurguluyoruz. Ama gerçekte bu kişinin “el”i uzun da olabilir. Yine cömert kişiler için “eli açık” ifadesini kullanırız. Gerçekte kişinin eli açık olabilir; ama burada esas anlatılmak istenen sözcüğün mecaz anlamında gizlidir. “Eli açık” sözü ile kişinin cömertliğine vurgu yapmaktayız.
Birçok deyim ve atasözünde kinayeden söz edilebilir.
Örneğin “eli maşalı”, “diz çökmek”, bir yastığa baş koymak” deyimlerinde ve “Irmaktan geçerken at değiştirilmez.”, “Arpa eken buğday biçmez.”, “Sürüden ayrılanı koyunu kurt kapar.” gibi atasözlerinde asıl kastedilen mecaz anlamdır; ancak bu sözler gerçek anlamlarıyla da düşünülebilirler.
Kinaye Örnekleri:
Kadrini seng-i musallada bilip ey
Durup el bağlayalar karşına yârân saf saf
(Musalla taşındaki cenazenin karşısındaki saf saf duranların ellerini bağlamaları gerçek bir durumdur; ancak şair, “el bağlamak” sözüyle “saygı göstermek” anlamını kastediyor.)
“Bulamadım dünyada gönle mekan
Nerde bir gül bitse etrafı diken”
“Dadaloğlu’m der ki belim büküldü
Gözümün cevheri yere döküldü”
“Dilber bezme (meclise) gelince yüzü güldü âşıkın”
“Şeydi Fakıllı köyünde kadınlar su çeker gayya kuyusundan
Uyan Anadolu’m uyan ölüm uykusundan”
“Yine parmağım ağzımda kaldı
Masumluk akıyordu yüzünden”
Yahya Kemal yokuş tırmanırken terlemiş, şişman ve ağır vücudunu taşıyamaz olmuştu. Tam o sırada mahalle bakkalının önündeki sandalyeyi görüp oraya oturdu. Yağlı bir müşteri kazandığına memnun olan bakkal kibarca sordu:
– Ne alırsınız efendim?
– İzin verirseniz biraz nefes alacağım.”
“- Ey benim sarı tamburam,
Sen ne için inilersin
– İçim oyuk, derdim büyük;
Ben onun’çün inilerim.”
“Gönlüm gibi ey nâme yârda kaldın
Baş üzre verin var ham-ı destanda kaldın”
Ben toprak oldum yoluna
Sen aşırı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın?
“İçinizde en yürekli olan gelsin.”
“Atılan ok geri gelmez.”
“Rüzgâra karşı tüküren kendi yüzüne karşı tükürür.”
“Karşısında ağzımı açamadım ki.”