Deyimler,Deyimlerin Özellikleri,Atasözlerinden Farkı, Söz Öbeği, Cümle ve Diyalog Şeklindeki Deyimler

DEYİM

  • Deyimler, bir kavramı dile getirmek için dilin zamanla oluşturduğu anlatım kalıplarıdır.
  • Bir olguyu, bir durumu güçlendirmek, söze ilgi çekicilik kazandırmak için özel bir yapı içinde oluşmuş söz öbekleridir.
  • Deyimler, atasözleri gibi genel kural niteliği taşı­maz. Kişiye, olaya, duruma özgüdür.
  • Söylenen duruma dinleyicinin, okuyucunun dikkati­ni çekmek için yapılandırılmış kalıplaşmış söz öbekleridir.
  • Deyimler, kalıplaşmış söz öbekleri olduğu için hiçbiri sözcüğü değiştirilemez.
  • Aynı anlamda da olsa yerine bir başka sözcük geti­rilemez. Sözcüklerin yeri de değiştirilemez.
  • Deyimler, atasözleri gibi öğüt vermez. Deyimin an­lamından bir ders de çıkarılamaz.
  • Deyimler, en az iki sözcükten oluşur ve söz öbeği durumunda, cümle durumunda, diyalog (karşılıklı konuşma) durumunda üç ayrı yapıdadır.

Korkudan beti benzi kireç kesilmişti.

Bu cümlede “beti benzi kireç kesilmek” deyimdir. Bu deyimi “yüzünün rengi kireç gibi bembeyaz olmuş­tu.” şeklinde ifade etsek aynı anlamı karşılasa bile deyim özelliği taşımaz; çünkü deyimler kalıptır. De­yimin kalıbı bozulamaz.

Sözcük öbeği durumundaki deyimler

Onunla bugünlerde fazla içli dışlı olmuştu.

İçli dışlı (sözcük öbeği durumundaki deyim)

Ağırbaşlı biroğrenci olduğunu sanıyordum.

Ağır başlı (sözcük öbeği durumundaki deyim)

Yanımızdaydı, kaşla göz arasında kayboldu.

Kaşla göz arasında (söz. öb. durumunda deyim)

Suya sabuna dokunmadan her işin içinden sıyrılır.

Suya sabuna dokunmadan (söz. öb. dur. deyim)

Bacak kadar çocuk diye onu dinlemediler

Bacak kadar (söz. öbeği durumundaki deyim)

Bir eli yağda bir eli balda, rahat bir ömürsürdü.

Bireli yağda bireli balda (söz.öb.dur. deyim)

O, cebi delik birisidir, kazandığı parayı o gün yer bitirir.

Cebi delik (sözcük öbeği durumundaki deyim)

Dişe dokunur bir söz söylese de dinlesek.

Dişe dokunur (sözcük öbeği durumundaki deyim)

 

Cümle durumundaki deyimler

Cümle içinde kullanılmadan kendisi başlı başına cümle niteliği taşır.

Dostlar alış verişte görsün.

İncir çekirdeğini doldurmaz.

Halep orada ise arşın buradadır.

Dilimizdeki deyimlerin pek çoğu “-mak-mek” mastar ekiyle son bulur. Bu deyimler, mastar ekiyle kulla­nılırsa sözcük öbeği durumundaki deyimler içinde; kişi ve zaman eki alıp çekimli durumda kullanılırsa cümle durumundaki deyimler içinde değerlendirilir.

  • Onun isteklerine boyun eğmek istemiyordu, (sözcük öbeği durumundaki deyim)
  • İşinin görülmesini istiyorsan bugünlerde onun istek­lerine boyun eğmelisin. (cümle durumundaki deyim)
  • Her işi askıda bırakmak, insanları büyük bir ümitle bekletmek hiç hoş bir davranış değil. (sözcük öbeği durumundaki deyim)
  • Her işini askıda bırakır. Sonra yeni bir işe daha başlar. Maymun iştahlıdır. (cümle durumundaki deyim)

Karşılıklı konuşma (diyalog) durumundaki de­yimler

  • Tencere dibin kara, seninki benden kara
  • “Deveye boynun eğri.” demişler; “Nerem doğru ki?” demiş.
  • Tilkiye: “Tavuk sever misin?” diye sormuşlar; “Gül­dürmeyin beni.” demiş.
  • Deveye sormuşlar: “İnişi mi seversin yokuşu mu?” “Düze kıran mı girdi?” demiş.
  • Tilki: “Kendim için demem; ama üzümsüz bağın kö­kü kurusun.” demiş.

Çok az deyim gerçek anlamdadır. Deyimlerin önemli bir bölümü ise mecazlı olup kavramlara anlatım güzelliği katar.

  • Dostlar alış verişte görsün, (gerçek anlam)
  • İyi gün dostu, (gerçek anlam)
  • Çoğu gitti azı kaldı, (gerçek anlam)
  • Yükte hafif pahada ağır. (gerçek anlam)
  • Özrü kabahatinden büyük, (gerçek anlam)
  • Hem suçlu hem güçlü, (gerçek anlam)
  • Alan razı satan razı. (gerçekanlam)
  • Dosta düşmana karşı, (gerçek anlam)
  • Ne pahasına olursa olsun, (gerçek anlam)
  • Kuru gürültüye pabuç bırakmamak, (mecaz)
  • (Bir durum karşısında telaşsız, korkusuz dilediğince davranmak)
  • Açıktan para kazanmak, (mecaz)(Emek ve sermaye olmadan kazanç elde etmek)
  • Kabak çiçeği gibi açılmak, (mecaz)(Utangaçlıktan çabucak sıyrılarak aşırı ölçüde ser­bestlik göstermek)
  • Kan kusup kızılcıkşerbeti içtim demek, (mecaz)(Çok eziyet çekmesine karşın durumunu iyi göster­meye çalışmak)
  • Kanına ekmek doğramak, (mecaz)(Birinin felaketine yol açacak düşmanca davranışta bulunmak.)
  • Ağırlığını ortaya koymak, (mecaz) (Gücünü, yetkisini kullanmak)
  • Ağız birliği etmek, (mecaz)(Bir konuda anlaşarak aynı şekilde konuşmak, söz birliği etmek.)
  • Ağız kalabalığına getirmek, (mecaz)(Birini gereksiz sözlerle şaşırtmak, kandırmak)
  • Karanlıkta göz kırpmak, (mecaz)(Bir şeyi anlatmak isterken karşısındakinin anlaya­mayacağı bir işarette bulunmak veya söz söyle­mek)
  • Ağzından girip burnundan çıkmak, (mecaz)(Türlü yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek, hileyle veya zorlayarak ikna etmek)
  • Kınktabakta bezi olmak, (mecaz) (Her şeyde izi veya ilişkisi olmak)
  • Kirli çamaşırlarını ortaya koymak, (mecaz)(Birinin ayıplarını, suçlarını, kusurlarını açıklamak, söylemek)
  • Aklını peynirekmekleyemek. (mecaz) (Şaşkınca ve akılsızca işler yapmak)
  • Kulağına karsuyu kaçmak, (mecaz)(Aldığı bir haberle kuşkuya düşmek, rahatsızlık duymaya başlamak)
  • Gölge düşürmek, (mecaz)(Kıymetini azaltmak, bir şeyin değerini azaltmaya çalışmak)
  • Dünya başına yıkılmak, (mecaz)(Büyük felaketlere uğramak, bütün ümidini, sevin­cini, mutluluğunu kaybetmek)
  • Dünyadan el etek çekmek, (mecaz)(Hiçbir şeye ilgi duymaz, kimse ile görüşmez, top­lumla ilgilenmez olmak)
  • Bir çuval inciri berbat etmek, (mecaz)(Yolunda giden bir işi yanlış tutumu yüzünden kötü bir duruma sokmak)
  • Başı göğe ermek, (mecaz)(Uğraşa uğraşa layık olmadığı biryere ulaştığından aşırı derecede sevinmek)

 

Deyimlerin bir kısmı hem gerçek anlamını hem mecaz anlamını çağrıştırır. Bu deyimler kinayeli bir anlatıma sahiptir.

  • Açlıktan nefesi kokmak (kinaye)(Aç insanın gerçekten nefesinin kokması)(gerçek anlam)
  • (Yoksulluk içinde olmak) (mecaz)
  • Arkası yere gelmemek (kinaye)
  • (Sırtının yere, toprağa değmemesi) (gerçekanlam)
  • (Sarsılmamak, güçlü olmak) (mecaz)
  • Arının yuvasına çomak sokmak (kinaye)(Yuvasında arıları kışkırtmak, üzerine saldırtmak) (gerçekanlam)
  • (Tehlikeli kişi veya kişileri kışkırtarak kendi başına bela etmek) (mecaz)
  • Atını sağlam kazığa bağlamak (kinaye)(Atın kaçıp gitmemesi için sağlam bir şekilde onu bağlamak) (gerçek anlam)
  • (Yaptığı bir işin güvenli olması için gerekli tedbirleri almak) (mecaz)
  • Gece silahlı, gündüz külahlı (kinaye)(Eskiden Mevlevi dervişleri külah giyerlermiş, halk

Mevlevilere büyük saygı gösterirmiş, bazı eşkıyalar gündüzleri Mevlevi külahı giyer kendilerini gizleme­ye çalışır, geceleri ise kıyafet değiştirip silahlanıp eşkıyalık yaparlarmış. Bu kullanımda gerçek an­lamdadır.)

  • (Kimseye sezdirmeden kötülük yaparken birtakım davranışlarıyla da iyi görünüm sağlamak) (mecaz)
  • Arkadan vurmak (kinaye) Akıntıya kapılmak (kinaye)
  • Arabasının tekerine taş koymak (kinaye)

Kinayeli anlatımda asıl olan mecaz anlamın vurgulanmasıdır. Gerçek anlam sadece hissettirilmeye çalışılır. Sözcüklerin kinayeli kullanımındaki bu özellik deyimlerin kullanımı için de geçerlidir.

Benzetmeli anlatımların birçoğu kalıplaşmış bile ol­salar deyim değildir.

  • Tereyağdan kıl çeker gibi… (deyim)
  • Gümrükten mal kaçırır gibi… (deyim)
  • Süt dökmüş kedi gibi… (deyim)
  • Kabak çiçeği gibi… (deyim)
  • Arı kovanı gibi… (deyim)
  • Kargibi (beyaz) (deyimdeğildir)
  • Pamuk gibi (yumuşak) (deyim değildir)
  • Kuyu gibi (derin) (deyim değildir)
  • Taş gibi (sert) (deyim değil)
  • Şeker gibi (tatlı) (deyim değil)
  • Kalıplaşmış dualar ve ilençler deyim değildir.

Allah utandırmasın, Eline sağlık, Gözünü toprak do­yursun, Canı cehennem