Edebiyat ve Tarih İlişkisi
Edebî eserlerde, tarihî bir konu, olay ya da kişilik işlenebilir. Edebî eser, bir tarih kitabı olmadığı için tarihe bilimsel yöntemlerle yaklaşmaz ve tarihî gerçekliği olduğu gibi, bire bir yansıtmaz. Ancak yansıttığı gerçekliğin tarihî gerçekliğe ters düşmemesi için tarihten yararlanması eserin inandırıcılığı bakımından önemlidir.
Tarih romanlarının başarılı ismi Kemal Tahir ile ilgili olarak İsmet Bozdağ’ın aktardığı bilgi, bu düşünceyi destekler niteliktedir: “Masasının üstünde 3000 sayfaya yakın not vardı. Kayı aşiretinin Asya göçünü, 13. yüzyıl Bizans’ını, Selçuklularını, Moğol’unu iyiden iyiye incelemiş, notlar almış, yapılan gravür ve resimleri görmüş. Anadolu Ahîlik teşkilatını dikkatle araştırmış; o çağ Asya ve Avrupa milletlerinin sosyal ve kültürel yapılarını gözden geçirmiş, saz şairlerinin hayatlarını okumuş, cönkler karıştırmış ve böylece masanın üstünü kaplayan 3000 sayfaya yakın not çıkarmış. Bütün bunlar, yazacağı yeni roman için.”
Bir ulusun sözlü ve yazılı dil ürünlerini ve onların yazarlarını bilimsel bir yöntemle tarihî akış içinde inceleyen bilim dalına edebiyat tarihi denir. Edebiyat tarihi, bir ulusun geçmişteki düşünce yapısını, dünya anlayışını, kültür ve uygarlık birikimini yeni kuşaklara aktarır. Böylece kuşaklar arasında köprü kurarak yeni kuşakların daha iyiyi, doğruyu, güzeli bulmalarına yardımcı olur. Bizde Tanzimat Dönemi’ne kadar edebiyat tarihi, şairlerin hayat hikâyelerinin anlatıldığı tezkirelerden ibarettir.