GÜNLÜK (GÜNCE)
Yaşanan olayların, o olayla ilgili izlenimlerin günü gününe yazıldığı yazı türüne veya bu yazıları içine alan esere günlük (günce) denir.
Suut Kemal Yetkin, günlüğü şu şekilde açıklar: “İnsanın içini dökmeden edemediği dakikalar olur. Bir dost, bu dakikalarda erişilmez bir değer kazanır. Ama her şey bir dosta, söylenemez ki! Onun için, hele bir insan yazarsa, içinin gizli kıvrımlarını görmesini biliyorsa, masasının başına geçip kalemi eline almadan edemez, işte günlük dediğimiz yazarın kendi kendisiyle alçak sesle konuşmasından doğmuştur.”
Günlüklerde, yazının kaleme alındığı tarih ve yer belirtilir. Olaylar üzerinden zaman geçmeden, sıcağı sıcağına yazıldığı için günlüklerde olayların tüm ayrıntıları yer alır.
Günlük yazan kişi, gözlemlerini, duygularını ve düşüncelerini içinden geldiği gibi, doğal bir anlatımla dile getirir. Günlüğü yazan kişi, yazdıklarının bir başkası tarafından okunma ihtimalini düşünmediği için yazılarında içtendir. Bu içtenlik, yazısına da yansır. Bunun sonucu olarak, yazarın hayatından izler taşıyan günlüklerde yazarın kişiliği, görüşleri ve ruhsal yapısıyla ilgili bilgilere ulaşılır.
Günlükler, roman ve hikâye için ilham kaynağı olmuş, bunun sonucu olarak bazı hikâye ve romanlarda “günlük” bir anlatım biçimi olarak kullanılmıştır.
Günlüklerin anıdan ayrılan yönü, olayın üzerinden zaman geçmeden, hemen yazılmasıdır. Anı ise olayların üzerinden zaman geçtikten sonra yazılır.
Günlük Türleri
a. İçe dönük günlükler: Bu tür günlüklerde günlük yazarı, gözlerini kendi içine çevirir, kendini tanımaya çalışır. Bu günlüklere özel günlük diyenler de vardır. Yazar, okuduğu bir kitaptan, bir dostundan ya da arkadaşından bile söz ederken sürekli olarak kendini öne çıkarır. Yazar, en önemli sırlarını bile açıklar bu tür günlüklerde.
Rus yazar Puşkin’in “Gizli Günce”si, Nurullah Ataç’ın günlükleri bu türe örnek olarak gösterilebilir.
Kafka’nın günlüğünden alınan aşağıdaki metinde içe dönük günlük özelliği vardır:
“Onurunu korumaya çabalayan bir ihtiyarım ben… Başkalarının çocuklarına imrenen, ama kendisi evlattan ve o yüzden hayatın gerçeğinden yoksun kalmış, sadece elle tutulur bir bedeni ve kafası olan, alnını da duvardan duvara vuran bir ihtiyar…”
(Kafka)
Bunların yanında bir edebî eserin oluşum ve gelişimiyle ilgili günlükler vardır. Bu günlükler de içe dönük günlük olarak değerlendirilmektedir. Burada yazar, eserinin oluşum sürecindeki gelişmeleri, eserini oluştururken yaşadığı yaratma sancısını, eseriyle ilgili olan endişelerini ve çalışma yöntemini günü gününe kaleme alır. Bu günlükler içtenliğin ağır olduğu günlüklerdir. Andre Gide’nin “Kalpazanlar”, Thomas Mann’ın “Doktor Faustus” üzerine yazdıkları bu tür günlüğün örneklerindendir.
Aşağıdaki metin, Oğuz Atay’ın romanını oluştururken günlüğüne aldığı notlardan bir bölümdür. Bu günlük metni romanın kurgu sürecinin açıklanması adına güzel bir örnektir:
“(…) Hikmet ve Sevgi’nin hikâyesinde, daha çok Hikmet anlatacak. Sevgi’nin konuşmalarını hatırlayacak. Çocuklukları, aileleri, yaşadıkları ortam ve birbirleriyle karşılaşmadan önceki düşünceleri ortaya çıkacak. Şehir ve yer isimleri gene uydurma olmalı. Taşrada yetişmiş olacak ikisi de. Aileleri arasında benzerlikler var.
(Oğuz Atay)
b. Dışa dönük günlükler: Yazarın dönemin olaylarını veya sanat – edebiyat adamlarını anlattığı günlüklerdir. Bu tür günlüklerde yazar kendisinden çok, döneminden olaylardan, sanat ve edebiyat dünyasındaki gelişmelerden haber verir. Bu nedenle bu tür günlüklerden belge olarak da yararlanılabilir. Bu günlüklerde eleştirel bakış açısı ve alaycı bir üslup görülebilir.
Tomris Uyar’ın günlükleri dışa dönük günlüğe örnektir. Tomris Uyar, günlüklerinde yaşadığı hayatın kesitlerini, çeşitli konulardaki izlenimlerini öykü tekniği ve zengin betimlemeler aracılığıyla günlüğüne yansıtmıştır.
“Kınalar köyüne giderken bir boğaz vardır. Her yaz bir kere uğramadan edemediğim bir yer, bir çeşit “yılın nirengi noktası” benim için. Bu yıl bahar selleri yüzünden suları artmış boğazın. Eskiden üstüne çöktüğümüz taşlar, arkasında giyinip soyunduğumuz çınar, silinip gitmiş. Su, kayaları tarayarak inmiş aşağılara, koca parçalar kopararak tabanına yığmış, ağaçları köklerinden söküp ters çevirmiş.”
(Tomris Uyar)
Günlük Türünün Tarihsel Gelişimi
Günlük türünü tarihte ilk defa Romalılar kullanmıştır. “Commentari” adıyla anılan bu günlüklerin edebî değeri yoktur. Günlükler edebî değer kazanmaya Rönesans’ın sonlarına doğru başlamıştır. 19. yüzyılda romantizm akımının etkili olduğu döneminde edebî niteliği olan günlükler, yaygınlaşmaya başlamıştır. Kafka, Andre Gide, Puşkin gibi yazarlar günlük türünde eser vermiştir.
Edebiyatımıza Batı’daki anlamıyla günlük Tanzimat’tan sonra girmiştir. Türkçede yayımlanmış ilk günlük, Ali Bey’in “Seyahat Jurnali’dir. Ali Bey’in Seyahat Jurnali’nden sonra Batılı anlamıyla günlük niteliği olan eser, Şair Nigar Hanım’ın günlüğüdür. Ahmet Refik’in “Kafkas Yollarında” adlı seyahat günlüğü bu türdeki bir başka eserdir.
Günlük türünde eser vermiş sanatçılar ve eserleri şunlardır:
Oğuz Atay, “Günlük”;
Nurullah Ataç; “Günce”, “Uçuş Günlüğü”, “Gazi Günlüğü”, “Avusturya Günlüğü”;
Salah Birsel, “Günlük”, “Kuşları Örtünmek”, “Nezleli Karga”, “Bay Sessizlik”, “Aynalar Günlüğü”;
Oktay Akbal, “Geçmişin Kuşları”, “Anılarda Görmek”;
Tomris Uyar, “Gündökümü”, “Sesler, Yüzler, Sokaklar”, “Günlerin Tortusu”;
Cahit Zarifoğlu, “Yaşamak”…