Maviciler, Özellikleri, Temsilcileri..

İçindekiler

MAVİCİLER

Mavi grubu, “fikir ve sanatın, sosyal bir sınıf veya grubun bayrağı yapılamayacağı” görüşüyle 1952’de ortaya çıkmıştır. Özgürlüğün ve barışın rengi sayılan “mavi” sözcüğünü çıkardıkları dergiye ad olarak seçmişlerdir.

Ankara Atatürk Lisesi öğrencileri tarafından ilk sayısı 1952’de çı­karılan Mavi dergisinde, daha sonra dönemin bazı şair ve yazarla­rı da yazmaya başlamış, bu sanatçılara “Maviciler” adı verilmiştir.

Dergi; Teoman Civelek, Ülkü Arman, Ümran Kıratlı, Bekir Çiftçi ve Güner Sümer tarafından çıkarılmıştır. Daha sonra yazar kadrosu­na Ahmet Oktay, Ferit Edgü, Ali Püsküllüoğlu, Ömer Faruk Toprak, Bumin Gaffar (Fikret Hakan) gibi sanatçılar katılmıştır.

Başlangıçta Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda Anadolu’ ya, geleneğe, halk şiirine eğilmişler, Yunus Emre gibi ozanların yolundan yürüyeceklerini belirtmişler ancak 1954’ten sonra bu anlayıştan vazgeçerek toplumcu gerçekçi bir çizgiye yönelmişlerdir.

Mavicilerin toplumcu gerçekçi çizgiye yönelmelerinde 1954’ten itibaren dergide yazmaya başlayan ve sosyalist gerçekçi fikirleriy­le dergiye yön veren Attila İlhan’ın büyük etkisi vardır.

Ortaya ilk çıktıklarında tartışma ve polemiklere girmeyeceklerini söyleyen Maviciler, özellikle 1954’ten sonra Attila İlhan’ın dergide yazmaya başlamasıyla Hisarcılar ve Garip anlayışını sürdürenlerle sert polemikler yaşamışlardır.

Attila İlhan, derginin yönetimine katılmamış ancak yazı ve görüş­leriyle Maviciler’i yönlendirmiştir.

İlk sayısı 1 Kasım 1952’de çıkan Mavi dergisi, 1 Ekim 1954’te son kez yayımlanmıştır. 1 Aralık 1954’ten itibaren Özdemir Nutku’nun yönetiminde Son Mavi adıyla yeniden yayın hayatına başlayan dergi, Nisan 1956’da kapanmıştır. Böylece dergi, 24 sayı Mavi, 8 sayı da onun devamı olan Son Mavi adıyla toplam 32 sayı çıkmıştır.

Maviciler’den bazıları şunlardır: Attila İlhan, Ahmet Oktay, Orhan Duru, Ferit Edgü, Tahsin Yücel…

Mavicilerin Özellikleri

Mavi dergisi etrafında toplandıkları için Maviciler olarak anılmışlardır. Hisarcılara ve Garipçilere karşı çıkmışlardır. Başlangıçta Anadolu’yu, geleneği ve halk edebiyatını savunmuşlar; Attila İlhan’ın dergiye katılmasıyla toplumcu gerçekçi çizgiye yönelmişlerdir. Nazım Hikmet’ten etkilenmiş ve şiirlerini dergide yayımlamışlardır.

Toplumcu gerçekçi yaklaşımı ve Nazım Hikmet’i benimsemelerine rağmen şiiri ideolojinin aracı haline getirmemişlerdir.

Şiiri, sosyal gerçeklerin anlatımında araç olarak görmüşlerdir. Şairane ve sanatlı söyleyişi tercih etmişlerdir.

Divan şiirinin imgelerinden ve şekil özelliklerinden yararlanmışlardır.

Şiirin basitleştirilmemesi; derin, içli, zengin bir benzetme ve imaj dünyasının olması gerektiğini savunmuşlardır.

Şiirde anlam kapalılığını savunmuşlardır.

Bireyin iç dünyasını, duygusal dünyasını anlatmışlardır.

Serbest tarzda şiir yazmışlardır.

Atilla İlhan

İzmir’de doğmuş, lise yıllarında yazdığı bir şiir­de Nazım Hikmet’in adı geçtiği için tutuklan­mış, “Türkiye’de okuyamaz” şeklinde belge­lenmiş, babasının uzun süren çabaları sonucu öğrenim hakkını geri almıştır. İstanbul’da hu­kuk eğitimini yarıda bırakarak 1949’da “Nazım Hikmet’i Kurtarma Komitesi’ne katılmak için Paris’e gitmiş, dönüşte gazetecilik yap­mıştır.

Şiir, roman, deneme ve köşe yazılarıyla 1950 sonrası edebiyatı­mızda oldukça etkili olmuştur.

1946 yılında CHP şiir yarışmasında “Cebbaroğlu Mehemmed” şii­riyle ikincilik ödülü alarak adını duyurmuştur. (Yarışmanın birin­cisi “Otuz Beş Yaş” şiiriyle Cahit Sıtkı Tarancı, üçüncüsü ise “Çakır’ın Destanı”yla Fazıl Hüsnü Dağlarca olmuştur.)

1952–1956 yılları arasında çıkan Mavi adlı derginin etrafında bir araya gelen Ferit Edgü, Orhan Duru, Ahmet Oktay gibi sanatçılar­la birlikte Maviciler topluluğunu oluşturmuş; yazılarıyla dergiye destek vererek Maviciler hareketinin en önemli ismi olmuştur.

Attila İlhan’ın şiir anlayışı üç evrede incelenebilir:

Toplumcu Gerçekçi Dönem (1941-1959)

Bu dönem şiirlerinde ses, içerik, şekil ve imge yönüyle Na­zım Hikmet’in etkisinde kalmıştır. Sosyalist gerçekçi anlayışı benimsemesine rağmen, Nazım Hikmet’in sesinin dışına çık­mayı başarmış, onun gibi, şiiri ideolojik bir malzeme haline getirmemiştir.

Sosyalist gerçekçiliği savunurken toplum ve tarihi inkâr et­memiştir.

Halk şiirinden de beslenen şair toplumcu gerçekçi bir duyar­lıkla yazdığı şiirlerini 1948’de “Duvar” adlı kitabında topla­mıştır. “Özgürlük, vatanseverlik, insanlık, özveri, barış” gibi temaları içeren bu şiirler, İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği gerilim, bunalım, sıkıntı ve çöküntüleri yansıtmaktadır.

Bireyin Varlığını ve Evrendeki Yerini Sorguladığı Dönem (1959-1968)

“Toplumcu gerçekçi” bir süreçten geçerek geldiği bu dö­nemde, daha çok modern dünyada yalnızlaşan ve varlığı tehdit altında olan insanların ruh halini yansıtan şiirler yaz­mıştır.

Bireysel duygulanmaları ön plana çıkararak “aşk, yalnızlık, bunalım, umutsuzluk” gibi karamsar temaları işlediği şiirle­rini 1954’te “Sisler Bulvarı” kitabında toplamıştır.

Bu dönem şiirlerinde üslup olarak kent yaşamının şekillen­dirdiği argo, küfür, bıçkınca konuşmalar, modern ifadeler görülmektedir.

Neoklasik Dönem

Özellikle 1965’ten sonraki şiirlerinde –önceki şiirlerinden tümüyle kopmadan- tarihin yeniden sorgulanması, kişinin kendi benliğiyle hesaplaşması, tabiat, kâinat ve hatıralar ön plana çıkmıştır.

Bu dönemde divan şiirinin ses ve imge dünyasından besle­nerek şiirini çok boyutlu bir derinliğe ulaştırmıştır.

“Elde Var Hüzün”, “Yasak Sevişmek” ve “Tutuklunun Günlüğü” kitaplarında divan şiirine özgü gazeli, şarkıyı, müseddesi yeni bir bakış açısıyla ele alarak geleneksel Türk şiirini modern bir içerikle birleştirmiştir.

Yukarıdaki açıklamalardan hareketle Attila İlhan’ın sa­nat anlayışını şöyle özetleyebiliriz:

Şairlik Yönü

Mavi dergisi etrafında toplanan Mavicilerin öncüsü ve en önemli ismi olmuştur.

Garip ve İkinci Yeni şiirine karşı çıkmıştır. Garipçilerden fark­lı olarak imgeye, mecaza yer vermiş; İkinci Yenilerden farklı olarak folklordan yararlanmıştır.

Batı, halk, divan, toplumcu şiir geleneklerine ait unsurları bir potada eriterek biçim ve öz yönünden kendine özgü bir şiir ortaya koymuştur.

Toplumcu gerçekçi anlayışla şiir yazmış ancak toplumcu gerçekçilerden farklı olarak şiirini ideolojinin aracı haline getirmemiş; kendine özgü bir “toplumcu gerçekçi” şiir akımı oluşturmuştur.

“Duvar” kitabındaki şiirlerinde halk şiirinden yararlanarak toplumsal konulara, “Sisler Bulvarı”nda bireysel duygulara yer vermiştir.

“Elde Var Hüzün”, “Yasak Sevişmek” ve “Tutuklunun Gün­lüğü” şiir kitaplarında divan edebiyatı geleneğinden beslen­miştir.

Barış, özgürlük, geleceğe umut gibi sosyal temaların yanın­da aşk, yalnızlık, umutsuzluk, bunalım, ölüm gibi bireysel te­maları da işlemiştir.

Şiire yeni bir ses, coşkulu bir anlatım, zengin bir imge dünya­sı getirmiştir.

Şiirlerinde argoya, halk söyleyişlerine, kullanılmayan eski kelimelere, modern kent yaşamında sıkça kullanılan sözcük­lere, Fransızca ve Almancadan aldığı kelimelere yer vermiştir.

Yazım kurallarına karşı çıkmış, büyük harf kullanmamış an­cak özel isimlere ek geldiğinde kesme işaretiyle ayırmıştır.

Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı ve Ben Sana Mecburum adlı ki­taplarındaki şiirleriyle genç kuşakları etkilemiştir.

Yazarlık Yönü

Sokaktaki Adam” romanında Batılılaşma uğruna yaşadığı toplumdan kopan insanların bocalamalarını işlemiştir. Ro­manda Kamarot Yakup’la Güzel Sanatlar Fakültesinden ayrı­lan Hasan’ın maceralarını anlatmıştır.

“Zenciler Birbirine Benzemez” romanında Avrupa’da ko­münist ve antikomünist mültecilerle karşılaşıp hayal kırıklı­ğına uğrayan bir devrimciyi anlatmıştır. Radyo atölyesinde çalışan, yetim büyümüş Mehmet Ali’nin Paris’e gidişi ve ora­da yaşadığı sıkıntıları dile getirmiştir.

“Kurtlar Sofrası”sında toplumsal sorunlar ışığında bireyler arası ilişkileri tahlil etmiştir. Eserde, Atatürk döneminin mil­liyetçi gazetecileriyle bunlara karşı tavır takınan çıkarcıların mücadelesini anlatmıştır.

Dersaadet’te Sabah Ezanları, Mütareke yılları ve Kurtu­luş Savaşı teması etrafında gelişen bir romandır. Eserde 1909’dan 1920’li yıllara kadar, İkinci Meşrutiyet’in ilanı, İt­tihat ve Terakki’nin siyasi partiye dönüşmesi, Jön Türklerin ikiye ayrılması, Balkan ve Birinci Dünya Savaşları, Selanik’in kaybedilmesiyle ailelerin İstanbul’a gelişi, İstanbul’un işgali, ittihatçıların bir kısmının yurt dışına kaçması, kalanların kur­tuluş ümidiyle bekleyiş içine girdikleri dönemi anlatılır. Kah­ramanları Halıcızade Bacaksız Abdi, Neveser, Mişon Barzilay, Roza, İsmail Efendi’dir.

Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Bıçağın Ucu romanların­da 27 Mayıs 1960 darbesi ve etrafında gelişen olayları anlat­mıştır.

Ali Kaptanoğlu”, takma adıyla senaryolar yazmıştır.

1980’li yıllarda televizyonlarda çokça beğenilen Kartallar Yüksek Uçar, Yarın Artık Bugündür, Sekiz Sütuna Manşet gibi dizi filmlerin senaryolarını yazmıştır.

Eserleri

Şiir Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Bela Çiçeği, Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün, Tutuklunun Günlüğü, Ayrılık Sevdaya Dahil, Böyle Bir Sevmek, Korkunun Krallığı
Roman Sokaktaki Adam, Zenciler Birbirine Benzemez, Kurtlar Sofrası, Sırtlan Payı, Dersaadet’te Sabah Ezanları, Bıçağın Ucu, Gazi Paşa, Yaraya Tuz Basmak, Fena Halde Leman, Haco Hanım Vay, O Karanlıkta Biz
Deneme-Eleştiri Hangi Sol, Hangi Batı, Hangi Atatürk, Batı’nın Deli Gömleği, Gerçekçilik Savaşı, Ulusal Kültür Savaşı, İkinci Yeni Savaşı, Sağım Solum Sobe, Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler,
Gezi Abbas Yolcu
Senaryo Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar, Ya­rın Artık Bugündür, Yıldızlar Gece Büyür, Teleflaş