1940 – 1960 Kuşağı Toplumcu Şiiri
1940’lı yıllar, 1930’lardaki başlangıçların yeni verimlerle zenginleştiği yıllardır. Köy Enstitülerinin açılması, Tercüme Bürosunun kuruluşu bu yıllardadır. Köy Enstitülerinde, köyden alınan gençlerin öğretmen ve sağlık memuru olarak yetiştirilerek tekrar köylerine gönderilmeleri, onlar vasıtasıyla da köylerin kalkındırılması hedeflenmiştir. Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Tonguç bu projenin önemli isimleridir. Tercüme Bürolarında ise dünya klasikleri Türkçeye kazandırılmıştır. Bunlar, “köy kökenli aydın kuşağı”nın yetişmesinde önemli rol oynamıştır.
II. Dünya Savaşı’nın patladığı, Hitler’in Avrupa’yı kana buladığı yıllarda Türk kültür ortamında, ırk unsurunun ön planda olduğu Alman “nazizminde ideolojik dayanaklarını bulanlarla, “Marksizm’den etkilenen sol eğilimliler yer alırlar. Türkiye, II. Dünya Savaşı’na girmemiştir ama savaşın etkileri toplum yaşayışında, özellikle ekonomide büyük ölçüde hissedilmiştir.
Bu dönemde tek parti yönetimi siyasal örgütlenmeye, düşünce özgürlüğüne karşı olumsuz bir tavır sergilemiş ama sanatçılar, toplum sorunlarını, insan sevgisini, savaşın acımasızlığını ve barış özlemini yine de dile getirmişlerdir. Bu yüzden sanat ve sanatçı açısından bir baskı ortamı oluşmuş, dergiler kapatılmış, kitaplar yasaklanmış, sanatçılar hapse atılmış, sürgüne gönderilmiştir.
İşçi – köylü ve yoksulların okuması amaçlandığı için eserlerde yalın bir dil kullanılmış, düşünceyi benimsetme ön plana çıkarıldığı için edebiyat, bir araç olarak kullanılmıştır. Buna rağmen bazı sanatçılar söyleyiş özellikleriyle ön plana çıkıp edebiyatta kalıcı olmuşlardır. Hümanizmada (insancılık) bu dönem şiirinde kendini göstermiştir.
1940- 1960 kuşağında varolan Rıfat Ilgaz (1911-1993) yoksulları anlattığı şiirlerde yalın bir dil kullanmasına rağmen şiirlerinde kullandığı “humor”la (ince alayla, ironiyle duygularını aktarmak, nüktedanlık) farklılık yaratmıştır.
Cahit Irgat (1916-1971), “Şair, eğer direniyorsa yüreği insandan ve toplumdan yanaysa toplum ve insan sorunları da şiirinde var olacaktır.” düşüncesini taşımaktadır.
A. Kadir‘in [Meriçboyu (1917-1985)], konuşma dilinin bütün kıvraklığından, canlılığından, ritminden yararlandığı şiirlerinde insan sevgisi ağır basar.
Enver Gökçe (1920-1981) halk şiirinin söyleyiş özelliklerinden, yerel sözcüklerden ve deyimlerden yararlanarak kendine özgü, toplumcu, kavgacı bir şiiri geliştirmiştir.
Suat Taşer (1919-1982) bireysel denilebilecek duyarlığıyla ve yergi havasıyla dikkat çekti.
Mehmet Kemal (1921-1998) politik sorunları (sendikalaşma, işçi sorunları) öne almış, şiiri ikinci plana itmiş, gazete ve sendikalarda çalışmıştır.