Edebi Metinlerde Dil ve Anlatım Nasıl Olur?

Sanatsal Metinlerde  Dil ve Anlatım

Anlatım; düşünce ve duyguların sözle, davranışla, jest ve mimiklerle alıcıya ulaştırılmasıdır. İnsanlar arasında iletişim, anlatma aracılığıyla gerçekleşir.

Edebî metinlerde anlatma, bir olay çevresinde gelişir, farklı durumların ve ruh hâlinin dile getirilmesi çevresinde metinde ifadesini bulur. Anlatma ihtiyacı, her dönemde zamanın şartlarına göre zenginleşir, değişir.

  • Masalda olağanüstü olan dile getirilir. Çünkü insan olağanüstünün dün­yasında yaşar.
  • Destanda ulusal özelliklerin ve tarihî olanın anlatı aracılığıyla yorumlana­rak anlatılması söz konusudur.
  • Halk hikâyesinde halkın yaşama biçiminde yeri olan değer, anlayış ve zevklerin ve onların hayal dünyalarının dile getirilecek olaylar ile anlatılma­sı söz konusudur.
  • Romanda bireyin kendi kendisi ve toplumla karşılaşması, hesaplaşması anlatım konusu olur.

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde, yazar anlatma görevini bir anlatıcıya yük­ler. Okuyucu bütün olup biteni bu anlatıcı aracılığıyla öğrenir. Bu anlatıcı kur­maca bir kişidir, işlevi kendi gibi kurmaca olan olay örgüsünü ve olay örgü­sünde yer alan diğer öğeleri anlatmaktır. Anlatıcı bir bakış açısı ile okuyucu­nun karşısına çıkar. Anlatmaya bağlı edebî metinlerde ilahî bakış açısı, kah­raman anlatıcının bakış açısı ve gözlemci anlatıcının bakış açısı olmak üze­re üç tip anlatıcı ve bakış açısı vardır.

Şimdi bu bakış açılarını örneklerle inceleyelim:

1) İlahî (Tanrısal, Hâkim) Bakış Açısı: Anlatıcı, herkes ve her şey hakkın­da bilgi sahibi olan, herkesin geçmişini ve geleceğini bilen, herkesin düşün­celerini okuyan, içinden geçenleri bilen bir varlıktır. Olayların içerisinde yer almamasına karşın okur, bütün olayları ondan öğrenir. Anlatıcı, kişilerin zi­hinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıkları bütün olayları ayrıntısıyla bilir; mekânın ve zamanın en ince ayrıntılarını görür. Kahramanların gizli konuş­malarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni anlatır. Zaman zaman kendi yorumlarını ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir. Metinde ne kadar kişi varsa her biri açısından olayları ayrı ayrı görmemizi sağlar.

Aşağıdaki metin, ilahî bakış açısıyla oluşturulmuştur.
Genç kız, sevgilisiyle buluşmaya gidiyordu yine ancak bir düşünce dün geceden beri beynini iyiden iyiye kemiriyordu. Sevgilisinin bu sefer ge­leceğinden de o kadar emindi ama ya gelmezse diye düşündü bir ara ve gözyaşlarını tutamadı. Buluşma yerine geldiğinde yine gelmemişti sev­gilisi, elindeki gözyaşlarıyla ıslattığı çiçekleri mezarın üzerine bıraktı ve her zaman olduğu gibi, sorular sordu sevgilisine cevaplarını kendisinin verdiği. Ayrılırken mezara eğilerek her gece olduğu gibi, dün gece de rüyada kendisini gördüğünü ve saatlerce konuştuklarını söyledi.

2) Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı: Anlatıcı, olayı yaşayan kişinin kendisidir. Olaylara hep bu merkezden bakılır. Anlatılanlar olayı yaşayan kişinin pence­resinden aktarılır. Duygular, değerlendirmeler, düşünceler, fikirler, analizler, tasvirler, gözlemler ben merkezli anlatıcının değerlendirmesine tabidir. Bu yöntemde olayı anlatan “ben” vardır. Bu ben, öykünün kahramanı olabilece­ği gibi tanık ya da gözlemcisi de olabilir. Olayları anlatan kişinin bilgisi, de­neyimi, algılama ve yorumlama yeteneğiyle sınırlıdır. Olaylar, ancak anlatıcı­nın başından geçtiği ya da tanık olduğu biçimiyle anlatıldığından inandırıcı­lığı yüksektir.

Aşağıdaki metin, kahraman anlatıcının bakış açısıyla oluşturulmuştur.

İznimin son günü idi. Saat 12’ye geliyor. Koltukta başım yana dönmüş, uyuyakalmışım. Böyle her uyuklayıp uyanışta aklıma ilk gelen, saat olur. Bu defa inanılmayacak bir şey oldu: Silkinince saat aklıma gelmedi. Ola­cak iş mi bu? Saatlerce baktım. Hepsi 12’ye 1 var. Ama tiktakları duyulmuyordu. Önce durmuşlar sandım. Hayır, işliyorlardı. Duvar saatinin pandülü bir sağa, bir sola gidiyor. Demir döven demirci, durmadan çekiç sallıyor. Saat on iki oldu. Söz birliği etmişçesine hiçbirinin saat başını vurduğu yok. Belki saati de vuruyorlardı da ben duymuyordum.

3)  Gözlemci Anlatıcı Bakış Açısı: Anlatıcının olup biteni bir kamera taraf­sızlığıyla aktardığı görülür. Anlatıcı, olayların merkezindeki kişi değildir; olay­ları uzaktan gözlemleyen konumundadır. Olaylar bize anlatılmıyor da kişinin gözünün önünde oluyormuş izlenimi verilir. Kişilerin duygu ve düşünceleri eylemlerinden çıkartılır.

Aşağıdaki metin, gözlemci anlatıcının bakış açısıyla oluşturulmuştur.

Faiz Bey, Neriman’ın arkasından biraz baktıktan sonra, basamakları ağır ağır çıkmıştı. Sofada, yerde, gözüne bazı kâğıt parçaları ilişti. Oda kapı­sına bıraktığı küçük lâmbayı alarak yere eğildi; bu kâğıtları avucuna aldı ve doğrularak baktı. Bunlar, kimi bir iğne topuğundan biraz daha büyü­cek, kimi ince bir kurdele parçası gibi uzunca, renkli kâğıtlardı.

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde dil, bilinen özellikleriyle karşımıza çıkmaz. Anlatılanlar olayların durumuna göre yan anlamlarla zenginleştirilmiş bir özel­liktedir. Ayrıca metnin kaleme alındığı dönemin sosyal hayatına, edebî zev­kine ve anlayışına göre değişkenlik gösterebilir. Anlatmaya bağlı edebî me­tinlerde kullanılan dilin, ele alınan temayla ve verilmek istenen mesajla doğ­rudan ilişkisinin olduğu da unutulmamalıdır.

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde dil, şiirsel işleviyle kullanılır. Bir gerçeklik yorumlanıp dönüştürülerek yeni bir gerçeklik ortaya konulur. Bunun anlatıl­ması da farklı bir dil gerektirir. Edebî metinler, anlam bakımından da diğer metinlerden farklıdır. Çünkü yan anlam bakımından zengindirler. Bu da her okunuşta yeniden kurulma ve anlaşılma imkânını beraberinde getirir.