Manzum Hikaye Tanımı, Özellikleri, En Çok Yazan, Örnek Metin…

Manzum Hikâye

Nazım şeklinde yazılan hikâyelere manzum hikâye denir. Manzum hikâyenin hikâyeden tek farkı şiir biçiminde yazılmış olmasıdır. Bu tür hikâyelerde öğ­retici nitelikler görülür. Hikâyede bulunan bütün özellikler (olay, yer, zaman, kişiler) manzum hikâyede de bulunur. Divan edebiyatında uzun hikâyeler mesnevi türü ile yazılırdı. Tanzimat‘tan itibaren ortaya çıkan manzum hikâye türü kafiyeli ve redifli, şiir biçiminde hikâye yazma amacı taşır.

Tanzimat Dönemi’nde Recaizade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci’nin öncü­lük ettiği manzum hikâye, Servet-i Fünun Döneminde daha etkili hâle gelme­ye başlamıştır. Bu türün en önemli iki temsilcisi Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy‘dur. Tevfik Fikret’in Balıkçılar ve Hasta Çocuk gibi önemli manzum hikâyeleri vardır. Mehmet Akif Ersoy’un ise Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi, Küfe, Hasta gibi önemli manzum hikâyeleri bulunmaktadır.

Manzum hikâyeler genellikle bir çevre tasviriyle başlar, ardından o çevrede bulunan kişiler anlatılır. Daha sonra ise olay anlatılır. Amaç okuyucuya bu bölümde ders veya öğüt vermektir. Bu yüzden daha çok ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir.

  • Nazmın nesre yaklaştırılmasıyla ortaya çıkan bir türdür.
  • Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir.
  • Didaktik şiir özelliği gösterir.
  • Ölçü ve uyağa dikkat edilir.
  • Karşılıklı konuşmalara yer verilir.
  • Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir.

ÖRNEK METİN
SEYFİ BABA’dan

Mehmet Akif Ersoy

Geçen akşam eve geldim. Dediler:

– Seyfi Baba Hastalanmış, yatıyormuş.

Nesi varmış acaba?

– Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.

– Keski ben evde olaydım… Esef ettim, vah vah!

Bir fener yok mu, verin… Nerde sopam?

Kız çabuk ol! Gecikirsem kalırım beklemeyin…

Zîra yol Hem uzun, hem de bataktır…

– Daha ala, kalınız

Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız.

Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde;

Boşanan yağmur iliklerde, çamur tâ belde.

Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak;

“Gel!” diyen taşlan kurtarmasa, insan batacak.

Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine,

Boğuyordum, müteveffayı bütün âferine.

Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,

Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek!

Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim,

Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim!