EDEBİYATIN BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
Edebiyat, insanı konu edinen bir sanat olarak insanı inceleyen bütün bilim dallarıyla ilişkili olabilir, bu bilimlerden yararlanabilir. Edebiyatın herhangi bir türünde eser veren sanatçıya bu konuda hiçbir sınır konulamaz. Sanatçı, eserini oluşturma sürecinde tarihten psikolojiye, felsefeden sosyolojiye birçok bilim dalının verilerini edebiyat sanatının kurmaca dünyası içinde kalarak kullanabilir. Ele aldığı konuların benzerliği bakımından edebiyat sanatını en çok ilgilendiren bilim dalları tarih, sosyoloji, psikoloji ve felsefedir.
Edebiyat – Tarih İlişkisi
Edebiyat eserlerinde, örneğin bir romanda tarihî bir konu, olay ya da kişilik işlenebilir. Kuşkusuz roman, bir tarih kitabı olmadığı için tarihe bilimsel yöntemlerle yaklaşmaz ve tarihî gerçekliği bire bir yansıtmaz. Ancak, romanın yansıttığı gerçekliğin tarihî gerçekliğe ters düşmemesi romancıdan beklenebilir. Bu, yazarın sanatçı olarak olmasa da yurttaş olarak bir görevi olabilir. Ayrıca eserin inandırıcılığı da büyük ölçüde tarihî gerçekliği doğru yansıtmasına bağlıdır. Bunun için yazar, romanda işleyeceği tarih dönemiyle ilgili geniş bir araştırmaya yönelir. Söz gelimi, Orhan Pamuk’un “Beyaz Kale” romanı, 17.yüzyıl Osmanlı toplumunun yaşamını konu alır. Yazar, bu romanını yazmadan önce muhakkak ki Osmanlı tarih ve kültürünü, özellikle 17.yüzyılda İstanbul’daki sosyokültürel hayatı araştırmış, bu konuda tarihî kaynaklardan geniş bilgi toplamıştır.
Edebiyat – Sosyoloji İlişkisi
Edebiyat eserleri, örneğin bir roman, insanı içinde yaşadığı çevreyle birlikte ele alır. Bu nedenle edebiyat bir bakıma toplumun aynası sayılır. Örneğin, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarında yazarın yaşadığı dönemin sosyal yapısıyla karşılaşırız. Cumhuriyet öncesi İstanbul hayatını sosyo-ekonomik yapısıyla tanımak isteyenler için Hüseyin Rahmi’nin romanları birer belge değeri taşır. Sosyologlar, edebiyat eserlerinden toplumsal yapı incelemeleri için yararlandıkları gibi edebiyat yazarları da sosyal yapıyı tanımak için sosyolojinin verilerine başvurabilirler. Bu sayede gözlemlerini bilimin ışığında gözden geçirerek eserlerinde sosyal çevreye ait öğeleri daha başarılı biçimde kullanmış olurlar.
Edebiyat – Psikoloji İlişkisi
Edebiyat eserleri insanı psikolojik yapısı içinde ele alır, insanın ruh dünyasını bütün çıplaklığıyla ortaya koymaya çalışır. İnsan ruhunu tanıma konusunda psikoloji bilimine yol gösterecek ölçüde başarılı olmuş (Dostoyevski gibi) yazarlar vardır. Freud’un Oidipus ve Elektra kompleksi gibi teorilerinin kaynağı edebiyat eserleridir. Bütün bunların yanı sıra bir edebiyat eserinde psikolojiden yararlanılması da olağandır. Özellikle bir roman yazarının kahramanlarını başarılı bir şekilde canlandırması her şeyden önce onların ruh dünyalarını iyi bilmesine, insan gerçekliğini psikolojik boyutuyla iyi tanımasına bağlıdır. Bu bağlamda bir yazarın psikoloji biliminden destek alması son derece olağandır.
Edebiyat – Felsefe İlişkisi
Edebiyat eseri okurda estetik haz uyandırmasının yanı sıra eğitsel ve aydınlatıcı bir işleve de sahiptir. Edebiyat eserinin bu işlevi, içeriğindeki felsefi düşüncelerin bir sonucu olabilir. Edebiyat eseri asla bir fikir eseri olmamakla birlikte kurmaca yapısının sınırları içinde felsefi düşüncelerin yoğunluk kazandığı edebiyat eserleriyle karşılaşabiliriz. Jean Paul Sartre’ın ve Albert Camus’nun romanları bu konuda akla ilk gelen örneklerdir. Öte yandan sanatçıda bir filozof ya da bilge kişiliğini görmek isteyenler de az değildir. Bu düşüncedekiler arasında, kimi şair ya da yazarların felsefeden uzaklıklarını eleştiri konusu yaparak genç sanatçılara kendilerini geliştirmeleri için felsefe okumalarını salık verenler çok görülür. Esasen sanatçının kişisel ve sanatsal gelişiminde felsefe kültürünün önemi yadsınamaz. Bu nedenle birçok sanatçının felsefenin uğraştığı konulara ilgi duyduğu, eserlerinde bu konulara yer verdiği görülür.
Edebiyat – Bilim ve Teknik İlişkisi
Edebiyat eserlerinde insanı ilgilendiren birçok konu arasında bilim ve teknikle ilgili konulara da yer verildiği görülür. Bilim adamlarının hayat hikâyelerini kurmaca bir dünya içinde sunan, bilimsel buluşların ve keşiflerin hikâyesini roman tadıyla veren eserler az değildir. Bunlar arasında öyle eserler vardır ki yakın ya da uzak geleceği öngörerek bilim adamlarına yol göstermiştir. Bu konuda Jules Verne’in ilk örneklerden biri olduğu bilinir. Denizaltı, uzay yolculuğu, oksijen tüpü gibi kendi zamanında olmayan birçok olayı öngören ve bilim falcısı lakabıyla anılan yazarın bilim kurgu türüne de öncülük ettiğini söyleyebiliriz.