İçindekiler
TİYATRO
Tanımı: İnsan yaşamını, sahnede, izleyiciler önünde canlandırma sanatına tiyatro denir.Tiyatro sözcüğü ayrıca, tiyatroda oynanmak için yazılan eser; tiyatro eserinin oynanması için düzenlenmiş yapı veya yer anlamında da kullanılır.
Tiyatro, insanla birlikte doğmuştur. Tiyatro terimi Yunanca theatron sözcüğünden gelmektedir. Günümüzdeki anlamıyla tiyatronun başlangıcını eski Yunan’da Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos (Diyanizos) adına yapılan dinsel törenlere dayanmaktadır. Bu törenlerde keçi postu giymiş insanlar koro hâlinde şarkılar, şiirler söyler; dans ederlerdi. Thespis (Tespis) adında bir şair, M.Ö. 6. yüzyılda koronun karşısına bir oyuncu (aktör) çıkararak diyalogu başlattı. Daha sonra Aiskhylos (Ayklos) ikinci oyuncuyu, Sophokles (Sofokles) üçüncü oyuncuyu sahneye çıkardı. Böylece koro, giderek önemini yitirdi ve modern tiyatronun ilk oluşumları başlamış oldu.
Türk toplumunda tiyatronun ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Fakat ozanların; yuğ, sığır, şölen adları verilen dinsel törenlerdeki gösterileri Türk tiyatrosunun temeli sayılmaktadır.
Şinasi’nin Tanzimat döneminde yazdığı Şair Evlenmesi (1859), Batılı anlamda ilk Türk tiyatro eseridir.
Tiyatronun Öğeleri:
Tiyatro Eseri (oyun, piyes): Sahnede oynanmak amacıyla yazılmış eserlere tiyatro eseri denir. Tiyatro eseri olayları oluş hâlinde gösterir. Bu çeşit eserlerde olaylar yazarın ağzından anlatılmaz. Eserin kişileri tarafından doğrudan doğruya canlandırılır. Bir tiyatro eserinde olay, konu, kişiler, perdeler ve tablolar vardır. Her tiyatro eseri perde ve sahnelerden oluşur.Genel olarak bir tiyatro eserini olay, kişiler, üslûp (biçem) oluşturur.
Olay: Tiyatro eserinin konusunu oluşturur. Çoğunlukla yaşamdan alınır ya da gerçeğe benzer. Olay, çoğunlukla bir savaşımdan (mücadeleden), yani iki gücün çatışmasından doğar. Çatışan güçler, insanla insan, insanla hayvan, insanla doğa, insanla doğaüstü varlıklar vb. olabilir. Tiyatro eserinde olayların bir hareket hâlinde sergilenmesine aksiyon (eylem) denir. Olaya dayalı diğer sanat eserlerinde olduğu gibi, tiyatro eserindeki olay da serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur.
Kişiler: Tiyatro eserinde kişiler, eylem içinde verilir. Kişiler, aralarında savaşım geçen varlıklardır. Bunlar yaşamdakilerin tipik birer örneğidirler. Kişiler, temsil ettikleri karakterlere uygun eylemler sergilemelidir. Oyun kişisi, ya insanın ortak ve genel özelliklerini simgeleyecek biçimde tip olarak ele alınır; ya da insanın kişisel özelliklerini yansıtacak biçimde karakter olarak işlenir.
Üslûp: Bir sanatçıya, bir çağa veya bir ülkeye özgü teknik, renk, biçimlendirme ve söyleyiş özelliğine üslûp denir.Her tiyatro yazarının kendine özgü bir üslûbu vardır. Yazar, eserini kendi duyuş, düşünüş ve anlatış özelliklerine göre oluşturur.
Tiyatroda, toplumun çeşitli kesimlerinden kişiler ve olaylar canlandırılır. Fakat kişilerin konuşmalarını ve olayları sahnede olduğu gibi yansıtmak yeterli olmaz. Konuşmaların ve olayların aktarımında yazarın yorumlaması da önemlidir. Yazarın kişiselliği, kullandığı dilin yapısı, anlatılmak istenen konu, eserin yazıldığı zaman, üslûbun oluşmasında etkili olan öğelerdir.
Tiyatro eserinin üslûbunda dil olgunluğunun önemli yeri vardır. Yazar, sahnede dilin de temsil edildiğini unutmaz. Sahne eserinin dili, halkla ilişkisini koparmayan bir kültür dilidir.
Oyuncu: Bir rolü sahnede canlandıran kişiye oyuncu denir. Erkek oyuncuya aktör, kadın oyuncuya aktrist denir. Oyuncular, tiyatro eserindeki olguyu canlandıran öğeler olduğu için tiyatronun temeli sayılırlar.
Sahne: Tiyatroda oyunun oynandığı, olayın geçtiği yerdir. Sahne, izleyicilerin kolayca görebilmeleri için genellikle yerden belirli bir ölçüde yüksek olan; oyun, müzik gibi her türlü gösteri yapmaya uygun alandır.Tiyatro eserinde bir perdelik bölümün dekor bakımından değişik olan küçük kısımlarına da sahne denir.Edebiyatımızda sahne sözcüğünün karşılığı olarak fıkra, meclis sözcükleri de kullanılmıştır.
Seyirci: Tiyatro izleyicisine seyirci denir.Tiyatroda, diğer sanatlardan farklı olarak seyirciyle oyuncuların aynı ortamda olması etkileşimde canlılığı getirir. Bu nedenle oyuncu ve izleyici arasında sürekli duygu alışverişi vardır. Tiyatroda seyirci ve oyuncu iki temel öğedir, birlikte duyar ve üşünürler.
Namık Kemal, “Celâlettin Harzemşah”ın önsözünde seyirciyle oyun ilişkisini şöyle belirtmektedir: “Tiyatro seyirciye üç noktadan etki eder: 1. Göze, 2.Kulağa, 3.Vicdana. Seyirci gözü ile izler, kulağı ile dinler, eserin tamamını vicdanında değerlendirir. Buna göre bazen ağlar, bazen de güler.”
3. Tiyatro Çeşitleri
Bugünkü tiyatronun kaynağının Antik Yunan Tiyatrosu olduğunu daha önce belirtmiştik. Antik tiyatronun iki türü olan trajedi ve komedinin kaynağı Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan törenlerdir. Trajedi ve komedinin ayırıcı özelliklerini-Aristoteles ilk kez Poetika adlı eserinde belirtmiştir.İlk örnekleri Antik Yunan edebiyatında görülen trajedi ve komedi, daha sonra Yunan ve Lâtin edebiyatlarının örnek tutulduğu klasisizm akımı devrinde özellikle Fransa’da yeniden canlanarak 19. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.19. yüzyılda romantizm akımına bağlı sanatçıların trajedi ve komedinin klâsik kalıplarını kırması ve bir ölçüde bunları kaynaştırmasıyla dram doğmuştur.
Türk tiyatrosunda, batılı anlamda ilk eser, Şinasi’nin Tanzimat döneminde yazdığı Şair Evlenmesi adlı bir perdelik komedidir. Tanzimatla birlikte Türk tiyatrosu komedi ve dram türüne yönelmiştir.Komedi türünde yazanlar özellikle Moliere (Molyer)’den etkilenmişler, zaman zaman geleneksel oyunlarımızdan da yararlanmışlardır. Şinasi’nin yanı sıra Teodor Kasap, Âli Bey, Ahmet Vefik Paşa komedi türünde eserler vermişlerdir.Dram türünde Namık Kemal, Abdülhak Hâmit Tarhan gibi yazarlar, romantizmin etkisiyle aşırı duygusallığa kapılmışlar, konuşma dilinden uzaklaşma, olay örgüsüne ve oyun tekniğine önem vermeme yüzünden pek başarılı olamamışlardır.
II. Meşrutiyet Dönemi’nde de tiyatro çalışmaları sürmüş, ancak başarılı ürünler Cumhuriyet Dönemi’nde verilmiştir.
Meşrutiyet’ten bu yana dram türünde eser veren bazı sanatçılar şunlardır: Müsahipzâde Celâl, Vedat Nedim Tör, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Oktay Rıfat, Haldun Taner, Turgut Özakman, Sermet Çağan, Güngör Dilmen.
TRAJEDİ
Yaşamın acıklı yönlerini, kendine özgü kurallarla sahnede yansıtmak; ahlâk,erdem örneği göstermek için yazılmış manzum tiyatro eserine trajedi denir.
Antik Yunan’da Dionysos adına yapılan törenlerde, korodaki insanlar keçi derilerine sarınarak şarkı söyledikleri için bu türe keçi şarkısı anlamına gelen tragedia adı verilmiştir.Trajedi; izleyicide korku, heyecan, acındırma duyguları uyandırarak ders vermeyi amaçlar.Trajedilerde işlenen trajik olay, iki yüksek değer arasındaki çelişkiyi yaşayan insanın durumundan doğar.
Klâsik trajedinin özellikleri şunlardır:
- Trajedilerde erdem ve ahlâka her şeyin üstünde yer verilir.
- Trajedi, konularını tarihten ve mitolojiden alır. 17. yüzyıla kadar yazılan trajedilerde konular, Yunan ve Lâtin mitolojisinden, tarihinden alınırdı.
- Trajedilerde; çirkin sayılan vurma, yaralama, öldürme gibi olaylar, sahnede, seyircilerin gözleri önünde sergilenmez, bu olaylar sahne gerisinden duyurulur.
- Trajediler, manzum olarak yazılır.
- Trajedi beş perdeden oluşur.
- Kahramanlar olağanüstü varlıklar veya soylulardır: Tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar; krallar, kraliçeler vb.
- Trajedilerde üç birlik kuralı vardır. Bir eserin zaman, mekân (yer), olay birliği içinde verilmesine üç birlik kuralı denir:
• Zaman Birliği: Eserin konusunu oluşturan olay, 24 saat içinde geçer. Eserin konusu, olayın sonuca en yakın yerinden seçilir.
• Yer Birliği: Olayın baştan sona kadar aynı yerde geçmesidir.
• Olay Birliği: Piyesin tek bir ana olay çevresinde gelişmesidir.
KOMEDİ
İzleyiciyi güldüren, eğlendiren ve eğlendirirken düşündüren tiyatro türüne komedi denir. Aristoteles, komediyi Poetika adlı eserinde şöyle tanımlar: “Komedi, ortalamadan daha aşağı (kötü) olan karakterlerin taklididir. Bununla birlikte komedi, her kötü olanı taklit etmez; tersine gülünç olanı taklit eder. Bu ise soylu olmayanın bir bölümüdür. Çünkü gülünç olanın özü soylu olmayışa ve kusura dayanır.”
Komedi de trajedi gibi Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan törenlerden doğmuştur. Bu törenlerde komos denilen alaylar kurulurdu. Bol bol şarap içip acayip kılıklara giren halk flüt çalan birinin arkasında türlü taşkınlıklar yaparak sokaklarda, kırlarda dolaşırdı. İnsanlar birbirlerine sataşır, şakalar yaparlardı. Komedi terimi komos (cümbüş, alay) ve ode (ezgi) sözcüklerinin birleşmesinden doğmuştur.
Klasik komedinin özellikleri şunlardır:
- Komedide kişilerin ya da toplumun gülünç yanları ortaya konularak seyirciyi güldürme yoluyla düşündürme ve doğru yola yöneltme amacı güdülür.
- Konular günlük yaşamdan alınır.
- Kişiler çoğunlukla halk kesiminden kimselerdir.
- Acı veren olaylar (vurmak, yaralamak vb.) seyircinin gözü önünde gerçekleştirilebilir.
- Üslûpta soyluluk aranmaz; her türlü kaba sözlere ve şakalara yer verilir.
- Nazımla yazılır. (17. yüzyıl klâsik edebiyatında nesirle yazılmış komediler de vardır.)
- Trajediler gibi komediler de birbiri arkasından sürüp giden “diyalog” ve “koro” bölümlerinden oluşur. Eser ara vermeden oynanır, perde arası yoktur.
- Komedide de üç birlik kuralına uyulmuştur. Sonraları bu kuraldan vazgeçilmiştir. Günümüz komedi yazarları komedinin bu klâsik kuralına bağlı kalmadan eserlerini oluşturmuşlardır. Rönesans’tan bu yana bu gelişim sürmektedir.
Başlıca Komedi Çeşitleri
Karakter Komedisi: İnsan karakterinin gülünç ve aksak yanlarını konu alan komedidir. Moliere’in Cimri, Shakespeare ( Şekspir)’in Venedik Taciri adlı eserleri karakter komedisidir.
Töre Komedisi: Toplumun gülünç ve aksak yanlarını konu alan komedidir. Moliere’in Gülünç Kibarlar, Gogol’un Müfettiş, Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı eserleri töre komedisidir.
Entrika Komedisi: Olayların şaşırtıcı biçimde düzenlendiği, çoklukla güldürmekten başka bir amaç güdülmeden yazılan komedidir. Moliere’in Scapin’in Dolapları, Shakespeare’in Yanlışlıklar Komedisi adlı eserleri entrika komedisidir.
DRAM
Yaşamın acıklı ve gülünç yönlerini bir arada yansıtan tiyatro türüne dram denir. Komediler yalnız gülünç, trajediler de acıklı olayları canlandırmak için yazılmıştır. Oysaki yaşam, acıları ve sevinçleriyle bir bütündür. 19. yüzyılda Fransa’da, yaşamın hem acıklı hem gülünç yönlerini birlikte işleyen dram türü ortaya çıkmıştır.
Dram türünün gelişiminde Shakespeare (Şekspir)’in önemli katkıları olmuştur. Shakespeare, klâsik tiyatronun zaman ve yer birliği kurallarını yıkmıştır. Ayrıca acıklı ve gülünç olayları sahnede iç içe vererek dramın ilk örneklerini vermiştir. Sanatçının, şiir ile düz yazıyı iç içe kullandığı oyunları, önce Alman romantiklerini, sonra da Fransız romantiklerini etkilemiş, böylece dramın temelleri atılmıştır.Fransız romantiklerinden Victor Hugo (Viktor Hügo), Cromwel (Kromvel) adlı eserinin ön sözünde dramın özelliklerini şu sözlerle açıklar:
“Dramın özelliği gerçektir. Gerçek, yaratılışta, yaşamda olduğu gibi dramda da karşılaşan iki tipin; yüce ile gülüncün birleşmesinden doğar. Doğada olan her şey sanatta da vardır.”
Dramın özellikleri şunlardır:
- Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
- Hem acıklı hem de gülünç olaylar, yaşamda olduğu gibi bir arada bulunabilir.
- Olay, tarihin herhangi bir devrinden ya da günlük yaşamdan alınabilir.
- Kişiler halkın her kesiminden seçilebilir.
- Klâsik trajedi ve komedilerdeki Eski Yunan mitolojisine yönelik değerler yerine ulusal değerlere yönelme görülür.
- Acı veren olaylar (vurma, Öldürme vb.) sahnede oluş hâlinde gösterilebilir.
- Perde sayısı yazarın isteğine bağlıdır.
- Hem şiirle hem düz yazıyla yazılabilir.
Romantik dönemden günümüze kadar her edebî dönemde dram türü gelişmiş, düzeyli, ciddî bir anlatım aracı olarak varlığını korumuştur.