TYT Türkçe Deneme Sınavı – 34

TYT  TÜRKÇE DENEME SINAVI – 34

1. Aşağıdaki altı çizili sözcüklerden hangisi ger­çek anlamıyla kullanılmıştır?

A) Bir eserin oluşması için sanatçıda sağlam bir birikimin olması gerekir.

B)   Kimi yazarlar bir konuyu nesnel açıdan ele alırlar.

C)  Yapıtlarında toplumun geniş bir kesiminin so­runlarını işlemiştir.

D)   Bugüne kadar toplumsal içerikli iki roman yazmıştır yazar.

E)   Günlük yaşamı alay yüklü bir anlatımla dile getirmiştir.

 

2.    Yeşilçam’da bir haftada, bilemedin iki haftada film çekiliyordu o sıralarda.

Bu cümledeki altı çizili sözün cümleye kattığı anlam aşağıdakilerin hangisinde vardır?

A)   Önce bir dilim pasta verelim, yetmedi iki dili­me çıkarırız.

B)   Bu işi iki kişiyle, olmadı üç kişiyle çok kolay bitiririz.

C)   Bir hafta izin aldım, baktım tatil iyi gidiyor ta­tilimi bir hafta daha uzattım.

D)   Önce yüz lira teklif edin, kabul etmedi iki yü­ze çıkarın teklifi.

E)   Çocukları bahçeye çıkarın, oldu ki rüzgar çık­tı, içeri alırsınız.

 

3. Eleştiri tek başına ne siyah ne de beyazdır. İçin­de gri tonları da barındırır. Sanırım yazdıklarıma böyle de bakmak gerekiyor. Birine yöneltilen eleştiri biraz, saç tıraşı bittikten sonra berberin müşterisinin ensesine tuttuğu ayna gibidir.

Bu parçada altı çizili bölümle eleştiriyle ilgili anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A)   Eserin iyi ya da kötü olduğunu göstermesi

B)   Yazara sorumluluklarını hatırlatması

C)   Eserin çok değerli olduğunu anlatması

D)   Sanatçıda kendine güven duygusunu artır­ması

E)   Sözü edilen eserin benzerlerinden üstün yan­larını ortaya koyması

 

4. Çalışmalarını masa başında yaratmamış, dünyayı dolaşarak, toplantılara katılarak, arşivlerin karan­lığından çıkardığı binlerce belgeyi tarayarak üret­miştir yapıtlarını

Bu cümlede geçen “arşivlerin karanlığından çı­karmak” sözüyle anlatılmak istenen aşağıdaki­lerden hangisidir?

A)   Gizli kalmış kimi değerleri gün yüzüne çıkar­mak

B)   Kimi belgeleri zamanın yıkıcı etkisinden ko­rumak

C)   Kimi söylentilerin doğruluğunu belgelerle ka­nıtlamak

D)  Yapıtlarını günün gelip geçici modalarına ka­pılmadan oluşturmak

E)   Bilgileri halkın her kesiminin yararlanabilece­ği ortamlara taşımak

 

5.    Romancı, içinden çıktığı toplumun nesnel tutana­ğı olmamalı, gerçekleri estetik bir anlatım kurgu­su içinde vermelidir.

Bu cümlede romancıyla ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A)Gördüklerini saptamakla kalmamalı, okurda güzellik duygusu oluşturacak şekilde anlat­malıdır.

B)Yapıtlarında, içinden çıktığı toplumu, yorumu­nu katarak anlatmalıdır.

C)   Hayatın bütün yönlerini olduğu gibi anlatma­lıdır.

D)  Toplumu anlatırken birtakım ayıklamalara da gitmelidir.

E)   Gerçek yaşama ayna tutarken, onu kendi yo­rumu ile vermelidir.

 

6.     (I) Kar yağmaya başlayınca biz hemen kar helva­sı isterdik; ama, ilk yağan kardan helva olmaz, derlerdi bize. (II) Bunun anlamı, kar yağarken ha­vadaki tozlar ile kaplandığından ilk karın sağlıklı olmadığıydı. (III) Bunun için biz de büyük bir öz­lemle daha sonra yağacak karları beklerdik. (IV) Birkaç gün süren yağışlarda, hemen ikinci gü­nün karlarını bir tabak içerisine alarak üzerine pekmez döküp yerdik. (V) Ailemizin hasta olma­mamız için pek de istemediği bu güzel eğlence aslında bizim için bir kış dondurmasıydı.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­sinde yazar, karın ilk yağdığı gün yenmemesinin nedenini vermiştir?

A) I.         B) II.         C) III.         D) IV.         E) V.

 

7.             I. Dil, ulusların düşünce, bilgi, gözlem ve tecrübe dünyasını yansıtır.

II. Her dil, yaşamın bir başka yorumunu ortaya koymaktadır.

III.Milletlerin kültürlerindeki farklılıklar dillerinin oluşumunda doğrudan etkilidir.

IV.Dil, milletin yapıp ettiklerinin, duyup düşün­düklerinin, görüp bildiklerinin ve tüm düşün­ce evreninin aynasıdır.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangi­leri anlamca birbirine en yakındır?

A) I. ve II.                                B) II. ve III.                             C) I. ve III.

D) II. ve IV.                                             E) I. ve IV.

 

8.     (I) Beyoğlu İstanbul’un, hatta Türkiye’nin en şenlik­li semti. (II) Gün, burada yirmi dört saat canlı, ha­reketli ve sürprizlerle dolu. (III) Sanatçıların, yok­sulların, sokak satıcılarının, sesini duyurmak iste­yen muhaliflerin, gidecek hiçbir yeri olmayanların, kısacası herkesin mekânı. (IV) Üstelik, tarihî yapı­ların ağırbaşlı duruşu ile sokağın cümbüşü, belki dünyanın başka hiçbir yerinde olmadığı kadar uyumlu. (V) Görmesini bilen göz, bunların tümüne tanıklık edebileceği gibi, farklı bir pencereden bir İstanbul tarihi okuması yapabilir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­lerinde karşılaştırma yapılmıştır?

A) I. ve II.                               B) I. ve IV.                              C) II. ve III.

D) III. ve IV.                            E) IV. ve V.

 

9.     (I) Bütün ünlü ve başarılı yazarların olduğu gibi, bu yazarın da yeni kitabını okurlar sabırsızlıkla bekliyordu. (II) Bu bekleyişte, daha kitap çıkma­dan yayınevinin yaptığı reklamların büyük payı vardı. (III) Sonunda yazarın beklenen kitabı okur­larıyla buluştu. (IV) Yazar, okurların büyük bek­lentisini boşa çıkarmayacak bir eser ortaya koy­muştu. (V) İlk baskısı hemen tükenen kitapta ya­zar, ülkedeki sosyal sorunları okuru sıkmayacak bir akıcılıkla yansıtmıştı.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­sinde söz konusu kitabın içeriği ile ilgili bilgi verilmiştir?

A) I.         B) II.         C) III.         D) IV.         E) V.

 

10.  (I) Karşımızdaki kişinin bizden farklı bir dili olabi­leceğini düşünmek, atabileceğimiz ilk adımdır. (II) Sonrasında, onun diline uygun bir anlatımı seç­meliyiz. (III) Bu durumda göreceğiz ki, anlatabiliyo­ruz. (IV) Kolay bir şeyden söz etmediğimin farkın­dayım. (V) Zaten ben de tek bir şey gözetiyorum: Bir düzeyde farkındalık yaratabilmek. (VI) Belki denemeye başlayabilir ve yararını görürsünüz.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangi­sinde amaç söz konusudur?

A) II.         B) III.         C) IV.         D) V.         E) VI.

 

11Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “sessiz” söz­cüğü, sözcük türü yönüyle ötekilerden farklıdır?

A)   Arka sıralarda oturan sessiz bir öğrenciydi.

B)   Eskiden sessiz sinema bir hayli yaygındı.

C)   Bu derste sessiz durursanız size hediye ala­cağım.

D)  Oldukça sessiz bir araba bu, çalıştığı bile du­yulmuyor onun.

E)   Ne kadar sessiz bir sınıf, sanırım sınav var içeride.

12.  Aşağıdakilerin hangisindeki altı çizili sözcük hem yapım hem çekim eki almıştır?

A)   Bir gölge gibi düştüm ardına yıllardan beri

B)   Kapılarım kapanmaz, hep umutla beklerdim

C)   Bakınca ışıldayan gözlerin vardı senin

D)  Yalnızlık, kollarımda büyüyen bir sarmaşık

E)   Karanlık gecelerin aydınlığıdır yüzün

 

13.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde arasöz, her­hangi bir öğenin açıklayıcısı olarak kullanıl­mamıştır?

A)   Geminin kaptanı, bu yaşlı adam, etrafında ol­dukça sevilen biriydi.

B)   Bu eski şato, orada şu anda kimse oturmu­yor, okyanusun engin sularına bakıyordu.

C)   Mimar Sinan, büyük dahi, ölüm yıldönümün­de törenlerle anıldı.

D)   Berceste, bu Arap atı, görenleri kendine hay­ran bırakıyordu.

E)   İki köylü, Ali ve Veli, sırtlarındaki torbaları at arabasına bıraktı.

 

14.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde tamlayanı düşmüş isim tamlaması vardır?

A)   Sık ağaçların arasından güçlükle ilerliyorduk.

B)   Hava kararınca kimse çıkmazdı sokaklara.

C)  Annesi onu kahvaltı yaptırmadan okula gönder­mezdi.

D)  Yaklaşık on yıldır aynı iş yerinde çalışıyordum.

E)   Kalorifer kazanının gürültüsü ona ninni gibi gelirdi.

 

15.  Daracık sokakların üstündeki evlerin balkonların­dan, pencerelerinden renk renk sardunyalar fış­kırıyor.

Bu cümleyle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A)   Üç öğeli bir cümledir.

B)   İkileme sıfat görevindedir.

C)  Yüklem, bileşik zamanlı bir fiildir.

D)   Basit yapılı bir cümledir.

E)   Kurallı cümledir.

 

16.           Bağrımdaki közleri senin için sakladım

Söylenmemiş sözleri senin için sakladım

Bu dizelerde aşağıdakilerden hangisine örnek gösterilebilir?

A)   Ünsüz benzeşmesine

B)   Ünsüz yumuşaması

C)   Ünlü daralması

D)   Hece düşmesi

E)   Kaynaştırma ünsüzü

 

17.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “de “lerin yazımıyla ilgili bir yanlışlık yapılmıştır?

A)   Artık verem de öldürücü hastalık sayılmıyor.

B)   Grip salgınından çocuklar da oldukça etki­lendi.

C)  Romatizmal hastalıklar yaşlılar da çok etkili oluyor.

D)   Modern tıp, bitkisel tedavileri de kabul ediyor.

E)   Yeni düzenlemeden eczaneler de etkilenecekmiş.

 

18.  Limanın üst taraflarındaki meydanlık alanın orta­sından tertemiz bir dere akardı (I) Derenin iki tara­fında da kahveler vardı (II) Ortada da çok şık bir köprü (III) Buzuki sesleri, şarkılar, türküler yeri göğü inletirdi (IV) Derenin olduğu kısım, adanın en keyifli ve en güzel bölgesiydi (V)

Bu parçada boş parantezle ( ) gösterilen yer­lerden hangisine ötekilerden farklı bir nokta­lama işareti getirilmelidir?

A) I.         B) II.         C) III.         D) IV.         E) V.

 

19.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?

A)   Akdeniz sahillerinde son yıllarda birçok otel yapıldı.

B)   Torosların güney yamaçlarına yaz daha er­ken gelir.

C)   Portakal bahçeleri içinde arı vızıltıları eşliğin­de yürüyorduk.

D)   Narenciye, bu yörede yaşayanların en önem­li geçim kaynağıdır.

E)  Tarım sektörünün sorunlarını çözmek, benim ve sizin kolayca yapabileceğiniz bir iş değil.

 

20.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?

A)   Bu dizeleri okuyunca dilimizin en güzel şiirle­riyle karşı karşıya olduğumuzu fark ediyoruz.

B)   Yazıyı aynen, hiçbir değişiklik yapmadan alın­tıladık.

C)  Alaydan geri kalmıyor; ama bazen insanı ağ­latacak kadar duygusallığa da bürünüyor şiir­lerinde.

D)   İnsanı en acı anında bile güldürmek, neşelen­dirmek isteyen muzip bir yönü yaşatıyor şair.

E)   Bazen masmavi gökyüzünde, bazen bir göl kıyısında, bazen de bir çiçekte arıyor mutlulu­ğu sanatçı.

 

21.  Şiir ve öykünün ikisinde de sözcükler çok önem­lidir; âdeta bir pırlanta gibidir. Öyle ki bunların bi­rini alıp değiştiremezsiniz. Romanda da sözcük­ler önemlidir. Ama öykü ve şiirdeki kadar değil… Romanda sözcükleri değiştirdiğinizde çok yadır­ganmaz. Bir öykü veya şiirde bir sözcüğü değiş­tirmeye kalkarsanız öykünün tüm yapısı bozulur.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi ağır basmaktadır?

A)  Açıklama                        B)   Betimleme

C) Tanımlama                      D)  Karşılaştırma

E) Tanık gösterme

 

22.  Toroslar’ın meşe ve çam ormanlarıyla kaplı tepe­leri arasında bir vadi uzanıyor. Buradan geçen Mutlu Dere’nin suları vadinin ortasında kurulmuş köyün topraklarına can suyu vere vere Akdeniz’e doğru akıp gidiyor. Dere boylarında ılgınlar, zak­kumlar, çınarlar; vadi yamaçlarında çamlar, ardıç­lar var. Boy boy sarmaşıklar, yaban asmaları gök­lere doğru yükselen ağaçlara dostça sarılmış, onlarla iç içe yaşıyor burada.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki­lerden hangisi söylenemez?

A)   Yinelemelere yer verilmiştir.

B)   Gözlemlerden yararlanılmıştır.

C)   İnsana özgü nitelikler doğaya aktarılmıştır.

D)  Tamamlanmamış cümlelere yer verilmiştir.

E)   Anlatıcı, duygusal etkilenmesini dile getirmiştir.

 

23.  İşsizlikten bunalınca evimin bir odasını ayırıp bakkal dükkânı yapmıştım. Öykü yazma arzusu da kanıma o sıralar yeni yeni giriyordu. Aradan birkaç ay geçti, bende bir huzursuzluk başladı. Dükkân bir sokak arasındaydı, marketler bakka­lın önünü kesmişti, iş yapamıyordum. Evden daktilomu getirip bakkal dükkânında öykü yaz­maya başladım. Bir bakkal dükkânında daktilo düşünemeyen müşteri onu yazarkasa sanıp fiş isteyince, aramızda sorunlar yaşanıyordu. Öykü yazdığımı söyleyince yüzüme tuhafça bakıyor, “Hikâye” deyince, “Haa, tamam o zaman!” diyor­lardı. Halk, öykünün adını bile bilmiyor yani. İşte böyle başladım öykü yazmaya.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisinin ya­nıtıdır?

A)   Öykü yazmaya nasıl başladınız?

B)   Halkın öyküye ve öykücüye bakışı nasıl?

C)   Bir bakkalda, daktilo ile öykü yazmak nasıl bir duygu?

D)   Niçin roman değil de öykü yazıyorsunuz?

E)   Öykülerinizi daha çok, ne zaman yazıyorsunuz?

 

24.  Edebiyat, kendi hikâyemizden başkalarının hikâyeleri gibi söz etmek yerine, başkalarının hikâyelerinden kendi hikâyemizmiş gibi bahse­debilirle hüneridir. Bir edebiyat yapıtı oluşturur­ken, başkalarının hikâyelerini kendi içimizde du­yarak yola çıkmak zorunluluktur aslında. Hiç kuşku yok ki bu, kendi hayatını öteki hayatların önüne koyanlarının yapabileceği bir şey değildir. Tam aksine, —.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A)   bireysellikten yola çıkarak toplumsallığa ulaş­ma çabasıdır

B)   kişisel sorunlara toplumsal bir görünüm ka­zandıranların işidir bu

C)  toplumun sözcülüğünü  üstlenme  kolaycılı­ğından kaçınanların işidir bu

D)  önce kendi yanlışlarını düzeltmeyi başaranla­rın yapabileceği bir şeydir

E)   başka insanların sorunlarını içselleştiren kişi­lerin yapabileceği bir şeydir

 

25.  Belli ölçülerde cümleler yazarak, belli oranda karmaşık yapılar kurarak, insanların anlayamaya­cakları şeylerden bahsederek edebiyatçı olun­maz. —. Ancak bu duygu ya da düşünceyi her­kesin anlayacağı dille aktaran da edebiyatçıdır. Yani edebiyatçı, yazdıklarıyla bir mesajı, bir duy­guyu iletmelidir. Ama bu mesajı edebî bir kaygı ve duyarlıkla iletmeye çalışmalıdır. Buradaki edebî kaygıdan, söz oyunlarıyla süslü, ağır, anla­şılmaz bir üslup anlaşılmamalıdır.

Parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre, aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A)   Sanatçı, ileteceği mesajı edebî üsluba dökmelidir

B)   Edebiyatçı, son derece sade ve anlaşılır bir dil kullanmalıdır

C)   Bir duyguyu, düşünceyi aktarmakla edebi­yatçı olunmaz

D) Edebiyat, sadece duygu, düşünce ve hayalin edebî bir dille aktarılması değildir

E)  Edebiyat, yazı yoluyla okura bir duyguyu, bir düşünceyi edebî bir kaygı ile aktarabilmektir

 

26.  (I) Onunla yıllarca, ülkenin en önemli gazetelerin­de birlikte çalıştık. (II) Yakın zamana kadar da ay­nı köşede bir gün o, üç gün ben yazıyorduk. (III) Anlaşılan, rahatsızlığı iyice artmış, artık yazamaz hale gelmişti. (IV) Ne var ki geçen hafta yazı gön­deremedi gazeteye. (V) Çünkü o, rahatsızlığı ne­deniyle haftada ancak bir yazı gönderebiliyordu.

Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gi­dermek için, aşağıdaki değişikliklerden hangi­si yapılmalıdır?

A)   I. cümleyle II. cümle yer değiştirmeli

B)   II. cümleyle V. cümle yer değiştirmeli

C)   III. cümleyle V. cümle yer değiştirmeli

D)   IV. cümle I. den sonra gelmeli

E)   IV. cümle II. den sonra gelmeli

 

27.  Oyuncak müzesi kurmaya çalışıyorum. (I) Bu be­nim on bir yıllık düşüm. (II) Tek kişilik gösterile­rimden, radyo televizyon programlarımdan, ki­taplardan kazandıklarımla antika oyuncaklar al­dım. (III) Türkiye’de bir ilki gerçekleştirip, oyun­cak müzesi kuruyorum. (IV) Bir toplum önce de­mokraside, insan haklarında, uygarlıkta bir yere gelir; “Hay Allah, oyuncak müzemiz yokmuş! Şimdi kuralım.” demez. (V)

Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangi­sine “O yüzden, duyarlı kimselerin bu müzeleri kurup toplumun hizmetine sunması gerekir.” cüm­lesinin getirilmesi uygun olur?

A) I.         B) II.         C) III.         D) IV.         E) V.

 

28.  Tarih derslerimize geliyordu. Genç, geniş alınlı, yakışıklı, sıcak bir insandı. Her insanın sesi ken­dine özgüdür; ama onun sesi çok farklı bir renkteydi. Bu sesle, hoca bize, Osmanlı tarihinden, Selçuklulardan, ilginç söyleyişinden dolayı hiçbir zaman unutamayacağım “Sa(ğ)manoğullarından” uzun uzun söz eder, daha çok bir üniversi­te hocası rahatlığında, konuşuyordu. Onu sev­miştik. Hakkında pek bir şey bilmediğimiz hâlde, kalbinin temizliği bütün bedenine ve hayatına vurduğundan olacak, daha karşılaştığımız ilk günden itibaren bu hocayı sevmiştik.

Bu parçaya göre, sözü edilen öğretmenin öğ­rencileri tarafından sevilmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A)   Öğrencilerine dostça davranması

B)   Dersini çok iyi anlatması

C)  Öğrencilerin tarih derslerini çok sevmesi

D)   İçindeki temizliğin dışına ve yaşamına yansı­ması

E)   Tarihî geçmişimizden söz etmesi

 

29.  Yazarın en tanınmış eseri “Ayaşlı ve Kiracıları” ad­lı romanıdır. 1934 yılında yazılan bu roman, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, başkent Ankara’dan insan manzaralarını sergiler. Yazar, o yılların Ankara’sı­nın toplumsal manzaralarını, insan tiplerini anlat­mak için en uygun yol olarak bir pansiyonu kur­gulamakta son derece başarılıdır. Böylelikle, top­lumun birçok kesiminden insanın gelip geçtiği mekana, Anakara’nın bir simgesi olma görevini de yüklemiş olur. Romanda, o yılların Ankara’sını oluşturan toplumsal yapı, devletle ve birbiri ile ilişkileri içinde, bir fotoğraf duruluğunda, yansız ve gözleme dayalı bir tutumla anlatılmıştır.

Bu parçadan, Ayaşlı ve Kiracıları adlı eserle il­gili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşıla­maz?

A)   Gerçekçi bir anlayışla kaleme alındığına

B)   Yazarın tek romanı olduğuna

C)  Cumhuriyet’in kurulduğu yılların toplumsal yapısını yansıttığına

D)   Olayların bir pansiyonda geçtiğine

E)   Toplumun değişik kesiminden insanların an­latıldığına

 

30.  —. Bunlara bakılarak toplumların tarihi, kültürü ve yaşam biçimi hakkında bilgi edinilebilir. Örne­ğin; denebilir ki, Diyarbakır’da yaşayan toplumla­rın otobiyografilerini Diyarbakır’daki eserlerden okuyabiliriz. Diyarbakır Surları, Ulu Cami, Zinciriye Medresesi, İçkale Artuklu Sarayı, Malabadi Köprüsü, Mervanlı Kitabesi gibi sanat eserleri sanki kulağımıza yüzyıllar ötesinden bir şeyler fı­sıldar. O toplumların yaşamını yansıtır.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?

A)   Bir toplum yüce değerlere, güzel sanatlara sahip çıkarak ulaşabilir

B)   Sanat eserleri toplumların kültürel değerlerin­den beslenir

C)   Her sanat eseri toplumsal bir otobiyografi sa­yılır

D)  Asırlarca varlığını sürdüren yapıtlar sanat eseri niteliğindedir

E)   Her toplumun kendine göre bir sanat anlayı­şı vardır

 

31.  Dilimizin bağımsız olarak varlığını sürdürebilmesi için bir dizi önlem almalıyız. Bu konuda dilimize karşı her türlü özensizliği ve yanlış kullanımları alışkanlık hâline getirmekten kaçınmalıyız. Ya­bancı dil hayranlığı ile yabancı sözcük tutkusun­dan kurtulmalıyız. Türkçenin bilim dili olmadığı görüşüne karşı çıkmalıyız. Türkçe öğretimindeki yetersizlikleri görüp gerekli önlemleri almalıyız. Dil gümrüğü uygulamasına girişmeli, yabancı dil­lerden gelen terimlere Türkçe karşılık bulmalıyız. Nitelikli ve yeter sayıda öğretmen yetiştirmenin de, Türkçemizin varlığını bağımsız şekilde sürdü­rebilmesi için büyük önem taşıdığını bilmeliyiz.

Bu parçada dilin bağımsızlığını korumak için alınması gereken önlemler arasında aşağıdakilerden hangisi sayılmamıştır?

A)   Yabancı sözcük kullanma özentisinden kur­tulmak

B)   Türkçeyi bilim dili olarak yeterli görmek

C)  Yabancı kökenli terimlere karşılık bulmak

D)  Türkçe dersinin öğretimine önem vermek

E)   Dil kuralları konusunda toplumu eğitmek

 

32.  Eski kitap, gazete ve dergi satan sahafların sayı­sı, ne yazık ki, her geçen gün azalıyor. Eski İstan­bul yaşantısında Sahaflar Çarşısı şehrin mihenk taşlarından biriydi. Ancak 550 yıllık Sahaflar Çarşısı’nda bugün bu işi hakkıyla yerine getiren yal­nızca iki dükkan kaldı. On yıl öncesine kadar ki­tap kurtlarını ağırlayan sahaflar, şimdilerde müş­terilerine çok satan popüler kitapları yetiştirmeye gayret ediyor. Ya da sahaflığın dışında başka uğ­raşlarla geçinmeye çalışıyor. Böyle olunca da 550 yıllık sahaflık kültürümüz tarihe karışma yo­lunda hızlı adımlarla ilerliyor.

Bu parçanın yazarı özellikle aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?

A)   Kitap satışlarının düşmesinden

B)   Popüler kitapların, edebiyata zarar vermesin­den

C)  Sahaflık mesleğinin kaybolmaya yüz tutma­sından

D)   Ekonomik gelişmelerin kitapçılığı geriletme­sinden

E)   İşi bilmeyen kişilerin sahaflık yapmasından

 

33.  Garipçiler, şiirin her yerde görülen basit şeyleri an­latması gerektiğini savunmuşlar ve bu görüşü şiir­lerinde uygulamışlardır. Şiirlerinde esprili bir üslup benimseyerek, aydınlan bırakıp halka yönelmişler­dir. Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi öğeleri yok say­mışlardır. Serbest şiirin egemen olmasında etkin olmuşlardır. Düzyazıda şairaneliğe kaçmadan, mecazsız bir söyleyiş geliştirmiş, soyut temalar yerine somut temaları işlemişlerdir. Yapıtlarında yaşama sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, in­san sevgisi, aşk gibi konulara yer vermişlerdir.

Bu parçadan Garipçiler ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A)   Şiire nükteli bir söyleyiş getirdikleri

B)   Küçük ve sıradan şeyleri şiirin teması yaptıkları

C)  Şiire ait biçimsel özellikleri terk ettikleri

D)   Kapalı ve simgesel bir söyleyişe başvurdukları

E)   Düzyazıda soyut temalardan kaçındıkları

 

34.  O, içtenliğin şairidir. Şiiri nasılsa kendi de öyledir. İç dünyasını olduğu gibi şiirine de kor çünkü. Sah­te, parıltılı dünyaların şaşaasına karşılık, sadeliğin, yalınlığın arkasında durur. Başı dik ve onurludur. Azla yetinebilmenin, kendini bilmenin, özüne, öz-değerlerine güvenmenin yüceliğini savunur.

Bu parçadan, sözü edilen sanatçıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A)   Şiirlerinde iç dünyasını yansıttığı

B)   Sadeliğe ve yalınlığa değer verdiği

C)   Kanaatkar olduğu

D)  Alçakgönüllü ve hoşgörülü olduğu

E)   Kendi değerlerine sahip çıktığı

 

 

35.  Yazarlar, ustalıklarını anlattıkları konudan almaz­lar yalnızca; onu işleyiş biçiminden yani “dil”den alırlar. Sözcükleri yerli yerinde kullanma, cümle seçimi vs. hep bu dille ilgilidir. Bu yüzden yazar­ların, anlatacaklarını titizce seçmenin yanında, dillerine de özen göstermeleri gerekir. Usta ya­zarlar, bunu kusursuzca uygular.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A)   Usta yazarların ustalıklarını hem dilden hem de konudan aldığı

B)   Okuyucunun ilgisini yalnızca usta yazarların çekebildiği

C)   Her yazarın farklı konularda ustalık gösterdiği

D)  Dilin olanaklarını iyi tanımayan bir yazarın hiçbir zaman usta bir yazar olamayacağı

E)   Dildeki gelişmelerden en çok yazarların etki­lendiği

 

36.  (I) Konuşmanın, yaşamı kurduğu ve sürüklediği bilinir. (II) Konuşma olmayınca, söz bitince ya­şamsal olanın da insandan çekildiği görülür. (III) Kendinde olanı başkasına vermenin, paylaşma­nın, başkasına bir sözü, bir düşünceyi sunmanın yoludur konuşmak. (IV) Konuşmak vazgeçilmez­dir. (V) Kişi konuşurken karşısındakinin bilgi dü­zeyini dikkate almalıdır. (VI) Konuşmak, insan ol­manın bir gereği olarak ortaya çıkar.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II.         B) III.         C) IV.         D) V.         E) VI.

 

37.  Rıfat Ilgaz’ın şiirindeki değişme, Türkiye ve dün­ya şiirindeki devinime bağlıdır. Dünya şiirindeki değişmeler onun yeteneğine ve birikimine bağlı olarak şiirine yansımıştır. Şair, şair olmak için artı bir çaba gösterir, ömür boyu bir bedel öder. Ilgaz da birçok bedel ödemiştir. Onun şiirinin ileri git­mesi, zamanın şiirsel duyarlığının peşini bırak-mamasıyla olanaklı hâle gelmiştir.

Bu parçadan Rıfat Ilgaz ile ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A)  Dünyadaki şiir hareketlerine bağlı olarak şii­rinde değişmeler görüldüğü

B)   Dünyadaki değişmeleri yeteneği ve birikimini kullanarak şiirine yansıttığı

C)  Şair olmak için özel bir çaba gösterdiği

D)   İçerik değişikliğine bağlı olarak dilinin de de­ğiştiği

E)   Zamanının şiirsel duyarlılığını yakından izlediği

 

38.  (I) Şiirin nitelikleri, insanlık tarihi boyunca hep tartı­şılmıştır. (II) Ancak şiirin tam bir tanımını yapmak çok güçtür. (III) Çünkü, şiir anlayıştan çağlara, top­lumlara, felsefe temellerine, yaşanan hayata ve in­sanlara göre farklılık göstermektedir. (IV) Türk şiiri yüzyılların verdiği alışkanlıkla vezinsiz, kafiyesiz pek düşünülmemiştir. (V) Fakat 19. yy’dan itibaren Batı etkisi altına giren şiirimiz, vezin ve kafiye gibi kayıtlara bağlı olmayan bir şiir akımıyla tanışmıştır. (VI) Özellikle 1937’den sonra Orhan Veli, Oktay Rı­fat ve Melih Cevdet’le başlayan vezinsiz, kafiyesiz şiir akımı, Türk şiirine yeni bir soluk getirmiştir.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) II.         B) III.         C) IV.         D) V.         E) VI.

 

39.  Hayat, yeterince kısa olduğu ve bütün eserleri okuma imkânı bulunmadığı için eleştiri süzgecin­den geçmiş olan baş yapıtları, şaheserleri önce­likle okumak gerekir. Başyapıtların sayısı zaten o kadar çoktur ki, hepsini tanımamıza asla imkân olmayacaktır. Biz de yüzyılların yaptığı seçime güvenelim. Bir insan yanılabilir, bir kuşak yanıla­bilir, insanlık yanılmaz.

Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?

A)   Yaşam kısa olduğundan okumaya fazla za­man ayrılmamalıdır.

B)   Kitaplar ve yazarlar arasında ayrım yapma­dan okumak gerekir.

C)   Eleştiri süzgecinden geçmeyen bir eserin de­ğerli ya da değersiz olduğu söylenemez.

D)   Nitelikli kitaplar yüzyıllar sonra bile zevkle okunur.

E)   Yaşam kısa olduğundan, öncelikle eleştiri süzgecinden geçen baş yapıtlar okunmalıdır.

 

40.  Bir ulusu tanımanın en iyi yolu, onun sahip oldu­ğu kültürel değerleri bilmekten geçer. Giyimin­den kuşamına, yemeğinden müziğine kadar bir­çok şey bir ulusu ele verecek izler taşır. O izleri ta­kip ederek ulaştığımız son noktada o ulusa ait öğ­renmek istediğimiz bilgileri toplamış oluruz. Artık o ulusun düşüncesine de öfkesine de neşesine de yabancı değilizdir. O ulusla ilgili sağlıklı bilgiler edinmişizdir ve bu bilgiler bizi hiç yanıltmaz.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki­lerden hangisidir?

A) Bir ulusu tanımak için kültürel değerlerini iyi öğrenmek gerektiği

B)Yaşamdaki her ayrıntının kültürel mirası oluş­turduğu

C)Bir ulusun kitaplar aracılığıyla tanınabileceği

D)Ulusal bilinci oluşmuş toplumların yabancı kültürlerden etkilenmediği

E) Bir ulusu kısa sürede tanımanın mümkün ol­madığı

 CEVAPLAR

1 D 11 C 21 D 31 E
2 B 12 E 22 D 32 C
3 A 13 B 23 A 33 D
 4 A 14 C 24 E 34 D
5 A 15 C 25 E 35 A
6 B 16 D 26 C 36 D
7 E 17 C 27 E 37 D
8 B 18 C 28 D 38 C
9 E 19 E 29 B 39 E
10 D 20 B 30 C 40 A