TYT Türkçe Deneme Sınavı – 35

TYT TÜRKÇE DENEME SINAVI – 35 

1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük, cümleye “Alışılmış olandan ayrı, görül­medik’ anlamı katmaktadır?

A)   Romanda yazar sıradışı bir anlatım sergiliyor.

B)   Bugünlerde önemligelişmelerle karşı karşıyayız.

C)   Genç sanatçının sıradan bir sesi var.

D)   Bazı kişiler olağan haberleri gereğinden fazla büyütüyor.

E)   Divan şiirindeki süslü anlatım günümüz şiirin­de yok.

 

2.  Genç sanatçılar, kısa sürede eser vermek düşün­cesindeler. Yapıtlarını birkaç ayda oluşturmak is­tiyorlar. Böyle sanatçıların kaçı, sesini geleceğe duyurabilir ki?

Bu parçada geçen “sesini geleceğe duyurmak” sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A)   Kalıcı olmak

B)   İlgi çekici konuları işlemek

C)   Düşüncelerini yüksek sesle söylemek

D)   Ün kazanmak

E)   Halkın sesi olmak

 

3.  Uzak bir kentte, bir ilköğretim okulunda okunan bir metin, o minicik çocuklarda o metnin yazarı­na ulaşmak, sesini yazara duyurmak isteği uyan­dırıyor. Kalemi ellerine alıp bütün doğallıklarıyla, özgürce sesleniyorlar. Yazarken büyüyor, büyüyor­lar. Kocaman bir deniz oluyor gözleri. Ben, mek­tuplarını okudukça o denizlerde kayboluyorum.

Bu parçada altı çizili sözle anlatılmak istenen, aşağıdakilerden hangisidir?

A)   Yazarın eserlerini yakından takip etmek

B)   Duygularını yazara ulaştırmak

C)   Düşüncelerini yazıya geçirmek

D)   Okuduğu kitabı eleştirmek

E)   Eleştirilerini dergilerde yayınlamak

 

4. Ozanlar, sözcükleri paşa gönüllerince kullanabil­me yetkisine sahiptirler. Onlar, şiirlerini yazarken “dil içinde bir dil” oluşturmanın peşindedir. Bu yüzden her şairin kendince bir dil evreni vardır.

Bu parçada altı çizili sözle ozanların hangi yö­nü anlatılmak istenmiştir?

A) Dili, ozanlar kadar etkili ve güzel kullanabilen başka bir sanat adamı olmadığı

B) Sözcükleri ahenk sağlayacak şekilde sadece ozanların kullanabildiği

C)Ozanların dildeki değişmeleri yakından izle­yip bunları dizelerine aktardığı

D)Dilin, ozanların farklı bir dil oluşturma çabala­rı sonucunda gelişimini sürdürdüğü

E)Sözcükleri başkasının etkisinde kalmadan, dilediğince kullanma hakkına sahip oldukları

 

5.Aşağıdaki cümlelerin hangisinden, ayraç için­deki anlam çıkarılamaz?

A)   Bu kadar telaşlanmanıza gerek yok canım, her şey olacağına varır. (umursamama)

B)   Gazlı içeceklerden bu kadar çok tüketmeniz bağırsak sorunlarına neden olabilir. (uyarma)

C)   Siz yardım etmeseydiniz bu kitapları raflara bu kadar sürede asla yerleştiremezdim. (min­net duyma)

D)   Böyle değerli bir tabloya bu kadarcık mı de­ğer biçtiniz? (azımsama)

E)   Ne olur ne olmaz, deyip yanına şemsiyesini de aldı. (endişelenme) 

 

 

6.     (I) Ilgaz Dağları, kuzeydoğudan güneybatıya doğ­ru uzanan ve temelini Paleozoik dönem kayalarının oluşturduğu bir dağ sırası. (II) Orta Anadolu’dan Kuzey Anadolu’ya geçiş kuşağı oluşturan bu böl­genin yapısında volkanik kayalar var. (III) Anado­lu’nun en hareketli kırık hattı olan Kuzey Anadolu Fayı da llgazlar’ın güney eteklerinden geçiyor. (IV) Bu dağlardaki yüksek tepeler birbirine fazla yüksek olmayan sırtlarla bağlanmış. (V) Bu dağ­larda buzul dönemi izlerine de rastlamak müm­kün.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­sinde karşılaştırma yapılmıştır?

A) I.          B) II.          C) III.          D) IV.          E) V.

 

7. Aşağıdaki dizelerin hangisinde şair, anlatıma duygularını katmamıştır?

A)   Fenerlerini akşamdan yakmış gemiler Ölü bir gecenin ortasında

B)   Çıkınlarını açmışlar önlerine Ekmeklerini yiyor güverte yolcuları

C)   Gözlerindeki parıltı ısıtsın yolumu İnsanca bir şeyler katalım sevgimize

D)   Yolumuzu düşman bakışlar çevirmiş Dişli geceler inmiş çevremize

E)   Yorgun kartallar gibi bir sabah dönsem geri Martılara bıraksam lacivert enginleri

 

8.     “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” atasözün­de hem gerçek hem mecaz anlam vardır.

Aşağıdakilerin hangisinde böyle bir atasözü kullanılmamıştır?

A)   Ağır kazan geç kaynar.

B)   Her ağacın meyvesi olmaz.

C)  Tok açın halinden anlamaz.

D)   Taş yerinde ağırdır.

E)   Her kuşun eti yenmez.

 

9.     Sanat eseri, hem bir saat gibi içinde bulunduğu­muz zamanı hem de bir pusula gibi gidilmesi ge­reken yönü işaret etmelidir.

Bu cümleyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yaşamdan beslenmeyen bir sanat yapıtının kalıcılığı yakalayamayacağı

B)   İnsanlara yol gösteren sanat yapıtlarının, her zaman umulandan çok ilgi gördüğü

C)   Topluma yön veren sanat yapıtlarını ancak büyük sanatçıların yazabileceği

D)   İnsanlara bilgi sahibi olmadıkları konularda bilgiler veren sanat yapıtlarının daha değerli olduğu

E)   Sanat yapıtının, ortaya çıktığı dönemi yansıt­makla kalmayıp, gelecekle ilgili yol gösterici bilgiler vermesi gerektiği

 

10.           I. Sanatçının ilk görevi, toplumun dilini korumak, geliştirmek ve geleceğe taşımaktır.

II. Gerçek sanatçı, gözlemlediği her şey kendi yorumundan geçirerek eserine yansıtır.

III.Yapıtları okurlar tarafından tekrar okunan sanatçı, kalıcı olmayı başarmıştır.

IV.İzlenimlerini kendi süzgecinden geçirerek yeni bir yorumla sunmak, gerçek sanatçının işidir.

V. Sanatçının eserine yansıyanların toplumun içinden olması, eseri geniş kitlelere benimsetecektir.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangi­leri anlamca birbirine en yakındır?

A) I. ve III.                              B) II. ve IV.                                             C) II. ve V.

D) III. ve IV.                            E) IV. ve V.

 

11.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem haber kipiyle hem dilek kipiyle çekimlenmiş fiillere örnek gösterilebilir?

A)   Biraz soğuk almışım, işe birkaç gün gidemeye­ceğim.

B)   Işıkları söndürün, ışıkta uyuyamam ben.

C)   Bu kağıtları kutulara doldurun, depoya koyun.

D)   Kilo almaktan şikayet eder, ama yemeğe da­yanamaz.

E)   Ben burada kalacağım, siz istediğiniz yere gi­debilirsiniz.

 

12.  (I) Çocukluğumda baharın geldiğini ilk önce gü­zelim çiçekleriyle saraypatılar söylerdi bize. (II) On­ları kasımpatılar izlerdi. (III) Onlar çiçeklenince ba­har fazla gecikmezdi. (IV) Ne var ki kasımpat yapraklarının yeşiline bakınca birdenbire sonbaharı duyumsardık. (V) Çünkü bu yapraklar, yeşilin bir­çok tonunu barındırırdı üzerinde.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden han­gisinin yüklemi, çatısı bakımından geçişsizdir?

A) I.          B) II.          C) III.          D) IV.          E) V.

 

13.  Sarıçiçek, öbek öbek kır çiçekleriyle süslü ya­maçları ve baştan başa uzanan geniş düzlükleriyle, doğal ortamı özleyenler için ideal bir yerdir.

Bu cümleyle ilgili olarak aşağıda verilenler­den hangisi yanlıştır?

A)   Birden çok sıfat tamlaması vardır.

B)   İsim tamlaması vardır.

C)   Birleşik ad kullanılmıştır.

D)   Bileşik yapılı bir fiil cümlesidir.

E)   Yüklemi ekeylemin geçmiş zamanıyla çekimlenmiştir.

 

14.  Aşağıdaki cümlelerin hangisindeki virgül (,) kaldırılırsa cümlenin öğesinde değişiklik olur?

A)   O, buradaki insanların tek umut kaynağıydı.

B)   Sana, o çocukla arkadaşlık etmemen gerek­tiğini söylemiştim.

C)   Köyün, o güne kadar çözülemeyen sorunları masaya yatırıldı.

D)   Ekin farlarının çevresinde, iki metre yüksekli­ğinde çitler vardı.

E)   Bu, köylünün hiç de alışık olmadığı yeni bir davranış biçimiydi.

 

15.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde nesne vur­gulanmıştır?

A)   Dar ve asfalt yolun iki yanında ağaçlar vardı.

B)   Arka sıradaki öğrenci, ikide bir,   saate bakı­yordu.

C)   Otelin, Marmara’ya bakan odasında günlerce kaldım.

D)   Küçükken, bütün çocuklar gibi çikolatayı çok severdim.

E)   Dün akşam sizin evde çantamı unutmuşum.

 

16.  (I) Yol kenarındaki buz kristallerinden gümüş ren­gine yakın bir ay ışığı yansıyordu. (II) Bembeyaz simden örülü gece elbiselerini giymiş ağaçlar, kayalar, dağlar, tepeler de bizimle birlikte yol alı­yordu sanki. (III) Otele doğru yürürken hepsi de bizlere eşlik ediyor gibiydi. (IV) Otele varınca eş­yalarımızı hızla bırakıp dışarı fırladık. (V) Heye­canla beklediğimiz toz halindeki bembeyaz kar karşımızdaydı.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A)   I. cümlede zincirleme ad tamlaması vardır.

B)   II. cümlede pekiştirme sıfatı kullanılmıştır.

C)   III. cümlede ilgeç öbeği ekeylem alarak yük­lem olmuştur.

D)   IV. cümlenin üç zarf tümleci vardır.

E)   V. cümle özne ve yüklemden oluşmuştur.

 

17.           Gam yükleri ile yükümüz tuttuk

Hicran katarının kervanıyız biz

Feleğin acısın aşında bulduk

Mihnet tekkesinin mihmanıyız biz

Bu dizelerde aşağıdakilerden hangisinin ör­neği yoktur?

A)  Ünsüz yumuşaması          B) Ünlü daralması

C) Ünsüz benzeşmesi            D) Ulama

E) Kaynaştırma ünsüzü

 

18.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı yapılmıştır?

A)   Babam, kiraz yüklü bir dalı eydi, biz de dal­daki kirazları topladık.

B)   Caddenin kenarlarındaki kavaklar rüzgârda nazlı nazlı salınıyordu.

C) Bahçe kapısının üstünü saran hanımelinin kokusu bütün sokağa yayılmıştı.

D) Oturma odasının, açık duran balkon kapısın­dan serin bir rüzgar geliyordu.

E)   Babam beni uğurlamak için havaalanına ka­dar gelmişti.

 

19.  Çocukluğumu geçirdiğim kasabayı ( ) o şirin sa­hil beldesi Lemas’ı ( ) yıllardır anılarımda yaşatı­yorum ( ) O şirin beldede neler yoktu ki ( )

Bu parçada ayraçla ( ) belirtilen yerlere, aşağıdakilerin hangisinde verilen noktalama işa­retleri sırasıyla getirilmelidir?

A) (;)(.)(;)(.)                            B) (,)(.)(;)(;)

C) (.)(;)(.)(;)                            D) (,)(.)(.)(:)

E) (,)(,)(-)(…)

 

20.  Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?

A)   O, geçmişteki büyük yazarların öykü kitapları­nı incelemişti.

B)   O, otuz yıllık yazın yaşamında, sayısız yapıt vermiş bir yazardı.

C)   O, özellikle şiirlerinde sıradışı bir anlatım kul­landı.

D)   O, okurla çok iyi bir iletişim kurgulayan başa­rılı bir romancıydı.

E)  O, herkesin uykuya daldığı vakitlerde yazı ma­sasının başına geçerdi.

 

21.  Afet bölgesine, aralarında sağlık ve teknik hizmet­lerle ilgili personelin de bulunduğu elli kişilik bir ekip gönderildi.

Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A)   Temel cümledeki nesne eksikliği

B)   İsimle sıfatın aynı tamlanana bağlanması

C)   Gereksiz yere bağlaç kullanılması

D)   Sayısal verilerin anlam karışıklığına neden ol­ması

E)   Aynı anlama gelen ek ve sözcüklerin bir ara­da kullanılması

 

22.  (I) Sabah horoz sesleri ve denizin iyot kokusu arasında uyanıyorum. (II) Yarısı suların içine gö­mülmüş antik manastırın yanından geçiyorum usulca. (III) Koy manzarasına hâkim bir tepeye tırmanıyorum bir solukta. (IV) Kapıdağ Yarımadası’nı ana karaya bağlayan dar kıstak, ayaklarımın altına seriliveriyor. (V) Bir yanda Akdeniz’in engin maviliklerine bakan Gökgemiler Koyu, diğer yan­da Fethiye Körfezi’nin bir parçası olan Hamam Koyu… (VI) Güneş gölgeleri silip doğanın eşsiz renklerini ortaya çıkarıyor yavaş yavaş.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangi­sinde birden çok duyuyla algılanan ayrıntıya yer verilmiştir?

A) I.          B) II          C) III.          D) IV.           E) V.

 

23.  Nerede umut varsa orada insan vardır. Umutsuz­luk ölümdür. Baltanın oduna gömüldüğü yerde, tırpanın otlara pırıl pırıl sokulduğu yerde, kürekle­rin suyu hışır hışır yardığı yerde her şey bitebilir; ama umut bitmez. Ekmek bitebilir, su bitebilir; ama umut bitmez.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakiler­den hangisidir?

A)   Yaşamın, güzellikleri görmekle anlamlı hâle geldiği

B)   Yaşamın güzel yanlarını görmek gerektiği

C)  Yaşamdaki olumsuzlukların, insanı karamsar yaptığı

D)   İnsanın umudunu yitirmemesi gerektiği

E)   Her insanın yaşama sıkı sıkıya bağlı olduğu

 

 

24.  (I) Şiddet sadece gününüzün sorunu değildir.(II) İnsanlık tarihi boyunca,insanlığın gündeminden  hiç eksik olmamıştır. (III) Şiddet, insanlık tarihiyle yaşıttır dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. (IV) Toplumlar, günlük yaşamın sorunlarına sürekli çözümler üretmişlerdir. (V) Ancak bir sorunu çözerken diğer taraftan yeni bir sorun orta­ya çıkmıştır. (VI) Böyle olunca da toplumu sorunlarından tümüyle arındırmak mümkün olmamıştır.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II.          B) III.         C) IV.          D) V.          E) VI.

 

25.  Herkesi dinler, hiç kimsenin düşüncesiyle alay et­mez, imalı konuşmaktan özellikle kaçınır. Lauba­li, sert, kırıcı konuşmalardan uzak durur. İnsanla­rın görüşlerine katılmadığında, yumuşak ve say­gılı bir üslupla aynı görüşte olmadığını söyler. Bü­yüklerle konuşurken çok saygılı davranır. Küçük­lerle konuşurken küçümseyici davranışta bulunmaz, söyleyeceklerini onların anlayabilecekleri biçimde anlatır.

Bu parçada tanıtılan kişi ile ilgili olarak aşağı­dakilerden hangisi söylenemez?

A)   Nezaket kurallarına uyduğu

B)   insanlar tarafından çok sevildiği

C)   Konuşma kurallarına özen gösterdiği

D)   Kaba ve alaycı konuşmalardan kaçındığı

E)   insanlara karşı anlayışlı ve samimi olduğu

 

26.  Yazar, sözü olan insandır. O, bu sözü anlaşılır bir biçimde söylemek, aktarmak ister. —. Güzel içe­rikleri güzel elbiseler içinde veriyor, okuru kendi­lerine hayran bırakıyorlardı. Şimdi ne dediği anla­şılmaz, estetikten, akıcılıktan ve sürükleyicilikten yoksun metinler, öykü ve romanlar kitapçı vitrin­lerini süslüyor. Böyle bir ortamda yazar, nasıl saygınlık kazanabilir?

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A)   Eskiden yazarlık çok zor bir meslekti

B)   Şimdiki yazarlar, özgün yapıtlarıyla dikkati çekiyor

C)   Eskiden yazarlar bu işi çok güzel bir şekilde yapıyordu

D) Eski yazarlarla günümüz yazarlarını karşılaş­tırmak doğru olmaz sanırım

E)   Her yazarın okura ulaştırmak istediği bir me­sajı vardır çünkü

 

27.  ’40 Kuşağı’ şairleri, yazılanın şiir olması için, onda, öteki yazın türlerinden farklı bir şeylerin olması gerektiğinin ayrımındadır kuşkusuz. O ayrım, o tat, şiiri daha etkili kılmaktadır. Peki nedir şiiri fark­lı kılan? Şiirin kendine özgü estetik yapısıdır tabii ki. Ama ’40 Kuşağı’ şairleri bu özelliğin ayrımında olmalarına karşın, estetik incelikleri çok fazla da önemsemediler. Çünkü onların öncelikli amacı, söylenmesi gerekeni bir an önce dile getirmek, yaşamı kısa dönemde değiştirip dönüştürmekti.

Bu parçada yazar, 40 Kuşağı sanatçılarıyla ilgi­li aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?

A)Şiiri öteki yazın türlerinden ayıran özelliklerin neler olduğunu bildiklerine

B)Topluma yararlı olmaktan çok, sanatsalı ya­kalamayı önemsediklerine

C) Şiire özgü estetik yapıyı göz ardı ettiklerine

D) Söylenmesi gerekeni tez elden ortaya koy­mayı amaçladıklarına

E)  Şiiri daha etkili kılmanın gerekli olduğunu bil­diklerine

 

28.  Döneminde bilimsel değer taşıyan, bir tek Leonardo da Vinci’dir. Ancak onun da felsefeye fay­dası olmaz. O bir bilim adamı değil, bir mühendis­lik ustasıdır. O bir filozof değil, bir sanat dehası-dır. Çağını aşan evrensel bir dahidir o. Yaptıkları­nın yarısı kalsaydı günümüze, herhalde çağımız çok daha değişik olurdu. Ancak bu pratiğe çok yakın usta, bilimsel yapıtlarında hiç deneysel ol­mamıştır.

Bu parçadan Leonardo da Vinci ile ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A)   Mühendislik yönünün bilim adamlığı yönün­den önde olduğu

B)   Sanat yapıtlarının felsefi yapıtlarından üstün olduğu

C)   Ortaya koyduklarının birçoğunun günümüze kalmadığı

D)  Yapıtlarında deneyselliğin bulunmadığı

E)   Kendinden sonraya uzanan evrensel bir dâhi olduğu

 

29.  Geçen gece uykum kaçtı, biraz kitap okuyayım dedim. Raftan seçtiğim kitaptan birkaç satır oku­yabildim ancak. Dili bu kadar baştan savma kul­lanmak bir yazara hiç yakışmıyor. Yazar “Savaş­maya giden askerlerin tümü terhis oldular.” diyor. “Savaşmaya” demek bence doğru değil, “sava­şa” demek daha doğru olurdu. “Savaşma” de­yince o kişiler kendileri istemişler de dövüşmeye gitmişler gibi bir şey anlaşılıyor. Ya yüklemdeki çokluk ekinin işi ne orada? “Terhis oldular” da iyi değil “terhis olundu” demeli. Böyle yanlışlar ra­hatsız ediyor beni.

Bu parçada yazar, aşağıdakilerin hangisinden dolayı sözünü ettiği kitabı okumaktan vazgeçmiştir?

A)   Olaylar arasında yeterli bağlantı kurulamamış olmasından

B)   Yabancı sözcükler kullanılmasından

C)   Savaş konusunu işlemesinden

D)   Dil yanlışlarından

E)   Konuyla anlatım arasında uyumsuzluk olma­sından

 

30.  Sanatın iyisi ne kadar mutlu, sevinçli bir aydınlıksa, kötüsü de o ölçüde sıkıntı verici, iç karartıcı­dır. İyi gününde olan bir sanatçı, günün birinde bir ülkeye bereket, sayısız yüreğe güven, umut ve ışık getirir. Göremediğimiz mavilikleri bize gösterir, yaşamı daha zevkli hâle getirir. Yine ay­nı sanatçı bir başka zaman birçok insanın zevki­ni köreltir, yaşama umudunu kırar. İnsanları ka­ramsar bir dünyaya sürükler, işte bu, —.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uy­gundur?

A)   sanatın ne denli büyük bir etkiye sahip oldu­ğunu gösterir

B)   sanatın yeterince gelişmediğinin apaçık bir göstergesidir

C)   insanlar için yaşamsal bir öneme sahip sana­tın en olumsuz yanıdır

D)   insan yaşamının da sanat kadar önemli oldu­ğunu ortaya koyar

E)   sanatçının sanata verdiği değerle yakından il­gilidir

 

31.  İnsan bilgisi, felsefe denen kök üzerinde iki dal hâlinde gelişir. Bu dallardan biri, fiziki dünyayı, in­sanın fiziki varlığıyla ilgili olayları, inceler. —. Bi­rinci dal, soyut bilime yol açar. Soyut bilim, uygu­lamalı bilime veya mühendisliğe yol gösterir. Uy­gulamalı bilim, teknolojiyi, yani maddi değerlerin fiilen üretimini olanaklı kılar, ikinci dal, yani insan bilinciyle ilgili olayları inceleyen bölüm, birinciye benzer bir yönelimle, sanatı mümkün kılar.

Parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre, aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A)   Birinci bölüm asıl felsefeyi oluşturur

B)   Felsefe, insanı bir bütün olarak ele alır

C)   Diğeri, insan bilinciyle ilgili olayları inceler

D)   İkinci dal ise insanın dış yapısını inceler

E)   Felsefe, somut bilimden çok, soyut bilimle uğraşır.

 

32.  “Yaşamayı sevmek” diye bir konu tutturmuş ozan, hep onu söylüyor ancak yaşama sevgisine inandıramıyor bizi, kuramsal kalıyor, sözde kalıyor o sevgisi. Bir nesne karşısında, bir olay karşısında yaşamıyor ya da coştuğunu, içinin aydınlanıverdiğini bize duyuramıyor. Yaşamak sevgisi asıl bu­dur, o coşkunluğu, o esrikliği duymak, duyurabil­mektir.

Bu parçada yazar, sözünü ettiği ozanı aşağıdakilerin hangisinden dolayı eleştirmektedir?

A)   Yaşam sevgisini gerçek anlamıyla duyup du­yuramamasından

B)   Konuları oldukça yüzeysel biçimde ele alma­sından

C)   Anlatımının tekdüze olmasından

D)   Şiirsel bir söyleyişinin olmamasından

E)   Olaylara ve nesnelere duygusal açıdan baka­mamasından

 

33.  (I) Her kültürün büyük sözlü kaynakları, bu kay­nakları harekete geçiren büyük simge kahraman­ları olur. (II) Hikayeleri ağızdan ağıza, yöreden yö­reye, dilden dile dolaşırken çoğalır, değişir. (III) Aslından zenginleşerek uzaklaşır, aslına zengin­leşmiş olarak döner, dönüşür, birikir. (IV) Anadolu kültürünün en güçlü figürü hiç şüphesiz Nasrettin Hoca’dır. (V) Hazır cevaplılığıyla, olmadık cevapla­rıyla Nasrettin Hoca Anadolu insanını yüzyıllardır şahsında temsil etmiştir. (VI) Onun fıkralarında bu­gün Anadolu kültürü her yönüyle yaşatılmaktadır. (VII) Kültürün asıl taşıyıcısı olan sözlü anlatım ge­leneğini en iyi bu fıkralar yaşatmaktadır.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikin­ci paragraf numaralanmış cümlelerin hangi­siyle başlar?

A) II.          B) III.         C) IV.          D) V          E) VI.

 

34.  Herkes biliyor ki, “İnsan kaç yaşına kadar yaşaya­bilir?” sorusunun kesin cevabı, henüz belli değil. 19’uncu yüzyılın sonuna kadar, 50 yaşın üzerine çıkmak, genel ortalamayı bozan bir olaydı. 20’nci yüzyılda bu, 70’li yaşlara dayandı. 21’inci yüzyıl­da ise, tıbbi gelişmelerden dolayı, bazıları 100, ba­zıları 120 rakamını, yaşam süresi olarak gösteriyor.

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine varı­lamaz?

A)   Gelişmiş ülkelerde yaşam süresinin  daha uzun olduğuna

B)   İnsan ömrünün her geçen gün uzadığına

C)   19. yüzyılda insanların yarısının 50 yaşına gel­meden öldüğüne

D)   Tıp alanındaki gelişmelerin yaşam süresini uzattığına

E)   İnsanın ne kadar yaşayabileceğinin tam ola­rak bilinemediğine

 

35.  Büyük edebiyatçı, evrensel konuları işleyen de­ğil; millî konuları evrensel edebiyat çerçeveleri içinde dile getirebilendir. Mesela Tolstoy’un Sa­vaş ve Barış romanı dünyaca benimsenmiş bir eser olmakla beraber konusunu Rusya’dan al­mıştır. Aynı hüküm Gogol için de geçerlidir. Tagore’nin şiirlerinin, romanlarının kökenleri ve konu­ları Hint felsefesi, tarihi ve dünya görüşüne daya­nır. Hugo, Balzac ve diğer birçok dünyaca tanın­mış Fransız yazarlarının konuları da Fransız kişi­leri ve toplumudur.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi ağır basmaktadır?

A)  Betimleme                                       B) Tanımlama

C) Öyküleme                          D) Tartışma

E) Örneklendirme

 

 

36.  (I) Bu romanda, Almanyalı işçi Bayram’ın hikâye­si anlatılıyor. (II) Sanatçı, yine tadına doyulmayan bir yol romanı kaleme almış. (III) Sınıfının bilincin­de olmayan Bayram’ın “Bayram Bey” olma çaba­sı dile getiriliyor. (IV) Bu çabanın biricik öznesi, bal rengi Mercedes ile onun ilişkisi irdeleniyor. (V) Bu ilişki, Kapıkule’den başlayıp köyünde ha­zin bir şekilde sona eren yolculuk boyunca anla­tılıyor. (VI) Sonuç olarak eserde, Bayram’ın bü­yük düşüne giden yolculuk, yani bir anlamda Al­manya’da yazgılarına ve küçük hesaplarına terk edilmiş insanların ortak hikâyesi işleniyor.

Bu  parçadaki   numaralanmış  cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmuştur?

A) II.          B) III.         C) IV.          D) V.          E) VI.

37.  Güzel dilimiz, Türkçemiz, yüzyıllardan beri dur­madan değişiyor. Değişmesini bir dileyen, buyu­ran olduğu için değil, değişmesi gerektiği için değişiyor. — Bir bakıyorsunuz baş döndürecek kadar hızlanıyor, bir bakıyorsunuz neredeyse du­racak kadar ağırlaşıyor dildeki değişim. Ama dur­muyor. Kimi zaman ardı ardına yeni sözcükler gi­riyor dile. Kimi zaman da eskimiş sözcükler kayıt­tan düşüyor.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getiril­melidir?

A)  Dildeki bu baş döndürücü değişimin dil bilim­cileri bile şaşırttığı bir gerçektir.

B)   Her değişimin dile katkı sağlamadığı ortada.

C)   Dışarıdan müdahale gerektirmeyen, doğal bir değişimdir bu.

D) Dildeki sözcüklerin anlamsal yönden değiş­mesini iyi takip etmek gerekir.

E)   Türkçedeki değişikliklerin daha çok, yapısal olduğunu görüyoruz.

 

38.  Dünyamızdaki değişim doğal bir değişim olsay­dı, yani ölen bir değerin yerine onun daha geliş­mişi gelseydi, başka bir kültürden söz edilebilir­di. Sorun, toplumlara yapay bir kültürün zorla, çok gelişmiş iletişim araçlarıyla kabul ettirilme sorunudur. Yani tüketici kültürünü… Eğer buna kültür denirse… Bu tüketici kültürü uydurmadır, insanlığın gelişmesinin doğal bir sonucu değildir, bir çarpıklık, bir hastalıktır.

Bu parçaya göre, yazarın “tüketici kültürü” de­diği kültüre olumsuz bakmasının nedeni aşa­ğıdakilerden hangisidir?

A)   Yerel kültürleri yok etmesi

B)   Doğal bir değişim sonucunda gelmemiş ol­ması

C)   Geleneksel değerleri ortadan kaldırması

D)   Evrensel değerlere kapalı olması

E)   Toplumlar arasındaki karşıtlıkları keskinleştir­mesi

 

39.  Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur”u, Romain Rolland’ın deyişiyle söylersek, bir tür müzikal ro­mandır. Hiç kuşkusuz, Tanpınar “Huzur”u bir mü­zik formuna göre düzenlemeye çalışmış. “Hu­zurun yapısıyla bir senfoninin yapısı arasında paralellikler olduğu biliniyor. Huzur, dört bölüm­den oluşmaktadır. Bu bölümlerin her birine farklı bir duygu, bir ruh hâli egemendir. Bir kesinlik id­diası gütmeden diyebiliriz ki, birinci bölüm sıkın­tılı, ikincisi neşeli, üçüncüsü melankolik, dördün­cüsü ise çok sıkıntılı.

Aşağıdakilerden hangisi,  bu parçada sözü edilen eserin bir özelliği değildir?

A)   Dört bölümden meydana gelmesi

B)   Bir senfoninin yapısına benzemesi

C)   Ağır ve sıkıntılı bir üslubunun olması

D)   Her bölümünün, ayrı bir duyguyu yansıtması

E)   Müzikal roman türünde kaleme alınması

 

40.  Yazın yaşamına Servet-i Fünun dergisinde başla­yan sanatçı, Meşale dergisinde toplanan yedi şairin oluşturduğu Yedi Meşaleciler grubuna gir­miş, ilk şiir kitabı “Birinci Perde”yi grubun ortak şiir kitabı Yedi Meşale ile aynı yıl çıkarmıştır. Şair­liğinin yanı sıra öykü, roman, oyun, deneme ve inceleme yazarı olarak da tanınan sanatçı, özel­likle alanlarında hâlâ aşılamamış olan monografik incelemeleri ile haklı bir ün edinmiştir. Edebi­yat tarihçiliğimizin bu çalışkan ve alçakgönüllü ustasının, bu konuda kaleme aldığı Edebiyat Ka­pısı, hem edebiyata hem de usta bir edebiyat ta­rihçisine saygıyla okunması gereken bir kitap.

Bu parçada sözü edilen sanatçı ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A)   Yedi meşaleciler topluluğuna katıldığı

B)   Monografi türünde çok başarılı olduğu

C)   Edebiyat tarihi alanında çalışması bulunduğu

D)   İlk şiirlerini Yedi Meşale adlı dergide yayınla­dığı

E)   Değişik türlerde eserler verdiği

 

CEVAPLAR

1 A 11 B 21 B 31 C
2 A 12 C 22 A 32 A
3 B 13 E 23 D 33 C
           4 E 14 E 24 C 34 A
5 E 15 E 25 B 35 E
6 C 16 A 26 C 36 A
7 B 17 B 27 B 37 C
8 C 18 A 28 B 38 B
9 E 19 E 29 D 39 C
10 B 20 D 30 A 40 D