1940 -1980 Arası Türk Hikâyeciliği

İçindekiler

1940 -1980 Arası Türk Hîkayecilîği

Bu dönemdeki hikâyeleri şu başlıklar altında incelemek müm­kündür:

  • Milli ve Dini Duyarlılığı Yansıtan Hikâyeler
  • Toplumcu Gerçekçi Hikâyeler
  • Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikâyeler
  • Modernist Hikâyeler

Millî ve Dinî Duyarlılığı Yansıtan Hikâyeler

  • Milli Edebiyat Dönemi sanatçıları “halka doğru” ilkesini be­nimseyerek Anadolu’yu, milli duyguları ve Türk tarihini işleyen eserleriyle bu dönem hikâye yazarlarına örnek olmuşlardır.
  • Hikâyeler Maupassant (olay) öyküsü tekniğiyle yazılmış, me­rak unsuru yüksek eserlerdir.
  • Milli kaynaklardan, Türk mitolojisinden, destanlardan etkile­nerek idealize edilmiş karakterlere yer verilmiştir.
  • Hikâyeler açık, anlaşılır bir dille yazılmıştır.
  • Teknik olarak serim-düğüm-çözüm planına uyulmuştur.
  • Din olgusu ön plana çıkarılmış, dini yaşama ait unsurlara sık­ça başvurulmuştur.
  • Hikâyelerde sosyal ve kültürel farklar üzerinde durulmuş, köylü-aydın çatışmasına yer verilmiştir.
  • Bazı hikâyelerde Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kazanımları, bazılarında da Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Malazgirt Savaşı anlatılmış; ideal gençliği oluşturmak için hikâyelere araç gözüyle bakılmıştır.
  • Hikâyelerde yazarlar bir ana fikri savunmuş, bu ana fikri kah­ramanların biri üzerinden vermeye çalışmışlardır.
  • Yazarlar Türkçeyi, her duygu ve düşünceyi anlatmaya yete­cek bir dil olarak düşündüğünden özellikle, Türkçe sözcük­ler kullanmış; Türkçenin cümle yapısına uygun ifadelere yer vermişlerdir.
  • Hikâyelerde gerçekçi betimlemelere yer verilmiş, olayların geçtiği mekânlar gerçeklik ilkesine uyularak anlatılmıştır.
  • Din olgusunun ön plana çıkarıldığı eserlerde; iç huzur, İslamiyet’in birey üzerindeki olumlu etkisi anlatılmıştır.
  • Dönem yazarları arasında Samiha Ayverdi Mabette Bir Gece, Sevinç Çokum Eğik Ağaçlar, Rozalya Ana, Onlardan Kalan, Gece Kuşu Uzun Öter, Bir Eski Sokak Sesi, Mustafa Necati Sepetçioğlu Abdürrezzak Efendi, Menekşeler Ölmemeli, Bir Büyülü Dünya ki, Emine Işınsu Bir Gece Yıldızlarla, Rasim Özdenören Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm yer almaktadır.

 Toplumcu Gerçekçi Hikâyeler

  • Toplumsal sorunlar özellikle 1940’lı yıllardan itibaren ger­çekçi bir şekilde edebiyatımızda işlenmeye başlamıştır. Sanatçılarımız Anadolu coğrafyasını ve insanını ele almış; toplumdaki düzensizlikler, çatışmalar, köy gibi küçük yerle­şim yerlerinin sorunları, güçlü-güçsüz, aydın-cahil ve büyük şehirlere göçün ortaya çıkardığı problemler üzerinde yoğun­laşmışlardır.
  • Olaylar ve kişiler, bir düşünceyi doğrulamak veya haklı gös­termek üzere düzenlenip anlatılmıştır.
  • Eserler, okuryazarlığı olan halkın kolaylıkla okuyup anlayabi­leceği bir dil ve anlatım özelliğine sahiptir.
  • Halkı aydınlatmak düşüncesi ile bazı yazarlar, bazı bölgeleri özellikle konu olarak seçmiştir.
  • Toplumcu gerçekçi hikâyelerde çok sağlam bir kurgu görülmez.
  • Eserlerde köylü ağızlarına oldukça fazla yer verilmiştir.
  • Bu anlayışla yazan yazarlardan bazıları şunlardır: Sadri Er­tem, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Yaşar Kemal…

 Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikâyeler

  • Bu anlayışta “Sanat, sanat içindir.” ilkesi benimsenmiştir.
  • İnsanın iç dünyasının derinlikleri okura gösterilmek istenir.
  • Bireyin kendisiyle ve toplumla çatışması, kaçış, bunalım hikâyelerde en çok işlenen konudur.
  • Geleneksel anlatım teknikleri yerine, yeni anlatım teknikleri benimsenmiş; iç monolog, iç diyalog, bilinç akışı tekniklerin­den yararlanılmıştır.
  • Merak unsuru arka plana itilmiş; daha çok, ruh tahlillerine yer verilmiştir.
  • Günlük hayat ve yakın çevreden beslenen hikâyelerde bu hayatın, bireyin iç benliğine olan etkisi vurgulanmak istemiş­tir.
  • Hikâyelerden sosyal bir yarar beklenmemiş, okurun bir ana fikre ulaşması istenmemiştir.
  • Psikolojinin imkânlarından yararlanılmış, ayrıntılı tasvirlere yer verilmiştir.
  • Tasvirlerde dış dünya ve gerçeklik yerine ruh tasvirleri önem­senmiş, çevrenin de insan ruhuna etkisi gösterilmiştir.
  • Hikâyelerde dış mekânlar yerine, kapalı mekânlar ön plana çıkarılmış; mekânın ruh üzerindeki etkisine dikkat çekilmiştir.
  • Kahramanlar sayıca az olup dışa dönük kişiler yerine buna­lımlı ve kimlik arayışındaki kişilerden seçilmiştir.
  • Hikayelerdeki olaylar çoğu zaman sonlandırılmamış; son, okurun yorumuna bırakılmıştır.
  • Olaylar kadar dil ve anlatım önem kazanmış, hikâyelerde şi­irsel bir dil kullanılmıştır.
  • Bu anlayışı benimseyen yazarlar arasında Peyami Safa (Hikâyeler), Memduh Şevket Esendal (Temiz Sevgiler, Ev Ona Yakıştı, Otlakçı, Mendil Altında, İhtiyar Çilingir),Tarık Buğra (Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İki Uyku Arasın­da), Halikarnas Balıkçısı (Ege Kıyılarında , Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz, Gülen Ada), Sabahattin Kud­ret Aksal (Gazoz Ağacı, Yaralı Hayvan), Mustafa Kutlu (Su Böyledir, Uzun Hikâye, Mavi Kuş, Sır, Yokuşa Akan Sular, Ya Tahammül Ya Sefer), Sevinç Çokum (Eğik Ağaçlar, Derin Yara, Makine, Rozalya Ana) yer almaktadır.

 Modernizmi Esas Alan Hikâyeler

  • Modernizm “şimdi” kavramını ifade eden “modernus”tan türemiş, geçmişe karşılık şimdiki zamanın yüceltilmesi anla­mına gelmiştir.
  • 1980’li yıllardan sonra Türk edebiyatında bu anlayış benim­senmiştir.
  • Bu anlayışı benimseyen yazarların ortak noktası Batılı, öznel, felsefi yaklaşımları ilke edinmeleridir.
  • Franz Kafka, Albert Camus, Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir Türk edebiyatında modernizmi esas alan sanatçı­ları etkileyen yazarlardır.
  • Hikâyelerde politik ve ideolojik konuma sahip olmayan ve öznel anlamda kendilerini çevreleyen dünyadan nefret eden kişilere yer verilmiştir.
  • Olayların anlatımında açıklık ilkesi yerine, anlam kapalılığı ve imgeler ön plana çıkarılmıştır.
  • Hikâyelerde alegorik anlatımlardan yararlanılmış, kişilerin gerçek adlarına yer verilmemiştir.
  • Hikâyelerde diyalog tekniği yerine, bilinç akışı ve iç monolog tekniği kullanılmıştır.
  • Kişilerin toplum içindeki yeri ve öneminden çok, ruh dünyası anlatılmıştır.
  • Fantastik öğelerden yararlanılmış, gerçeklik çoğu zaman bi­linmeyenle ve hayallerle süslenmiştir.
  • Olayların ve olguların göründüğü gibi olmadığı, modern top­lumun sıradanlık ve basitlik içerdiği düşüncesi işlenmiştir.
  • Kişilerin hayatı, derin bir huzursuzluk içinde verilmiştir.
  • Hikâyelerde anlaşılmazlığın esas alındığı bir kurgu ve yapı görülmektedir.
  • Metinlerdeki kişilerin belirgin kimlikleri silinir; cinsiyet ve fizikî ayırt edici özelikleri azaltılır.
  • Modernizmi esas alan yazarlar, kendini genelde bir topluluk, grup, ekip içinde görmemeye, kendi bireyselliğini hâkim kıl­maya çalışmıştır.
  • Hikâyelerde insan bilimleri olarak adlandırılan felsefe, din, sosyoloji, psikoloji gibi alanlara ait unsurlar iç içedir.
  • Hikâyelerde kesin zaman dilimleri yoktur, belirsiz ve öznel zaman anlayışı vardır. Olaylar belli mekânlarda değil, her türlü mekanda geçmektedir. Mekânlar arası mantıksal ilişki aranmaz, gerçek ve hayalî mekanlar bir aradadır.