NATÜRALİZM
1. Natüralizm akımı, realizmden daha ileriye giderek gerçekçiliğin bilimsel deneye dayanması gerektiğini savunan bir edebiyat akımıdır.
2. 19. yüzyılın ikinci yarısında (1880 – 1900 yılları arasında) özellikle Fransa’da gelişmiştir.
3. Natüralizm ve realizmin birbirinden iki ayrı fikir akımı olmakla beraber birine benzeyen birçok ortak noktaları vardır. Bu bakımdan, realizmin doğuşuna zemin hazırlayan toplumsal koşullar, büyük ölçüde natüralizm için de geçerlidir.
4. Natüralizm realizmden “determinizm”, “soyaçekim” ve “deneysel roman” kavramlarıyla ayrılır.
5. Determinizm (gerekircilik), evrende olup biten her şeyin bir neden-sonuç bağlantısı içinde gerçekleştiğini savunan görüştür. “Aynı koşullar altında aynı nedenler, aynı sonuçları doğurur.” biçiminde özetlenebilen bu görüşe göre, her olay bir öncekinin sonucu, bir sonrakinin nedenidir. Doğadaki bir olayın nedeni belliyse sonucu da önceden bilinebilir. Determinizmin bu ilkesi doğa bilimlerinde uygulanan deney yöntemini doğurmuş, Claude Bernard bu yöntemin tıp alanında da kullanılabileceğini göstermiştir. Deney yönteminin canlı varlıklar üzerinde de uygulanabildiğini gören Emile Zola, Darwin’in evrim ve soyaçekim düşünceleriyle bu yöntemi birleştirerek “deneysel roman” kavramına ulaşmış; böylece realizm temeli üzerinde natüralizm adı verilen yeni bir akım doğmuştur.
6. İnsanı toplumsal çevrenin ve biyolojik kalıtımın ürünü olarak gören natüralistler, insan ruhunu, duygu ve düşüncelerini maddeye indirgemişler; insanı diğer canlılardan farkı olmayan bir varlık olarak incelemişlerdir. Natüralistler bu anlayışlarıyla realistlerden ayrılarak psikolojik roman türüne uzak kalmıştır.
7. Realistler gibi natüralistler için de temel ilke olarak geçekçiliği ilke olarak kullanmışlardır. Ancak realistler gözlem yaparak gerçekçiliği ön plana çıkarırken natüralistler deneysel gerçekçiliği ön plana çıkarırlar.
8. Realistler insan kişiliğinin oluşumunda çevrenin önemine değinirken natüralistler hem çevrenin hem de bunun yanında soyaçekimin etkili olduğuna değinirler.
9. Yazarın romanda ortaya koyduğu bir “hipotez” vardır ve romanın sonunda bu varsayım ispatlanır.
10. Kişinin kendi iradesiyle yaptığını sandığı eylemler, aslında doğuştan gelen mizacının ve içinde bulunduğu çevre koşullarının zorunlu bir sonucudur.
11. Deneysel gerçekçiliğin edebiyata uygulanması deneysel roman anlayışını getirmiştir. Bunu da ilk uygulayan Emile Zola’dır.
12. Natüralistlere göre roman yazmak, bilim adamı gibi laboratuvarda deney yapmaya benzer.
13. Natüralistler dil ve üslupta realistlerin titizlik ve ustalığını gösterememişler; her okurun anlayabileceği bir dille yazmak istedikleri için edebi üsluptan uzak durmuşlardır. Ayrıca, roman kişilerini kendi ağızlarıyla konuşturduklarından argoya, sokak diline geniş yer vermişlerdir.
14. Olaylar ve kişiler bir bilim adamı tarafsızlığıyla incelendiği için, iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış ayrımı yapılmamış; bu yüzden yaşamın iğrenç ve çirkin sahnelerinin anlatılmasından da çekinilmemiştir.
15. Roman kişilerinin fizyolojik yapılarını ve bulundukları çevre koşullarını ayrıntılı biçimde betimleyen yazar, bu kişilerin eylemlerini kendisinin seçmediği, romana hiçbir müdahalesi olmadığı iddiasındadır.Bu durumda da yazar sadece yaşananların gözlemleyen ve tutanağa geçiren bir kişidir.Bilim adamının deneyi kaydetmesi gibi.
16. Natüralistler kişi ve çevre betimlemelerine çok fazla yer vermiş ve çok ayrıntılı betimlemeler yapmışlardır.
17. Natüralistlerde genellikle karamsarlık hakimdir.
18. Natüralistler, realistlerin de benimsediği “sanat için sanat” ilkesine karşı çıkarak sanatın bir fayda sağlaması gerektiği düşüncesindedirler. “Toplum için sanat” anlayışı ile eser verirler.
19. Natüralistler roman, öykü ve tiyatro türünde eserler vermişlerdir.
Natûralizmin Önemli Temsilcileri
Emile Zola
Maupassant
Alphonse Daudet
Türk Edebiyatındaki Temsilcileri
Beşir Fuat
Nabizade Nazım ve Selahattin Enis de bu akımdan etkilenmişlerdir.