Eleştiri temeli düşünce olan bir yazı türüdür.
Eleştiride konu sınırlaması yoktur. Her şey eleştirinin konusu olabilir.
Eleştiri, edebiyat, sanat veya düşünce yazılarının içeriğiyle bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koyan bir yazı çeşididir.
Eleştirmenin görevi güzellik yaratmak değil, aksine daha önceden yaratılmış güzelliği yargılamak ve onu okurlara tanıtmaktır.
Eleştiriler; okura dönük eleştiri, topluma dönük eleştiri, sanatçıya dönük eleştiri, yapıta dönük eleştiri olmak üzere kendi içinde bölümlere ayrılır.
Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef alabilir.
Eleştiri düşünsel planla yazılır.
Eleştiride konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır.
Eleştirmen öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır.
Eleştirmen uzman olduğu alanda yazabilir.
Türk edebiyatında eleştirinin ilk örneklerine divan edebiyatında şuara tezkerelerinde rastlanır.
NOT
Batılı anlamda edebiyatımızdaki ilk eleştiri örneği olan eser ise Namık Kemal‘in Tahrib-i Harabat’ıdır.
Eleştiri türünde eser vermiş bazı önemli sanatçılar:
Mehmet Kaplan, Nurullah Ataç, Cemil Meriç ve Hüseyin Cahit Yalçın
DÜNYA EDEBİYATI
Boielau, A. France
]]>Türk edebiyatında ilk eleştirinin Tanzimat Dönemi’nde yazıldığını söylemek doğru değildir ancak Batılı anlamada eleştiri, yanı edebî eleştirinin ilk örnekleri bu dönemde verilmiştir. Tanzimat’tan önceki eleştiriler İslami edebiyatın sadece yazı tekniğinden söz eden eserlerden oluşmaktaydı
Tanzimat Dönemi‘nde eleştiri, öncelikle divan şiir aleyhinde birtakım düşünceleri taşır. Bunların başında Namık Kemal‘in eleştirileri gelir Namık Kemal; 1866’da “Tasvir-i Efkâr” gazetesinde yazdığı “Lisân-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şâmildir” adlı uzun makalesinde edebiyatımızın gerçek sorunlarını dile getirir ve divan edebiyatını eleştirir Bunun dışında Namık Kemal’in, zamanında yayımlanmamış olan “Talim-i Edebiyat Risalesi” ile “Celalettin Harzemşah Mukaddimesi” vardır.
Divan edebiyatına yapılan eleştiriler bakımından aynı daire içine girebilecek yazılardan biri de Ziya Paşa‘nın “Şiir ve İnşa (1868)”makalesidir.
Ziya Paşa’nın, yeni devrin ilk antolojisi olan “Harabat” uzun manzum mukaddimesi ile tekrar divan şiirine dönüşünü, ona sempatisini göstermesi, hatta divan şiirinin kısa bir muhasebesini yapması üzerine Namık Kemal, Ziya Paşa’nın “Harabat” adlı eserini, “Tahrib-i Harabat”ve “Takip” adlı eserleriyle eleştirir.
Recaizade Mahmut Ekrem, edebiyatta genç nesle onculuk eden hocalığı ve teorik yazılarıyla önem kazanır Recaizade’nin; konuları yeni kategorilere yerleştirmesi, edebiyattan estetiğe ve psikolojiye doğru bir çıkış araması bakımından önemli olan “Talim-i Edebiyat” adlı eseri büyük ilgi görmüştür Özellikle yeni şiir için bir beyanname sayılabilecek “Takdir-i Elhan”ı ve “Zemzeme” mukaddimesi devrin teorik kitaplarının önemlilerindendir.
Edebiyat tarihlerine genelde eski edebiyat taraftarı olarak geçen ancak yenileşen edebiyatımızın temsilcileri arasında bulunan Muallim Naci‘nin Recaizade Mahmut Ekrem‘le giriştiği, daha sonra taraftarlarının devam ettirdiği tartışmalar, şiirin gelişmesi ve eleştiri turu açısından çok önemlidir. Muallim Naci, bu konudaki düşüncelerini, Ekrem’in “Zemzeme“sine karşılık olarak “Demdeme” adı altında toplar. “Istılahat-ı Edebiyye“sı ise eski geleneğin son belagat (düzgün anlatma) kitabı olarak kalacaktır. Fakat onun eleştiri alanında asıl dikkati çeken görüşleri Beşir Fuat’ı tanıdıktan sonra başlar Edebiyat üzerine karşılıklı yazışmalarından oluşan “İntikad”, birbirinden çok farklı dünya görüşlerinin sahibi olan iki kışının, medenî bir çerçevede tartışmalarını göstermesi bakımından üzerinde durulması gereken bir eserdir.
]]>