Türkistan’ın Yesi şehrinde doğmuştur.
Hemedanlı Yusuf’a bağlanarak tasavvufu öğrenmiştir.
İranlı şairler tarafından Pir-i Türkistan diye anılmıştır.
Şair, dini ve tasavvufi düşüncelerini Hz.Peygamber’e olan sevgisini “hikmet” adı verilen, hece vezni ile yazılmış dörtlükler ve gazel nazım şekli ile yazılan manzumelerle anlatmıştır.
Şiirleri Doğu Türkçesi ile yazılmıştır.
Hikmetlerin toplandığı dîvanın içine zamanla başka şâirlerin şiirleri de karışmıştır.
Türk halkı arasında tasavvufu yaymak iğin Yesevîlik adı verilen tarikatı kurmuştur.
Edebiyatımızda edebi kişiliğinden çok düşünceleriyle ve öğretici kimliğiyle önemlidir.
Uygur Alfabesiyle yazılmış ilk nüsha Ayasofya müzesindedir.
Eser 12. yüzyıla aittir.
Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır.
Hikmet: Hoş,hayırlı anlamlarına gelir.
Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.
Sade ve yalın bir dil kullanılmıştır.
Hece ölçüsü olarak 4+3 ve 4+4+4 kullanılmıştır.
Aruzla yazılan ve gazel tarzının kullanıldığı hikmetler de vardır.
Dörtlük ve beyitle yazılmıştır.
Eserin uyaklanışı abcd dddb eeeb şeklindedir.
Dördüncü dizelerin birbiriyle uyaklıdır. Bu durum, bu şiirlerin musiki ile okunmak için söylendiğini gösterir.
İstifham (soru sorma) ve tecahül-i arif (bilmezlikten gelme) sanatları kullanılmıştır.
Dini ve ahlaki öğütler veren şiirlere de yer vermiştir.
Şiirlerde ulusal öğeler (ölçü, nazım biçimi, yarım uyak, redif) ile İslamlıktan gelme yabancı öğeler (din ve tasavvuf konuları, yabancı sözcükler) bir arada kullanılmıştır.
144 hikmet ve 1 münacaattan oluşur.
Kitapta Allah aşkı, Peygamber sevgisi işlenmiştir.
Genel olarak dervişlik hakkında övgülerden bu dünyadan şikâyetten cennet ve cehennem tasvirlerinden, peygamberin hayatından ve mucizelerinden bahsedilir.
Eser, Ahmet Yesevi’nin kurduğu tarikattaki öğrencileri tarafından kaleme alınmıştır.
Hikmetler tekke edebiyatında görülecek ilahinin ilk biçimidir.
]]>Semerkant yakınlarındaki Yüknek beldesinde yaşamıştır.
Kör olan şair, Arapça ve Farsçanın yanında tefsir, hadis gibi İslami bilimleri de öğrenmiştir.
Atabetü’l Hakayık’ı ile ün kazanmıştır.
Sanatçılık yönünden güçlü olduğu söylenemez.
Onun için önemli olan eserin ahlak ve din kurallarını yaymasıdır.
XII. yüzyılda Yüknekli Edip Ahmet yazmıştır.
Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır.
Anlamı “gerçeklerin eşiği”dir.
Kutadgu Bilig’de kullanılan aruz kalıbıyla yazılmıştır.
Kaside nazım biçimiyle yazılmıştır.
Eserde seçkin kesime seslenilmiştir.
Eserdeki dörtlükler, mani şeklinde kafiyelenmiştir.
Eser didaktik nitelikler taşır.
Atabetü’l-Hakayık’ta yabancı sözcüklerin sayısı Kutadgu Bilig‘e göre fazladır.
Eserde işlenen başlıca konular; bilginin önemi, iyilik, erdem, cömertlik ve alçakgönüllülüktür.
Allah’ın peygamberin ve dört halifenin övüldüğü gazel biçiminde toplam kırk beyit tutan üç şiirden sonra dini ahlaki öğütler veren 101 dörtlükten oluşan didaktik bir üründür. Eserin münacat ve methiye gibi konulan kapsayan ilk beş ünitesi kaside biçimindedir; geriye kalan üniteler dörtlüklerle yazılmıştır. Bu eser, Kutadgu Bilig‘e göre oldukça küçük çaptadır.
]]>İslami Türk Edebiyatı’nın eseri ele geçen ilk yazarıdır.
Türkistan’ın Balasagun şehrinde doğmuştur.
Onun İbn’i Sina‘nın talebesi olduğu söylenir.
Eserinde özellikle dilinde milliyetçi davranışları dikkat çeker.
Karahanlı edip, şâir ve devlet adamıdır.
Ulu kara Buğra Han tarafından “Uluğ Has Hâcib” unvanı ile başvezir yardımcılığı ile ödüllendirilerek en yüksek Karahanlı devlet memuriyetlerinden biri verildi.
(Adının Türkçe anlamı: Mutluluk Veren Bilgi)
Kün-Togdı (hükümdar): “koni törü” (adalet)
Ay-Toldı (vezir): “kut” (mutluluk)
Ögdülmiş (vezirin oğlu): “ukuş” (akıl)
Odgurmış (vezirin kardeşi): akıbet (hayatın sonu)
Bu dört kişi arasında geçen konuşmalarda; birey, toplum ve devlet hayatının düzenlenebilmesi için gerekli olan görgü, bilgi ve erdemlerin neler olduğu ve bunların nasıl elde edilip kullanılacağı anlatılır. Böylelikle, ideal olan devlet ve toplum yapısı belirlenmek istenir.
]]>Türk edebiyatının İslamiyet Öncesi Dönemin ikinci yarısı Uygur Dönemidir.
Uygur Dönemine ait oldukça zengin malzeme bulunmaktadır.
Uygur metinlerinin çoğu Çince, Sanskritçe, Toharca, Soğdça ve Tibetçeden çevrilmiş dini metinlerdir.
VIII. yüzyılda Mani ve Buda dinlerinin, kültürlerinin etkisi altındırlar.
Uygurların edebi ürünleri arasında Budist yapıtlar çoğunluktadır.
Uygurca metinler arasında edebiyat malzemesi olarak dini, ahlaki ve hamasi hikâyeler bulunmaktadır.
Ürünler Soğdlardan alınan 18 harfli Uygur alfabesiyle yazılmıştır.
Uygur alfabesi, Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra da etkisini sürdürmüştür.
XIII. yüzyıla kadar Orta Asya’da Türkler arasında bu alfabe kullanılmıştır.
Uygur metinlerinin içinde manzum parçalar da bulunmaktadır. Bu şiirler hece vezniyle yazılmış olmakla birlikte mısraları, hece sayıları eşit değildir.
Altun Yaruk (Altın Işık) : Budizmin kitabıdır. Burkancılığın (Uygurlar Buda’ya Burkan, Buzizm’e de Burkancılık demişlerdir.) inanç ve felsefesini, din adamlarının menkıbeleriyle anlatan, yedi yüz sayfalık bir yapıttır.
Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın) : Budizmin inanç ve felsefesini anlatan bir eserdir.
Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi: (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade) İki kardeş arasında geçen Burkan dinine ait bir menkıbenin hikâyesidir.
Irk Bitig (Fal Kitabı) : Mani dinine ait Köktürk harfleriyle yazılmış bir fal kitabıdır.
]]>
Siyenpi Destanı: İkinci yüzyılın ortasında büyük bir ün kazanmış bir Siyenpi kahramanı olan ve adı Çin tarihlerinde Ta-şe-hoay diye geçen Siyenpi yabgusunu konu edinen destandır. Mo-lo-heu adında bir Siyenpi, ordusunda üç yıl askerlik yaptı. Bu müddet zarfında karısı bir çocuk doğurarak adını Tan-şe-hoay koydu. Mon-lo-heu, yurduna dönüp çocuğu görünce büyük bir öfkeye kapılarak kadını da. çocuğu da öldürmeye kalktı. Kadınsa, bir gün büyük bir gök gürültüsünden korkarak göğe bakınca, ağzına bir dolu tanesi düştüğünü ve bundan gebe kalarak on ayda bu çocuğu doğurduğunu söyledi. Mo-lo-heu, bu işe inandı. Fakat çocuğun yüzünü görmek istemedi. Anası da onu gizlice büyüttü. Çocuk 15 yaşlarına geldiği zaman, bir gün kendi sürülerini yağmaya gelen haydutlarla o kadar kahramanca çarpıştı ki, hemen büyük bir ün kazandı. Yanına birçok yiğit toplandı…
]]>Halk hikâyeleri de destanlar gibi âşıklar (ozanlar) tarafından saz eşliğinde anlatılır.
Destanlar gibi, halk hikâyeleri de yaşanmış olaylardan alınır.
Her iki tür de sözlü edebiyat ürünüdür.
Halk hikâyeleri destanlar gibi tamamen manzum değillerdir.
Halk hikâyelerinde manzum bölümler de vardır.
Halk hikâyelerinde de doğaüstü kuvvetlere ve olağanüstü olaylara geniş ölçüde yer verilir.
Halk hikâyesi, milli olması, tarihle yakın olması gibi niteliklerle destanlara yaklaşmaktadır.
Halk hikâyeleri tarihi bir olaya dayanmaması, nazım-nesir karışık oluşu ve zamanla nesir kısmının ağırlık kazanması, şahısların ve olayların anlatımının gerçekçi oluşu, kahramanlıktan çok aşk maceralarına yer vermesi gibi hususlarda destanlardan ayrılmaktadır.
Destanlardaki soylu kişilere karşılık, halk hikâyelerinde halktan kişiler, din adamları vb. olayların kahramanı olabilir.
Destanlara kıyasla hikâyelerde olağanüstü özellikler epeyce azdır.
Destanlarda bütün toplumun temsilcisi olan kahraman, düşmanlar ve olağanüstü güçlerle savaşırken, halk hikâyelerinde anlatılan kahramanın ilişkiler toplum içi olup, fertler ve tabakalar arasında oluşur.
]]>
Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri), Göktürklerin ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma, yazılı, dikilitaşlardır. Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen bu anıtlar konu ve dil bakımından önemli eserlerdir. Abidelerin yazarı Yollug Tigin‘dir. Doğu Göktürk tarihi ile ilgili bilgiler içerir. Söylev türündedir. Türk tarihi, Türk toplumunun yaşam biçimi, dünya görüşü ile ilgili bilgiler içerir. Kitabelerin bir yüzü Göktürk alfabesiyle, bir yüzü Çince yazılmıştır. Kitabeleri 1893’te Wilhelm Thomsen çözmüştür.
Orhun Abidelerinin yazıldığı Göktürk alfabesi 38 harflidir. Bu alfabede 4 sesli, 9 birleşik, 25 de sessiz harf bulunmaktadır. Göktürk alfabesi, Türklerin ulusal alfabesidir. Göktürk yazısı sağdan sola, yukarıdan aşağıya doğru bitiştirilmeden yazılır Sözcükleri ayırmak için genellikle iki nokta konur.
Kül Tigin ve Bilge Kağan anıtlarında metinler, yukarıdan aşağıya doğru yazılmış ve satırlar sağdan sola doğru dizilmiştir. Göktürk alfabesi, büyük ünlü (sesli) uyumu dikkate alınarak düzenlenmiş bir alfabedir.
Tonyukuk Anıtı: 724-726 yılları arasında dikilmiştir. Bu anıtı diktiren ve üzerindeki yazıları yazdıran Bilge Tonyukuk‘tur. Anıtta Türk milletinin Çin tutsaklığından kurtuluşu ve İlteriş Kağan zamanında Göktürklerin Oğuzlarla, Kırgızlarla ve Çinlilerle yaptığı savaşlar anlatılmakta; bütün bu olaylarda Bilge Tonyukuk‘un rolü özellikle belirtilmektedir.
Bilge Tonyukuk, başvezirlik ve başkumandanlık yapmış olan büyük bir siyasetçidir. Göktürk devletinin politikasına uzun zaman yön vermiş, akıllı ve hikmet sahibi bir devlet adamıdır.
Bilge Tonyukuk, aynı zamanda edebiyatımıza hatıra türünün ilk temsilcisi ve ilk Türk tarihçisidir. İki parça hâlindeki anıtında, içinde bulunduğu olayları sade ve sanatsız bir şekilde, halk diliyle anlatmıştır. Olayları sözü uzatmadan, ana çizgileriyle vermiş; yeri geldikçe milletin ders alması için öğütlerde bulunmuştur. Zaman zaman atasözlerine ve deyimlere başvurmuştur.
Kültigin Anıtı: 732’de Türk kağanı Kültigin için Yollug Tigin tarafından yazılmıştır. Anıtta kağanın ölümü ve adına düzenlenen yas töreni anlatılmıştır.
Bilge Kağan Anıtı: 735’te dikilmiştir. Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur. Anıtta Bilge Kağan’ın ağzından devletin nasıl büyüdüğü anlatılmıştır.
Göktürk Yazıtlarını (Orhun Abideleri), Türkçenin yazılı en eski kaynağıdır. Günümüzün birçok sözcüğü, ilk haliyle bu yapıtlardadır.
Bu yazıtlar, Türk tarihine ışık tutan önemli belgelerdir. Göktürk Yazıtları, bir hakanın, halkına hesap vermesi, halkın devlete, millete karşı görevlerinin hatırlatılması, düşmanın entrikalarına nasıl karşılık verileceğinden söz edilmesi ve Türklerin yüksek ahlak ve seciyesinin anlatılması açısından önemlidir.
Bu anıtlar Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metindir. Türk tarihinin taşlar üzerine yazılmış ilk belgesidir.
Türk hitabet sanatının erişilmez bir şaheseridir. Yalın Türkçenin önemli örnekleridir. Türk dilinin kaynağı, Türk yazı dilinin başlangıcının bilinmeyen dönemlere kadar gittiğinin delilidir.
Eski Türkçe döneminin en önemli eserleridir.
Göktürk yazıtlarındaki düzyazı, o zamanki Türkçenin en yüksek anlatım özelliklerini taşır. Şiirsel bir anlatımla oluşturulmuştur. Bugünkü düzyazıya örnek olacak bir cümle yapısı; duru, açık, yalın, destansı bir söyleyişi vardır. Dil, yabancı etkilerden uzaktır.
Orhun Yazıtları, Moğolistan’ın kuzeyinde, Baykal gölünün güneyinde, Orhun ırmağı vadisindeki Kocho Tsa-idam Gölü yakınlarındadır. Bu yazıtlardan Kül Tigin ve Bilge Kağan Anıtları, Kocho Tsaidam bölgesindeki Orhun Irmağı civarında; Bilge Tonyukuk Anıtları ise, Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarından yaklaşık 360 km uzakta, Tola Irmağı’nın yukarı yatağındaki Bayn Tsok-to (Bayn Çokto) bölgesindedir.
Bilge Kağan Anıtı’nın Doğu Cephesinden
Biriye Tabgaç budun yağı ermiş. Yırıya Baz Kağan Tokuz Oğuz budun yağı ermiş. Kırkız Kunkan Otuz Tatar Kıtany Tatabı kop yağı ermiş. Kangım kağan bunca … kırk artukı yiti yolı sülemiş, yigirmiş süngüş süngüşmiş. Tengri yarlıkaduk üçün illigig ilsiretmiş, kaganlıgıg kagansıratmış, yagıg baz kılmış, tizligig sökürmiş, baş-lıgıg yükündürmiş. Kangım kağan anca ilig törüg kaz-ganıp uça barmış.
Türkiye Türkçesi’yle
Güneyde Çin milleti düşman imiş. Kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz kavmi düşman imiş. Kırgız, Kunkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan bunca … kırk yedi defa ordu sevk etmiş, yirmi savaş yapmış. Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlı-yı kağansızlatmış, düşmanı tâbi kılmış, dizliye diz çök-türmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam Kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş.
]]>IŞIK MOTİFİ
AĞAÇ MOTİFİ
OK VE YAY MOTİFİ
GEYİK MOTİFİ
AT MOTİFİ
RÜYA MOTİFİ
MAĞARA MOTİFİ
SİHİR MOTİFİ
KURT (GÖKBÖRÜ) MOTİFİ
KIRKLAR MOTİFİ
a) Kırk sayısı ile bazı eşya ve davranışlar sınırlanır.
b) Destanlarda kahramanın etrafında meydana gelmiş kırk alp gücünü ortaya koyar.
c) Kırklar motifi ile görünmez âlemden gelen koruyucu, güç verici, kutsallığa erişmiş şahıslar ifade edilir. Alpların yanında bulunan bu kırk yiğit, uşak ya da köle olmayıp hepsi de bey soyundandır.
HIZIR MOTİFİ
Türklerin 10. yüzyıldan itibaren İslâmiyet’i kabul etmesiyle birlikte din, dil ve kültür hayatlarında önemli değişiklikler olmuştur. Bu dönemde bilim dili olarak Arapça, edebiyat dili olarak da Farsça kullanılmaya başlanmıştır. Dil ve kültür alanındaki bu etkilenme sonucu Arapçadan Farsçadan dilimize pek çok sözcük ve kavram girmiştir. Ancak Türkçe bir taraftan da varlığını sür dürmüştür. Özellikle Karahanlılar Dönemi’nde, dil ve edebiyatımız açısından önemli sayılan eserler ortaya konmuştur.