Warning: Use of undefined constant ‘WP_MEMORY_LIMIT’ - assumed '‘WP_MEMORY_LIMIT’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Use of undefined constant ’64m’ - assumed '’64m’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/dersimi3/public_html/wp-config.php:100) in /home/dersimi3/public_html/wp-includes/feed-rss2.php on line 8
eleştiri nedir – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org Türk Dili ve Edebiyatı Dersi Kaynak Sitesi. Online Sınavlar Çıkmış Sorular Sınıf Konuları Fri, 23 Apr 2021 19:15:05 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.7.4 https://dersimizedebiyat.org/wp-content/uploads/2018/11/cropped-icon-32x32.png eleştiri nedir – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org 32 32 Eleştiri Nedir, Özellikleri,Yazarları, Tanzimat Dönemi Eleştiri Özellikleri… https://dersimizedebiyat.org/elestiri-nedir-ozellikleriyazarlari-tanzimat-donemi-elestiri-ozellikleri.html Wed, 18 Dec 2019 19:29:01 +0000 https://dersimizedebiyat.org/?p=122008 Eleştiri Nedir,  Özellikleri, Yazarları, Tanzimat Dönemi Eleştiri Özellikleri…
  • Bir edebiyat veya sanat eserinin her yönüyle anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan ya­zı türüne eleştiri denir.
  • Eleştiri; bir sanat eserini tüm yönleriyle çözümleyerek açıklayan, onun olumlu ve olumsuz yönlerini ortaya ko­yan çok yönlü yazıdır.
  • Eleştiriler genelde nesneldir ancak öznel eleştiriler de vardır.
  • Eleştirmen, değerlendirmeleriyle yazara ve okura kılavuzluk yapar.
  • Edebiyatımızdaki başlıca eleştiri yazarları şunlardır: Namık Kemal, Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şehabettin, Ali Canip Yöntem, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Nurullah Ataç, Memet Fuat…

Türk edebiyatında ilk eleştirinin Tanzimat Dönemi’nde yazıldığını söylemek doğru değildir ancak Batılı anlama­da eleştiri, yanı edebî eleştirinin ilk örnekleri bu dönemde verilmiştir. Tanzimat’tan önceki eleştiriler İslami ede­biyatın sadece yazı tekniğinden söz eden eserlerden oluşmaktaydı

Tanzimat Dönemi‘nde eleştiri, öncelikle divan şiir aleyhinde birtakım düşünceleri taşır. Bunların başında Namık Kemalin eleştirileri gelir Namık Kemal; 1866’da “Tasvir-i Efkâr” gazetesinde yazdığı “Lisân-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şâmildir” adlı uzun makalesinde edebiyatımızın gerçek sorunlarını di­le getirir ve divan edebiyatını eleştirir Bunun dışında Namık Kemal’in, zamanında yayımlanmamış olan “Talim-i Edebiyat Risalesi” ile “Celalettin Harzemşah Mukaddimesi” vardır.

Divan edebiyatına yapılan eleştiriler bakımından aynı daire içine girebilecek yazılardan biri de Ziya Paşa‘nın “Şiir ve İnşa (1868)”makalesidir.

Ziya Paşanın, yeni devrin ilk antolojisi olan “Harabat” uzun manzum mukaddimesi ile tekrar divan şiirine dönü­şünü, ona sempatisini göstermesi, hatta divan şiirinin kısa bir muhasebesini yapması üzerine Namık Kemal, Ziya Paşa’nın “Harabat” adlı eserini, “Tahrib-i Harabat”ve “Takip” adlı eserleriyle eleştirir.

Recaizade Mahmut Ekrem, edebiyatta genç nesle onculuk eden hocalığı ve teorik yazılarıyla önem kazanır Recaizade’nin; konuları yeni kategorilere yerleştirmesi, edebiyattan estetiğe ve psikolojiye doğru bir çıkış ara­ması bakımından önemli olan “Talim-i Edebiyat” adlı eseri büyük ilgi görmüştür Özellikle yeni şiir için bir be­yanname sayılabilecek “Takdir-i Elhan”ı ve “Zemzeme” mukaddimesi devrin teorik kitaplarının önemlilerindendir.

Edebiyat tarihlerine genelde eski edebiyat taraftarı olarak geçen ancak yenileşen edebiyatımızın temsilcileri arasında bulunan Muallim Naci‘nin Recaizade Mahmut Ekrem‘le giriştiği, daha sonra taraftarlarının devam et­tirdiği tartışmalar, şiirin gelişmesi ve eleştiri turu açısından çok önemlidir. Muallim Naci, bu konudaki düşünce­lerini, Ekrem’in “Zemzeme“sine karşılık olarak “Demdeme” adı altında toplar. “Istılahat-ı Edebiyye“sı ise es­ki geleneğin son belagat (düzgün anlatma) kitabı olarak kalacaktır. Fakat onun eleştiri alanında asıl dikkati çe­ken görüşleri Beşir Fuat’ı tanıdıktan sonra başlar Edebiyat üzerine karşılıklı yazışmalarından oluşan “İntikad”, birbirinden çok farklı dünya görüşlerinin sahibi olan iki kışının, medenî bir çerçevede tartışmalarını göstermesi bakımından üzerinde durulması gereken bir eserdir. 

]]>
Eleştiri,Eleştiri Nedir,Eleştiri Türü,Eleştiri Türünün Özellikleri,Eleştiri Hakkında Kısa Bilgi,Eleştiri Çeşitleri https://dersimizedebiyat.org/elestirielestiri-nedirelestiri-turuelestiri-turunun-ozelliklerielestiri-hakkinda-kisa-bilgielestiri-cesitleri.html Tue, 10 Oct 2017 17:27:25 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=117871 Eleştiri, Eleştiri Nedir, Eleştiri Türü, Eleştiri Türünün Özellikleri, Eleştiri Hakkında Kısa Bilgi, Eleştiri Çeşitleri

Bir edebiyat veya sanat eserini iyi ve kötü yönleriyle değerlendirerek anlaşılmasını sağlamak amacıyla ya­zılan yazı türüne eleştiri denir. Eleştiri, kendine özgü yasaları, ilke ve kuralları olan yazınsal bir türdür.

Eleştiri yazarına eleştirmen denir. Her okur, okuduğu yapıtı “sıkıcı”, “sürükleyici”, “etkileyici”, “iç açıcı”, “ku­ru”, “çarpıcı”… gibi nitelendirmelere bağlarken eleşti­rel bir etkinlik içindedir. Bu tür yüzeysel değerlendir­meler yapana eleştirmen denmez.

Bu işi yapanlara eleştirmen denmesi için onun, bunu sürekli iş edinmesi, eserleri değerlendirmek ve açıkla­mak için gösterdiği etkinliği yaklaştırmasına bağlıdır. Herkes eleştiri yazamaz. Eleştiri yazan kişi, eleştiri yaza­bilmek için gerekli bilgilere ve donanıma sahip olmalıdır.

Eleştiride bir sanat ya da edebiyat eseri üzerinde yo­rum ve değerlendirmeler yapılır. Bu değerlendirmeler olumsuz olabileceği gibi olumlu da olabilir. Hatta aynı eserle ilgili hem olumlu hem de olumsuz eleştiriler ya­pılabilir.

Eleştiri yalnız bir esere  yönelik olabileceği gibi bir ya­zarın bütün eserlerine yönelik de olabilir.

Eleştiri, öznel ve nesnel olabilir fakat öznel eleştiriler sanat dünyasında pek hoş karşılanmaz. Eleştiriden asıl beklenen nesnel, tarafsız olmasıdır. Yazar, eleştiri­de “beğendim, hoşuma gitti, beğenmedim…” gibi öz­nel değerlendirmelerden kaçınmalıdır.

Eleştirmen; eleştirdiği eseri, bütün yönleriyle değer­lendirmeli, eserin olumlu veya olumsuz yönlerini belir­ledikten sonra eseri diğer eserler içinde bir yere oturt­malıdır. Eseri diğer eserlerle karşılaştırarak eserin de­ğerini belirlemelidir. Konu, yazının sonuna dek değer­lendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgi­li olumlu veya olumsuz yargılar verilirken bu, eserden alınan örneklere dayandırılmalıdır.

Eleştiride yazar; tarafsız olmalı, eleştiriye tabi tuttuğu eseri dikkatle incelemeli; edebiyatın, sanatın genel öl­çülerine göre eseri yorumlayarak eserle ilgili görüşle­rini ortaya koymalıdır. Bu şekilde yapılan eleştiri hem yazarı geliştirir hem de okurun kitapla ilgili sağlıklı bil­giler elde etmesini sağlar.

Eleştirmenin görevi güzel bir eser ortaya koymak değil, ortaya konmuş olan eseri değerlendirerek eser ile okur arasında bir köprü olmaktır. Eleştirmenler yapıcı eleşti­ri ile yazarların eksiklerini veya başarılı oldukları yönle­rini göstererek onların gelişmesine katkı sağlar. Bu kat­kı aynı zamanda edebiyatın gelişmesini de sağlar.

 Eleştiri Türleri

İzlenen yönteme göre eleştiri türleri:

a- Tarihsel eleştiri: Eleştirmenin, eleştirdiği eseri yazın tarihinin verilerinden yararlanarak, yazarının ya­şam öyküsünü, o dönemin başka yapıtlarını göz önün­de bulundurarak değerlendirdiği bir eleştiri türüdür.

Eleştirmen bunu, eseri yazıldığı zaman diliminin, çağ ya da dönemin içine yerleştirmekle gerçekleştirebilir. Yapı­lacak iş, eserlerin oluşturulduğu dönemlerle ilgili birta­kım araştırmalar, incelemeler yapmak ve eseri bunların doğrultusunda değerlendirmeye tabi tutmaktır.

b. Toplumbilimsel eleştiri: Eser, toplumsal bir ol­gu olarak düşünülür. Eser, yazıldığı dönemi toplumsal boyutlarıyla yansıtıp yansıtmadığı açısından değerlen­dirir.

Eserde toplumdan izler aranır, eserin toplumu yansıt­madaki başarısı veya başarısızlığı değerlendirilir.

Bu eleştirilerin ortak yanı eserlerin dışa göre değerlen­dirilmesidir.

Sanatçının kendisi, hayatı bir çıkış noktası kabul edile­rek sanatçının eserlerinin bu noktadan değerlendirildi­ği de olmuştur.

 Anlatımın içeriğine göre eleştiri türleri:

a.  Yaşamöyküsel eleştiri: Eserle yazarın yaşamı arasında güçlü bağlar vardır. Yaşamöyküsel eleştiri bu görüşten yola çıkar. Bunun için de sanatçının yaşamı­nı inceler ya da sanatçının ruhsal durumunu, kişiliğini belirleyebilmek için eserlerini irdeler. Yazarın yaşamın­dan esere yansıyan izleri belirler. Bu eleştiri türü, değerlendirimci ya da yargılayıcı değil, betimleyicidir. Bu tür eleştiri yazarın ne anlattığını, anlattıklarının kişiliğini oluşturan koşullardan kaynaklanıp kaynaklanmadığını araştırır.

b.  Ruhbilimsel eleştiri: Ruhbilimsel eleştiri, eseri açıklamada yazarın özellikle ruhsal yaşantısını, bilin­çaltı dünyasını değerlendirmeyi amaçlayan eleştiridir. Sadece sanatçıyı değil, eserdeki kişileri de bu açıdan ele alır. Bu eleştirilerde özellikle davranışların belirlen­mesine, içgüdüsel yönelimlerin sergilenmesine, kişili­ğin gelişiminde ilk çocukluk gibi, payı olan etkenlerin ortaya konmasına ağırlık verilir. Eleştirmen, eserlerin gizli içeriklerini bulup ortaya çıkarmaya çalışır.

c.   İzlenimci eleştiri: Bu tür eleştiride eleştirmen kural ve ölçüt tanımaz. Tek ölçüt, eleştirmenin kendi beğenişidir. Yazınsal yaratı ya da yapıttan tat almışsa onu beğenir, yüceltir. Tat almamışsa yerer. Bu şekilde yazılan eleştiri yazıları daha çok, deneme türü içinde düşünülmektedir.

Eleştiri türünde eser veren sanatçılar:

Batı edebiyatında, Boileau ve Anotole France eleştiri türünün önemli temsilcileri olarak bilinmektedir.

Edebiyatımızdaki ilk eleştiri Namık Kemal‘in Ziya Paşa‘nın Harabatadlı eserini eleştirdiği Tahrib-i Hara­batadlı eseridir. Edebiyatımızda eleştiriyi bir tür hâli­ne getiren Servet-i Fünûnculardır. Ahmet Şuayp eleşti­ride öncülük etmiştir. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüse­yin Cahit dönemin eleştiricileridir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında eleştiri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim‘le başlar. İsmail Habip Sevük ve Ahmet Hamdi Tanpınar eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele alırlar. Nurullah Ataç ve Suut Kemal Yetkin, izlenimci eleştirmendir.

 

]]>
Eleştiri(Tenkit)ve Özellikleri https://dersimizedebiyat.org/elestiri-ve-ozellikleri.html Wed, 05 Feb 2014 19:05:39 +0000 http://edebiyatogretmeniyiz.com/?p=8450 DÜZYAZI TÜRLERİ

Eleştiri

Eleştiri de temeli düşünce olan yazı türüdür. Konu sınırlaması yoktur. Sanat, edebiyat ya da düşünce yazılarının içeriği ile bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koyan bir yazı türüdür. Yazarın yazıyı kendine göre, yazıyı ilgilendiren topluma göre, kendi alanındaki diğer çalışmalara göre değerlendirdiği yazılardır.

Eleştirinin belirleyici özellikleri:

• Düşünsel plânla yazılır.

 • Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır.

 • Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, “beğendim, hoşuma gitti”… gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır. Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki üslûbudur.

 • Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır. Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır.

 Bu da gösteriyor ki eleştiri yazarı, her konuda eleştiri yazısı yazamaz, ancak uzmanı olduğu alanda yazabilir. Eleştiri yazarının alan bilgisi, eleştirdiği çalışmayı yapanın alan bilgisi ile en azından aynı düzeyde olmalıdır.

Eleştiri Örneği

Yazınsal Yaratmada Bireyin İşlevini Nasıl Anlamalı?

Bir yapıtın açıklanmasında yazarın yaşamöyküsü, yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe değildir; yazarın düşünce ve niyetlerinin bilinmesi de bu yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe olamaz. Yapıt, önemli bir yapıt olduğu ölçüde, kendi gücüyle yaşar ve anlaşılır ve çeşitli toplumsal sınıfların düşüncelerinin çözümlenmesiyle de doğrudan doğruya açıklanabilir.

Bir yazın ya da felsefe yapıtında bireyin işlevini yadsımak, yadsımak mı demektir? Kuşkusuz hayır. Ne var ki, bütün gerçekler gibi bu işlev de eytişimseldir (diyalektiktir), dolayısıyla onu neyse öyle anlayıp kavramaya çalışmak gerekir.

Yazın ya da felsefe ürünlerinin, yazarlarının yapıtları olduğunu yadsımayı kimse düşünemez; ne ki bunların da kendi mantıkları vardır, dolayısıyla keyfe bağlı yaratmalar değillerdir hiç de. Yazınsal bir yapıtta hem kavramsal bir dizgenin iç bağlantısı, hem de bir canlı varlıklar dizgesinin iç bağlantısı vardır; bu bağlantı, bunların birtakım bütünler oluşturduğunu gösterir; bu bütünlerin parçaları, birbirlerine göre, birbirlerinin yardımıyla, özellikle temel özleri yardımıyla anlaşılıp kavrayabilirler. Böylece, bir yandan şu sonuç çıkar ortaya: Yapıt ne denli büyük olursa o denli de kişisel olur; çünkü, ancak çok zengin ve güçlü bireylik, henüz oluşmakta bulunan ve topluluğun bilincinde pek az belirlenmiş olan bir evreni düşünüp görebilir ve son ayrıntılarına dek bunu yaşayabilir. ama bir yandan da şu sonuç çıkar ortaya:

Bir yapıt ne denli büyük bir düşünür ya da yazarın kaleminden çıkmışsa o denli de kendi gücüyle kendini anlatabilir; dolayısıyla tarihçinin, yapıtı yaratanın yaşam öyküsü ya da düşüncelerine baş vurmasına hiç gerek kalmaz. En güçlü kişilik, düşünsel yaşamla en iyi özdeşleşen kişiliktir, toplumsal bilincin etken ve yaratıcı bütün temel güçleriyle en çok özdeşleşen kişilik. Bir yapıtın güçsüz ve tutarsız yanlarını anlamak söz konusu olduğunda ancak, yazarın kişiliğine ve yaşamının dış koşullarına baş vurmak zorunluluğu doğar çok kez.

Böylece, Goethe’nin pek yazınsal bir değer taşımayan bir sürü benzetme oyunları, hatta Faust’un birtakım cılız, güçsüz yanları, yazarın Weimar sarayında karşı karşıya bulunduğu zorunluluklarla açıklanabilmektedir. Ama Goethe artık kendine yaraşır düzeyde bulunmadığı andadır ki Weimar bakanı yapıtta ön sıraya geçip varlığını duyurur.

Demek, toplumla bireyi, tinsel değerlerle toplumsal yaşamı birbirine karşıt görmek şöyle dursun, gerçek, bunun tam tersidir. Toplumsal yaşam, yaratma gücünün en son noktasına eriştiğinde, her ikisi de, en yüce biçimleri içinde birbirleriyle kaynaşmış olurlar; yazın alanında bu böyledir, felsefede, siyasal alanında da böyle. Racine ya da Pascal’ı Port-Royal’dan nasıl ayırabilirsiniz. Munzer’i Köylüler Savaşından, Luther’i din devriminden, Napoléon’u imparatorluktan ve Fransız Devrimiyle eski rejim arasındaki sürekli kavgadan?

 

Tersine, topluluk ortaklığa dönüştüğünde, birey güçsüzleşip göze batar duruma geldiğinde aradaki karşıtlık iyice derinleşir. Ama o zaman da, yazınsal yaratma tarihinde, derin bilginleri çok ama yazınsal düşünce tarihçisini pek az ilgilendirebilecek olan yazılarla karşı karşıya bulunuruz artık..

]]>